• Sonuç bulunamadı

Bu genç kızla Suat’ın hikâyesi, sonradan ortaya çıkan, Tanpınar’ın yayınlanmamış ve yarım kalmış

Kaan Kurt **

B. Huzur, Suç ve Ceza ve Kötülük

51 Bu genç kızla Suat’ın hikâyesi, sonradan ortaya çıkan, Tanpınar’ın yayınlanmamış ve yarım kalmış

metni Suat’ın Mektubu’nda daha detaylı ele alınıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar, Suat’ın Mektubu. İstanbul: Dergâh, 2019.

Huzur’un son bölümünde Mümtaz artık Nuran’dan ayrılmıştır, Mümtaz’ın akıl

hocası ve onu yetiştiren İhsan hastalanmıştır, savaş çıkmak üzeredir.

Bu kısımda Mümtaz, Suat’ın hayaletiyle boğuşmaktadır. Bu boğuşma yalnızca Mümtaz’ın iç konuşmalarında değil çeşitli mekân tasvirlerinde de karşımıza çıkar. Önceden daha çok İhsan’ın etkisinde olan Mümtaz İstanbul’da çeşitli yerleri gezerken anlatıcı Mümtaz ile Nuran’ın gezdiği yerlerin, örneğin Boğaz’ın güzelliklerini anlatır ve bu anlatımı bir yandan musiki bir yandan da gelenek ve geçmişle birleştirir. Bu bölümde ise Suat’ın etkisinde olan Mümtaz’ın İstanbul’da gezdiği yerler modern, kalabalık ve yer yer bakımsız, pistir. Suat’ın hayaleti Mümtaz’ın benliği için “o benim avucumda” der.52 Mümtaz, Şeyh Galip hakkında yazmayı düşündüğü kitabı yazamamış ve yaza- bilecek gibi de görünmemektedir. Romanın sonunda da savaşın çıktığı haberi gelir.

Suat her ne kadar ölmüş olsa da aslında Suat’ın düş ünceleri romanın sonunda kazanmış gibi gözüküyor. Suat savaş ın zaruret olduğ unu ve yeninin doğ ması için büyük bir felaketin gerektiğ ini düş ünüyordu ve savaş çıkar. Suat Mümtaz ile sürekli dalga geçi- yor, gelenek ile bağ ların kopması gerektiğ ini düş ünüyor ve Fuzuli gibi geçmiş teki birçok ismin artık rafa kaldırılması gerektiğ ini düş ünüyordu. Mümtaz’ın Şeyh Galip hakkında yazmayı düşündüğü kitabı yazamaması Suat’ın yine bu düşüncesinde de kazandığını gösteriyor. İhsan hastalanırken Suat’ın bir hayalet olarak Mümtaz’da yaşaması ve Suat’ın arzuladığı savaşın çıkması romanın sonunda Suat’ın kötülüğünün zaferi olarak görülebilir. İhsan’ın ve İhsan etkisindeki Mümtaz’ın sentezci, gelenek ile geçmiş arasında bağ kuran, insana ve insanlığa değer veren, tarihe kopuşlar ve yıkımlar olarak değil devamlılıklar ve değişimler olarak bakan düşüncelerinin artık geçerliliğinin kalmadığını ima ediyor.

Suat’ın kötülüğünün aynı zamanda dine ve Tanrıya karşı bir tutum içerdiği de söylenebilir. “Benim için Allah ölmüştür. Ben hürriyetimi tadıyorum. Ben Allah’ı kendimde öldürdüm”53 der. Eğer varsa Tanrı’ya karşı öfkelidir, kendisinin yaşadığı ıstırapları Tanrının tecrübe edip kendi durumunu anlaması gerektiğini düşünmektedir. Tanrıya inanmamaktadır. Tanrı karşıtı/din karşıtı tutum daha öncesinde belirttiğim gibi kötülüğe içkin bir durumdu. İlk kötü olan şeytanın en büyük kusuru Tanrıya isyan et- mekti. Suat da bir nevi bunu yapar. Metinde farklı yerlerde de dini referanslar vardır. Örneğin Suat, Mümtaz’ın hayaleti hâline geldikten sonra Mümtaz’ın rüyasına çarmıha gerilmiş İsa olarak girer, Suat Mümtaz’ı İsevi fi gürlere benzetir.54 Fakat bunların fazla geliştirilmiş semboller olduğu söylenemez. Kötülüğü Hıristiyanlıkla ilişkili bir şekilde algılama ve kullanılan İsevi semboller yine Dostoyevskiyen bir tercihtir.

Daha önce Tanpınar’ın Suat’ı Türk romanındaki kötülük/kötü karakter eksikliğini doldurmak için romanına koymuş olabileceğinden söz etmiştim. Ondaki metinlerarası-

52 Tanpınar, Huzur, s. 413. 53 a.g.e., s. 316.

lığın kaynağını bu kısımda gösterdiğim gibi Dostoyevski’de ve de özellikle Suç ve Ceza kitabının iki karakterinde, Raskolnikov ve Svidrigaylov’da bulmak mümkün. Yer yer Mümtaz ve Huzur’da geçen birçok tartışma da Dostoyevski karakter ve temalarından izler taşıyor. Esasında romanda bahsettiğim “tamamlama” çabası romanın kendi içinde de ele alınır. Yazının daha önceki kısımlarında Tanpınar’ın makalelerinde Hıristiyan- lıkta günah fi krinin bulunmasının onlarda romanın ortaya çıkmasını kolaylaştırdığını ve Türk romanında bunun eksik olduğunu ifade ettiği görülmüştü. Makalelerindeki bu düşüncelerini Tanpınar İhsan aracılığıyla romanda da dile getirir:

Bilmiyorum, bir fi ction’un yokluğuna üzülmek ne dereceye kadar doğrudur? Fakat Müs- lümanlıkta başlangıç günah fi krinin bulunmaması, şu cennetten kovulma hadisesi üzerinde Hıristiyanlıkta olduğu gibi durulmaması, bence teolojiden sanata kadar her sahada tesir yapmış bir keyfi yettir. Bilhassa ruhî tahaffuza pek az yer vermişiz”.55

Tanpınar aslında İhsan’ın bu sözleri aracılığıyla Suat’ın varlığını da romanında açıklamış oluyor: Kötülüğe ve günaha yer vermek ve bu yolla Türk romanındaki bir eksikliği tamamlamak.

Fakat Tanpınar, kendisinin Türk romanında eksikliğini tamamladığını düşündüğü kötülüğün dünyada çoktan başkaları tarafından ele alındığını biliyordu. Suat’ın romanın diğer karakterlerince yadırganması biraz da bu durumun diğer karakterler tarafından sezilmesi ile ilgili. İhsan acımasızca Suat hakkında şöyle söyler: “Hazin tarafı şu ki, bu cins azapları bütün dünya bir asır evvel yaşadı, bitirdi. [...] Dostoyevski Suat’tan seksen sene evvel bu azabı çekti. Bizim için yeni nedir bilir misiniz? Ne Eluard’ın şiiri, ne de Kont Stravoguine’in azabıdır”.56 İhsan’a göre Suat gecikmiştir. Aynı zamanda Suat da bunun farkındadır: “Kusura bakma, Macide... ben acele etmeğe mecburum. Sonra, acele etmek, diye bir daha tekrarladı. Vakti olmayanlar acele ederler... Herkes kendi zamanının şuuruyla doğar. Benim işim aceledir”.57 Suat’ın bu sözleri Gürbilek’in iddia ettiğinin aksine Suat’ın da kendi gecikmişliğinin farkında olduğunu gösterir. Geç kalınmışlık, yetişmenin ve tamamlamanın gerekliliği romanda Mümtaz’ın dilinden de vurgulanır: “Biz dünyaya yetişeceğiz”, “Zamana doğru koşmağa mecburuz”.58

Elbette tüm bunlar Tanpınar’ın kendisinin de kötülüğü romana sokmakta gecik- tiğini bildiğini gösteriyor, ondan önce dünyadaki birçok yazar Suat gibi bir karaktere romanlarında zaten yer vermiştir. Örneğin bizzat Dostoyevski’nin Cinler romanından kötü bir ismi sayarak kendisinin de bu metinlerarasılığın ve gecikmişliğin farkında olduğunu belli ediyor. Buna rağmen onu Suat aracılığıyla romana sokarak bu eksikliği Türk romanında tamamlamaya çalışıyor.

55 a.g.e., s. 303. 56 a.g.e., s. 322. 57 a.g.e., s. 301. 58 a.g.e., s. 268.

Kötülüğün Türk romanında o güne kadar eksik olduğu fi kri de şüphelidir. Ürün Şen Sönmez’in Türk Romanında Kötülük kitabı Tanpınar’dan önce de birçok kötü karakterin Türk romanında işlendiğini gösteriyor. Tanpınar kendinden önceki yazar- lardaki kötüleri inandırıcı bulmuyor veya Batı romanındaki kötülerle kıyaslayınca başarısız buluyor.59 Bundan dolayı da kendi kötüsünü yaratırken metinlerarasılıktan, Dostoyevski’den besleniyor.

Kötülüğe dair metinde gösterilen tanımlamalar arasında din/Tanrı ile kurulan olum- suz ilişki, ölüm ile kurulan ilişki, iyiliğin/geleneksel ahlakın temsil ettiği değerlerden uzaklık ve yıkıcılık Suat’ın da uyduğu özelliklerdir. Elbette tartışmamda anlattığım gibi Tanpınar’ın bu kötü karakteri inşa ederken ona yeterince kötü eylem eklememesi ise inandırıcılık sorunu yaratıyor. Suat’ın kötülüğü daha çok medeniyetle ilgili, savaşla ilgili birtakım yıkıcı, yenilikçi düşüncelerinde aranabilir. Eylemlerinde ise kötülük oldukça sınırlı bir şekilde gerçekleşiyor ve kötü eylemlerinin tasviri detaylı bir şekilde yapılmıyor.

Suat’ın eleştirmenlerce çoğunlukla dile getirildiği gibi yalnızca taklitten ibaret olduğunu söylemek yanlış olur. Onun Dostoyevski kötüleriyle kurduğu ilişki metinde karşılaştırmalı bir şekilde gösterdiğim gibi elbette ki açık. Fakat bunu Tanpınar bilinçli bir şekilde belli bir amaç doğrultusunda yapıyor ve romanın karakterleri de Suat’ın kendisi de hem bu ilişkinin hem de kendi gecikmişliğinin farkında. Suat ile birlikte kötülük/kötü karakter eksikliği tamamlanmış oluyor. Tanpınar’ın onu salt kopyaladı- ğını söylemek yanlış olur. Suat’a bir dönüştürme denilebilir. Suat aracılığıyla tartışılan temalar kimi zaman İhsan/Suat kimi zaman Mümtaz/Suat karşıtlığında görülebiliyor: savaşı desteklemek/desteklememek, yaşamak/kitabilik, sıradanlık/özgünlük, öldürme hakkına sahip olmak/olmamak, sentezcilik/kopuşçuluk, yapıcılık/yıkıcılık, hümanizm/ misantropi. Bunların bir kısmı oldukça yerli ve dönemsel olarak önemli tartışmalar. Bu tartışmaların çoğu elbette Dostoyevski kitaplarında da bulunabilir bunun sebebi ise Rus toplumunun da Türkiye ile benzer modernleşme sürecinden ve buna bağlı olarak benzer krizlerden geçmiş olması. Tam da bundan dolayı Tanpınar’ın kötü karakter yaratırken Dostoyevski’yi seçmesi şaşırtıcı değil. Tanpınar’dan sonrakilerin Dosto- yevski ile kurduğu ilişkinin buna benzeyen ve yine döneme göre farklılaşan yanları var. Tanpınar’ın Dostoyevski ile kurduğu metinlerarası ilişki için “bir yazarın içinde bulunduğu ulusal edebiyattaki bir gediği kapatmak adına farklı bir Batı dışı edebiyat ile kurduğu metinlerarası ilişki” denilebilir. Var olup olmadığı tartışmaya açık olsa da kapatılmaya çalışılan eksiklik kötülük, yararlanılan Batı dışı edebiyat Rus romanı, seçilen yazar Dostoyevski’dir ve belli dönüştürmeler ile Tanpınar hem Suç ve Ceza’dan hem Cinler’den hem de Dostoyevski’nin metinlerinin içerdiği çeşitli tartışmalardan ve karakterlerden beslenmiştir.

Outline

Benzer Belgeler