• Sonuç bulunamadı

Balcıoğlu, Şiddet ve Toplum, s 19.

Serap Aslan Cobutoğlu *

II. Manves City’de Toplumsal Cinsiyet ve Duygusal Şiddetin Yansımaları Kişinin bedeninden çok ruh sağlığını hedef alan duygusal şiddette, kadın duygu-

30 Balcıoğlu, Şiddet ve Toplum, s 19.

kolojileri bozulmuştur. Yardımlarına koşacak bir psikiyatrist de yoktur. Nergis çalışıp kendi paralarını harcayan kadınlar olmalarının erkekleri utanılacak davranışlara sevk ettiğini düşünür. Bakıldığında “Evlilikte şiddete başvurmanın güçsüzlük, yetersizlik duygularını yenme ve özsaygıyı koruma çabası olduğu belirtilmektedir”.32 Şiddete başvuran erkeklerin çoğunluğunun ise yetersiz kişilik gösteren, iletişim yeteneği olma- yan, ruhsal gelişimini tamamlamamış kişiler olduğu ileri sürülür. Bu açıdan Nergis’in de sözlerinde ifadesini bulduğu gibi romanda, kocası/sevgilisi ile aynı konuma gelen yahut ekonomik anlamda ona “bağımlı” olmaktan kurtulan çalışan kadınlar, kendilerini bu durum karşısında güçsüz ve yetersiz hisseden erkekler tarafından şiddete maruz bırakılırlar. Bununla birlikte beraberliği bitmiş yalnız kadınlar vaktiyle serbestçe do- laştıkları huzurlu günlerini özlemektedirler. Eskiden geceleri dışarıda serbestçe dolaşan kadınlara ıslık bile çalınmazken artık kadınlar tek başlarına sokağa çıkmaktan korkar olmuşlardır. Onlar için yaşadıkları hayatın bir kıymeti kalmamıştır. Ümitsizdirler. Bu bakımdan Erice geçmişte kadınlar için güvenlik ve huzur çağrışımları ile romanda yer alırken artık tüm cazibesini yitirmiş, “tekinsiz” bir “bölge”ye dönüşmüştür: “(...) ümitsizliğimizi aşmak için hepimiz adına sorup hatırlatmak istiyorum. Kadınlar için şirin bir ilçe değil miydin sen? Beni Erice’m” (s. 32).

Özellikle Nergis çocukluk anılarının getirdiği yoğun duygularla bağlı olduğu bu değişen/dönüşen Erice’de kendini kuşatılmış hisseder ve Erice’den çıkış yolu arar. Bu durum bize kahramanın mekân ve duyguları arasında, yaşamı ve dünyası arasındaki sıkışmışlığını gösterir. Zira Erice onun hem iç hem dış dünyasıdır. Hem sığındığı, hem kaçmak istediği yuvasıdır, “ev”idir. Bu durum dış dünyanın da etkileriyle birlikte üzerindeki baskıyı yoğunlaştırır.

Romanda duygusal şiddetin ortaya çıktığı alanlardan biri özel alan olarak nitelen- dirilen aile içidir. Aile içi şiddet “aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedeki bir diğer üyenin yaşamını, fi zik veya psikolojik bütünlüğü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem veya ihmal”33 olarak tanımlanmaktadır. Romanda Manves’e dönüşen Erice’de yaşayan kadınların halihazırdaki sorunlarının temelinde aileleri tarafından maruz bırakıldıkları duygusal şiddet bulunmaktadır. Hemen hepsi anne yahut babaları tarafından terk edilmiş, ebe- veynleri tarafından yeterince sevgi ve ilgi görmemiş, aile bağları kuvvetli olmayan, fi ziksel olduğu kadar duygusal anlamda da aidiyet problemi yaşayan kimselerdir. Bu nedenle hayat karşısında kendilerini yenik hissederler. Bu ezilmişlik duygusu kadınların koca, sevgili evinde ve iş yerlerinde uğradıkları şiddeti kaderlerinin bir parçası olarak görüp normalleştirmelerine neden olur. Zira onlar için kaderden kaçış olmadığı gibi şiddetten de kaçış yoktur. Bu nedenle romandaki kadın karakterlerden Vedanur, Zeynur

32 Balcıoğlu, a.g.e., s. 22. 33 Ünal, a.g.m., 2.

ve Nergis’e şiddet uygulayan Suriyeli kadın gibi bazıları şiddetin üreticisi konumuna gelirler. Yapılan araştırmalar da şiddet olgusunun sosyalleşme süreci içinde öğreni- lerek içselleştirildiğini ve kuşaktan kuşağa aktarıldığını, özellikle aile içinde şiddet davranışlarına maruz kalan çocukların ileriki hayatlarında şiddet davranışı gösterme olasılıklarının yüksek olduğunu göstermektedir.34

Nergis, annesiyle işe giden, mevsimlik çadırlarda hasatçı kadınların elinde eteğinde büyüyen (“etekçi”), annesinin hatırına hayatta kalan, baba hasretiyle kavrulan ve an- nesine kötü laf getirmekten korkan çocuklardandır. Babası, üçüncü karısı ve yüzlerini bile görmediği üvey kardeşleri ile yaşamaktadır. Kitaba, dergiye düşkün olan Nergis, annesinin Erice Halk Kütüphanesi’nde temizlikçi olarak çalıştığı yıllarda okumaya heves eder. Ancak bu umut Nergis’i okutma sözü veren ve annesinin aylığını ödeyen Nazik Hanım’ın ölümü ile son bulur. Çocukluğu Erice tarlalarında, pırasa balyalarının, mısır koçanlarının üzerinde geçen Nergis, belediyenin açtığı kursta tanıştığı Çağdaş’la çocuk denecek yaşta evlenir ve iki çocuğu (Celil, Cesur) olur. Çocuklarının babası, döverek ve eve kilitleyerek fi ziksel şiddet uyguladığı çocuklarına “bir gofret parasını bile” (s. 38) çok gören, kumar peşinde koşan bir babadır ve çocuklarıyla sekiz yıldır görüşmemektedir. Romanda eşinden ayrılma aşamaları verilmemekle birlikte Nergis çocukluk arkadaşı ve aslında gerçekten gönlünü kaptırdığı Ersel’in üvey amcası Ser- co ile nikahsız yaşamış ve onun tarafından da terkedilmiştir. Serco Eda’nın annesi, Ersel’in ise sevgilisi Zeynur ile kaçmıştır. Giderken Zeynur’un kızı Eda’yı Nergis’e bırakmışlardır. Nergis Serco’nun gidişinin ardından iki çocuğu ve Eda ile bir başına kalmıştır. Bu terkedilişin ardından benliği zedelenmiş ve özgüven duygusunu yitirmiş Nergis’in bir kadın olarak korkularına, kaygılarına tanık oluruz. Bu kaygıların odağında ise erkek bakış açısı vardır. Zira Nergis, “hatalı ürün deposundan Erice pazarına indi- rilen ucuz mala dönmekten” (s. 16) korkmaktadır. Bu korkunun temelinde toplumsal cinsiyet süreçleri içerisinde yer alan toplumsal cinsiyet kalıp yargıları yatmaktadır. Kalıp yargı kadın ve erkeklerin barındırması gerektiği düşünülen davranışlara ilişkin genellenmiş katı düşüncelerdir.35 Bu açıdan romandaki bu durum dul kalan, boşanan ya da ayrılan kadınlara erkek egemen toplumun bakış açısını yansıtan eleştirel bir geçiştir. Erkek egemen dünyada kadını meta olarak, nesne olarak gören bakışın ifadesidir. Hele kadının başı bozulmuşsa, “erkeksiz” kalmışsa, ona kol kanat gerecek “kimsesi” yoksa durum daha da içler acısı hal alır. Bu anlamda Nergis’in korkusu tam da erkek egemen dünyada kadının nesneleştirilme, her açıdan sömürülme ve düş(ürül)me, tutunamama korkusuna tekabül etmektedir. Zira kadından beklenen tam da bu “düşüş”tür.

Benzer şekilde Nergis, Serco’nun Zeynur’la gidişinin ardından kendisinin “uygun- suz teklifl ere açık” (s. 46) hale geldiğini de düşünmektedir. “Serco gidip de yatağı boş

34 İçli, Türkiye’de Kadın Suçluluğunun Aile İçi İlişkiler ve Aile Yapısı Açısından İncelenmesi, s. 151. 35 akt. Tekeli, a.g.e., s. 18.

kalınca Erice’nin vatanperverleri onu öyle daraltmıştı ki, kalbine soracak olsa hiçbir erkeğe tahammül etmesine izin çıkmazdı” (s. 46). Nergis’in kendisini bu yollu algılama biçiminde çevrenin etkisi büyüktür. Bakıldığında “benlik gelişimi, çevrenin büyük ölçüde belirlediği sosyal bir olgudur. Çünkü birey benliğini, kendini diğer insanların gözleriyle görüp, onların kendisine olan tepki, tutum ve davranışlardan çıkardığı so- nuçla algılar. Bunlar da kendini algılama yoluyla birey tarafından yorumlanarak benlik kavramının içlemini, değerler sistemini oluşturur.”36 Bu bakımdan Nergis’in kendini algılama biçimi de tanımdakine paralel biçimde gelişir. Erice’de gerek sosyal alanda gerekse kamusal alan olan iş ortamında erkeklerin, şefl erin, patronların bakışı Nergis’in kendini algılama biçimini şekillendirmiştir. Nergis’in “ucuz mala dönme” korkusunun altında erkeğin kadına olan olumsuz bakışı yatar. Nergis bu algının etkisiyle üzerin- deki baskıyı çok daha yoğun hisseder. Buna iş ortamındaki baskılar da eklendiğinde yaşadığı duygusal şiddet sonucu çevresiyle birlikte kendi kimliğine de yabancılaşır.

Ayakaltına itelenen, yüzü gözü çarpılıp da yüreği her şeye, herkese karşı soğuyana kadar iyilik aranarak orta yerde yalnızlaşıyor, acı bir boşanışla ifadesi çöküyordu sonunda, ken- dini yedirdikçe yedirmeye başlıyordu artık. Mevlam kimseye kuyunun dibi yok dedirtecek korku yüzü göstermesin (s. 20).

“Kadınların özgürleşmesi, her şeyden önce sahip oldukları ve uygun buldukları araçlarla kendilerini özgürleştirme iradelerine”37 bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında romanda kadınlar için çalışma hayatı bir anlamda özgürleşme alanı gibi düşünülse de burada da “efendi”lerin baskısı yoğun olarak hissedilir. Zira romanda iş ortamı duygusal şiddetin en çok görüldüğü yerlerden biri olarak dikkat çeker. “İş yerinde psikolojik şiddet” ifadesini ilk kez kullanan Brodsky’e göre psikolojik şiddet, başka- larını yıpratmak, eziyet etmek, engellemek ve tepki almak amacıyla tekrarlanan ve süreklilik gösteren ve yöneldiği kişi üzerinde baskı yaratan, kişiyi korkutan ve yıldıran davranışlardır.38 Leymann ise iş yaşamında bir veya daha fazla kişiye yönelik sistematik olan düşmanca ve etik dışı iletişim kurma biçimini “psikolojik terör” olarak tanım- lar.39 Romanda özellikle iş yeri olarak beliren fabrikalarda bu tanımlardakine benzer biçimde kişiyi korkutmak ve yıldırmak adına âdeta “psikolojik terör” uygulanmakta- dır. Zira Nergis gibi çalışanlar üzerindeki baskı o kadar yoğundur ki “inciltilmenin, kırılmanın da ötesinde kelimelerin yetersiz kaldığı bir durum yaşanıyor”dur (s. 17). Manves fabrikalarında ihtiyaç molası aşıldığında çay molası izni kaldırılır, suiistimal

36 akt. Sivri, İşcan, a.g.m., s. 39.

Outline

Benzer Belgeler