• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: TÜKETİM KÜLTÜRÜ VE DAVRANIŞ BİÇİMLERİ

4.1. Tüketim Toplumu ve Enstrümanları

4.1.15. Televizyon Dizilerinde Cinsellik ve Kimlik Kalıpları

Teknolojinin oldukça büyüdüğü, mobil teknolojilerle her an internete ve bilgiye kolayca ulaşılabildiğimiz bir çağda dahi televizyon, en çok talep gören kitle iletişim araçlarından biridir. Medya takip kuruluşu Ajans Press’in Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yapmış olduğu televizyon izleme eğilimleri (2018) isimli araştırmayı inceleyerek sonuçları kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu sonuçlara göre dünya genelinde Türkiye günlük 330 dakika ile televizyon izleme oranlarında birinci sırada yer almıştır. 265 dakika ile ikinci sırada bulunan Japonya yer alırken, 217 dakika ile

Brezilya onuncu sırada yer almaktadır188. Görüldüğü üzere televizyon insanların

vakit geçirdiği, bilgiye ve eğlenceye ulaştıkları mühim bir araç olmaya devam etmektedir. Bu bilgi alışverişinin yanı sıra televizyon kitleler üzerinde psikolojik bir yaptırım unsuru boyutu da taşıyarak, bireylerin tektipleşmesine ve sorumsuz, sorgulamayan bir neslin yetişmesine sebep olmaktadır. Televizyonun insanlar üzerindeki bu etkili durumu onların belli kalıplar çerçevesinde düşünmesine, inançsal

186 https://www.toyzzshop.com/barbie-spor-kariyeri-oyun-seti-serisi?serial=41444# 187 https://www.gittigidiyor.com/bebek-oyuncaklari?k=oyuncak+ken+bebek 188Türkiye, televizyon izleme süresinde dünya rekoru kırdı,

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/712624/Turkiye__televizyon_izleme_suresinde_dunya_r ekoru_kirdi.html, (27.12.2018)

gelenekleri ile oynanmasına, gayrimeşru yaşam tarzlarının bireyler tarafından benimsenmesine zemin hazırlamaktadır.

Bir bakıma toplumsal dinamiklerin mühendisliğini yapan televizyon kurumları ülke ya da ulusal bazda ne düşünülmesini, nasıl yaşanmasını, hangi cep telefonunun daha yüksek bir statü getirdiğini, hangi mesajların hangi dönemlerde bireylerde sonu gelmeyecek bir tüketim devinimine neden olacağını planladıysa, onu halklara empoze edecek içerikler üretirler. Televizyonun program yayın akışlarında cinsiyet ve cinsellik temelli yayınlar yapılarak onların evrensel olarak kabul görmüş ya da kabul görülmesi arzulanan yaşam şekilleri içerikleri doldurur. Kadınların televizyon karşısında olduğu saatlerdeki yayınlar genellikle; kadın sorunlarının konu edildiği programlardır. Bu programlarda kadınlar; koca arayan, zorla evlendirilen, kaçırılan, dövülen, ırzına geçilen, kandırılan, aldatılan, görevini yapmadığı için sorgulanan tiplerde verilirler. Elbette toplum içerisinde şiddete maruz bırakılan bir çok kadın birey vardır. Ancak bu yayın kuşaklarında sunulan içerikler kasıtlı olarak kadına toplum neznindeki değerini anımsatmak ve tabiri caizse yerini, haddini bildirmek üzere hazırlanmış içeriklerdir. Başarılı kadın hikayeleri ise bu programlarda olağanüstü bir olaymışçasına anlatılır. Günümüzde halen, haber programlarında kadın şöförler haber olmakta, kadın asker ya da polislerin başarıları özel haber olarak yorumlanmakta, siyasi partiler seçim dönemlerinde göstermiş oldukları kadın adayları, sanki onlara yeni bir hak vermiş, yapılmayanı yapmış gibi açıklamaktadırlar. Bu haberler yapılırken sanki kadınların lehinde, onları destekler nitelikte içeriklermiş gibi sunumlar gerçekleştirilir. Aslında bu düşünce ve coşkusal tiyatronun temelinde kadının toplum içindeki yeri ve bir durumu başarıyla gerçekleştirip, gerçekleştiremeyeceğine dair küçümseyici gelenek yatmaktadır. Kadın toplumun yorumu gereği; çocuk doğuran, evi temizleyen, çamaşır yıkayan ve erkeğin cinsel ihtiyaçlarını karşılayan bir varlıktan öteye gidemez. Bu hastalıklı düşünceden mütevellit kadın’a dair tüm ilerlemeler ya da atılımlar günümüzde haber niteliği taşımakta, şaşkınlıkla karşılanmaktadır. Ancak asıl şaşırtıcı olan, 21. Yüzyılı yaşadığımız çağımızda erkek egemen toplumun önüne geçemediği aşağılık kompleksi ve buna bağlı olarak toplumun geneline sirayet etmiş olan şiddetin yaşıyor olmasıdır. Bu fikri temelin halen yaşıyor olmasında mesnetsiz bir şekilde feminizm

söylemleri yaratan sözde kadın hareketlerinin de payı büyüktür. Özellikle son yıllarda “bayan” yerine kullanılması önerilen ve toplum tarafından benimsenmeye çalışılan “kadın” kelimesi tartışmaları toplum gündemini oldukça meşgul etmiştir. Burada bu söylemin söylenmesi ya da söylenmemesi açısından bir tartışmaya girmek de yersiz olacaktır. Lâkin bilinmesinde fayda olan şey; bu söylemlerin yine erkek egemen toplumun müsaadesi ve cinsiyet temelli düşünce kalıpları tarafından izin verildiği ölçüde kullanıldığıdır. Erkekler tarafından kullanılan hiçbir deyim, ünvan, söylem değiştirilmemektedir/değiştirilememektedir. Erkek egemen toplumlar kadınlara bir sus payı vermekte, kadınlar da bu şekilde haklarını aldığı, toplum nazarında eşit konuma geldikleri yanılgısına kapılmaktadırlar. Erkek ya da bay değil “ oğlan” söylemini toplumun genelinde kabul ettirilmeye çalışıldığı bir dünya hayal ettiğimizde, erkek egemen toplumun buna hangi şiddet boyutuyla karşı çıkacağı gerçeği, aslında günümüzde yapılanın bir aldatma politikası olduğunu sağlamasıyla bizlere gösterir.

Televizyon yayınları açısından cinsel kalıpların sunulmasını incelediğimizde görülmektedir ki, kadınlar hep belli beden ölçülerinde, benzer saç renklerinde, zengin bir adamla evli olan ancak buna rağmen mutsuz olan, aile içi cinselliğin bulunduğu, ana karakter olan erkeği elde etmeye çalışan, onun peşinden koşan ve onu elde etmek için türlü oyunlara girişen karakterler olarak sunulmaktadırlar. Başarılı kadınlar idealize edilmiş beden ölçülerinde ve ana karakter dışında dizinin diğer erkek karakterleri tarafından cinsel olarak arzulanan, sahip olunması gereken bir meta olarak sunulurlar. Birden fazla erkek tarafından tecavüze uğrayan kadın karakter dizinin ilerleyen bölümlerinde hakkını arayan ancak bir türlü mutlu bir hayatı elde edemeyen, derin düşüncede kadere karşı gelemeyen, boyun eğen bir kadın olarak tasvir edilir. Dekolte kıyafetler, mini etekler, yüksek topuklu ayakkabılar, lüks evler, son model spor arabalar yapımların vitrin boyutunu oluştururken, çarpık ilişkiler, aldatan kocalar, erken yaşta yaşanan cinsel deneyimler, geçim derdinin olmadığı yüksek hayatlar, lüks yaşamlar, tenis kortları, binicilik kulüpleri ise yapımların ulaşılması gereken zihniyetini, yaşanması gereken hayatı empoze eder. Dizilerde kilolu, makyaj yapamayan, dekolte giyinmeyen, yıkık dökük evlerde yaşayan kadın karakterleri ise hep başarısız kadınlar olarak gösterilir. Yapımın ilerleyen

aşamalarında bu kadın, kendiyle ilgilenecek, estetik yaptıracak, dil öğrenecek, zengin olacak ve dizinin ana karakteri olan erkeğin karşısına çıkarak ondan hesap soracak, derinlerde gizlediği aşkının intikamını onu parayla alt ederek alacaktır.

Dünya çapında cinselliğin ön planda olduğu diziler; Sex And The City( 1998), Californication (2007), Game Of Thrones (2011), Masters of Sex (2013), Skins (2007) olarak gösterilebilir. Örnek olarak 2007 yılında yapımına başlanan Skins dizisi ergenlik çağındaki bireyler içinde gerçekleşen cinsel deneyimlerin abartılı bir dille verildiği bir dizidir. Bu dizinin içeriğinin sakıncalı olduğunu düşünen ABD

diziyi yayından kaldırmıştır189. Bu yapımlarda cinselliğin yaşandığı sahneler açıkça

verilmektedir. Çarpık cinsel ilişkiler normal günlük yaşamın doğal bir durumu gibi izleyiciye sunulmaktadır. Bunun sonucunda dizinin kurgusunda verilen cinsel hayatı yaşamak isteyen, ancak yetiştiği sosyal çevre nedeniyle yaşayamayıp, bunalıma giren, hayatından mutsuz olan bireyler peydah olmuştur. Dizilerde sunulan kimlik kalıpları bireylerin kendi kimliklerinden memnun olamamasına ve yapay kimlikler oluşturmasına neden olmaktadır. Medyadan uzak kalmaya çalışan bireyler, sosyal çevrelerinde bu yapımları izleyen bireyler olduğundan dolayı, gündeme dair eksik bilgili bireyler olarak görülmektedir. Medya bireylerin nasıl düşünmesi, nasıl giyinmesi ve nasıl yaşaması gerektiğine dair fikirler empoze ederek, toplum zihnini uyuşturmaktadır. Ünür (2015) bireylerin izlediği dizilerdeki baş karakter ile

parasosyal190 bir ilişkiye girerek, senaryolarda verilen kıstaslara göre kendi hayatıyla

karşılaştırmalar yaptığını, bunun sonucunda kendi hayatına şükrettiği ya da ana karakterin senaryo içindeki davranışlarına göre kendi hayatını yorumlayıp, karakterin

çözüm yöntemlerini kendilerinin de uyguladığı savunmuştur191. Bu yapımlar

içerisinde erkek karakterlere de biçilen evrensel görev ve sorumlulukların uygulamaları yer alır. Erkeklere toplumun biçtiği şekil ve mantık dışında yapılan eylemler ise seyirci tarafından tepkiyle karşılanır. Özellikle Türkiye’ de eşcinsel karakter komedisi piyasa tarafından tüketilen, sektör tarafından her daim pazarlanan

189Türüne Erotizm de Yazsanız Yadırganmayacak 15 TV Dizisi,

https://www.sinemia.com/sosyal/sinema-galeriler/turune-erotizm-de-yazsaniz-yadirganmayacak-15- tv-dizisi?page=8, ( 30.12.2018)

190 Parasosyal Etki ya da Etkileşim: Bireylerin medyadan tanıdıkları, güvendikleri kişilere olan

bağlılığından dolayı, süreç içerisinde zamanla onun gibi düşünme, hissetme, yorumlama, dünya görüşünü benimseme şeklidir.

ve seyirci reaksiyonunun bilindiği bir karakter türüdür Bu karakterler senaryolar içinde; sempatik olan, herkesin derdini paylaştığı, ezilen, hor görülen karakterler olarak karşımıza çıkar.

Karakterlerin cinsel yönelimleri hakkındaki repliklere bu yapımlarda rastlanmaz. Toplumsal tepkilerden çekinilen bu yapımların birçoğunda kadına ve eşcinsel bireylere olan şiddet rahatça verilirken, şiddet unsurunun yer aldığı, her sahnede 3-4 karakterin öldüğü yapımlar rahatça ve her yaş kitlesinin televizyon başında olduğu saatlerde yayınlanır. Medya popüler öğeleri kullanarak tektipleştirdiği topluma uyum sağlamayan bireyleri bu şekilde dışlar. Televizyon, internet ve mobil teknolojiler sayesinde dünyanın her ülkesinde üretilen yapımlar bireylere ulaşmaktadır. Amerika’da yayınlanan bir dizi karakterinin sürekli kullandığı replikler slogan haline gelerek dünya halklarının ortak popüler kültür öğelerini oluşturur. Dizinin kıyafetleri, simgeleri, bu dizide kullanılan aksesuar ve saç modelleri dünya genelinde bir “moda” haline gelir.