• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KÜLTÜR VE GÖRSEL KÜLTÜR

2.3. Görmenin ve Görselin Değişimi

İnsanoğlunun ilk iletişim aracı, doğa olayları karşısındaki korkularını ve endişelerini anlatmaya çalıştığı, anlamsız sesler ve vücut hareketleridir. Bu vücut hareketlerindeki en temel amaç, zarar görmeme ve yaşama devam etme dürtüsüdür. Bugünün dilbilimi birikimine göre tanımlandırdığımız anlamsız sesler, elbette ki kullanıldığı dönemde insanlar için anlam ifade ediyordu. İnsanoğlu avcılık ve toplayıcılık yaptığı esnada karşılaştığı ve mücadele ettiği ya da kaçtığı hayvan seslerini taklit ederek, bir nevi karşısındaki insanların beyninde bu seslerin tehlike ile

20 Petroglif, esas itibarıyla “taş üzerine yapılan oyma” anlamına gelmektedir. Bu kelimeyi karşılamak

için Türkiye Türkçesi’nde “kaya üstü tasvirler”, “kaya üzerine levhalar”, “kaya resimleri”, “taş oymaları”… gibi kavram işaretleri de kullanılmaktadır. “Oyma”, “dövme”, “kazıma” ve “boyama” teknikleriyle taşlara, kayalara ve mağaralara işlenen petroglifler, bulundukları yerleri âdeta “müze”ye çevirmekte ve konunun uzmanlarınca ait oldukları devrin “ifade vasıtası”, “iletişim aracı”, hatta “yazısı” olarak nitelendirilmektedir. , ALYILMAZ, Cengiz (2002), “Gobi Çölünde ve Altay Dağlarında Kaya Üstü Tasvirler”, Yeni Türkiye, s. 46, Ankara, s. 613-615.

ilintili bir kodlamasını yapıyordu. Bu sebepten görme eylemi sadece göz ile gerçekleştirilen bir eylem olmaktan çok, kişinin gördüğü olaylar karşısındaki psikolojik ve fizyolojik tepkilerinin de harekete geçiricisidir. Görünenin beyinde yaratmış olduğu tepkimeler insanoğlunun yaşamda kalmasını sağlayacak temel bilgilerin kodlamaları sayılabilir.

Resim sanatının da temelinde bu hayatta kalma, hayatı kodlama, zamanı durdurma arzusu yatmaktadır. En temelde insanoğlu yaşayışını, toplayıcılık şekillerini, avlanma şekillerini, çevrede yoğun olarak bulunan hayvan türlerini yaşamakta oldukları mağaraların duvarlarına resmetmişlerdir. Bu resimleri yaptıkları sırada genel olarak mağara duvarlarından daha sert kayaçlardan yaptıkları taş parçalarını sivrilterek aslında kendi kalem ve fırçalarını yapmışlardır

(Bkz. Görsel 13). İnsanoğlu bununla da yetinmemiş ve bitkilerin köklerinden elde ettikleri boyalar ya da direkt olarak bitkinin kendisi ile bu resimleri renklendirmişlerdir (Bkz. Görsel 14). Bu ilerlemeden de anlamaktayız ki; ilk insanlar toplayıcılık esnasında fark ettikleri bu renkli bitkilerin, anlatmaya çalıştıkları olguların güçlendirilmesinde, anlatım biçimlerinin farklılaşmasında olumlu yönde etkili olacaklarını düşünmüşlerdir.

Görsel 13 Yontma Taş Devri Taş Aletler Karain Mağarası21 Görsel 14 Kök Boya Uygulaması22

21 http://www.antalyamuzesi.gov.tr/TR-219452/karain-magarasi.html 22 http://www.yesilist.com/tag/kok-boya/

Bu dönemdeki bu şekilsel anlamdaki değişimlerin elbette sanatsal bir üslup çabası olduğunu söylemek güçtür. Lâkin insanoğlunun bu dönemlerinden binlerce yıl sonra ortaya çıkan ve Avrupa’ da bir bakıma sanatın zirvesi sayılan Rönesans döneminden sonra bile farklı sanat akımları ve üslupsal uğraşlar boy göstermiştir.

O zaman sanatta ya da yaratımda zirve dediğimiz şeyin kalıplaşmış bir sonu yoktur. İnsanoğlu ilk atalarının yaptığı gibi sonsuz yaratımına devam edecek, yeni teknikler arayacak ve bunları hayata geçirdikten sonra da yeni arayışlar içinde olacaktır. Buradaki temel dürtü de insanoğlunun nihai yaratıma ulaşma arzusudur. Temelde dayandığı inançsal temel ne olursa olsun, sanatın herhangi bir dalında uğraş veren sanatçı Tanrıya ulaşma arzusu ile bunu yapar.

Bu hayatta kalma ve tanrıya ulaşma arzusu ile insanoğlu; günümüze değin yüzlerce sanat akımını meydana getirmiş ve insanların beğenisine sunmuştur. Sanatçı bu yaratım süreci sonunda seyirciye şunu sorar: “ Sence tanrıyı görebilmiş miyim?”. Burada sanatçının maksadı gerçek olanın bir şekilde görsel ile, elle tutulur gözle görülür bir boyuta ulaşmasıdır. Onlarca sanatçı İsa’nın çarmıha geriliş sahnesini tuvallerine aktarmıştır. Herkes kendi mensubu olduğu millete göre İsa’yı değişik şekillerde resmetmiştir. Birisinde sarışın olan İsa bir diğerinde kumral hatta Afrikalı ressamlara göre siyahidir. O halde gördüğümüz sadece gördüğümüz değil, hissettiğimiz ya da olmasını istediğimizdir. Burada konu başlığımız içinde dile getirdiğimiz bir ayrıntıya dönme gereği hasıl olmuştur. O da görünenle aramızdaki psikolojik ilişkidir. Görünenin arzumuzda yarattığı; tam olarak görünen değil, görünmesini istediğimizdir.

Semavi dinler öncesi de Antik Yunan ve Roma’ da sanat eserleri üretiliyordu. İnsanlar tapındıkları tanrıların heykellerini yapıyor, onları resmediyorlardı. Fakat Hristiyanlığın Bizans İmparatorluğu ( M.S 330- 1453) tarafından resmi din haline getirilmesiyle, yüzyıllardır pagan dinine mensup bu toplumda dinin, dini öğretilerin, azizlerin insana anlatılması gereği doğmuştur. Bunu yapmış oldukları tapınakların

içlerinde freskolar, heykeller, altar masalarındaki ahşap üzerine resimler, minyatürler, ikonalar aracılığı ile gerçekleştirdiler. Bu resimlerde İsa’nın çarmıha gerilişi, kutsal doğum sahneleri, Meryem’e müjde, azizlerin resimleri gibi olayları resmederek, topluma dinin öğretilmesini amaçlamışlardır. Bir bakıma anlatı sanatı resim yine kadim görevini yerine getirmekteydi: İnsanlara bir şeyler anlatmak. Bizans sanatı oldukça yüksek düzeyde tekniklerle resim sanatını icra ediyor, döneminin görsel şölenini gerçekleştiriyordu. Bin yıl gibi bir süre sonra 14.yy’a gelindiğinde ise Dünya Rönesans ile karşılaşıyordu.(Bkz. Görsel 15) Bu dönemde ise geçmişte yapılagelmiş Roman ve Gotik sanat eserlerine tepkiyle bir sadelik hakimdi. Özellikle Gotik dönemde yapılan abartılı yapılar, uçan payandalar, yapı girişlerinde heykeller ile dolu mimari eserler yerlerini daha sade, yatay çizgilerin yer aldığı mimari eserlere bırakıyordu. Resim ve heykel sanatında ise Antik Yunan ve Roma döneminde olduğu idealize bedenler ve eserler ortaya çıkmıştı. Gotik dönem eserlerinin karmaşasının aksine bu dönemde ortaya konan eserlerde; sadelik, olayın net bir biçimde verilmesinin yanında simgesel mesajların yer aldığı eserler meydana gelmiştir.

Bunun ardından gelen sanat akımları olan Maniyerizm duygunun ifadesine; Barok resmedilen unsurdaki hareketliğe, kişisel ifadeye, anın değerine; Rokoko (Bkz. Görsel 16) resme bakanın zevk almasını sağlayacak renk cümbüşü ve eğlenceye; Neo Klasizmde tekrardan Rönesans ve klasik dönemi hatırlatan düzene ve antik dönem esintilerine; Romantik dönemde hareketlilik ve ulusal duyguların ön plana çıkmasına; Realizmde endüstriyel toplum etkisi ve toplumsal sınıfların oluşmasından dolayı işçi sınıfının günlük yaşamı, tarlada çalışan işçilerin resimleri gibi gerçek konulara değer vermişlerdir. İşte sanatsal uğraşların tümü aslında realizmle birlikte bir dönüşüme uğramıştır. Bundan sonra gelecek tüm sanat akımlarının muhteviyatında hakim düzene karşı bir tepki var olmuştur. Özellikle Rönesans döneminde kilisenin ve dinin boyunduruğu altında olan sanat realizm ile birlikte halkın sorunlarına da eğilen bir sanat olmuştur. Resim içerisinde din dışı konuların yer alması, Barok dönemden itibaren görülmeye başlamıştır. Hatta ilk reklam çalışmalarının bu dönemde Amsterdam’ın önemli bir ticaret kenti olmasıyla

başladığını söyleyebiliriz. Modern sanat akımlarının başladığı 20.yy’ da ise sanat hem halkın sorunlarına tercüman olan bir hâl almışken hem de bir reklam aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bundan önce doğru-yanlış, haklı-haksız ne olursa olsun bir temelinde olumlu amaçlar barındıran sanat, metalaşmaya başlamıştır. Bir bakıma gösterilmek istenenin içi boşaltılmış, metasal sanat üretimi başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası 1960’ lı yıllara gelindiğinde ise Pop Art sanatı (Bkz. Görsel 17) ile karşı karşıya kalırız. İşte sanat tam burada bugünün temellerinin atıldığı araçsal durumuna düşmüştür. Amerika ve İngiltere’ de ortaya çıkan bu akım, tüm popüler kültür öğelerini resmederek; şehir içi görsellerde, televizyonlarda ve sinemalardaki reklam filmlerinde, yiyecek ve içeceklerin üzerinde boy göstermeye başlamıştır. 21. Yüzyılın insanı tam olarak bir görsel bombardımana maruz kalmıştır. Bu sefer görsellerin amacı insanlara bir şey anlatmak ya da öğretmek değil, onlara tüketimini yapmalarını istedikleri ürünleri ya da hizmetleri arzulatmaktır.

Görsel 15 Atina Okulu, Raffaello Sanzio 1509-151123

Görsel 16 Salıncak, Jean-Honoré Fragonard, 176724 Görsel 17 Pop Art Uygulaması25