• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. SİMÜLASYON EVRENİ

3.11. Teknolojik Determinizm ve Baudrillard

178

Bu, başka bir çalışma biçimdir ve ücretini alan kişi tüketim düzeni içinde nesneleri kullanış biçimiyle çalışma süreci sırasında maruz kalmış olduğu yavaş ölüm adlı simgesel ilişkinin aynısını yeniden üretmektedir. Emekçi aldığı ücretle ölümü nasıl geciktiriliyorsa, nesnelere ödediği ücret de nesnenin geciktirilmiş ölümü içindir (Baudrillard, 2016a, s. 82-83). Ekonomi iktidarı tanımlayan terimleri tersine çevirerek iktidar yapısını gizler. İktidara karşı etkili olabilecek tek yanıt size verdiğini geri vermek yani simgesel anlamda ölmektir.

Toplum ya da bireyler iktidara karşı gelebilmek yani iktidarın köleleştirmek için verdiğini sonlandırmak için kendilerinden vazgeçebilirler. İktidarı yerle bir etmek için gerekli olan tek silahta budur. Yavaş ölüm eğer iktidar sağlıyorsa, hızlı ve ani bir ölüm iktidarı alt edecektir. Ani beklenmeyen bir ölümü şu an düşleyebiliyorsak, yavaş bir ölüm sürecinde olduğumuz içindir (Baudrillard, 2016a, s. 86).

179

en önemli unsur olarak görmektedir (Erdoğan ve Alemdar, 2010, s. 71). Başka bir deyişle teknoloji toplumdaki değişim ve dönüşümün motor gücüdür. Önceleri insanlar teknolojiye şekil verirken artık teknoloji insanlara şekil vermeye başlamıştır.

McLuhan’ın yanı sıra Harold Innis ve William Ivins da önemli teknolojik deterministler arasındadırlar.

Toplumla teknoloji arasındaki ilk bağlantıyı kuran düşünür Innis’dir denilebilir.

Innis’e göre teknoloji insanın fiziksel yetilerinin, iletişim teknolojileri ise insan bilincinin uzantısıdır. Toplumlardaki dönüşümün ana nedeni iletişim araçlarındaki değişimdir. Geçmişte yaşamış önemli medeniyetlerin kuruluş ve yıkılışında iletişim metotlarının değişiminin önemli bir rol oynadığını düşünen Innis, Batı’nın tarihini ise iletişim ve basın üzerinde kurulmuş olan bilgi tekeli olarak görmüştür (Güngör, 2016, s.178). Innis iletişim araçlarının değişiminin toplumu nasıl etkilediğini araçları zaman ve uzam yanlısı olarak ikiye ayırarak açıklamaktadır. Zamana karşı direnen çamur, taş gibi araçlar zaman yanlıdır ve geleneği beslerler, uzamsal olarak varlık gösteren kağıt, papirüs gibi araçlar ise uzam yanlısıdır ve imparatorluklara hizmet ederler. Zaman yanlı medya (matbaa ve yazı) uzam yanlı medyanın (sözlü iletişim) egemenliğini önemli ölçüde sonlandırmıştır (Laughey, 2007, s. 33). Ancak elektronik iletişim araçları aynı anda hem uzam hem de zaman yanlıdır. Bu yüzden elektronik iletişim araçları aynı anda olumlu ve olumsuz etkiler gösterirler. Innis’e göre yeni iletişim biçimlerinin zamansal, uzamsal ve insan algısı boyutlarında ele alınması açısından önemlidir. 16. ve 17.

yüzyıllarda din savaşlarının yaşanmasında matbaanın gelişimi etkili olmuştur. Ana dillerin yazıya geçirilmesiyle pekiştirilmesi sağlanmış ve milliyetçilik yükselmiştir. Bu durum Batı toplumlarının devrime doğru hızla yol almalarını sağlamıştır. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler 20. yüzyıldaki toplumsal değişimlerin önemli nedenlerinden biridir denilebilir (McLuhan, 2001, s.303). Innis iletişim araçlarının bir takım görüş ve düşünceleri insanların bilinçaltına dayatması konusu üzerinde durmuştur. Dünyayı anlamak için teknoloji ve insan arasındaki ilişki incelenmelidir.

Innis’e göre telgraf dili daraltırken, gazeteler, dergiler, kitaplar aralarında çok az iletişim olan hatta belki de aralarında hiç iletişim olmayan okur kesimleri yaratmıştır. Kitle iletişim araçları dilde standartlaşmayı sağlamış ve milliyetçi duyguları ortaya çıkmasında etkin bir role sahip olmuştur.

180

McLuhan’ın görüşlerine değer verdiği diğer düşünür William Ivins’dir. Ivins biçimin içerik üzerindeki belirleyiciliğine dikkat çekmiştir. Ivins’in temel görüşü yazının içeriğinden çok biçiminin önemli olduğudur. Biçim önemlidir çünkü karakteri yansıtır. El yazımı ve matbaa basımı kitapları birbirinden ayrı tutmuştur. Fonetik yazılı karakterlerin yinelenebilir özelliği Avrupa kültüründe görselliği ikinci plana itmiştir.

Ivins’a göre iletişim araçları hem görselliğe hem de sanata zarar vermiştir (McLuhan, 2001, s. 113). Bir diğer nokta yazım kuralları ve noktalama işaretleridir. Bu tür görsel öğelerden önce okur kendisini Antik Yunan okuru gibi sesli okumaya ve duymaya göre ayarlardı. Yazım kuralları ve noktalama işaretleriyle birlikte okur kendisini sessiz okumaya bırakmıştır.

Matbaayla birlikte görsel iletişim işitsel iletişimin yerini almıştır. Sesli okuma ile görsel okuma zihinsel süreçler arasında da büyük uçurumlar doğurmuştur. El yazması insanı ile matbaa insanı arasındaki fark da en az el yazması okuru ile matbaa basımı okuru arasındaki fark kadar önemlidir (McLuhan, 2001, s. 130). Ivins bu farkı bir Afrikalının bir filmi göz ve kulaklarıyla, Batılının ise mesafeli bir tavırla izlemesiyle örneklendirerek açıklar. Matbaa ile kitapların basılması okur-yazar oranını da artırmıştır. Ayrıca basım sektörünün oluşmasının ilk adımları da atılmış ve yeni bir ekonomik alanda ortaya çıkmıştır. Ivins ister ekonomik ister kültürel olsun toplumsal dönüşümlerin merkezine iletişim teknolojilerini koymaktadır (Güngör, 2016, s.182).

Hem Innis hem de Ivins, McLuhan’ın kendi tezlerini oluştururken etkisinde kaldığı iki önemli teknolojik determinist düşünür olmakla beraber bu akımın da öncülerindendirler.

Teknolojik deterministler arasında en bilinen düşünürlerden olan McLuhan 1951’de yazdığı “Mekanik Gelin” adlı kitabında teknolojiyle ilgili düşüncelerinde Frankfurt Okulunun karamsarlığının etkisini görürüz. Bu kitapta kitle iletişim araçlarının toplumu kitleselleştirdiğini, insanları pasife ettiğini ileri sürer. Ancak 1960’larda teknolojiyi merkeze koyar. 1962’de çıkan “Gutenberg Galaksisi” adlı kitabında McLuhan modernleşmeyi matbaa ile başlatır ve matbaayı dünyanın geçirdiği değişim ve dönüşüm sürecinin temeli olarak görür. Matbaa ile kültürel sınırlar ortadan kalkmaya, dünya küçülmeye ve kabile kültürüne doğru yönelmeye başlamıştır.

Matbaa Batı toplumunda değişim sürecini başlatan unsurlardan biridir.

McLuhan’a göre 16. yüzyılda görülen milliyetçilik matbaanın eseridir. Ancak 20.

181

yüzyılda başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçlarındaki gelişme, eski kabile yaşamına doğru bir dönüşüm başlatmıştır. Yine teknolojiye bağlı olarak gelişim gösteren iletişim araçları bu sefer de milliyetçilik akımlarıyla oluşan ayrılıkları, telgraf ve radyo gibi araçlarla yok etmiş ve toplulukları bir birlerine yaklaştırmıştır.

Elektromanyetik keşiften bu yana insanlık yüzünü kendi başlangıcına, kabile yaşamına dönmüş ve hızla küçük bir köy olma yoluna doğru gitmiştir (McLuhan, 2001, s. 307).

Burada önemli olan insanlar arasındaki ilişkilerinde dönüşerek değişmesidir. İnsanlar artık teknoloji sayesinde evlerinden çıkmaya gerek kalmadan birçok şeyi yapabilmekte, ekran bağımlısı olmakta ve yüz yüze ilişkiler yerini aracılı ilişkilere bırakmaktadır. Bu dönem başka bir teknolojik determinist Walter Ong’a göre ikinci sözlü dönemdir.

İletişim araçları bir birinden uzakta olan insanların arasındaki mesafeyi kaldırmış ve bir birlerine yaklaştırarak McLuhan’ın deyişiyle küresel bir köy oluşturmuştur. Mcluhan’ın teknolojiyi merkeze alarak yapmış olduğu küresel köy (Global Village) tanımıyla birbirinden giderek daha fazla haberdar olan bir dünya düzeni içerisindeki küreselleşme olgusunu ifade etmeye çalışmıştır. 1967 yılında söylediği bu sözle bugün kullanılan yeni iletişim teknolojileriyle ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır. İletişim araçları kullanılarak sağlanan enformasyonun hızlı akışı uzamsal ve zamansal engelleri de ortadan kaldırmış ve dünya küçülerek bir köye dönüşmüştür. Dünyada bir şeyleri gizlemek eskiye oranla daha zor olmuştur. Çok uzaklardaki bir toplumda görülen bir gelişmenin etkisi artık tüm bölge de hatta dünya da hissedilebilir hale gelmiştir. McLuhan’nın kullandığı küresel köyde insanlar artık zaman ve mekan sınırlaması olmadan hem izleyerek hem de klavye kullanarak söze gerek kalmadan internet aracılığıyla iletişime geçmekte, enformasyona ulaşabilmekte, Castells’in ağ toplumunda işaret ettiği ağlar üzerinde örgütlenebilmektedir. İnsanlar dijitalleşen dünyada yeni iletişim biçimleri kurarken, bu durumun sonucunda gerçeğin ne olduğu da ya da üretimi de değişmektedir. Teknolojik determinizme göre teknoloji insan davranışlarını ve dolayısıyla insanların yaşamlarını dönüştürerek, belirleyen dışsal bir unsurdur diyebiliriz. Bugün gelişen internet seçenekleri ve akıllı araçlar uzamsal ve zamansal engellerin aşılmasına, dünden daha farklı yaşam biçimleri ve örgütlenmelerin varlığına neden olmuşlardır.

182

Önemli olan içerik değil biçim ya da araçtır (McLuhan, 2001, s.86). McLuhan biçimin önemini verdiği bir örnekle açıklar. Demiryolu insanlara tekeri, yolu getirmemiştir ama insanların yaşamının hız kazanmasını sağlamıştır. Yeni kentler inşa edilmiştir. Yeni eğlence biçimleri, iletişim biçimleri ortaya çıkmıştır. İnsanlar demiryolu sayesinde uzak yerlere giderek çalışma ve bir araya gelme fırsatı yakalarlarken, kırsalda yaşayanlar kent ortamının sağladığı eğlence ortamlarına katılma olanağı bulmuşlardır. Demiryolu insanların tüketim alışkanlıklarını da değiştirmiştir.

Kent merkezinden ya da uzak yerlere giderek alış veriş yapılabilmesi ve çeşitli toplumsal, kültürel etkinliklere katılım demiryolu sayesinde ama taşıdığı yükten bağımsız olarak gerçekleşmiştir. Kısaca, burada aracın taşıdığı iletiden çok aracın kendisi bir iletidir. McLuhan kendi sözü olan ve biçimin içeriğe karşı üstünlüğünü ifade etmek için kullandığı “Araç iletidir” sözünü televizyon üzerinden de açıklamaktadır.

Televizyonda hangi programı izlediğiniz değil, televizyonun kendisi önemlidir.

Televizyon, radyo ve gazete gibi araçlar insanların ilişkilerini belirleyen ve biçimlendiren araçlardır. Televizyon ses ve görüntüyü bir araya getirerek, radyo sesleri bir araya getirerek, gazete yazıyı kullanarak iletileri biçimlendirirler. İletinin etkisi araca göre değişmektedir. Etkinin değişimi aracın kendisinden ve kullanım biçiminden kaynaklanır. Hiçbir araç kendinden iyi ya da kötü değildir. Kullanım biçimi belirleyicidir.

McLuhan, tarihi iletişim teknolojilerinin tarihi olarak ele almıştır. Bu bağlamda McLuhan, işitsel uzamla başlattığı tarihi alfabe teknolojisi, matbaa teknolojisi ve nihayetinde elektrik teknolojisi ile birlikte yaşandığını düşündüğü dönüşümler dolayımında çözümlemiştir. McLuhan’ı tarihe götüren temel problem, tarihte insan duyu ve algılarının, toplumsal ve kültürel çevrenin teknolojiler tarafından nasıl biçimlendirildiğidir (Altun, 2006, s. 333). McLuhan’a göre medeniyet yazıyla başlamıştır, matbaa ise modern toplumun ortaya çıkışında önemli rol oynamıştır. Bugün içinde yaşadığımız toplumun yapısında ise elektrik teknolojisinin etkinliğini görürüz.

Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse teknolojiyi merkeze koyarak tarihi üç döneme ayıran McLuhan’a göre birinci dönem; 1500lerden önceki kabile dönemidir. Söz ve konuşma ağırlıklı bu dönemde iletişim yüz yüzedir. İkinci dönem; 1500 ile 1900 yılları arasını kapsamaktadır. Mekanik dönem olarak da adlandırılan bu dönemdeki asıl araç matbaadır. Yazılı iletişimin geliştiği dönemdir. Bu dönemde milliyetçilik yaygınlaşmış

183

ve imparatorluklardan ulus devlet yapısına geçilmiştir. Üçüncü dönem ise elektronik çağ olarak adlandırılır. Sözlü kültürün yeniden egemen olmaya başladığı dönemdir.

Buna koşut olarak kabile dönemine doğru yeniden yönelim görülmeye başlamıştır. Söz ve konuşma elektronik iletişim araçlarıyla yeniden yaygınlaşmıştır. Bu dönem McLuhan tarafından dünyanın küresel bir köye dönüşmesi, büzüşmesi, küçülmesi ve içine kapanması olarak nitelenir.

Baudrillard’ın sistematik bir medya kuramı olmamıştır. Baudrillard kitle iletişim araçlarına simülasyon kuramının bir parçası olarak bütünsel yaklaşmıştır. Simülasyon evreninde kitle iletişim araçlarının işlevi ve etkileri üzerinde açıklamalar yapmıştır.

Baudrillard kuramını oluştururken iletişim araçlarına olan yaklaşımında büyük ölçüde McLuhan’ın etkisini görürüz. “Medium is the message” formülünü Baudrillard da kabul etmektedir. Mesaj iletişim aracı tarafından yutulmuştur. Örneğin televizyon kendinden başka bir şeye gönderme yapmaz. Ancak Baudrillard bu formülü bir adım daha ileriye götürerek aslında iletim aracının da simülasyon evreni tarafından yutulduğunu ifade eder. İletişim ortamı yok olmuştur çünkü iletişim sürecinin olabilmesi için iki farklı gerçeklik katmanın olması gerekir ancak Baudrillard simülasyon evreninde mevcut tek gerçeklikten bahseder ve bu gerçeklikte artık her şey bir biriyle bütünleşmiştir ve tekil olarak yok olmuştur. İletişim süreci ölmüştür ve iletişim araçları arabulucu değil, arabozucu, iletken değil, yalıtkan olmuştur. McLuhan iletişim araçlarını gösteren olarak kabul ederken Baudrilard’a göre gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki buharlaşmıştır.

Gösterenlerin göndergeleri yok edilmiş ve simülasyon evreninde gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki işlemsel bir süreç haline gelmiştir. Hem McLuhan hem de Baudrillard teknolojinin gelişime bağlı olarak sistemin için için kaynadığı konusunda ortak bir yaklaşım sergilerler. Ayrıca hızla akan yoğun enformasyon konusunda Baudrilard enformasyondaki aşırı hızın içeriği öldürdüğü, McLuhan ise önceki enformasyonu etkisizleştirdiği görüşünü paylaşırlar. Her iki düşünürde savaştan örnek vererek kendi düşüncelerini teknolojik gelişmeleri esas alarak açıklamaya çalışırlar. McLuhan Vietnam Savaşını, Baudrillard ise Körfez Savaşını örnek verirler. McLuhan’a göre savaşın televizyonda sürekli olarak haber yapılması sonucu insanlar savaşa karşı yabancılaşmıştır ancak aynı zamanda savaşın şiddetinin insanların oturduğu salonlara taşınmasıyla, insanlar siyasetin aktif bir katılımcısı olmuştur. Burada önemli olan insanların kitle iletişim araçlarının bilinçlendirmesiyle savaşa karşı harekete geçmesidir.

184

Bu son derece olumlu bir yaklaşımdır. McLuhan’a göre üç dünya savaşı gerçekleşmiş olup, birincisi demiryolu savaşı, ikincisi radyo savaşı, üçüncüsü ise 1960’lardan sonra gerçekleşen televizyon gerilla savaşıdır. Baudrillard ise simülasyon evreninde gerçek bir savaş olamayacağını söylemektedir. Kitle iletişim araçları savaşı sanki bir oyun gibi yansıtmaktadır. İnsanlar savaşı televizyon ekranından izlerken sanki bir eğlence programı izliyor gibidirler. Ekranlardaki füzelerin saçtığı ışık demetleri ya da atış sesleri aslında gerçek değil de bir film efekti etkisinde izlemektedir. Gerektiğinde insanlar ekranlarına gelen görüntülerle savaşı izlemeye ara veriyor, ihtiyaçlarını giderdikten sonra kaldıkları yerden hiçbir şey olmuyormuş gibi izlemeye devam ediyorlardı, halbuki binlerce insan ölmekte, uzuvlarını kaybetmekte, kan oluk oluk akmaktadır. Yoğun ve hızlı akan ekran görüntüleri savaşın gerçekliğini yutmuştur. Bu yüzden Baudrillard Körfez savaşını olmamış kabul etmektedir. Kitle iletişim araçlarına bağlı olarak artık gerçek bir savaştan bahsedilemez. Ekran bir panayıra dönmüş, savaş gösteriye dönüşmüştür, ekrandaki temsilciler ise önemli birer televizyon yıldızlarına dönüşmüşlerdir. Burada McLuhan’ın aksine bir yabancılaştırmadan söz edilemez çünkü simülasyon evreninde her şeyin anlamı buharlaşmış ve işlemsel hale gelmiştir. Bu yüzden yabancılaşacak bir ortam yoktur. McLuhan enformasyonu ilerlemenin bir göstergesi olarak düşünürken, Baudrillard simülasyon kuramının oluşmasında en önemli unsurlardan biri olan enformasyonun hızı ve yoğunluğuyla anlamı ya da içerikleri öldürdüğünü düşünür.

Baudrillard’a göre, kitle iletişim araçlarının biricik ürünü enformasyondur ve enformasyon iletişimin suikastçısıdır. Enformasyon, kendi içeriğini yok etmekte, iletişimi ve sosyal olanı katletmektedir. Çünkü enformasyon iletişim kuramamakta, sahnelediği iletişim oyunu içerisinde kaynayıp gitmektedir. “Enformasyon bombardımanı” toplumsal yapıyı bozmaktadır. Enformasyon aslında anlam yokluğunu gizlemektedir ve gerçeği yok etmiştir, gerçeği yok etmesiyle yanlışlanabilirliği de ortadan kalkmıştır. Enformasyon yanlış olsa bile güvenilir kılındığı için yanlışlanamamaktadır.

McLuhan matbaanın kamuyu elektriğin ise kitleyi yarattığını düşünmektedir.

Baudrillard, McLuhan’ın aksine kitlenin, kitle iletişim araçlarıyla manipüle edilemeyeceğini savunmaktadır. Her ne kadar kitle iletişim araçları aşırı anlam üretse de

185

bu anlam bolluğu karşısında kitle tepki vermez. Yani anlama talep yoktur. Bunun da nedeni kitlenin anlam değil gösteri istemesidir. Baudrillard’a göre kitle iletişim araçları kullanılarak bir iktidar alanıda yaratılamaz.

Baudrillard çoğu eleştirmen tarafından teknolojik determinist olarak addedilse de, kendisi bu tür tanımlamalara her zaman karşı durmuştur. Teknolojik deterministler gibi teknolojinin insanların yaşamı üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğunu kabul eden Baudrillard’ı teknolojik deterministlerden ayıran özelliği oluşturduğu simülasyon kuramında teknoloji sadece bir unsurdur. Simülasyon evreninde kitle iletişim araçları bağımsız değişken değil, bağımlı değişkendir. Baudrillard’a göre teknoloji bir güç değildir. Teknik güçlerin egemenliklerini dünya üzerinde genişletmek için bir ereklerinin olması gerekir. Ancak bu güçlerin erekliliği yoktur ve bu yüzden gücün varlığından bahsedemeyiz. Onlar sadece kendi ağları ve kuralları içinde sonsuz sayıda kaydedilmişlerdir (Baudrillard, 2004, s.54). Simülasyon evreninde teknolojik bir gücün özerkliğinden bahsedilmeside mümkün değildir. Sonraki bölümlerde de anlatılacağı gibi simülasyon evreninde her hangi bir iktidardan bahsedilemez. Baudrillard İtalyan medya patronu Berlusconi’nin başbakan olmasının medyatik bir darbeyle ilgisinin olmadığını söyler çünkü böyle bir darbenin olabilmesi için ekonomi ve iletişime hakim olunması yaklaşımı vardır. Bu bakış kitle iletişim araçlarına gerektiğinden fazla önem verilmesiyle ilgilidir. İletişim araçlarına sahip olunması beraberinde iktidarı getirmez.

Baudrillard’a göre kitle iletişim araçlarının etkisi, iktidarı var etme sürecinde değil, onu yolundan çıkarma sürecinde kendisini gösterir. Bir başka deyişle kitle iletişim araçları iktidarı ancak amaçlarından saptırabilir. Bu durumda sanallığın sonucudur ve sanallığın stratejisi yoktur. Baudrillard medya devlerinin dünyanın efendileri olarak görmenin yanlışlığını vurgularken, şu cümlesiyle düşüncesini açıklamaktadır “Onların paraları, ürünleri ve fikirleri hiçbir engelle karşılaşmadan dünya çapındaki bir piyasayı boydan boya sarıyor diye onların önünde eğilmek gerekmez. Bu, olsa olsa, bile bile yeni bir kölelik biçimi olabilir ancak.” (Baudrillard, 2004, s.54).

Baudrillard’ın başlıca sorunsalı, Batı’da Rönesans sonrasında yaşanmaya başlayan ve giderek artan temsil krizi ve de değer yasalarının hakimiyeti sürecidir.

Baudrillard gerçek ve imge arasındaki sınırın ortadan kalkması problemini kitle iletişim araçlarına olan yaklaşımının merkezine koymuştur. Çünkü Baudrillard Batı

186

düşüncesinde göstergenin bir anlama sahip olabileceği, bir anlamla ikame olunabileceği ve bir anlamı imleyebileceği yönündeki egemen yaklaşıma ve de gösteren ile gösterilen arasında anlam kaybı olmaksızın bir takas sürecinin meydana getirilebileceği biçimindeki genel geçer varsayıma karşı radikal bir eleştiri ortaya koymak istemiştir.

Gösteren ve gösterilen arasında kurulan özdeşlik modern Batı düşüncesinin en temel dayanak noktalarından birisidir. Baudrillard’a göre modernleşme sonrası Batı tarihi sembolik takasın kaybolduğu ve değer yasasının hakim olduğu bir sürece dönüşmüştür.

Baudrillard bu doğrultuda temsil düzenleri üzerinde durur ve tarih çözümlemesine

“göstergelerin özgürce dolaşamadığı”, simgesel iletişimin egemen olduğu feodal toplum yapısı ile başlamıştır (Altun, 2006, s. 333-334).