• Sonuç bulunamadı

1. OTOMOTİV SEKTÖRÜNE İLİŞKİN KAVRAMSAL YAKLAŞIM VE İLGİLİ

1.4. OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE ARTAN REKABET VE ETKİLERİ

1.4.4. Teknoloji ve Kapasite Kullanımı Politikası

Otomotiv sektöründe rekabeti uluslararası platformda belirleyen önemli faktörlerden biri de son yıllarda yüksek bir hızla gelişmekte olan teknoloji, teknolojik yenilikler ve kapasite kullanımı politikasıdır. Bu bağlamda yeni teknolojiyi en randımanlı şekilde kullanmak yatırımda büyük tasarruf sağlamaktadır. Yeni teknoloji rekabeti oluşturmakta ve kaliteyi iyileştirmektedir. Bütün bu teknolojik mücadeleye rağmen işletmelerde küresel değişiklik, şirket birleşmeleri ve Ortak-Girişim işletmelerin yaşamaya devam etmelerini sağlamaktadır. Yirminci yüzyılın başında geleneksel stratejistlerden Taylor, Gantt ve Gilbrent’in de teorisini ve modelini oluşturdukları şekilde yeni teknolojik gelişmeler geleneksel yaklaşımlara kök oluşturmuşlardır. Bu bağlamda bilgiyi üretme, kullanma ve yayma yeteneği olarak tanımlanabilecek teknolojik yetenek, uluslararası rekabet gücünün ve ekonomik büyümenin, dolayısıyla da toplumların refahının en belirleyici unsuru haline gelmiştir. Bir ülkenin bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltmesi, yeni teknoloji üretmesi ve onu özümsemesi tüm ekonomik faaliyet alanlarına yayarak ileri teknolojik kullanma yetkinliğidir. Ayrıca bu süreç, söz konusu teknolojileri bir üst düzeyde yeniden üretebilme becerisini kazanma ve bu becerileri teknolojiye kaynaklık eden bilimsel bilgi üretimi yönünde derinleştirmeyi de ifade etmektedir. Diğer yandan, yeni teknolojilerin kullanımı ve yenilik yapma kapasitesi rekabet gücünün ve böylece, “küresel ekonomi” içinde firmaların ayakta kalmasının ve istihdam yaratabilmesinin temel koşulu olarak görülmektedir72.

Teknolojik yeteneğin temel unsurlarından olan Ar-Ge harcamaları bir ülkenin veya sektörün teknolojik yeteneğini tanımlamakta yaygın olarak kullanılan değişkenlerdendir. Yeniliğin varlığı, yani teknolojik gelişmenin somut ürün ve hizmetlere dönüştürülmesi Ar-Ge faaliyetleri ile yakından ilişkilidir. Ar-Ge harcaması, yeni ürün ve/veya üretim yöntemi geliştirme, mevcut ve/veya ithal edilen teknolojinin etkin kullanılması, uyarlanması veya değiştirilmesi süreçleri gibi

72 Taymaz, Erol (1998), “Türkiye İmalat Sanayinde Teknolojik Gelişme ve İstihdam” T.Bulutay (ed),

Teknoloji ve İstihdam içinde, Ankara, DİE, s.12. 33

teknolojik faaliyetlerin her aşamasında büyük önem taşımaktadır73. Bu kapsamda

Ar-Ge harcaması, sadece yeni bilimsel veya teknolojik bilgi ortaya koyma veya mevcut bilgilerin mal ve hizmet üretimine yönelik olarak uygulanması açısından değil, aynı zamanda teknoloji yeteneğini kazanma sürecinde büyük önem arz eden bilgi birikimi ve deneyim kazanmanın en temel araçlarından birisidir. Ar-Ge harcaması yüksek olan otomotiv firmaları teknoloji üretip markalaşma yolunda bir adım önde olmakta ve satışlarını arttırmaktadırlar.

Türkiye’de otomotiv sektöründe yer alan yerli üreticilerin teknolojik açıdan AB, ABD, Japonya ve Güney Kore’ye göre rekabet imkanları açısından birçok güçlükle karşılaştıkları aşikardır. Bununla beraber, Türk otomotiv sanayiinin sahip olduğu en önemli rekabet avantajı ise sektörde çalışan işgücünün, gelişmiş ülkelerdeki işgücüne göre daha ucuz olmasıdır. Uluslararası rekabette söz sahibi olabilmek için bir otomobil fabrikasının asgari üretim miktarının yıllık 150.000 adet seviyesinde olması gerekmektedir74. Bu doğrultuda, aşağıda şekil 1-3’te görüldüğü şekilde, Türk

otomotiv sektörü kapasite kullanım oranları (KKO) 2002-2007 yılları arasındaki dönemde sürekli ve istikrarlı bir şekilde artış sergilemiştir.

73 Cohen, W. M., Levinthal, D.A. (1989), “Innovation and learning: the two faces of R&D”, The Economic

Journal, 99, p.569-596.

74 Yılmaz, Günran, (1994), “Dünyada ve Türkiye’de Otomotiv Sanayiinin Durumu, Sorunları ve Çözüm

Önerileri,” İstanbul, T.C. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. 34

29 89 81 73 52 35 0 20 40 60 80 100

Yıl-2002 Yıl-2003 Yıl-2004 Yıl-2005 Yıl-2006 Yıl-2007

KKO

(

%

)

Şekil 1-3: Türkiye 2002-2007 Yılları Arası Dönem Otomotiv Sektörü Kapasite Kullanım Oranları (KKO) Yüzdesel Dağılımları

Kaynak: Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Araştırması, https://dataroom.tskb.com.tr/, (7 Mart 2008).

Düşük fiyatlı ve kaliteli Japon ithal araçlarının 1970’li yıllarda uluslararası piyasada rekabeti kızıştırması ile birlikte Avrupalı ve Amerikalı üreticiler maliyetleri düşürebilmek için bölgesel entegrasyon stratejileri uygulamaya koymuşlardır. Özellikle NAFTA ve Avrupa Birliği gibi bölgesel entegrasyonu sağlayan anlaşmalar, diğer üyelere nispeten daha düşük maliyette üretim yapabilen taraf ülkelerdeki otomotiv sanayi yatırımlarında yüksek artışlara neden olmuştur. NAFTA üyesi olması nedeniyle Meksika ve Kanada’dan ABD’ye, Avrupa Birliği üyesi olması nedeniyle İspanya’dan Avrupa Birliği’nin diğer üyelerine gerçekleştirilen ihracat rakamlarında bu paralelde kayda değer artışlar yaşanmıştır (Sturgeon ve Florida, 2000).

Gelişmiş piyasalarda rekabet üstünlüğü sağlamak amacıyla bölgesel üretim stratejilerinin son ayağı Avrupa Birliği’ne entegrasyon süreci ile birlikte Doğu Avrupa ülkelerinde uygulanmıştır. 1990’ların başlarında Doğu Avrupa hükümetleri yabancı sermaye yatırımlarını bölgelerine çekebilmek amacıyla özelleştirme politikaları uygulamışlardır. Çek Cumhuriyeti’nde bulunan Skoda, Volkswagen tarafından; Polonya’da bulunan FSM, Fiat tarafından ve FSO, Daewoo tarafından;

Romanya’da bulunan Dacia, Renault tarafından ve Yugoslavya’da bulunan IMV yine Renault tarafından özelleştirme yoluyla satın alınmıştır75.

İlave olarak, otomotiv firmaları Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Türkiye’de önemli yatırımlar yapmışlardır. Bu ülkelerdeki üretim faaliyetleri, ucuz ve kalifiye iş gücünün desteği ile teknolojik olarak ileri üretim düzeylerini kısa sürede yakalamışlardır. Doğu Avrupa ülkelerindeki üretimin ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerine ihraç amaçlı olması, kaliteli ve ucuz üretim ile birlikte değerlendirildiğinde Güney Avrupa’daki üreticiler için bir tehdit oluşturduğu düşünülebilir. Diğer taraftan İspanya ve Portekiz’deki firmalar, Avrupa’daki rekabet üstünlüğünü kaybetmemek için Kuzey Afrika ile son 10 yıl içerisinde işbirliği ilişkilerini geliştirmiştir. Bu nedenle Güney Avrupa ülkeleri Doğu Avrupa ülkelerini kendi sanayileri için bir tehdit olarak görmemektedirler76.

Otomotiv sanayi firmalarını gelişmekte olan piyasalarda yatırım yapmaya iten bir diğer faktör ise gelişmiş piyasalarda pazarın doyum noktasına ulaşması ve rekabetin giderek artmasıdır. Genel bir kural olarak araç başına düşen kişi sayısının üçten az olan ülkeler için pazarın doymuş olduğu söylenebilir. Bu nedenle, otomotiv sanayi üreticileri rekabetin daha az ve satışın daha kolay olduğu Çin, Hindistan ve Brezilya gibi kalabalık ve kişi başına düşen araç sayısının düşük olduğu gelişmekte olan piyasalarda üretim ve satış yapmaya yönelmişlerdir77. Bu bağlamda, 1990’ların başında Avrupalı ve Amerikalı üreticilerin Meksika, Arjantin ve Brezilya’da; Japon üreticilerin ise Malezya, Tayland ve Endonezya’da yatırım yapmaya yoğunlaştıkları görülmektedir.

Sonuç olarak, 1990’ların sonlarında Avrupalı ve Amerikalı üreticilerin Doğu Avrupa’daki yatırımlara ağırlık verdiği ve Güney Amerika ülkelerindeki yatırımlarını artırdığı görülmektedir. Amerikalı, Avrupalı ve Japon üreticiler Hindistan ve Çin’de çok sayıda üretim sahası açmışlardır. Bir diğer çarpıcı nokta ise Japon üreticilerin hakim olduğu Asya ülkelerinde Amerikan üreticilerinin yatırım yapması ve buna

75 Radosevic S., Rozeik A. (2005). “Foreign Direct Investment and Restructuring in the Automotive

Industry in Central and East Europe”. Centre For The Study of Economic & Social Change in Europe Working Paper, No.53.

76 Lung, Y. (2004). “The Challenges of the European Automotive Industry at the Beginning of the 21st

Century”. Cahiers du GRES, Cahier no 2004-8.

77 Otomotiv Sanayii Derneği (OSD), http://www.osd.org.tr/2007dunyavetrkyepark.pdf, (30 Ocak 2008).

karşın Japon üreticilerin ağırlıklı olarak Amerikan üreticilerin hakim olduğu Güney Amerika ülkelerinde yatırım yapmış olmalarıdır. Bu da göstermektedir ki; Japon ve Amerikan üreticiler karşılıklı olarak birbirlerinin pazarlarına girerek rekabeti körüklemekten çekinmemektedirler. Rekabet; kaliteyi, satışları ve kapasite kullanımını artırmıştır ve artırmaya da devam edecektir.