• Sonuç bulunamadı

2. OTOMOTİV SEKTÖRÜ FİNANSMANI, SATIŞLARA ETKİLERİ VE TEORİK

2.1. KREDİ

2.1.3. Finansal Liberalizasyonun Etkileri

Finansal liberalizasyon otomotiv müşterilerine sağlanan kredi hacmini arttırmış, artan kredi hacmi otomotiv satışlarını tetiklemiş, artan otomotiv satışları da gayri safi milli hasılayı artırmıştır. Dolayısı ile otomotiv sektöründe finansal liberalizasyonun etkileri önemlidir. Finansal liberalizasyon küreselleşmeyi ortaya çıkaran önemli bir husus olup özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında hız kazanmıştır (Aktan ve Şen, 1999).

Bununla birlikte 1980’li yılların başlarından 1990’lı yıllara kadar uzanan dönemde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, mali sistemlerini serbestleştirmek amacıyla bir dizi reformlar yapmışlardır. Bunların en önemlileri; faiz oranlarının serbest bırakılarak kredi tavanlarının kaldırılması, bankaların Merkez Bankası’nda tutmak zorunda oldukları mevduat munzam karşılık oranlarının indirilmesi ya da tamamen kaldırılması, bankacılık sektörünün hem yabancı hem de yerleşiklere açılması ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesidir.

Bu tür politikalar genel olarak finansal serbestleşme politikaları olarak adlandırılmışlardır. Bu politikalar McKinnon ve Shaw’ın öncülüğünde temeli atılan ve daha sonra Kapur, Galbis ve Mathieson gibi ekonomistlerce geliştirilen finansal serbestleşme teorisine dayanmaktadır132. Bu iktisatçılara göre finansal

serbestleşme politikalarının esas amacı ekonomik büyümeyi hızlandırmaktır. Bu da iki şekilde gerçekleşmektedir.

130 İlk VDMK İhracı – Otomotiv Türkiye, http://arsiv.sabah.com.tr/2004/09/08/eko115.html, (23 Temmuz

2008).

131 ODD (Otomotiv Distribütörleri Derneği), http://www.odd.org.tr, (23 Temmuz 2008).

132 McKinnon, R., (1973). “Money and Capital Economic Development”. Brookings Institution, Washington,

D.C.

Shaw, E.(1973), “ Financial Deeping in Economic Development ”, Oxford University Press, New York, p.56-78.

Birinci olarak, faiz oranlarının serbest bırakılmasıyla birlikte ekonomide tasarruflar artar ve kişiler gelirlerinin büyük bir kısmını finansal aktif biçiminde tutmaya başlarlar. Finansal aktif stokunun artması likitide ihtiyacının azalmasına yol açar ve yatırımlar için gerekli kredilerin bulunmasını kolaylaştırır. Faiz oranlarının artması müteşebbüslerin yatırım talebini bir miktar olumsuz etkilese de, ekonomide ödünç verilebilir fonların miktarı artacağından yatırımlar ve dolayısıyla ekonomik büyüme artar. Ancak mevduat faiz oranı sermayenin marjinal verimlik oranını aşmamalıdır. Eğer aşarsa girişimciler yatırım yapmak yerine faiz geliri elde etmeyi tercih ederler. İkinci olarak, finansal liberalizasyon ile birlikte yatırımların finansmanı için iç ve dış kredi bulma olanakları artar. Mevcut bankacılık sistemi yatırılabilir kaynakların sadece bir kısmını yatırıma dönüştürse bile, tasarrufların yatırımlara kanalize edilmesinde büyük rol oynar. Finansal aracılar, gerçekleşme ihtimali yüksek yatırım projelerini bulup finanse ettiği sürece bankacılık sisteminin gelişmesi ve rekabetin artmasıyla birlikte çoğalan ve daha verimli hale gelen aracı kurum faaliyetleri, getirisi çok yüksek projelerin finansmanını sağlar. Sonuçta yatırımların ortalama verimliliği ve yatırım hacmi artarak ekonomik büyüme hızlanır.

Bu bağlamda, Ersel yapmış olduğu çalışmada finansal liberalizasyonda başarıyı iki unsura bağlamıştır133; birincisi devletin bu süreçteki rolü ve yönetim kapasitesi,

ikincisi ise finansal sektörün reform süreci, yani finansal liberalizasyon içindeki rolüdür. 1980’lerde finansal liberalizasyon yapan ülkelerin tecrübeleri; devletin nisbi bağımsızlığının korunması, devlet erkinin bir kişi ya da bir grup tarafından ele geçirilememesi, yönetim kapasitesinin reform esnasında ve sonrasında kullanılabilmesi ile başarılı bir geçiş ihtimalini arttırdığını göstermektedir.

Devlete düşen fonksiyonlar ile alakalı daha geniş teorik tartışma için Fritscak’e bakılabilir134. Finans sektörü ile ilgili unsura gelince, bütün bu reform süreci

piyasayı tahsis etkinliğini sağlayan bir araç olarak büyümeyi teşvik eden ve onun sürdürülebilirliğini sağlayan rolde ön plana çıkmaktadır. Reform sürecini savunanlar, belirsizlik karşısında piyasadaki bireylerin yapmış oldukları tercihlerinin

133 Ersel, Hasan (1994), “Risk Taking Behaviour of Banks, Credit Rationing and Structural Adjustment”,

Workshop on Financial Market Development, Organized by the ERF for the Arab Countries, Turkey and Iran, 15-16.July, Lebanon-Beirut.

134 Fritscak, L. (1992), “Antinomies of Development Governance Capacity Adjustment Responses”, PSD

Dep’t Working Paper, May. World Bank.

sosyal refahı idari tercih mekanizmasına kıyasla daha fazla artırabileceğini üstü kapalı olarak kabul ederler. Bu varsayım, Greenwald ve Stiglitz tarafından ispatı yapılan bilginin içsel ya da piyasanın eksik olması halinde hemen hemen tasarlanabilen bütün durumlarda rekabetçi tahsislerin Pareto etkinlikle sınırlanmayacaklarını savunan temel desantralizasyon teorisince geçersizleştirilir135.

Bu noktada önem kazanan deregülasyon ise serbestleşme önlemlerinin artırılması, diğer bir ifade ile bankacılık alanındaki yasal kısıtlayıcı düzenlemelerin en aza indirilmesi olarak tanımlanabilir136. Burada çok önemli bir husus da deregülasyon

politikasının ardındaki teorik destektir. Bu teorik destek endüstriyel organizasyon teorisinden gelmiştir. Rekabete açık piyasalar teorisi137, tam rekabet modelini

aşarak aynı optimum durumu veya sonuçları tekelci bir piyasanın da verebileceğini ortaya koymuştur. Buna göre, bir piyasada giriş engelleri (yasal düzenlemeler veya mevcut tekelleri caydırıcı stratejiler) ve piyasadan çıkışta telafi edilemeyecek sabit maliyetler (satışı mümkün olmayan fiziki yatırım malları gibi) bulunmuyorsa, yani piyasa itiraz edilebilir ise, tekellerin varlığında bile piyasa optimum dengededir. Başka bir deyişle, tam rekabetteki gibi fiyatlar yeni firmaların girişini teşvik etmeyecek düzeydedir. Yeni giriş tehdidi altında oligopol veya tekel durumundaki firmaların rekabet ortamında faaliyet gösterecekleri varsayımı deregülasyon politikalarını cesaretlendirmiştir. Ancak bankacılık sektöründe böyle vur-kaç hareketlerine izin verilmesi kolay görünmemektedir.

Başlangıcı 1960’lı yıllara dayanan deregülasyon süreci resmi otoritelerce bankalar üzerindeki sıkı kontrolün diğer mali kuruluşlar lehine haksız rekabet doğurduğunun ve aslında fazla da etkili olmadığının anlaşılması üzerine başlamıştır. ABD’de Merkez Bankası (Federal Reserve), Regulation Q genelgesi ile faiz tavanlarını 1970’de arttırmış, 1973’te 100.000 ABD dolarından fazla mevduat sertifikaları (Certificate of Deposits) için muafiyet getirilmiştir.

135 Greenwald, B., Stiglitz, J. (1986), “Externalities in Economies with Imperfect Information and the

Incomplete Markets”, Quarterly Journal of Economics, 101, May. p.229-264.

136 Aksoy, Tamer, ibid, s.89.

137 Baumol, W. J., J. C. Panzar, R. D. Willig. (1982). “Contestable Markets and the Theory of Industry

Structure”, Harcourt Brace Jovanovich, Inc., New York, p.112-143. 62

Finansal liberalizasyonda karşılaştırılan iki görüş mevcuttur. Finansal liberalizasyon finansal gelişimi destekler, uzun vadede büyümeyi tetikler. Liberalizasyon risk almayı, makroekonomik volatiliteyi ve kriz oluşabilmesi risklerini arttırır138.

Literatürdeki ampirik çalışmalarda finansal liberalizasyonun büyümeye, finansal kırılganlığa ve krizlere etkisi irdelenmiştir. Finansal kriz literatürü, finansal liberalizasyonun kriz riskini artırıp artırmadığını test etmiştir. Bankacılık ve kur krizleri ile finansal liberalizasyon arasındaki ilinti irdelenmiştir139. Literatür,

liberalizasyonun uzun vadede büyüme ile ilişkisine de işaret etmektedir. Örnek verilirse, hisse piyasası liberalizasyonunun ortalama GSYİH’da %1 artışa sebep olduğuna işaret edilmiştir140. Bu sonuç ile mutabık kalarak, sermaye maliyeti

azaldığı için firma düzeyinde finansal liberalizasyonun yatırım patlamasına sebep olduğu da ifade edilmiştir141.

Tayland ve Hindistan’ın yaşadığı tecrübeler ise finansal liberalizasyonun dual etkisini gün ışığına çıkarmıştır. Tayland finansal olarak liberal bir ekonomidir, kredi patlamaları ve krizler yaşamıştır. Hindistan liberal olmayan bir ekonomidir, yavaş ama güçlü ve sağlam bir büyüme yolunda güvenli adımlarla yoluna devam etmiştir. Hindistan’da 1980-2001 yılları arasında GSYİH %99 büyümüştür, büyük bir kriz yaşamış olmasına rağmen (Ranciere ve diğerleri, 2006) Tayland’da GSYİH %148 büyümüştür.

Dell’Ariccia ve Marquez, finansal liberalizasyonun hızlı kredi gelişimine sebep olduğunu ifade etmişlerdir142. Modellerinde bankaların diğer bankaların test edip

reddettikleri firmaların projelerini değerlendirmekten kaçındıklarını belirtmişlerdir.

138 Ranciere, R., Tornell, A., Westermann, F. (2006). “Decomposing the effects of financial liberalization:

Crises vs. Growth”, Journal of Banking & Finance 30, p.3331–3348.

139 Kaminsky, G., Reinhart, C., (1999). “The twin crises: the causes of banking and balance of payments

problems”. The American Economic Review 89 (3), p.473–500.

Demirguc-Kunt, A., Detragiache, E. (1998). “Financial Liberalization and Financial Fragility”. IMF Working Paper 98/83.

Glick, R., Hutchinson, M., (2001). “Banking crises and currency crises: How common are the twins”. In: Glick, R., Moreno, R., Spiegel, M. (Eds.), Financial Crises in Emerging Markets. Cambridge University Press, New York, p.234-237.

140 Bekaert, G., Harvey, C., Lundblad, R., (2005). “Does financial liberalization spur growth?” Journal of

Financial Economics 77, p.3–56.

141 Henry, P. (2000). “Stock market liberalization, economic reform, and emerging market equity prices”.

Journal of Finance 55, p.529–564.

142 Dell’Ariccia, G., Marquez, R. (2004). “Lending Booms and Lending Standards”. Mimeo, IMF.

Dell’Ariccia, G., Marquez, R. (2004). “Information and bank credit allocation”. Journal of Financial Economics 72 (1), p.185–214.

Finansal piyasalar liberalleştiklerinde bankalar proje fon başvuru havuzunu değerlendirme hususunda pek de istekli değildirler. Verecekleri kredi miktarını artırmak istemektedirler. Bu bağlamda finansal liberalizasyon yatırımı ve büyümeyi tetikler, ancak bankaların ortalama aktif portföylerinin kalitesini bozabildiği için finansal kırılganlığı da arttırmaktadır. Bu noktada makroekonomik seviyede negatif şoklar oluştukça finansal kırılganlık finansal krizlere ve GSMH düşüşlerine sebep olacaktır.

Demirguc-Kunt ve Detragiache, finansal liberalizasyon ve finansal kırılganlık arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmalarında 53 ülkenin verilerinden panel veri seti oluşturmuşlardır143. Elde edilen bulgular; finansal serbestleşme ile birlikte kurumsal

kalkınmanın hız kazanmadığı ülkelerde ağır maliyetli krizler yaşandığını ve operasyonel çerçevedeki eksikliklerin ise kırılganlığı arttırıcı bir faktör olduğunu ortaya koymuştur.

Bunun yanı sıra finansal liberalizasyon özel kredi hacminde genişleme ve kredi dağılımında risk artışı getirir. Mishkin, Meksika’da finansal liberalizasyon öncesi dönemde (1988) özel kredilerin GSYiH’ya oranının %10, liberalizasyon sonrası dönemde ise (1994) %40 olduğunu vurgulamıştır144. Bunun bir sebebi de daha

serbest bir finansal piyasanın teşvik ettiği pazara yeni giren kurumlardır. Endonezya serbestleştirme süreci içinde (1988-1994) özel banka sayısını 74’ten 206’ya çıkartmıstır. Sonuç olarak özellikle gelişmekte olan ülkelerde serbestleştirme ile artan rekabet bankaları daha riskli faaliyetlere yöneltmiş, eski büyük bankaların değerleri düşmüş, sistem daha kırılgan bir hal almıştır.

Sonuç olarak, finansal liberalizasyon sayesinde bankalar daha rahat kaynak sağlamaktadırlar, bu da kredi türlerini çoğaltıp kredi hacmine olumlu etki edip ilave katkı ve değer sağlamaktadır. Bu vesile ile, daha fazla otomotiv ürünü kredilendirilebilir ve satılabilir. Gayri safi milli hasılaya da olumlu bir etki sağlanmış olur. Ancak unutulmamalıdır ki 2008’de kendisini gösteren finansal mali krizde finansal liberalizasyonun da payı büyük olmuştur. Yeterince denetim yapılamamış

143 Demirguc-Kunt, A., Detragiache, E. (2001). “Financial Liberalization and Financial Fragility”, Financial

Liberalization: How Far, How Fast, edited by Gerard Caprio, Patrick Honohan and Joseph E. Stiglitz, Cambridge University Press, p.96-122.

144 Mishkin, Frederic S., (1997), “Understanding Financial Crises: A Developing Country Perspective”,

NBER Working Paper, No. 5600.

olmasından dolayı bankalar aşırı risk yüklenmişlerdir. CDS (Credit Default Swap) ve hedge fon portföyleri yeterince denetimden hala uzaktırlar.