• Sonuç bulunamadı

1. OTOMOTİV SEKTÖRÜNE İLİŞKİN KAVRAMSAL YAKLAŞIM VE İLGİLİ

1.3. TÜRK OTOMOTİV SEKTÖRÜ

1.3.3. Türk Otomotiv Sektörünün SWOT Analizi

1.3.3.4. Tehditler

Endüstrideki tehditlerin başında tümüyle yerli bir markanın olmayışı, Türk ürünlerinin kalite açısından Avrupa’da imajının yeterli olmaması, talep yetersizliği, düşük kur politikaları, yüksek satış vergisi ve yüksek reel faiz gelmektedir. Diğer tehditler ise plân ve strateji eksikliği, devlet kurumları arasındaki bürokrasi, varolan yabancı sermâye nezdinde kredibilite eksikliği, teknik mevzuat altyapısının kurulmaması, üreticiler arasında küresel yapılanma ve yabancı yatırımcıların coğrafi anlamda kolayca değişkenlik gösteren yatırım kararlarıdır. İlave olarak, Çin, Hindistan ve dünyadaki kapasite fazlası sektör için hayati önem taşıyan ve bertaraf edilmesi gereken tehditlerdendir.

Bir diğer tehdit ise ortak gümrük tarifelerinin benimsenmiş olması ile Türkiye’nin ikili anlaşmalarla ticaretini kolaylaştırmaya çalıştığı ülkelerden sağlamış olduğu avantajlardan vazgeçmiş olmasıdır. Birlik standartlarını sağlayamayan firmalar rekabet şanslarını yitirmişlerdir. Gümrük Birliği kararı ile de Avrupa Birliği sanayi mallarının gümrük ve eş etkili vergilerden muaf ve Avrupa Birliği dışı olanlarından ortak gümrük tarifesi ile ithalatı sonucu, otomotiv pazarında markalar arası ve marka içi yoğun rekabet vardır.

Gümrük Birliği ile oluşan diğer tehditler ise şöyle sıralanabilir; üçüncü ülkelerle olan düşük fiyatlı girdi temini olanağının kalkması, koruma oranlarının kaldırılması ile rekabetin güçleşmesi, teşvikler kaldırılacağından devlet desteğinin eksilmesi, ithal ürün çeşidinin artması, Avrupa Birliği standartlarına uyum sağlamada güçlüklerin yaşanması, getirilen özel tüketim vergisi ile maliyetlerin artması, ithal araçların ortalama satın alış maliyeti düşeceğinden satış miktarlarının artabilmesi, iç pazar talebi içinde ithal araçların oranının artabilmesi, yerli üretimin nisbi fiyatlarının artması ve yerli üretimin iç pazar payının azalabilmesi ve sektörde faaliyet gösteren firmaların kar marjlarının daralabilmesidir.

Türkiye konumu itibari ile ana sanayi firmaları için Avrupa pazarına yönelik bir üretim üssü olarak değerlendirilmekle birlikte, yüksek nüfusu ile potansiyel talebi oldukça yüksek bir ülkedir. Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği’ne entegre edilmesi süreci ile birlikte ana sanayi firmaları bu ülkelerde büyük çaplı yatırımlar gerçekleştirmişlerdir. Doğu Avrupa ülkelerindeki otomotiv yatırımları ile Türkiye’deki otomotiv yatırımlarının Avrupa pazarına hitap ediyor olması bu ülkeleri yatırımları çekme konusunda karşı karşıya getirmiştir. Avrupa Birliği’nin yeni üyeleri olan Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ile Bulgaristan, Romanya ve Türkiye’nin 1996 ve 1999 yılları arasında rekabet gücü üzerine yapmış olduğu çalışmada bu bulgular elde edilmiştir56.

Bir diğer nokta ise, AB uyum yasaları çerçevesinde çevre ile ilgili uygulamaların otomotiv sektöründe ana firma ve bayilere ilave gider ve harcama oluşturmasıdır. Atık akü, yağ, filtre ve lastikler ile ilgili harcamalar buna örnek olarak gösterilebilir. Otomotiv sektöründe çevre konusu kolay bir konu değildir. Üreticilerin üretim maliyetlerinde artış gözlemlenmektedir. Gerekli tedbirler alınmazsa, genel üretim seviyelerinde düşüşler olabilecektir. Yurtiçi gayri safi milli hasılanın %1,5’una tekabül eden hafifletici yatırımlar üzerindeki %23’lük yıllık vergi birincil ve ikincil enerji girdi kullanımından kaynaklanmaktadır57.

İlave olarak, Telli ve diğerleri (2007) iklim değişimi üzerinde yapılan çalışmaların küresel ölçekte ısınmanın önemli noktalara eriştiğini gösterdiğini ifade etmişlerdir. Avrupa Birliği 2006 sonlarında aldığı bir kararla 2020’ye kadar sera gazı emisyonlarını 1990’daki seviyesine göre %20 azaltmayı hedeflemiş ve gelişmiş ülkeleri Kyoto Protokolü’ne uygun davranmaya davet etmiştir. Dolayısı ile Türkiye, Avrupa Birliği ile müzakere süreci doğrultusunda, emisyon hedefleri ve ilgili politikalar bağlamında iklim değişimi ile alakalı ulusal planını hazırlamak durumundadır. Bir diğer nokta ise, CO2 kotalarının üreticilerin üzerine vergi yükü

getirmesidir. Telli ve diğerleri (2007) yapmış oldukları çalışmada %60 CO2

56 Yılmaz, B. (2003). “Turkey’s Competitiveness in the European Union: A Comparison With Five

Candidate Countries – Bulgaria, The Czech Republic, Hungary, Poland, Romania – and The EU”, Ezoneplus Working Paper, No:12, p.18.

57 Telli, Ç., Voyvoda, E., and Yeldan, E. (2007), “Economics of environmental policy in Turkey: A general

equilibrium investigation of the economic evaluation of sectoral emission reduction policies for climate change”, Journal of Policy Modeling. p.5629-5649.

kotasının %15-20 karbon vergisi ile 2006–2020 yılları arasında uygulanması durumunda yurtiçi gayri safi milli hasılanın %30 düşeceğini hesaplamışlardır.

Bu durumda vergiden kaçınma sözkonusu olabilecek ve kayıtdışı ekonomiye katkıda bulunulacaktır. Üretim aktivitelerinden bir kısmı kayıtdışına kayabilecektir. Bu durumdan istihdam da etkilenecektir. Enerji vergileri ile işsizlik oranı artacaktır (Telli ve diğerleri; 2007). Enerji maliyetlerinin artması üreticileri gider kısmaya zorlayacak, sonuçta da işten çıkarmalar da söz konusu olabilecektir. Petrol fiyatlarındaki artışlar da bir tehdittir ancak alternatif enerjilere uyumlu geliştirilen araçlar da bir fırsat olabilir. Doğal gazlı araçlar ve hibrit araçlar bu noktada örnek olarak verilebilir.

Sonuç olarak, sektör için bir diğer tehdit ise taklit, kaçak ve sahte yedek parçalardır. Devletler, otomotiv üreticileri, çalışanlar, yan sanayi üreticileri, toptan ve perakende yedek parça ticareti yapan şirketler, servisler, bayiler ve araç sahipleri bu durumdan yoğun bir şekilde zarar görmektedirler. Daha kalitesiz hammaddelerden üretilen, ancak orijinali ile aynı ambalajda pazarlanan taklit yedek parçalar piyasada orijinalinden daha düşük fiyatlarla satıldıkları için fiyat dengesini de bozmakta ve haksız rekabete sebebiyet vermektedirler (Tosun, 1996).