• Sonuç bulunamadı

B. BEKİR REFİK (KORALTAN) BEY

5. TBMM 3 ve 4 Dönem Konya Milletvekilliği

1927 yılının Eylül ayında TBMM’nin 3. Dönemi için yapılan seçimlerde CHF listesinden aday gösterilen Refik Bey 1052 oy alarak üçüncü kez Konya Milletvekili seçilmiştir. İl Seçim Kurulu’nun kesin sonuçları açıklamasıyla 2 Ekim’de mazbatasını alarak 1 Kasım’da meclise katılmış, ertesi günkü oturumda mazbatası onaylanmıştır.152

Hukukçu olmasından dolayı dönem boyunca Adalet Komisyonunda üye olarak görev yapmıştır. Ayrıca Yavuz Zırhlısı ile ilgili soruşturma yapan karma komisyon ve Harf Kanununu incelemek için oluşturulan geçici komisyonda üye olarak bulunmuştur.153 Bu

dönemde meclisteki faaliyeti önceki dönemlere nazaran oldukça zayıftır. Refik Bey 3. Dönem boyunca genel kurulda üç kez söz almıştır.

Dönem içindeki ilk konuşmasını Yeni Türk Harflerinin Kabulü hakkındaki kanun görüşülürken yapmıştır. Bu kanun için hazırlanan karma komisyon raporu görüşülürken Başbakan İsmet Paşa’dan sonra Refik Bey kürsüye çıkmıştır. Konuşmasında; kanunun TBMM’nin şerefli tarihini taçlandıran bir olay olduğunu, gücünü milletten alan meclisin faaliyetlerinin milletin duygu ve ihtiyaçlarına çerçevesinde sonuçlandırıldığını ve bunun bir övünç kaynağı olduğunu belirtmiştir. Yeni harf kanununun Mustafa Kemal Paşa’nın çabaları sonucu ortaya çıktığını söyleyerek “Bu yüce Türk kahramanı milletine en yüksek ve bihakkın layık olduğu mevkii hazırlamak için dün harplerde, sulhta, teceddüt ve terakki

149 Yüksel, Refik Koraltan, s.334. 150 Yüksel, Refik Koraltan, s.340.

151 Çoker, Parlamento Tarihi-TBMM I. Dönem, C.3, s.669. 152 TBMMA, S.D.N: 289.

34

yollarında olduğu gibi, bugün de irfan hayatında yepyeni bir âlem yaratacak olan Yeni Türk Harfleri inkılâbını yapmış bulunuyor. Büyük mürşit ve müncim çok müstait olan milletimizi asırlardan beri terakki yollarından geri koyan Arap harfleri yerine Lâtin esasından gelme yeni Türk harflerini alarak milleti yeniden nurlu bir âleme götürüyor. Efendiler; bundan sonra aziz milletimiz, büyük mürşit ve dâhinin nurlandırdığı bu yolda manevi hazinelerin anahtarı olan bu vasıta ile terakkinin en yüksek merhalesine az zamanda varacaktır” demiş, Başbakan İsmet Paşa ve mesai arkadaşlarına da teşekkür ederek konuşmasını sonlandırmıştır.154

Refik Bey, meclisteki ikinci konuşmasını Konya Milletvekili Musa Kazım Bey’in Viyana’da ölümünden sonra cenazesinin memlekete getirilmesi için Kazım Hüsnü Bey tarafından verilen kanun teklifi görüşülürken yapmıştır. Musa Kazım Bey ile aynı günlerde Eskişehir Milletvekili Ali Ulvi Bey de vefat etmiştir. Refik Bey konuşmasında Ali Ulvi ve Musa Kazım Bey’in hizmetlerini anlattıktan sonra Musa Kazım Bey’in hastalığı nedeniyle ailesinden ve vatanından uzakta Viyana’da adeta garip sayılacak bir surette vefat ettiğini belirtmiştir. Musa Kazım Bey’in millete aziz hatırası ile 5 çocuğunu bıraktığını, meclisin şefkatle çocuklara sahip çıkacağını söylemiştir. Genel kurula hitaben “vatandan uzak bir köşede garip bir surette hayata gözünü kapayan bu kıymetli arkadaşın cenazesini orada bırakmağa razı olmayacaksınız, bundan eminiz. Heyeti muhtereminizden temenniyatımız bu aziz ölülerin ruhlarını burada taziz ederken bu kıymetli arkadaşın cenazesini çok sevdiği mübarek topraklarına getirmenizdir” diyerek konuşmasını sonlandırmıştır.155

Üçüncü konuşmasını ise Fethi (Okyar) Bey’in soru önergesi görüşülürken yapmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası Genel Başkanı ve Gümüşhane Milletvekili Ali Fethi Bey (Okyar) 1930’daki belediye seçimlerinde yolsuzluk yapıldığına dair Dahiliye Vekilinin cevaplaması için bir soru önergesi vermiştir. Bu konu görüşülürken söz alan Refik Bey konuşmasında inkılapların önemini vurgulamış, cumhuriyet karşıtlarının fırsat kolladığını söylemiştir. Fethi Bey ve parti yöneticilerinden cumhuriyet ve inkılapların korunması konusunda asla şüphe duyulmadığını, fakat SCF yönetiminin parti içerisindeki inkılap ve cumhuriyet karşıtlarının tehlikeli söylem ve tahriklerine karşı net bir tavır

154 TBMMZC, Devre II, Cilt 5, Birleşim 1, s.8-9. 155 TBMMZC, Devre III, Cilt 23, Birleşim 11, s.15-16.

35

sergilemediğinden yakınmıştır. Bu durumun sonucu olarak da “cumhuriyetçiyiz, inkılabın nigehbanıyız” diyen SCF mensuplarının bu ilkelerinden uzaklaştığını ifade etmiştir. SCF’lilerin vergilerin verilemeyecek kadar ağır olduğu, vergilerin ve tekellerin kaldırılacağı, iktidara geldiklerinde her şeyin kökten çözüleceği gibi söylemleri sonucunda bazı yerlerde vergi tahsilatında müşkülat yaşandığını ve memurlara karşı gelinmesine sebep olduğunu belirtmiştir. Konya’da bazı SCF mensuplarının şapka kaldırılacak, yeni harfler atılacak, medrese açılacak, hatta halife tekrar gelecek gibi tehlikeli ve inkılap karşıtı söylemlerde bulunduğunu meclise aktarmıştır. Konya CHF mensuplarından Mecidiyezade Tahir Bey’in, Konya Bedesteninde bir esnafla konuştuğu sırada adamın; “Oğlum dediklerinizi dinledim, âlâ, amma o bir taraf yeni serbestçiler şapkayı kaldıracaklarmış, medreseleri açacaklarmış, askerliği kaldıracaklarmış, hafız mektepleri açılacakmış, vergiler kaldırılacakmış, bundan daha âlâ ne olur?” dediğini aktarmış, polis ve hükümet kayıtlarında bu şekilde yüzlerce olay bulunduğunu, tüm bu propagandaya rağmen CHF’nin doğruları söyleyen ciddi ve devamlı mesaisi sayesinde Konya’da seçimi kazandığını belirterek halka teşekkür etmiştir. Fethi Bey’in, Konya Valisi’nin muhtarları toplayıp tehdit ettiği konusundaki şikayetine de muhtarların mahallelerde dolaşarak CHF’ye oy verenleri tehdit ettiğini, konuyu duyan valinin de muhtarları toplayarak bu hareketlerine devam etmeleri halinde haklarında en şiddetli takibatın yapılmaya başlayacağını söylediğini belirtmiştir. Ayrıca seçim sürecinin iyi yönetilemediğini, günlerce SCF’lilerin davullu zurnalı propagandayla halkın huzurunu bozduğunu vurgulayarak, “eğer şikâyet lazımsa onu biz yapacağız” demiştir.156

d. TBMM 4.Dönem Konya Milletvekilliği

24 Nisan 1931’de yapılan seçimlerde de CHF listesinden aday gösterilen Refik Bey 1069 oy ile dördüncü kez Konya Milletvekili seçilmiştir. Kesin sonuçların açıklandığı 25 Nisan’da Konya İl Teftiş Heyetinden mazbatasını alıp 4 Mayıs’ta meclise katılmıştır. Dönem içerisinde ilk iki yasama yılında Sayıştay Komisyonu sözcülüğüne, diğer yıllarda ise Meclis Başkanlık Divanı Katipliğine seçilmiştir.157 Refik Bey bu

dönemde bir önceki döneme göre daha aktiftir. Genel kurulda çeşitli konularda birçok kez söz alarak görüşlerini ifade etmiştir.

156 TBMMZC, Devre III, Cilt 22, Birleşim 5, s.42-44.

36

Basında Çıkan Bazı İrticai Yayınlar Nedeniyle Verilen Soru Önergesi ile İlgili Konuşması

SCF olayından sonra gelişen ortamda eleştirinin yanı sıra bazı gazete ve dergilerde çıkan irticai, cumhuriyet ve inkılap karşıtı söylemler nedeniyle Elazığ Milletvekili Fazıl Ahmet Bey ve arkadaşları hükümete bir soru önergesi vermiştir. Bu konu görüşülürken söz alan Refik Bey, cumhuriyet ve inkılap karşıtı yayınların yapıldığı mevcut ortamı meşrutiyet dönemine benzetmiştir. II. Meşrutiyetin ilan edildiği ilk günlerde millet menfaati ve meşrutiyetin korunması ile ilgili yazılar yazan Ali Kemal’in gün geçtikçe bu fikirden ayrıldığı, etrafına topladığı kişilerle, özellikle Volkan gazetesi yazarları ile zamanın iktidarı üzerine saldırdığı ve meşrutiyetin ilan edilmesi için mücadele veren kişilere dil uzattığını hatırlatmıştır. Refî Cevat, Volkancılar, Fener Rum Patrikhanesi tarafından yönlendirilen Sada-yı Millet gazetesindeki Ahmet Samim gibilerin yarattığı infial ve halkın arasına yaydıkları kin ve nefret nedeniyle iç ayaklanmaların çıkması ve yabancı devletlerin bunlardan faydalanması sonucu memleketin başına gelen türlü felaketleri ve bu zihniyete mensup olanların akıbetlerini herkesin bildiğini söylemiştir. O dönemde irticai söylemlerde bulunan kişilerin de geçmişte olduğu gibi yaptıkları yayınlarla halkı birbirine düşürdüğü ve fitne çıkardığı söylendiği zaman, basın özgürlüğünün kısıtlandığı çığırtkanlığını yaptıklarını ifade etmiştir. Duruma bakıldığında meşrutiyet dönemini gördüğünü söyleyen Refik Bey, böyle giderse bunların akıbetinin de onlar gibi olacağını, herhangi bir gaflete düşülerek bu kişilere müsamaha gösterilmesi halinde kapanması derin yaralar açılacağını vurgulayarak bu kişilerin derhal cezalandırılmaları gerektiğini belirtmiştir. “Bu hayasızca, bu nankörce hücumlar meselâ Rusya’da, İtalya’da, hatta İngiltere’de ve Fransa’da, her hangi bir millet hadimine karşı böyle yapılsa o gibilere orada hakkı hayat mı verirler? Yoksa vatanın en bedbaht, adamlarına layık sefillerin uğradığı akıbete mi uğratırlar? Hepimiz bu milletlerin matbuatını takip eden insanlarız, memleketlerini, milletlerinin hal ve istikbalini tehlikeye düşürecek neşriyata, asla müsaade etmezler ve etmiyorlar” sözleriyle bu tip durumlarda Avrupa devletlerinin verebilecekleri tepkilere değinmiştir. Konuşmasını “bu vatanın aziz varlığına ve mukaddes mevcudiyetine uzaktan, yakından suikast edenlere bu memlekette

37

hakkı hayat yoktur. Bu hakikati bu gibilere anlatmak sırası gelmiştir, hatta geçiyor arkadaşlar” diyerek bitirmiştir.158

Bu önergeden sonra 1931 Ağustosunda basın yayın kanunu çıkarılmıştır. Bu kanundan sonra muhalif gazetecilerden olan Ahmet Arif (Oruç) Bey sahibi olduğu Yarın gazetesini kapatmıştır.159

Konya Ovası Sulama İdaresi ile İlgili Konuşmaları

Refik Bey, Konya Ovası Sulama İdaresinin 1931 yılı bütçesi görüşülürken sulama işi ve bölgede yaşayan köylülerin durumuna dair bir konuşma yapmıştır. Sulama tesisatının 750 bin ile 1 milyon dönüm alanı sulamak için yapılan çok büyük ve önemli bir proje olduğunun altını çizerek araya giren dünya savaşı ve istiklal harbi nedeniyle tesisatın atıl kaldığını, en kısa zamanda gereken desteğin verilmesini istemiştir. Konya’da geçen yıllardaki kuraklık ürün fiyatlarındaki düşüşten etkilenen vatandaşın sulama parasını ödeyebilmesi için düzenli şebekede dönüm başına 80 kuruş olan su fiyatında 30 kuruş indirim yapılarak 50 kuruşa, düzensiz şebekede dönüm başı 50 kuruş olan fiyatında 20 kuruş indirilerek 30 kuruşa çekildiğini belirtmiştir. Fakat bu indirimlerinde yeterli olmayacağının buğday fiyatlarından belli olduğunu, zamanında 20-25 kuruş olan buğdayın, Konya buğday pazarında 3 kuruştan satılması nedeniyle istenen sulama ücretlerinin köylüye çok ağır yük olacağını ifade etmiştir. Bu nedenle yukarıda anlatılan su fiyatlarında indirim yapılmasını öngören Bütçe Komisyonu raporuna göre su fiyatı için asgari 30, azami 60 kuruş fiyat tespit edildiği, bu sene için raporda belirtilen asgari fiyattan işlem uygulanmasını halk adına talep etmiştir.

Konuşmasının devamında, yapılan incelemeler sonucunda Sulama İdaresinin devlet desteği olmadan tek başına devam edemeyeceğinin ortaya çıktığını, burasının devlet hizmet ve vazifeleri kapsamına alınması gerektiğini belirterek sulama işiyle ilgili diğer bir soruna da dikkat çekmiştir. Buna göre Sulama İdaresi Teşkilat ve Vazifeleri hakkındaki kanunun 12. maddesinin160 yanlış uygulandığını söylemiştir. Bu maddeye

göre kanalların geçtiği tüm arazilerden ekilip ekilmemesine bakılmaksızın sulama ücreti

158 TBMMZC, Devre IV, Cilt 3, Birleşim 22, s.22-23. 159 Uyar, CHP, s.141.

160 12. Madde: İdarenin bilumum masrafına karşılık olmak üzere sulama sahası dahilinde sulanması

mümkün olan veya gelen suların toprağa nüfuzundan istifade kabil bulunan mezru araziyle sunî çayır, bağ, bahçe, bostan vs. gibi yerlerden ekilip ekilmemesine bakılmaksızın sulama ücreti alınır.

38

alınmaktadır. Madde kapsamında bir ihtilaf olmadığı, asıl meselenin kanunun yanlış uygulanmasında olduğunu belirtmiştir. Arazi sahibi suya ihtiyacı olduğu zaman idareye başvurarak su talep eder, su ya vaktinde verilmez ya da teknik aksaklıklardan dolayı hiç verilemez. Bu nedenle köylünün ürünü zarar görür. Buna rağmen o kişiden su ücreti istenir. Talep olduğu halde su verilmeyip ya da verilemeyip insanlarının ürünü zarar gördükten sonra ücret istemenin haksızlık olduğunu belirten Refik Bey Nafıa Vekilinden bu konunun halledilmesini istemiştir. Ayrıca idare merkezinin Konya’dan alınarak işin fiili olarak yönetildiği yer olan Çumra’ya taşınmasını gerektiğini vurgulamıştır.161

Refik Bey’in bu girişiminden sonra durum pek değişmemiştir. 1933 yılında M. Nazım imzasıyla Babalık gazetesinde çıkan makalede mevcut durum özetlenmiş, sulama yapılmasa dahi para alınması işinin halkı zorladığı belirtilmiştir. Buna göre; Konya Ovası Sulama İdaresinin Beyşehir gölündeki su miktarının yetersiz gelmesi sebebiyle birkaç seneden beri buradan yararlanılamamaktadır. Kuraklık senelerinin uzun sürmesi sonucunda köylü zarar görmüş, büyük borçların altına girmiştir. Sulama olsa da olmasa da ödeme yapma zorunluluğu da köylüyü iyice zorlamıştır. Kanunda yapılacak değişikliklerle bu hususun düzeltileceği beklenmektedir.162

Tekel İdareleri İle İlgili Konuşmaları

O yıllarda tekel idarelerinde ihtiyaç fazlası memur ve müstahdem çalıştırılmasından dolayı bir kanun tasarısı hazırlanarak tekellerde ihtiyaç fazlası bulunan memur ve müstahdemlerin işten çıkarılması için bakana yetki verilmesi istenmiştir. Tasarı görüşülürken kürsüye çıkan Refik Bey, yapılan işin tasfiye mi yoksa düzenleme mi olduğunun anlaşılması gerektiğini, zira tasarruf edilmesi planlanıyorsa ödenecek tazminat miktarları göz önünde alındığında tasarrufun aksine zarara girileceğini ifade etmiştir. Zamanında gereksiz olduğu halde tüm uyarılara rağmen bu kişilerin işe alındığını ve bunlara verilen maaşların bütçede önemli bir miktarı işgal ettiğini vurgulayarak genel manada hükümet dairelerinde büyük bir genişleme yapıldığını, bunun sonucu olarak da 1931 yılı bütçesinde gelirlerin 140-150 milyon lira civarında olacağı öngörülüyorken maaş ödeneğinin 81 milyon lira olduğunu ifade etmiştir. Hal böyle iken tüm kurumlarda haddinden fazla insan çalıştırılırken sadece tekellerde işten çıkarılmaya

161 TBMMZC, Devre IV, Cilt 3, Birleşim 34, s.324-327.

39

gidilmesinin doğru olmadığını, yıllarca çalışmış olan bu insanların sokağa bırakılmasının adaletsizlik olduğunu belirtmiştir. Her şeye rağmen 140 milyonluk bir bütçenin 81 milyonluk maaş yükünü kaldıramayacağının da bariz bir şekilde belli olduğunu vurgulayarak tüm kurumlarda bu konuda düzenleme yapılması gerektiğini belirtmiştir. Dünyadaki ekonomik krizin ülkemizi de etkilediğini belirten Refik Bey böyle bir zamanda bir kısım vatandaşımızı sokağa bırakmaya meclisin razı olamayacağını ve bu özel yetkinin meclis tarafından bakana verilmesinin doğru olmadığını ifade ederek teklifin iptali konusunda bir önerge verdiyse de kanunun tüm işlemleri bittiğinden dolayı önergesi, iç tüzük gereği işleme alınmamıştır. Dolayısıyla kanun teklifi, Refik Bey’in itirazlarına rağmen kabul edilmiştir.163

İspirto ve İspirtolu İçkiler Tekeli Genel Müdürlüğü’nün 1932 yılı bütçesi görüşmelerinde Refik Bey, Tekel idaresinin yaptığı işlerin yerinde olduğu ve takdir topladığına değinerek Gümrük ve İnhisarlar Vekiline beş soru yöneltmiştir.

Bunlardan ilki, İspirto ve İçkiler Kanununun uygulanmaya başladığı tarihten günümüze kadar ne yapılan işleri ve bu işlerden ne tür fayda sağlandığı ile ilgilidir. İkinci sorusunda; ilgili kanunun 5. maddesi gereğince, kanunun yürürlüğe girmesinden 2 sene sonra hükümetin göstereceği yerlere yıllık 3 milyon kilo ispirto üretme kapasitesine sahip fabrikalar kurulması ve 5 sene sonra memleketin her yerinde tüm ihtiyacı karşılayacak müesseseler kurulması emredildiğini hatırlatarak bu konuda şimdiye kadar yapılan girişimleri sormuştur. Üçüncü sorusunda içki üretiminde kullanılan hammaddelerin ıslahı ve artırılması için neler yapıldığını ile bunların ülke ekonomisine olan katkısının anlatılmasını istemiştir. Dördüncü sorusunda kaçakçılığın önlenmesi için alınan tedbirlerin sonuçlarını, son sorusunda da daha önce tekellerden işçi çıkarılmasını öngören yasanın uygulanmasından elde edilen sonucu sormuştur. Soruların muhatabı Gümrük ve İnhisarlar Vekili İstanbul Milletvekili Ali Rana (Tarhan) Bey ilk soruya cevaben kuruluşundan beri üretimin idare tarafından yapıldığını ve üretimde en çok dikkat edilen konunun sağlık ve hijyen olduğunu vurgulayarak eskiden bazı özel imalathanelerde kötü içerikli rakılar üretildiğinden bahisle devlet üretim tesislerinde sadece üzüm ve incirden elde edilen rakıların üretildiğini belirmiştir. İkinci sorudaki fabrikalar meselesinde; Tekirdağ’da bir şarap fabrikası, İstanbul’da rakı, likör ve ispirto fabrikaları kurulduğunu,

40

Gaziantep ve Diyarbakır soma164 fabrikalarının bitmek üzere olduğunu ve

Diyarbakır’daki fabrikanın 3 ay içerinde faaliyete başlayacağını belirtmiştir. Üçüncü sorudaki hammadde meselesinde ise Tekirdağ’daki şarap fabrikası sayesinde bölgede bağcılığın geliştiğini, İstanbul’daki likör fabrikası sayesinde de meyvecilik faaliyetlerinin artış göstermesine vesile olunduğunu, hatta kaliteli likörün kaliteli meyveden yapılması nedeniyle idareye meyve satmak isteyen üreticilerin daha iyi meyve yetiştirmek zorunluluğu hissettiklerini belirtmiştir. Kaçakçılığın önlenmesi konusunda tütün kaçakçılığının önemli ölçüde önlendiğini, içki kaçakçılığında ise tütün kadar ilerleme kat edilemediğini, fakat ilerleyen süreçte gayet olumlu sonuçlar alınacağını belirtmiştir. İşten çıkarmalarla ilgili olarak da sadece tütün tekelinde küçük bir kısımda bu işin yapıldığını, onun sonucunda da mevcut memurların mesaisinin arttığını belirterek o kanuna göre cezalandırılması gereken bazı kişiler hakkında da gerekli işlemlerin yapıldığını söylemiştir.165

28 Mayıs 1932 tarihli oturumda Tekel İdaresinin yurtdışına ürün ihracı için bir şirket kurması için hazırlanan kanun tasarısı görüşmelerinde söz alan Refik Bey, Gümrük ve İnhisarlar Vekili Ali Rana Bey’in konuşmasından ve ihracat için bir şirket kurulmasını istemesinden dolayı idarenin ihracatı beceremeyeceği sonucunun çıktığını belirtmiştir. Ardından bugüne kadar ihracat konusunda neler yapıldığı, hangi devletler ve bayilerle ne şartlar altında anlaşma yapıldığı konusunda açıklama istemiştir. Açıklama yapan Bakan Ali Rana Bey; İsviçre, Suriye, İngiltere, Fransa, Hollanda, Hicaz, Necit, Asir, Filistin, Irak ve Danimarka ile anlaşma yapıldığını belirterek anlaşmalardan birinin şartlarını okumuştur. Buna göre, Irak’ta Süleyman Bey, Fettah Paşa ve Mösyö Abdemi isimli kişilerle 19 Eylül 1931 tarihli, 5 sene geçerli yıllık 5 bin kilo tütün ihracatı için anlaşma yaptıklarını, istenirse diğer anlaşmaları ve şartlarını da okuyabileceğini belirtmiş, genel kurulun bunu yeterli görmesi üzerine konuşmasını tamamlamıştır.166

Buğday Koruma Kanunu ile İlgili Konuşması

Refik Bey, Buğdayı Koruma Kanunu görüşülürken söz almıştır. Kanunun 2. maddesinde rüzgar ve su ile çalışan eleksiz ve valssiz değirmenlerde üretilen unların

164 Soma: İlk damıtımda elde edilen ve içinde anason bulunmayan rakı. 165 TBMMZC, Devre IV, Cilt 8, Birleşim 53, s.313-314, 316-317. 166 TBMMZC, Devre IV, Cilt 19, Birleşim 15, s. 76-77.

41

satışa çıkarılmadığı takdirde vergiden muaf tutulması öngörülmüştür. Yani bu madde köylünün kendi ihtiyacı için ayıracağı undan vergi alınmamasını sağlamıştır. Refik Bey kendi seçim bölgesi olan Konya’da ve özellikle Konya Ovasında, değil değirmen için, içmek için bile zor su bulunduğundan bahisle su ifadesinin buraya konmasının Konya halkını mağdur edeceğini belirterek Konya Milletvekili Mustafa Lütfi (Eken) Beyle birlikte bir önerge vermiştir. Buna göre mevcut maddedeki kuvvet olarak belirtilen rüzgar ve suyun çıkarılarak yerine “güç kaynağı ne olursa olsun” ifadesinin getirilmesini teklif etmişlerdir. Öneri genel kurulda kabul edilmiş, madde değiştirilmek üzere komisyona gönderilmiştir.167

Kanunun amacı buğday tüketimini belirli bir vergiye tabi tutarak ürünün fiyatının düşüklüğünden doğan üreticinin zararının vergi ile kısmen tüketiciden telafi edilmesidir. Fakat bu kanun uygulamada hiç de olumlu sonuçlar doğurmamıştır. Konya Ereğli’sinden Abdürrahim Naci isimli kişi kanun uygulanmaya başladıktan sonra Konya’daki durumu şöyle özetlemiştir: Halk bu kanun sonrasında yapılan zamdan dolayı buğday ekmeği yerine arpa ve mısır unu ile buğday-çavdar karışımı ürünleri tercih etmeye başlamıştır. Bunun sonucunda da buğday üretimi azalmış, buğday için ayrılan tarlalara mısır ve arpa ekilmeye başlanmıştır. Naci Bey arpa ve mısırı hayvanlar yerken insanların yemeye başladığını belirterek durumun sağlık açısından zararına da dikkat çekmiştir. Bu kanunu zahire koruma kanununa çevirerek buğday, çavdar, arpa ve mısır unlarından kilo başı küçük vergi alınırsa kanunun daha faydalı olacağını belirtmiştir.168

Sayıştay ve Kurumlardaki Sayıştay Denetimi ile İlgili Konuşmaları

TBMM’de Sayıştay Raporlarının meclis tarafından tasdik edilip edilmemesi