• Sonuç bulunamadı

Karakoç şairin nesnelerle ilişkisini anlatırken soyutlama ve neticesinde eser vücuda getirmenin aşamalarını anlatır. Bu aşamalar yaratış sorunuyla çok yakından ilgilidir. Yalnız, Karakoç’un yaratışı taklit edişi Batılı einfühlung nazariyesinin çerçevesine sıkışmaz. Çünkü einfühlung tarzı bir yaklaşım bizi panteist bir anlayışa götürebilir. O, yaratışı taklit ederken İslami kaynaklardan hareket eder. Bu aşamalarda einfühlunga benzer bir tavır içinde olabilir. Ancak ileriki aşamalarda göreceğimiz gibi nesnelerin direnişini kırdıktan sonra onlarda geçici olarak bir huzur bulsa bile nesnelerde karar kılıp dinlenme ve mutluluğa erme yoluna girmez. Çünkü şair ötelerin, namütenahi ötelerin ötesine ilgi duyar ve ilgisi onu her zaman arayışa sevk eder, böylece şairi yaratışı taklit etmeye götürür. Neticede sanatçı bir eser vücuda getirecektir. Eser de yaratılanın taklidi değil yaratışın taklidi olacaktır. Karakoç bahsi geçen taklit husu- sunda hassastır. Bu hassasiyetin de iyi anlaşılması Karakoç’un şair ve şiir anlayışını doğru anlama bakımından önemlidir. Yaratış ve taklit konusunda Karakoç şunu söyler:

Sanat eseri, yaratışın taklididir, yaratılanın değil. Yapıt, yaratılanın taklidi oldukça değerden düşer. Yaratışın her an yeni kalışındaki, orijinal oluşundaki sırrı anladıkça da yoğunlaşır.9

8 Karakoç, Edebiyat Yazıları I, s. 24-25. 9 a.g.e., s. 33.

98 HALEF NAS

İlk cümleden anlaşıldığı kadarıyla sanatçı yaratılanı taklit etse natüralist olur ki tabiatı, gerçeği birebir taklit yoluna gider. Taklit ise orijinal değildir. Sanatçı orijinalin peşindedir. Peşinde olmak, “arayış” içinde olmaktır. Arayışı içinde sanatçı, yaratışın her an yeni kalışının sırrını anlar. Peki, yaratışın her an yeni kalışındaki sır nedir? Bu tabiattaki tecellinin devamıyla ilgilidir. Meseleyi şu şekilde izah edebiliriz. Canlı bir ağaca hazan vurduğunda yapraklarını döker. Ancak mevsim bahar olunca yeni yap- raklarıyla tekrar bir görünüm kazanır. Ağaç sanki yeni bir hayat kazanmıştır, tekrar dirilmiştir. Tecelli ile yeni bir hayata, yeni bir görünüme ulaşmıştır ve yeni bir dirilişe tanık olmuştur. Ancak bu yeni görünüm eskisinin bizatihi aynısı değildir. Sanatçı da bunu örnek alarak varlıktan yeni bir varlık çıkarma yoluna gider. Karakoç’un “Sanatçı işi, Tanrı’nın yaratışını taklide yeltenme cinsinden bir iş olmakla birlikte, O’nun gibi yoktan var edici değildir elbet. O’nun işi, yaratıştan bir yaratış çıkarmak, varlıklardan yeni bir varlık, var olanlardan yeni bir var olan türetmektir” ifadelerini bu çerçevede anlamak gerektir. Varlıklar, nesneler ilk aşamada buna direnir. Sanatçı da direnir çün- kü sanatçı ayrıca nesneyle hesaplaşan adamdır ve direnişinin sonunda yaratışı taklit yoluyla varlıktan bir varlık çıkarır.10

Karakoç soyutlama yoluyla eser vücuda getirişin aşamalarını iki safhada anlatır. Buna göre sanatçı doğadan seçtiği bir modeli öncelikle doğadan koparmalıdır. Kopar- malıdır ki nesne sanatçının üfleyeceği soluğu kabul edebilsin. Soyutlama, nesnelerin direnişini kırmaktır. Nesnenin “doğayla bağı kırılmadıkça” nesne doğadan aldığı kuvvetle sanatçıya baş eğmeyecektir, teslim olmayacaktır. Nesneyi doğadan kopa- ran sanatçı onu kendine uymaya razı eder ve bu sayede kalbini kazanır. Demek ki, sanatçının ilk ve uzun uğraşı olan soyutlama sanatçıyı doğanın kalbine ulaştıran bir süreçtir. Nesne soyutlama yoluyla hazır hale geldikten sonra sanatçı ikinci aşamada ona “ruhundan estirdiği bir ruh üfleyecek”, nesne, kalbine estirilen bu ruhla varlık sahasına çıkıp “sanat dünyasındaki yaşamına” başlayacaktır.

Böylesi bir yaklaşım ister istemez bize Hz. Âdem’in yaratılışını hatırlatır ve şu soruyu sormamızı gerektirir: Sanatçı bu yolla yaratıcısına rakip olmaya mı çalışmak- tadır? Karakoç “yaratılmışların, yaratıkların, genel yaratışa yaslanmalarından doğan bir dirençleri” olduğuna ve sanatçının “sahte tanrı” rolüne büründükçe nesnelerin di- renişinin artacağına dikkatleri çeker. Bu yüzden sanatçı yaratıcısına karşı alçakgönüllü olmak durumundadır. Alçakgönüllü bir yaklaşımla sanatçı sanatkârından “izin” aldıktan sonra eşyayı teslim alır. Sanatçı nesneyi alçakgönüllülüğünü göstererek kopardığı bu izin sayesinde diriltebilir. Yoksa “Tanrı’ya teslim olmayan, eşyayı teslim alamaz”.11

Şimdi genel planda sanatçı için yapılan değerlendirmelerin özel planda şair tarafından nasıl uygulandığına bakalım.

10 Edebiyat Yazıları I, s. 40. 11 a.g.e., s. 13-14.

ŞİİR SANATINDA “SOYUTLAMA VE EİNFÜHLUNG” –SEZAİ KARAKOÇ ÖRNEĞİ– 99

Nesnelerin Direnişi Karşısında Şairin Diril/t/işi

Sezai Karakoç’un şiirin tarifine ilişkin şu sözleri şairin soyutlama yoluyla şiir vücuda getirmesine dair kanaatlerini anlamamız bakımından önemlidir:12

Şiir tamamlanıncaya kadar; şairden esere bir akış, eserden de şaire bir akış olmalıdır. Şiir, adeta şairin duyarlığı13 üzerinde açan bir çiçek gibidir. Onu tam açılımını yapmadan

kopardığımız zaman çabuk solup gider.

İlk bakışta romantik yolda söylenmiş sözler intibaını veren bu ifadelerde kelimeler özenle seçilmiştir. Burada “akış”, “duyarlık”, “çiçek” soyutlama ve diriliş yolunda anahtar sözcükler gibidir.

Karakoç’a göre Allah’tan yaratışı taklidin iznini alan şair bu aşamadan sonra doğayı eline almalıdır. Doğa onun elinde ölü haline gelmelidir. Bazen doğa ölü taklidi yapar. Ancak sanatçı aldanmamalı ve ameliyesini sabırla sürdürmelidir. Ta ki doğa- nın öldüğünü anlayıncaya kadar. İşte “Burada zekâ, bilgi ve beceri işe karışacaktır. Soyutlama işlemi yani”. Şair eşyayı “yere serince” eşya artık bir kadavradır ve asıl ameliye bundan sonra başlar. Şair önünde duran “ölü”ye can verecektir. Bunun için ona kendi ruhunu üfleyecektir. “kederlerinden, sevinçlerinden Cennete ve Cehenneme açılan pencerelerle. İlhamla” üfleyeceği bir ruh. Karakoç şairin nesneye ilk aşamada üfleyeceği diriltici nefes olan ilhamı önemser: “Evet, ben oyumu ilhama veriyorum”. Valery, “ilk mısra Tanrı vergisi, sonrası çalışma” der. Karakoç, şairin “ilhamı, toptan ve öz halinde” aldığını çalışmanın da artık soyutlama için gerekli olduğunu söyler. Yetenek, ilham Tanrı vergisi olan genel bir izin, çalışma ise “özel izni koparmak içindir”. Bu aşamada soyutlama nesneyi öldürme, onu cansızlaştırma gibi algılanır. Ancak iş burada bitmemektedir. Çünkü asıl zor olan şimdi başlayacaktır. Şair nesneyi cansızlaştırdıktan sonra ona özel bir alan açıp “yeni bir hayatla” diriltecektir. Bu durum estetik biliminde, “estetik özne”nin “estetik nesne”yi forma dönüştürmesi şeklinde ifadesini bulur.

Tasavvufta seyr u süluk yolunda şeyh nasıl müridinin nefsini öldürdükten sonra yoğurup şekillendirerek kendine bağlarsa şair de nesneyi görüntüsünden kopararak kendi “duyarlılığıyla” üflediği ruhla tekrar diriltecektir; sonra empati kurarak onu kendine bağlayacak, sempatiyle de kalbini kazanacaktır. Cansızlaştırma, empati ve sempati yoluyla şair ve nesne arasında bir “akış” olmuştur. Bu kazanımdan sonra soyutlama işi devreye girer. Karakoç çalışma, soyutlama aşamasında kalırsa neticede

12 a.g.e., s. 43.

13 Ebubekir Eroğlu duyarlığın Karakoç şiirindeki yerine şu şekilde dikkatleri çeker: “Duyarlık Sezai

Karakoç şiirinin her zaman önemli eksenlerinden biri olmuştur. Bu şiirin, ilerde, kültür verileriyle kuracağı bağlantıyı beslemiş ve kendi varlığı ile birlikte o bağlantıyı ve şiirin dilini diri tutmuştur.” (Karataş, a.g.e., s. 15.)

100 HALEF NAS

sadece bir formalizme ulaşılacağı, nesne yeni bir ruhla dirilmişse sanatsal bir başarıya varılacağı kanaatindedir. Yeni bir ruhla nesne diriltilmişse esere, şiire varılmıştır, yani şairin “duyarlığı” üzerinde bir “çiçek” açmıştır. Bu süreç Karakoç’un ifadesiyle “diriliş somutlaması”dır. Dirilişten sonraki nesne eski nesne, şair de artık eski şair değildir.14

Nesneyi sanat dünyasında yepyeni bir solukla dirilten şair yaratıcıdan aldığı izin sayesinde bunu başarabilir. Eşya ile mücadelesinde şair nesneden etkilenmiştir. Nesneyi diriltebilmişse muvaffak olmuş, zafere ulaşmıştır. Artık şair eşyaya hâkim, nesne şaire mahkûmdur. Eşyanın anahtarlarının alınmasıyla ulaşılan bu zafer aslında şairi özgürlüğüne kavuşturmuştur. Karakoç’un “Tanrı’ya teslim olmayan, eşyayı teslim alamaz” sözünü bu şekilde anlamak gerektir. Eşyanın anahtarlarını teslim alan şair nesnelerin kayıtlarından azat, özgür bir şairdir. Diriliş somutlamasından sonraki özgür şairle nesnelerin bağıyla kayıtlı eski tutsak şair arasındaki fark da açıktır.

Benzer Belgeler