• Sonuç bulunamadı

AN IMAGINARY INTERVIEW WRITTEN BY ABDÜLHAK HÂMİT –QUESTION AND ANSWER OR WRONG AND RIGHT–

Merhum Taha Toros’un bana fotokopilerini verdiği belgeler arasında on üç say- falık, Hâmit’in el yazısıyla “Sual ve Cevap –yahut– Hata ve Savab” başlıklı bir yazı vardı. Üzerinde bir başkasının –muhtemelen Taha Toros’un– yazısıyla “bakılmadı” kaydı bulunan bu yazı, Hâmid’in Brüksel sefirliğinden azli ile ilgili bir söyleşi nite- liğindedir. Hâmit hatıratı ve mektuplarında bu azilden ve maaşının kesilmesinden ne kadar öfkelendiği yazmıştır. Bu konuda eldeki belgeleri değerlendirmek Hâmit’in fırtınalı hayatının meslekteki son günlerinde başını ne kadar derde soktuğunu göster- mekle birlikte, o dönemde memur maaşlarının muntazam olmayışı dolayısıyla, araya ne kadar eş dost karıştığını göstermesi bakımından da önemlidir. Hâmit 1908-1912 arası yürüttüğü Brüksel sefirliği görevinden önce maaşının azaltılması, daha sonra da alınmasıyla sarsılmış. Bu konuda çıkan söylentilerle de çok rahatsız olmuştur. Bu durum Hâmit’in hatıra ve mektuplarında takip edilebildiği gibi, Hâmit hakkında Başbakanlık Devlet Arşivi’nde araştırma yapan İhsan Safi’nin kitabında da bunların belgeleri neşredilmiştir.

Abdülhak Hamit’in Başbakanlık Arşivi’ndeki dosyalarını inceleyen İhsan Safi, onun Brüksel ortaelçiliğiyle ilgili belgelere ulaşmış ve daha önce bu konularda yapı- lan yanlışları düzeltmiştir.1 Bunlara göre, 8 Eylül 1324/21 Eylül 1908’de Hâmit krala

* Prof. Dr., Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Emekli Öğretim Üyesi.

1 İhsan Safi, Altın Suyuna Batırılmış Bir Hayat. Abdülhak Hâmid Tarhan, İstanbul: Dergâh Yayınları,

174 İNCİ ENGİNÜN itimatnamesini sunmuş,2 ertesi günü de Hariciye Nezareti’ne bildirmiştir.

Hâmit Londra’da büyükelçi Rüstem Paşa ile geçinemediği için, dışişleri sözlüğünde bulunmayan “sefir muavinliği” göreviyle Londra’ya gönderildikten sonra dışişleri ona uygun unvan aramaya kalkışmış, Hâmit de zaman zaman kendisine yapılan iltifatlardan yakın zamanda Londra büyükelçisi olacağına kendisini inandırmış gibidir. 1895’ten itibaren de mektuplarında da Londra’ya en layık elçinin kendisi olduğunu, İngiliz si- yasetini en iyi kendisinin bildiğini açıkça söylemekten çekinmez,3 fakat Bab-ı Âli’nin böyle düşünmediği şüphesizdir. Önce Lahey sonra Londra sefaret müsteşarlığı, daha sonra da Brüksel sefirliğine tayininde hep makamının maaşından fazlası kendisine ödenmiştir. Hâmit bu iki elçilikten de memnun kalmamıştır. Zamanının büyük bir kısmını orada bulunan kâtiplere bırakarak sık sık Londra’ya gitmektedir.4 Bu durumu kendisi de hatıralarında, Londra’ya gitmekten çok gelmek diye itiraf eder. Hatıralarında söylediğine göre de kendisini küçümseyenlere karşı o da bu görevi küçümsemektedir.5 İşleri kâtipler idare etmekte ve Hâmit’in önceden imzalayıp bıraktığı boş kâğıtları da ihtiyaca göre doldurmaktadırlar. Nitekim, el yazısıyla yazılmış bazı yazıların altındaki Hâmid’in imzası üstteki yazıdan farklıdır.6

II. Meşrutiyet’ten sonra kendisine verilen fazla maaş kesilince buna çok öfkelenen Hâmit’in mektuplarında yakınlarına çok sert ifadeler kullanarak durumunu anlattığı görülmektedir.7 Hatıralarında bundan şikâyet etmiş olmakla birlikte, aşağıdaki belgede yer alan suçlamalar ve aşağılanmalara muhatap olan kişiler hakkında çok mültefitkâr sözler sarf etmektedir. Bu hatıraların neşir tarihi 1924’tür. Hâmit’in bazı şeyleri unuttuğu veya af ettiği de düşünülebilir.8 Aslında görevine düşkün bir memur olduğu izlenimini ne kendi yazılarında, ne de kendisinden söz edenlerden edinmek mümkündür. Fakat gerek muteber ve geniş ailesinin yardımları, saray dahil her yerde bulunan dostları sayesinde birçok içinden çıkılmayacak sıkıntılardan sıyrılmayı bilmiştir. Şimdi o, vak- tiyle yazmış olduğu vatanperverane eserlerine dayanarak II. Meşrutiyet’te de kendisine

2 İhsan Safi’nin tarihlerle ilgili yorumlarının bir kısmı bana muğlak göründü. Onun göreve başlamasıyla

ilgili tarihte de böyle bir yorum hatası var gibi geldi (s. 250). Bu yazı, Hâmit’in duygularını ve öfkelerini yansıtan bir belgenin tanıtılmasını esas aldığı için, İhsan Safi’deki yorumlardan söz etmeyeceğim.

3 “Londra’ya benden münasip elçi bulamazlar”, “İngilizleri benden iyi bilen Türk yoktur” der. Abdülhak

Hâmid’in Mektupları 2,hzl. İnci Enginün, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1995, s. 554, 687.

4 İnci Enginün, “Hâmid Hakkında İngilizce Neşriyatta Bulunan Bazı Notlar” Mukayeseli Edebiyat, 3.

b., İstanbul: Dergâh Yayınları, 2011, s. 124-128.

5 Abdülhak Hâmid’in Hatıraları, hzl. İnci Enginün, 2. b., İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013, s. 341-342;

403-404.

6 Bu gibi mektupların örnekleri için bk. Consulted online at Ottoman Diplomats: Letters From the Imperial

Legation in Brussels (1849-1914) (2014 Edition), Centre for Political History (PoHis), University of Antwerp, http://dighum.uantwerpen.be/ottomandiplomats/ (erişim tarihi: 5 Şubat 2015)

7 Abdülhak Hâmid’in Mektupları 2, s. 694.

8 Abdülhak Hâmid’in Hatıraları, s. 325. Bu noktaya İhsan Safi de dikkat etmiştir. İhsan Safi, a.g.e., s.

ABDÜLHAK HÂMİT’TEN HAYALİ BİR SÖYLEŞİ 175 yardım edilmesini istemektedir. II. Meşrutiyet’in ilanından ve Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra Hâmit karşısında ona ne olursa olsun saygı ve sevgi duyanlarla, ondan nefret eden ve hizaya getirmek isteyenlerle karşı karşıyadır. Hâmit’in bu tarihte eşi Nelli Hanım’ı, eniştesi Sahip Molla ile ağabeyi Nasuhi Bey’i arka arkaya kaybetmiş olduğunu da unutmamak gerekir. Onlar Hâmit’i bir noktaya kadar dizginleyebilen şahsiyetlerdir, onların ölümünden sonra Hâmit’in daha da sorumsuz davrandığı dü- şünülebilir. Hâmit görevinden alındıktan sonra hemen İstanbul’a dönmez, Londra’ya, Viyana’ya gider. Hüseyin onun 3 Mart’tan beri İstanbul’da olduğu halde kendisine haber vermemesine şaşar ve sitem eder (28 Mart 1913 tarihli mektup).9

Görevinden alınmasıyla ilgili söylentilerden birisi, Hâmit’in imzasıyla Bonmar- che mağazasının sahibi Osmanlı Devleti’nin fahrî şehbenderi George Vaksalar’nın dükkânına gümrüksüz olarak 77 sandık mal getirtilmesidir ki bunu Belçika dışişleri bakanı Hâmit’ten sorduğunda, Hâmit haberi olmadığını söylemiştir. Kendisi elçilikte yokken kullanılmak üzere bıraktığı imzalı boş kâğıtlardan birinin üzeri doldurulmuş olabilirse de, bu ciddi suçu ört bas ederek Hâmit de suça katılmıştır.10 İkincisi ise Hâ- mit’in kadınlarla olan ilişkileri dolayısıyla çıkan dedikodulardır ki, Hâmit bu haksız söylentilerin Lüsiyen Hanım’la ilgili olduğunu açıklamaktadır.11

Aşağıdaki belge Hâmit’in hayalî bir gazeteciyle yaptığı bir konuşmanın metni- dir. Metin her halde Hâmit’in Avrupa’dan döndüğü 3 Mart 1913 ile Hey’et-i Ayan’a atandığı 22 Kânun-ı evvel 1329/4 Ocak 1914 arasında yazılmış olmalıdır. Hamit Ayan üyeliğinden ikinci reis vekilliğine 1 Teşrin-i sani 1333/1 Kasım 1917’de terfi etmiştir. Hâmit hem gazeteci sıfatıyla sorularını sorar, hem de onları cevaplandırır. Durumundan memnun olmayan şair, kendisinin haksızlığa uğradığını, hatalarının ola- bileceğini, ama kendisinin büyükelçilik görevine layıkken, çirkin bir şekilde görevden alınmış olmasını hazmedemediğini açıklamakta. Kendisinden sonra göreve gelenlerin aleyhinde bulunmakta ve en baştaki hedefi de Hariciye nazırı Noradunkyan Efendi olmaktadır.12 Hamit, eğer kendisi suçlu olduğu için cezalandırılmışsa, Noradunkyan

9 İnci Enginün, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 4 Belgeler, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013, s. 98. 10 İhsan Safi bu konuyu da enine boyuna belgelemiş ve yorumlamıştır. İhsan Safi, a.g.e., s. 82-88. 11 Bu konuda da İhsan Safi bulduklarını kaydetmiştir. İhsan Safi, a.g.e., s. 259. Hâmit’in oğlu Hüseyin de

Lüsyen Hanım hakkında olumlu düşünmeyenlerdendir (3 Mart 1913 tarihli mektup). İnci Enginün, Yeni

Türk Edebiyatı Araştırmaları 4 Belgeler, s. 97.

12 Noradunkyan Efendi, Gabriel (1852 İstanbul-1936 Paris): Osmanlı devlet adamı. Tahrirat-ı Hariciye

Kalemi’nde işe başlamış, Paris’te Sorbonne Üniversite’sinde okurken Osmanlı Sefareti’nde de ça- lışmıştır. 1875’te İstanbul’a döndükten sonra Bâb-ı Âli divan katipliğinde ve Hariciye Nezareti’nde çalışmış, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında kurulan komisyonlarda görev almış, 1883’te atandığı Hariciye Nezareti hukuk müşavirliğinde yirmi dokuz yıl kalmıştır. Nafia ve Ticaret nazırı, Meclis-i Ayan üyeliğine atanmış, Büyük Kabine diye anılan Ahmet Muhtar Paşa kabinesinde hariciye nazır- lığına getirilmiş, yerini Kâmil Paşa hükümetinde de (29 Ekim 1912) korumuş ve Balkan Savaşı’nın diplomatik cephesini yönetmiştir. 23 Ocak 1913’te Bab-ı Âli baskını ile hükûmet devrilince görevi sona ermiş, Ayan üyeliğinden istifa ederek Paris’e yerleşmiş, “Bogos Nubar Paşa’nın başkanlık ettiği

176 İNCİ ENGİNÜN Efendi’nin oğlu Diran’ın ve kâtip Dirkan’ın da neden görevlerinden alınmadıklarını, hatta taltif edildiklerini sormaktadır. Bu hayalî söyleşiye şimdiye kadar her hangi bir yerde rastlamadım. İlginç bir savunma belgesi saydığım ve Hâmit’in mizaç ve şahsiyetini açıklaması açısından ilginç bulduğum için yayınlamayı uygun gördüm.

Ermeni İttihad-ı Muavenet Cemiyeti’nin idare heyetinde yer almış”, “Lozan Antlaşması sırasında Ermeni delegasyonunda gözlemci olarak” bulunmuştur. (Ercan Karakoç, “ Osmanlı Hariciyesinde Bir Ermeni Nazır: Gabriyel Noradunkyan Efendi”, Uluslararası İlişkiler, C. 7, S. 25 (Bahar 2010), s. 157-177; Saro Dadyan, Osmanlı’da Ermeni Aristokrasisi, İstanbul: Everest Yayınları, 2011, s. 298-301.)

ABDÜLHAK HÂMİT’TEN HAYALİ BİR SÖYLEŞİ 177

Benzer Belgeler