• Sonuç bulunamadı

Romanın gerçek okuyucularıyla, kurgusal gönderilenlerini birbirinden ayırmak gerekir Gerçek oku-

Bahar Dervişcemaloğlu *

11 Romanın gerçek okuyucularıyla, kurgusal gönderilenlerini birbirinden ayırmak gerekir Gerçek oku-

yucular, gerçek dünyaya aittir; kurgusal gönderilenler ise romanda yaratılan kurmaca, yani hayal ürünü varlıklar ya da muhataplardır. Bk. Jahn, Anlatıbilim, s. 15.

44 BAHAR DERVİŞCEMALOĞLU

değerlendirip başarısız saymak yerine, yayınlandığı dönemin koşullarıyla açıklamak daha makul olacaktır.12

Taaşşuk-ı Tal’at ve Fitnat’ın anlatıcısıyla ilgili bir diğer önemli nokta da, anlatının

neredeyse tamamında odaklanmanın merkezinde yer alması yani kendi bakış açısını anlatının geneline, hatta karakterlerin sözlerine ve diyaloglarına bile yansıtmasıdır. Dolayısıyla bu romanda “anlatıcısal” yani anlatıcıya has bir bakış açısı egemendir. Bilindiği gibi bir anlatıcı, olayları iki ihtimal dahilinde aktarabilir: Birincisi, olayları kendi bakış açısından (yani anlatıcısal bakış açısından) anlatabilir; ikincisi, figural bir görüş açısı benimseyebilir; yani olayları, bir ya da daha fazla karakterin perspektifinden anlatabilir. Buna göre, bir anlatıdaki anlamın üretilmesinde iki merkez olduğu sonucuna varılabilir: Anlatıcı ve karakter. Üçüncü bir ihtimal, yani “nötr” bir bakış açısı ya da perspektif yoktur.13 Taaşşuk-ı Tal’at ve Fitnat’ın anlatıcısının kendi varlığını ve bakış

açısını anlatıda fazlasıyla hissettirdiği, “nötr” ya da “objektif” olmaktan son derece uzak olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu roman, diegetik olmayan yani öykü dün- yasında karakter olarak yer almayan bir anlatıcı tarafından yine bu anlatıcının bakış açısından anlatılan bir anlatıdır.

Bu açıdan romanda dikkat çekici bir nokta da aşağıdaki alıntılarda görüldüğü gibi karakterlerin sözlerinde bile anlatıcının kendi bakış açısını ve fikirlerini hisset- tirmesidir. Mesela romanın ilk kısımlarında Saliha Hanım, anlatıcı olarak karşımıza çıkmakta ve Ayşe Kadın’a kocası Rifat Bey’le yaşadıkları aşkı ve nasıl evlendiklerini anlatmaktadır. Bu kısımlarda romandaki her şeyi bilen anlatıcının sesi ve fikirleri egemendir, yani aslında anlatıcı, Saliha Hanım’ın arkasına saklanarak kendi fikirle- rini ortaya sermektedir. Mesela aşağıdaki alıntıda Saliha Hanım, annesiyle babasının Rifat Bey üzerine yaptıkları sohbeti aktarmaktadır. Bu bağlamda annesinin babasına söylediği şu sözler anlamlıdır:

... Ah biz biçare karılar!.. Bizi hiç insan sırasına koymazlar! Babalarımız, istedikleri adamlara bizi hediye verircesine verirler. O adamların tabiatını sormazlar. Biz o adamlarla geçinecek miyiz? Orasını hiç düşünmezler. Bizi bir defa ‘Filân adamı koca ister misin?’ yahut ‘Kimi koca istersin?’ diye bir sormak yok. Bize derler: ‘İşte, seni filân adama ve- receğiz.’ Biz sükut ederiz. Ama gönlümüz ne der. Yarabbi, babamın bu söylediği efendi genç olsun, güzel olsun, iyi tabiatlı olsun. Filvakî, bazı defa öyle çıkar. Lâkin bazı kere de bütün bütün zıddına... Gider bakarız ki, bize koca olacak adam altmış yaşında yahut bir gözden kör, yahut burunsuz, yahut sarhoş, yahut ahmak... Ah siz erkekler ne zalimsiniz! Bir kızcağızın bir gözü biraz şaşı olsa, yahut bir ayağı cüz’i topal olsa, biçare evlenmek- sizin ihtiyarlar gider. Kimse almaya tenezzül etmez! Ama sizin en fenası, en uğursuzu, en sakatı, bakarsın ki, kızların en güzelini, uslusunu alır da biçareyi esir eder!... (s. 15)

12 Köroğlu, “Aşırılık, Suç ve Düzeni (Tefrika) Romanda Yazmak: Dürdane Hanım Örneği”, s. 135. 13 Schmid, Narratology: An Introduction, s. 105.

“TAAŞŞUK-I TAL’AT VE FİTNAT” ROMANINDA ANLATICININ KONUMU 45

Burada sanki Saliha Hanım değil, anlatıcı konuşmaktadır ve bilhassa topluma ya da kurgusal metin düzeyinde düşünürsek ima edilen okuyuculara ya da kurgusal gönderilenlere hitap etmektedir.14 Bu fikrimizi destekleyen bir başka husus da Saliha

Hanım’ın yıllar önce gerçekleşen diyalogları ayrıntılarıyla hatırlayıp aktarması- nın pek mümkün olmayışıdır. Bu kısımlarda da anlatıcının varlığı söz konusudur. Topluma bazı mesajlar verme kaygısı taşıyan anlatıcı, yukarıdaki alıntıda olduğu gibi, hem karakterler arasındaki diyaloglara hem de olaylara yaptığı yorumlara ve açıklamalara kendi bakış açısını ve sesini yansıtmaktadır. Karakterlerin sözlerinin doğrudan aktarıldığı kısımlarda karşılarındaki, yani muhatap oldukları kişilerin za- ten bildikleri gerçekleri tekrar ettikleri görülmektedir. Bu kısımlarda da anlatıcının bunları bilerek anlatıya eklediği, mesajını çeşitli karakterlerin ağzından vererek daha kuvvetli bir tesir uyandırmayı amaçladığı iddia edilebilir. Aşağıdaki alıntıda, Saliha Hanım’ın babasının kadın meselesiyle ilgili o dönemdeki önemli bir yaraya parmak bastığı görülmektedir:

Ona merak etme kızım. Ağlama kuzum. Bu âdettir: Kız on-on bir yaşını geçtiği gibi yaş- maksız, ferâcesiz sokağa çıkamaz. Biz âdetin haricinde nasıl hareket edebiliriz? Herkes sonra bize gülecek... Ama derslerini merak edeceksin. Senin derse sevdan olduğu vakitte kendi kendine de o bildiğini ilerletebilirsin. Ben de sana bazı defa ders verebilirim... Ne yapalım? İşte hâlâ kızlar için mahsus mekteplerimiz, kadın hocalarımız yok ki... Erkek mektebine on beş yaşında bir kız nasıl gidebilir?.. (s. 21)

Burada Saliha Hanım’ın babası, kızıyla konuşmaktadır; ancak konuşmanın içeri- ğinde verilen mesajlara bakıldığında, aslında yine romanın her şeyi bilen anlatıcısının devreye girdiği, Saliha Hanım’ın babasının ağzından metnin kurgusal gönderilenle- rine bazı açıklamalar yaptığı ve mesajlar vermeye çalıştığı görülmektedir. Nitekim Saliha Hanım zaten belli bir yaştan sonra okula gidemeyeceğini ve ferâcesiz sokağa çıkamayacağını bilmektedir, babasının bunu tekrarlamasına gerek yoktur. Romandaki bu ve bunun gibi diyalogların bir işlevi vardır.15 Anlatıcı, karakterler arasındaki bu

diyaloglar vasıtasıyla söz konusu dönemdeki kadın eğitimi ve zorla evlendirme gibi

Benzer Belgeler