• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin Yönetim Yapısı ve Sosyal Devlet Anlayışı Açısından

- Türkiye ve İngiltere’nin bakım hizmeti sunucuları (Kamu, özel, yerel yönetimler ve STK)’nın sunduğu hizmetler açısından karşılaştırılması.

- Türkiye’de ve İngiltere’nin yaşlılara yönelik bakım sisteminde yaşanan temel sorunlar açısından karşılaştırılması.

- İngiltere örneğinde Türkiye, demografik fırsat penceresinin en etkin bir şekilde değerlendirilmesi için hangi politikaları hayata geçirmesi gereklidir?

7.1. Türkiye’nin Yönetim Yapısı ve Sosyal Devlet Anlayışı Açısından Karşılaştırılması

Türkiye’de sosyal devlet anlayışına yönelik olarak çok partili döneme geçilen ve “sosyal devlet” ilkesinin Anayasada geçtiği 1945-1980 arası dönem ile neo-liberal politikaların etkisini gösterdiği ve devletçilik anlayışının azaldığı 1980 sonrası dönem önemli tarihler olarak literatürde yer almaktadır.

1945-1980 arası dönem Türkiye’de sosyal devlet anlayışına yönelik önemli adımların atıldığı bir dönemdir. Özellikle 1961 Anayasasında belirtilen “sosyal devlet ilkesi” bu konuda önemli bir adımdır. Fakat 1970’li yıllardaki petrol krizleri

ve 1980 askeri darbesi sosyal devlet anlayışına ket vurmuş ve Türkiye bu tarihten itibaren farklı bir refah anlayışına doğru ilerlemiştir. 1961 Anayasasını takiben yerine gelen 1982 Anayasasında da sosyal devlet anlayışı yine de yerini korumaya devam etmiştir (Yay, 2014). Fakat her ne kadar 1982 Anayasasında Türkiye Cumhuriyetinin “sosyal bir hukuk devleti” olduğu ibaresi yer alsa da Türkiye uygulanan neo-liberal politikalarla devlet koruyucu rolünden seyirci role doğru bir dönüşüm yaşamakta, sunulan hizmetler daha da kısıtlanmaktadır (Dedeoğlu, 2009).

Türkiye'de genel çerçevede sosyal politika, temel olarak devlet tarafından sağlanan ücretsiz eğitim ve istihdamla ilişkili halk sağlığı ve emeklilik sisteminin sağlanmasını içermektedir. Emekliler için sosyal güvenlik sistemi ve sağlık sigortası 1949 yılında kurulan devlet memurları için “emeklilik sandığı” oluşturulmuş; 1945 yılında işçileri kapsayacak şekilde kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu ile 1971 yılında serbest meslek sahiplerini kapsayacak şekilde Bağ-Kur kurulmuştur. 1980'lerde, tarım işçilerini ve tarım sektöründeki işsizleri kapsayacak şekilde sisteme iki başka kurum getirilmiş, ancak bunlar önemsiz kalmıştır. 1990'lara kadar, devlet memurunun emekli sandığı dışında, devletin sosyal güvenlik fonlarına katkısı yetersiz kalmıştır (Buğra ve Keyder, 2006).

Aile, Türkiye’de refah rejiminin temeli olmaya devam ederken, Devlette, tarihsel olarak bakıldığında işveren ve sağlayıcı olarak önemli bir rol oynamıştır. Fakat 1980 sonrası dönemde dışa dönük ve piyasa merkezli stratejilerin uygulanmasıyla devletin niteliği değişmiştir. Aynı zamanda mali kısıtlamalar da önemli bir konu olup Türkiye’de özellikle 1990’lı yıllardan sonra kamu bütçelerine borçlardan dolayı aşırı yüklenilmiş, hükümet harcamalarının yaklaşık yarısı borçlar üzerindeki faizlere tahsis edilmiştir (Buğra ve Keyder, 2006).

Yeni bir refah rejimi 1990’lı yıllarda çeşitli hükümetlerde ortaya çıkmaya başlamış ve 2000-2001 yılları arasındaki mali krizler ve takiben gelen reformlar sonucu hız kazanmıştır Böylece “koruyucu refah devleti” anlayışı zayıflamıştır (Somer, 2016). 1990’lı yılların başlangıcından beri refah devleti bir paradigma değişiminin konusu olmuştur. 1992 yılında Başkan Clinton “bildiğimiz refahın sonunun geldiğini” duyurarak ABD’de “refahtan, istihdam refahına-from welfare to

workfare” bir geçişin olduğunu bildirmiştir (Ottmann, 2010). Bu refah dönüşü ABD başta olmak üzere Türkiye üzerinde de etkisini göstermiştir.

Türkiye’de şu anki mevcut hükümet, 2002 yılında Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kurulmuştur. AK Parti, ılımlı bir İslamiyet anlayışını kabul eder ve sosyal politika anlayışında muhafazakârlıkla neo-liberal politikaların karışımı bir yol izlemektedir. Bu muhafazakâr liberalizm, sosyal politikada hak-temelli yaklaşımın savunucuları olmaksızın reform sürecinde egemen olmaktadır (Buğra ve Keyder, 2006).

1990'ların siyasi ve ekonomik istikrarsızlığını sona erdirme sözleriyle iktidara gelen AK Parti, 2002 yılından beri yerel ve genel seçimleri kazanarak kendini kanıtlamıştır. İktidar partisi bir taraftan 1980’li yıllarda başlayan neredeyse tüm devlet iktisadi teşebbüslerini özelleştiren ve özel sektöre yönelik kamu hizmetlerini ticarileştiren Türkiye'deki sermaye gruplarının uluslararasılaşma sürecini hızlandırmış; bir taraftan da neo-liberalizmin hoşnutsuzluklarını dengelemek için tasarlanan mikro krediler, sosyal dayanışma grupları, hayırseverlik kurumları gibi projelerle toplumun daha yoksul kesimlerini hedef almıştır (Boyraz, 2018).

Boyraz (2018)’a göre Türkiye’deki iktidar partisinin söylemleri minimal bir devlete dayanmaktadır. 2023 Siyasi Vizyonunda da belirtildiği gibi devletin ana işlevlerine indirgenmesi gerektiği ve küçük ama etkili bir devlet olması gerektiği vurgulanmaktadır (Boyraz, 2018).

Refah rejimi sınıflandırmalarına göre Güney Avrupa modeliyle benzerlikler gösteren Türkiye’de, tıpkı bu model içerisinde yer alan ülkelerdeki gibi sosyal sigorta kapsamı içerisinde olmayan ve gelir yetersizliği nedeniyle maddi sıkıntılar içerisinde çalışanlar bulunmaktadır. İş güvenliği olmadan ücretsiz tarım işçisi olarak enformel sektörde çalışanlar bu kişilere örnek olarak verilebilir. Adil bir devlet anlayışına uygun olarak dağıtılmayan sosyal hakların yanı sıra bu ülkelerde sosyal refah alanında devletin yetersiz bir varlık göstermesiyle, kamu ile birlikte kamu dışı kuruluşlarda birlikte çalışır. Sosyal yardımların dağıtımında siyasi partilerin politikaların etkisi de açıkça görülmektedir (Ferrera, 1996). Örneğin; şu anda AK Parti hükümeti tarafından “devlet ile millet arasındaki geleneksel uçurumun

kapatılması” için “milletin gerçek ve salt hizmetkârları” olarak, AKİM (AK Parti İletişim Merkezi), BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) gibi iletişim merkezlerinin kurulması ve son olarak CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi)’in açılması “siz yönetiyorsunuz (you govern)” söylemiyle desteklenen kurumsal tasarımları teşvik eden en önemli örneklerdir (Boyraz, 2018).

Türkiye, Nisan 2017 referandum sonucuyla “Anayasa ve yönetim sistemi değişikliğine” gitmiş ve 24 Haziran 2018 seçimiyle de Cumhurbaşkanlığının görev ve yetkilerinin arttırıldığı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında yeni bir döneme geçilmiş ve böylece Nisan 2017 referandumuyla kabul edilen anayasa değişiklikleriyle birlikte getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş tamamlanmıştır. Türkiye’de bugüne kadar süregelen Cumhurbaşkanlığı sistemi artık kendini bir sistem değişimiyle yeni bir sistemine bırakmıştır. Bu yeni sistemle birlikte bakanlıklara da yeni bir düzenleme gelmiştir. Sosyal devlet ilkesi adına en çarpıcı olanı 2011 yılında bu ilkesi temelinde önemli bir adım olarak kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2018 yılında meydana gelen yeni düzenlemeyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’yla birleştirilerek “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” adı altında hizmet vermeye başlamıştır.

7.2. İngiltere’nin Yönetim Yapısı ve Sosyal Devlet Anlayışı Açısından