• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE TEK PARTİ İKTİDARININ KURULMASI VE İBRAHİM ŞÜKRÜ

I. TÜRKİYE’DE TEK PARTİ İKTİDARININ KURULMASI VE İBRAHİM ŞÜKRÜ

Millî Mücadele sonunda Ankara merkezli olarak kurulan yeni devlet, Osmanlı toplum mozayiğinin belli ölçüde küçüldüğü ve ana karakterini koruduğu bir yapıydı. Yeni Devlet, ağırlıklı olarak Osmanlı Türkleri tarafından ve büyük oranda da Osmanlı’nın askerî ve malî kaynaklarından faydalanılarak oluşturulmuştu. Rejimi farklı, yeni bir devletti.300

Türk devleti Millî Mücadele’nin başlarında Ankara ve İstanbul merkezli hükümetlerce temsil edilmeye başlanınca doğal olarak toplumda da iki farklı kutup oluşmaya başlamıştı. Bu kutuplaşma birçok konuda kendini göstermekteydi.

Kutuplaşmaya zemin hazırlayan birçok unsur vardı. Bunlardan en etkili olanı basındı. Doğal olarak basın da ikiye bölünmüştü. Buna bağlı olarak her iki kesim de kendi sözcüsü olacak bir basın oluşturma gayretine girdi. Bu bakış, Millî Mücadele boyunca sürdüğü gibi mücadele bittikten sonra da devam etmişti.301

Basın, yeni devlette olduğu gibi geçmiş dönemde de önemli bir etkiye sahipti.

Bu etki zaman zaman basın istibdadı ile sınırlanmaya çalışılmıştı.302 24 Temmuz 1908’de İstanbul gazetelerinin dört satırlık bir yazıyla meşrutiyet ilanını bildirmeleri bu süreci sonlandırmıştı. Bu gelişme ile gazeteler hızla çoğalmış ve çok sesliliğin önemli oranda arttığı bir dönem başlamıştı. Fakat 31 Mart Olayı’ndan sonra, 28 Nisan 1909’da (15 Nisan 1325) hazırlanan basın kanun tasarısı ile basın üzerindeki baskı yeniden kurulmuştu. 14 Temmuz 1909’da (1 Temmuz 1325) kabul edilen kanun bazı değişikliklerle 1931’e kadar devam etti. Kanun’un olumlu yanları çoktu.

300 İsmet Bozdağ, Dünya’da ve Türkiye’de Basın İstibdadı, Emre Yayınları, İstanbul, 1992, s. 154.

301 A.g.e., s. 154.

302 Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul. 2003, s.

53-54.

77

Fakat, 15 kez yapılan değişiklikle, oldukça sert bir kanun haline getirilmişti. Bu da kanunun, basını baskı altına alan bir özelliğe dönüşmesine neden olmuşdu.303

Millî Mücadele’nin zaferle sona ermesinden sonra basında belli bir rahatlama dönemi yaşanmıştı. Fakat, iç siyasî gelişmeler ve 1925 Şeyh Sait Ayaklanması gibi nedenler, basına ve bunun yanı sıra siyasete yönelik baskıları da arttırmıştı. Oysa basın Millî Mücadele’yi başarıya ulaştırmak için büyük oranda tek ses olmuş ve mücadeleyi yöneten kadroyla birlikte hareket etmişti. Sonradan muhalif olarak hareket eden ve mevcut yönetime karşı siyaset belirleyen siyasal hareketler de önceden Mustafa Kemal ile omuz omuza mücadele vermişti.304 Ülkede yeni bir siyaset belirlenirken ve iktidar anlayışı oluşturulurken bu siyaseti ve iktidarı destekleyecek unsurlar hayata geçirilmekte veya var olanlar bu yöne kanalize edilmekteydi. Bu siyasete ve iktidar anlayışına farklı bir yönden yaklaşan, bu nedenle de muhalif olarak tanımlanan kesim ise siyasetin ve iktidar sahasının dışına itilmişti.

Osmanlı Devleti’nin bir bakiyesi olarak ve onun birçok olanağından yararlanılarak, önemli bir mücadele sonrasında Anadolu’da kurulan yeni devlet şüphesiz ki hem askerlerin hem de sivillerin ortak mücadeleleriyle oluşturulmuştu.

Zira, Mustafa Kemal Paşa daha Anadolu’ya geçmeden önce, Anadolu’da teşkilâtlanmış olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri bu mücadelenin başlamasına öncülük etmeye başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa da bu teşkilâtların birleşmesi ve bir amaç doğrultusunda hareket ederek yeni bir devlet kurulmasının sağlanması konusunda olağanüstü bir liderlik sergilemişti. 1919-1922 yılları arasında verilen bu büyük mücadele hem siviller olarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin hem de askerler olarak Mustafa Kemal, Fevzi Paşa, Rauf Orbay, Ali Fuat Paşa, Kâzım Karabekir gibi komutanların işbirliğinin bir eseri durumundaydı. Bu yönüyle bakıldığında mücadeleyi yürütecek olan I. Büyük Millet Meclisi de oldukça sivil bir meclis özelliği taşıyordu. Meclis militarist idare anlayışından uzak bir yapı arz ediyordu.305 Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkarken, ordu müfettişi olarak resmi görevi, ateşkes uyarınca Anadolu’daki askerî birliklerin silahsızlanma sürecini denetlemek olarak gözüküyordu. Fakat, Mustafa Kemal’in gerçek hedef olarak Anadolu’da millî direnişi örgütleme amacı vardı. Bunun için ordu komutanları ve

303 A.g.e., s. 83-85, 87-91.

304 A.g.e., s. 146-147.

305 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s. 11.

78

özellikle de Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile temas kurmaya başlamıştı.306 Bu bakımdan millî direniş bir tarafıyla askerî bir tarafıyla da sivil bir direniş hareketiydi.

Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin liderliğini üstlenenler de zaten ateşkes sonrası memleketlerine dönen subaylar, eski kasaba öğretmenleri, küçük memurlar ve eski zihniyete sahip liderlerdi. Subaylar, bürokratlar ve toprak sahipleri direnişe liderlik yapıyorlardı.307 1923’e kadar, zaman zaman sert tavır ve hareketlere rağmen, şeklen de olsa demokratik bir idare anlayışı çerçevesinde asker ve sivil taraflar ortak halk idaresine bir zemin hazırlamıştı. 1923’ten sonra süratli bir değişim yaşandı.

Halk idaresinin oluşturduğu demokrasi ruhu yeni bir örgütlenmeye dönüştürüldü.

Ortak yönetim anlayışı partileşme sürecine girdi.308 Gerçekte, tam anlamıyla demokrasi olarak tanımlanmasa da yönetim sivil iktidarın insiyatifi ile iş yapmaktaydı. Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (CHF) gerçekleştirdiği değişimler, ordu desteği çerçevesinde olsa da, ordunun sivil idareye fiili olarak hâkim olmadığı bir iklimde gerçekleşmekteydi. Mustafa Kemal’in kendi siyasal düşüncelerini paylaşanlarla oluşturduğu grup yolun başında oldukça azınlık durumdaydı. Mustafa Kemal Paşa bu durumu, Millî Mücadele önderliği ve savaşı kazanmanın verdiği avantajla, kendi lehine çevirmek niyetindeydi. Bu bakımdan, bunları kontrol etme düşüncesinden ziyade farklı bir yol izledi. Muhalif durumda bulunanları 1 Nisan 1923’de Meclisi tatil ederek etkisiz duruma dönüştürmek istedi. Bu amaçla, siyasal mücadeleyi Meclisle değil bütünüyle hȃkim olduğu parti eliyle yapmak istedi. Bunun için yeni bir parti kurmaya karar verdi. Bu hareketiyle durumunu kolaylaştırmak istemişti. Böylece siyaseti meclis muhalefeti ekseni dışına taşımaya muvaffak olmuştu.309

Mustafa Kemal, 8 Nisan 1923’de, Halk Fırkası’nı kurmak amacıyla, Meclis’te yer alan Birinci Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu Halk Fırkası’na dönüştürecek hamleyi yapmak istediğini açıklamıştı.310 Bunu seçim

306 A.g.e., s. 180.

307 Hale, a.g.e., s. 62. ; Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s. 181.

308 A.g.e., s. 11.

309 Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, s. 69.

310 Ahmet Demirel, Tek Partinin İktidarı; Türkiye ‘de Seçimler ve Siyaset (1923-1946), İletişim, İstanbul, 2014, s. 33-35.

79

kararının alınmasından sonra yayınladığı “dokuz umde” bildirisinde ilan etti. Bu Tek Parti anlayışına doğru atılan ilk adımdı. Bundan sonra diğer adımlar gelmişti.

Tek Parti dönemi, Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından birkaç eşikten geçmiştir. Mustafa Kemal’in, Meclis’te oluşan zümre, parti ve gruplar sürecinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurması ilk eşiktir. Buna karşılık olarak da İkinci Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulması, muhalif grubun oluşturulmasının ilk aşamasıdır. İkinci eşik Lozan dolayısıyla İnönü’ye gösterilen tepki ve Ali Şükrü’nün öldürülmesinden doğan sıkıntılı havada seçimi yenileme kararının alınması olmuştur. Mustafa Kemal’in dokuz umdeyi açıklaması bunun tamamlayıcı sürecidir. Mustafa Kemal, seçim dolayısıyla halka yayınladığı bildiride Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin Halk Fırkası’na dönüştürüldüğünü belirtmişti. İçişleri Bakanlığı’na başvuruyla, 23 Ekim 1923’de resmileşen Halk Fırkası’nın başkanı Mustafa Kemal, genel sekreteri de Recep Bey (Peker) olmuştu.311

Halk Fırkası’nın kurulması ile birlikte muhalefet de oluşmaya başlamıştı.

Rauf Bey ve on bir arkadaşı Halk Fırkası’ndan istifa etti. Ardından, 17 Kasım 1924’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) kuruldu. Bu süreç, Şeyh Sait İsyanı ve diğer bazı gelişmeler sonucu çıkarılan Takrir-i Sükȗn Kȃnunu marifetiyle muhalefetin baskı altına alınmasına neden olmuştu. Hem kanun hem de sıkıyönetim sistemi muhalefetin 1929 yılına kadar susturulmasını sağlamıştı. Bu süreçte, CHF eliyle, gerekli görülen sosyo-kültürel inkılȃplar gerçekleştirilmişti. Fakat, 28 Ekim 1929’da Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan ve tüm dünyaya yayılan ekonomik buhran ve ülke içinde biriken birçok sorun yeni bir açılımı gerekli kılmıştı.

Bunun sonucu olarak da Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) kurulmuştu.312

SCF’nin kurulmasına kaynaklık eden temel sorun iktisadîdir. Parti’nin kurulmasından önceki süreçte İngiliz parası mütemadiyen yükselmiş, her gün bir rekor yenileyecek biçimde artmıştı.313 Fakat hükümet tedbirler almaya ve üst üste

311 Volkan Payaslı, “Terk Parti İktidarından Doğmuş Bir Denetim Organı: Müstakil Grup (1939-1946)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi: Journal of Modern Turkish History Studies XIV/28, 2014 Bahar/Spring s. 175-177.

312 Payaslı, “Terk Parti İktidarından Doğmuş Bir Denetim Organı: Müstakil Grup (1939-1946)”, s.

178.

313 Cumhuriyet, 22 Teşrinievvel 1929, Salı, “İngiliz Lirası Mütemadiyen Fırlıyor,” s. 1 ; Cumhuriyet, 24 Teşrinisani 1929, Pazar, “İngiliz Lirası Dün 1045.5 a Kadar Yükseldi,” s. 1 ; Cumhuriyet, 5 Kânunuevvel 1929, Perşembe, “Tereffüe Karşı Ciddi Tedbirler,” s. 1

80

yeni kararlar uygulamaya başlayınca düşüş de beraberinde gelmişti. Zira, malî ve iktisadî seferberlik başlatılmıştı. Öyle ki, “Milli Tasarruf Cemiyeti” dahi kurulmuştu.

Hatta 25 Aralık 1929 tasarruf günü ilan edilmişti.314 Buna rağmen durum oldukça ciddiydi. Çözüm için alternatif siyasete ihtiyaç duyulmuştu. Bu ana sorun ve bununla birlikte iç siyasetteki birçok mesele Serbest Fırka’nın kurulmasına zemin hazırlamış oldu. Serbest Fırka’nın kurulması demokrasinin ortaya çıkmasına yarayacak bir teminat olarak da görülmüştü.315

Tek Parti dönemi siyaset anlayışı, halkın seçtiği vekillerden oluşacak Meclis’i hedeflemekteydi. Gerçekte ise, 1876’dan beri hem birinci hem de ikinci meşrutiyetten kalma bir anlayış olan “oy verenlerin, sonradan kendi vekillerini seçecek seçmenler topluluğunu seçtiği” sistemde olduğu gibi dolaylı görünümlü bir sistem olarak kurgulanmıştı.316 Bu sistem yerel mütegalibenin tüm Tek Parti dönemi boyunca kendi güç ve nüfuzlarını ayakta tutmalarını sağlamıştı. Zira, 1946’ya kadar yürürlükte kalan bu sistem sayesinde, bu kesim kendi temsilcilerini Meclis’te muhafaza edebilmişti. Fakat bu ittifak sürekli sorunsuz olarak bir arada bulunamadı.

Belirli gerilimler de olmuştu. Subaylar, sivil devlet memurları ve aydınlar değişim isteklerinde daha radikaldi. Tüccar, işadamı, toprak ağaları ve eşraf, toprak reformu ve ticarette devlet tekeline sıcak bakmıyor, bunun kendi çıkarlarını zedelemesinden rahatsız oluyordu. Çözülmesi gereken birçok sorun uzlaşma ve ittifakla çözülüyordu.317

Dünya’da tek parti anlayışı temelde diktatörlük olarak adlandırılır. CHP’nin 1923-1945 döneminde hükümet ettiği tek parti yönetimi süreci ise genel anlamda devrimcilik ruhu hâkim olan bir anlayışın tezahürüdür. Tek parti tanım olarak tek bir kişinin veya küçük bir oligarşinin şiddete dayanan, sınır tanımayan, denetim kabul etmeyen egemenliğidir. Türkiye’de Tek Parti ve dolayısıyla onu temsilen CHP, birçok kesime göre, gerek felsefesi gerekse yapısı bakımından totaliter olmayan,

314 Cumhuriyet, 6 Kânunuevvel 1929, Cuma, “İngiliz Lirası 1073’e Düştü,” s. 1 ; Cumhuriyet, 9 Kânunuevvel 1929, Pazartesi, “Mali ve İktisadi Seferberlik: Paramızı Yükselteceğiz,” s. 1 ; Cumhuriyet, 13 Kânunuevvel 1929, Cuma, “Yeni Bir Cidal Açıyoruz. Ecnebi Mallara Boykot,” s.1. ; Cumhuriyet, 17 Kânunuevvel 1929, Salı, “Tasarruf… Hepimizin Milli Vazifesi Haline Gelmiştir,” s.

1; Cumhuriyet, 23 Kânunuevvel 1929, Pazartesi, “Hayatın ve Tam İstiklâlin, İktisadiyatta Hayattan ve Tam İstiklâlden İbaret Olduğuna Kaniim!” s.1, 4. ; Cumhuriyet, 25 Kânunuevvel 1929, Çarşamba,

“Vatandaş, Sarfederken Düşün: Ak Akçe Kara Gün İçindir,” s. 1, 4.

315 Cumhuriyet, 11 Ağustos 1930, Pazartesi, “Yeni Fırka ve Gazi Hazretlerinin Fikirleri,” s. 1, 4.

316 Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, s. 16.

317 A.g.e., s. 16, 22.

81

demokratik, batılılaşmayı amaçlayan, pragmatik tek parti anlayışı olarak nitelendirilmiştir.318 Oysa tek parti sistemi, siyasal parti yönetiminin diktatörlüğe uydurulmasından başka bir anlam ifade etmez.319

Bu dönemde partinin başında bulunan Mustafa Kemal’in de diktatörlükle itham edilmesi söz konusu olmuştu. Mustafa Kemal için tanımlanan diktatörlük olgusu için bir örnek açıklayıcı olacaktır. Alman liberallerinden Dr. Ernest Jackh 1937’de Atatürk ile diktatörlük konusunda bazı diyaloglar yaşamıştı. Bu diyaloglardan birinde Atatürk ona, “diktatör Hitler’i neden istemediğini ve diktatör olarak söylenen kendisiyle neden dost olduğunu” sormuştu. Jackh de bu soruya

“sizin diktatörlüğünüz esir bir milleti özgürlüğüne kavuşturuyor, halbuki Hitler hür bir milleti esarete götürüyor’ diye cevap vermişti.320

Mustafa Kemal’in, 8 Kasım’da Batı Cephesi Komutanlığı konusuna yaklaşımı ve Ali Fuat Paşa’ya ilişkin kararı diktatör olarak algılanışının bir diğer örneğidir. Ali Fuat Paşa’yı Moskova’ya gönderirken yanında Çerkez Ethem’i de götürmesini istemesi, kimileri tarafından Mustafa Kemal’in diktatörlüğe doğru gidişi olarak tarif edilmişti. Zira onlara göre Mustafa Kemal bu gibi kişileri yakınından uzaklaştırmaya başlayarak aslında tek adam olmanın yolunu açmak istemiştir.

Mustafa Kemal, Ethem ve kardeşlerinin gidişlerinin ve onlara uygun görevler verilmesinin hem onlar hem de ülke için yararlı olacağını düşünmüştü. Ali Fuat Paşa’ya da bu düşüncesini açmış ve onları da beraberinde götürmesini istemişti. Bu gelişme Mustafa Kemal’in diktatör olmak istediği yönünde algılanmıştı.321

1924’de İstiklȃl Harbi kumandanlarının Meclis’e girmek ve siyasete el atmak istemeleri önemli buhranlar oluşturmuştu. I. Meclis çok görüşlü ve muhaliflerin de yer aldığı bir meclisti. Fakat II. Meclis tek partili bir meclis olarak (tek grup) oluşturulmuştu. Birinci meclisteki muhalefetten kimsenin ikinci mecliste olmamasına rağmen tek partiden oluşan bu grup da birlikteliği tam olarak sağlayamamıştı.322 Başbakan Rauf Bey, İsmet Paşa ile çelişiyor, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa ve diğer kumandanlar da zaferden sonra Mustafa Kemal’in olağanüstü konumundan ve İsmet

318 Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, s. 16-17.

319 A.g.e., s. 16 (dipnot).

320 A.g.e., s. 17 (dipnot).

321 Atatürk, a.g.e., s. 348.

322 Aydemir, İkinci Adam C. I. 1884-1938, s. 290.

82

Paşa’nın öne çıkmasından rahatsız oluyorlardı. Bu onları başka bir arayışa yönlendirmişti. Bunun sonucunda onlar da düşüncelerini bir siyaset anlayışı içinde ifade etmek istemişlerdi. Mustafa Kemal ise Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini Cumhuriyet Halk Fırkası haline dönüştürerek buna karşılık vermişti. CHF, reformları yürütecek olan bir araç olmanın yanında Mustafa Kemal’in de iktidarını sağlamlaştırma unsuru olmuştu. Diğer taraftan ülke yönetiminin en önemli aracı durumuna gelen CHF toplumun alt kademelerindeki bürokratik-entelektüel grupların yükselme ve servete ulaşma mekanizması özelliğini de kazanmaya başlamıştı.323

Tek Parti dönemi 11 Ağustos 1923’de Meclis’in açılması ve Lozan Antlaşması’nın onaylanması ile birlikte yeni bir aşamaya geçmişti. Ankara’nın başkent seçilmesiyle de bir somut yapıya kavuşmuş oldu. 1921 Anayasası’ndaki birinci maddenin değiştirilmesi sonrası 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı seçildi. İsmet Paşa ise Halk Fırkası (HF) iktidarının ilk başbakanı oldu.324 İsmet Paşa 30 Ekim 1923’de başbakan olarak atanmıştı.325 Millet Meclisi 1924 Anayasası’na göre bütün hukuki yetkilerin temerküz ettiği yerdi.

Meclis cumhurbaşkanını seçiyor, cumhurbaşkanı da başbakanı atıyordu. Hükümet meclise karşı sorumluydu. Meclis kendi kararlarını kendi başına veriyordu. Fakat bütün organizasyon Mustafa Kemal’in liderliğini yaptığı CHF’nin kontrolü dâhilindeydi.326 CHF yeni cumhuriyetin değişim ve dönüşümünden sorumluydu. Bu dönüşüm ise modernleşme olarak tarif edilmişti.

Tek Parti iktidarında, iktidar ve belirli ölçüde oluşmaya çalışan muhalefet arasında önemli hesaplaşmalar söz konusu olmuştu. Bu, sistemi ve devrimleri sağlam bir zemine oturtmak isteyen Tek Parti iktidarı’nın bir çıkış yoluydu. Tek Parti İktidarı’nın asıl unsuru Mustafa Kemal’di. Muhalefet tarafından yapılan, hemen hemen tüm hamleler ona yöneliyordu. Buna karşı önemli tedbirler alınıyor, muhalefetin tamamen ortadan kalkmasına kadar varacak gelişmeler yaşanıyordu. Bu gelişmelerden biri de İzmir Suikasti327 meselesiydi. Bu davada İstiklȃl Mahkemeleri

323 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s. 186.

324 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s. 186-187.

325 Hale, a.g.e., s. 71.

326 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s. 188.

327 Mustafa Kemal’e Millî Mücadele döneminde de suikast planlanmış olduğuna dair Askerî Polis Teşkilâtı’nın tespitleri söz konusudur. Buna göre Kuvȃ-yı Milliye’ye karşı olan bazı kesimler suikast planlamaları yapmıştır. Hürriyet ve İtilafçı kesimler tarafından planlandığı söylenen ve Mustafa

83

kişilere istediği şekilde tutuklama ve suçüstü yapmaya kadar varan işlemler yapmıştı.

Mahkeme suikast teşebbüsü ile suçlanan kişileri yargılama yoluna gitmiş, hatta Kȃzım Karabekir’i de tutuklama kararı vermişti. Tutuklananlar genellikle eski TCF mebuslarıydı. İsmet Paşa, Kȃzım Karabekir’i serbest bıraktırınca İstiklȃl Mahkemesi İsmet Paşa’yı tutuklama kararı verdi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in araya girmesi328 ile bu engellenmişti. İsmet Paşa mahkemenin aldığı kararlara uymak zorunda kalmıştı.329

İbrahim Şükrü, İzmir Suikasti davası sırasında 15. Fırka Kurmay Başkanlığı’nda görevliydi. Bu davayı ancak basın yoluyla takip edebilmiştir.330 Bu konuya ilişkin olarak Emniyet-i Umumîye’de hiçbir malumat bulunmadığını söyleyen İbrahim Şükrü, suikastı kendilerinin de gazeteden okuduklarını belirtir.

Suikastçılardan birinin Arif Bey olduğunu, onu da yakından tanıdığını söyler. “Arif Bey kolordu kumandanıydı ve idam edildi, kurşuna dizildi” diyen İbrahim Şükrü onun Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın arkadaşı olduğunu belirtir.331 İbrahim Şükrü şöyle der:

“Ben o adamın, Birinci İnönü Muharebesi’nde Erkȃn-ı Harp Reisi (kurmay başkanı) iken, Atatürk ile münasebetini ve Atatürk’ün gelip onu gördüğünü; kendi kasasında bavullarında kıyamet gibi, bir çete vasıtasıyla toplattığı parayı alıp Kızılay’a verdiğini gayet iyi bilirim. Bu Arif Bey benim komutanımdı. Ama bu adam Atatürk’e suikasta teşebbüs eden adamlardan birisidir. İzmir suikastına.”

İbrahim Şükrü şöyle devam eder:

“Onun evi Rus sefarethanesi ile İran sefarethanesi arasında arkaya doğru bir yol gibi bir şey vardı, kısa. O yoldan böyle baktığınız zaman bir ev vardı. O ev caddeye hâkimdir. Binaenaleyh gayet kuvvetli bir makineli tüfekçidir, bütün atışları isabetlidir, yani o adam, orada evinde tertip alarak Atatürk geçerken bir fenalık

Kemal’e yakın kimseler olarak bilinen bazı kişilerin adıyla anılan bu teşebbüsler bir sonuca ulaşmamıştır. Çerkez Ethem’in de benzer girişimler içinde olduğu tespit edilmiştir (Pehlivanlı, Kurtuluş Savaşı İstihbaratında Askerî Polis Teşkilâtı, s. 149-150).

328 Ali Fuat Cebesoy’un belirttiğine göre mahkeme başkanı paşaları asmak niyetindeydi. Mustafa Kemal Paşa kararın bu şekilde olduğunu biliyordu. Aynı görüşü paylaşan Fahrettin Altay’a göre, İnönü ile birlikte Mustafa Kemal Paşa’nın yanında oldukları 1926 Temmuz’unda bu konu konuşulmuştu. Mahkemenin paşaları asma kararlılığına karşı İnönü ve kendisinin Mustafa Kemal’den ricacı olduklarını ve bunu engellemesini istediklerini belirten Altay, Mustafa Kemal’in de “bir bakalım Ali Beyle bir daha görüşelim” dediğini dile getirmişti. Ali Fuat Paşa da anılarında Mustafa Kemal’in kendinse “paşaları senin hatırın için affettim” dediğini ifade etmişti. (Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, s. 168 dipnot).

329 Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, s. 167.

330 Çufalı, a.g.e., s. 473. ; Şahin, Emniyet Genel Müdürleri, s. 143.

331 İnan, Tarihe Tanıklık Edenler, “Şükrü Sökmensüer”, s. 154.

84

yapabilirdi. Binaenaleyh Atatürk haklı olarak, arkadaşı olduğu halde bunu mahkemeye vermiş ve mahkeme de idama karar vermiş ve asılmıştır.”332

İzmir Suikasti Davası, bir bakıma Mustafa Kemal’in yeni yönetimine muhalefet edebilecek ve etkili olması muhtemel kişilerin siyaset dışında bırakılmasıyla sonuçlanmıştı. Bu kişiler daha çok ittihatçılardan oluşmuştu. TCF’ye yönelik geniş tutuklamalar ise ittihatçıların TCF vasıtasıyla varlıklarını sürdürme ihtimallerine dönük kaygıdan kaynaklanmıştı.333 Tek Parti iktidarının önemli bir figürü olan İsmet Paşa’ya göre bu dava, Terakkiperver’in başında bulunanlara karşı uzun zamandır birikmiş duyguların dışa vurumuna zemin hazırlamıştı. Bu duygular, bu hadiseden dolayı insafsız davranmaya istidatlı gözükmekteydi. İnönü şöyle der:

“İzmir’de Atatürk’e karşı suikast yapılacak ve Terakkiperver Fırka

“İzmir’de Atatürk’e karşı suikast yapılacak ve Terakkiperver Fırka