• Sonuç bulunamadı

B. Emniyet Genel Müdürlüğü Dönemi

4. Sol Hareketler ve Komünizmle Mücadelesi

Millî Mücadele, ülkeyi işgalden kurtarmak ve böylece bağımsızlık kazanmak amacıyla verilen varlık yokluk savaşıydı. Bu savaş birden çok cephede verilmişti. Bu nedenledir ki belirlenen amaca ulaşmak için birçok kesimle işbirliği yapmak bir zorunluluk durumuna gelmişti. Birbirinden odukça farklı siyasî ve ideolojik görüşler Millî Mücadele adı altında birleşerek ittifak yapabilmişti. Bu ittifak içerisinde gerektiren meselelerdir. Diğer taraftan kayıplar ve toplumsal yaralar açan bir süreç olarak Kürt meselesi önemlidir. Bu meselenin isyanlar şeklinde beliren süreci şöyle sıralanabilir: Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat-31 Mayıs 1925, Raçkotan ve Ramazan Tedip Harekȃtı 9-12 Ağustos 1925, Sason Ayaklanmaları 1925-1937, I. Ağrı Ayaklanması 16 Mayıs-17 Haziran 1926, Koçuşağı Ayaklanması 7 Ekim-30 Kasım 1926, Mutki Ayaklanması 26 Mayıs -25 Ağustos 1927, 2. Ağrı Harekȃtı 13-20 Eylül 1927, Bicar Tenkil Harekȃtı 7 Ekim-17 Kasım 1927, Asi Resul Ayaklanması 22 Mayıs 3 Ağustos 1929, Tendürük Harekȃtı 14-27 Eylül 1929, Savur Tenkil Harekȃtı 26 Mayıs-9 Haziran 1930, Zeylan Ayaklanması 20 Haziran-Eylül başı 1930, Oramar Ayaklanması 16 Temmuz-10 Ekim 1930, 3. Ağrı Harekȃtı 7-14 Eylül 1930, Pülümür Harekȃtı 8 Ekim-14 Kasım 1930, Dersim Tedip Harekȃtı 1937-38 (Demirel, Tek Partinin İktidarı, 164 ; Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek- Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931, 2010, s. 134-135).

606Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek- Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931, 2010, s. 134.

607 Umumî Müfettişler Toplantı Tutanakları-1936, s. 193-254.

147

komünist ideolojiyi kabul etmiş güçler de vardı. Bu birliğin karşısında ise değişik bileşenden oluşan güçlü bir cephe yer almıştı. Bu cephede, özellikle çapulcu çetelerle buların yanısıra, Yunanlıların, İngilizlerin ve hatta komünistlerin özendirmeleriyle Millî Mücadele kadrolarına karşı mücadele eden kesimler vardı. Bunlar, bazen toprak ağalarını bazen de eski güçlerini tekrar elde etmek isteyen derebeyi vasıflı kimseleri işgalcilerle birleşerek ayaklanmaya ikna edebilmişlerdi.608

Millî Mücadele’de işgalcilere karşı ittifak yapan güçler içinde yer alan ve önemli bir etkiye sahip bulunan fakat komünist ideoloji çerçevesinde hareket eden birlik Yeşil Ordu’ydu. Yeşil ordu 1920’de Asya’dan Avrupa emperyalizmini atmak ve işgali sonlandırmak amacıyla kurulan bir birlikti. Bunlar arasında Mustafa Kemal’in tanıdığı kimseler olduğu gibi kapatılan Yeni Gün gazetesinin sahibi ve daha sonra Cumhuriyet gazetesini de kuran Yunus Nadi ile genel sekreteri Hakkı Behiç Bey de bulunuyordu.609 Mustafa Kemal’e göre bu teşkilât başlangıçta Mustafa Kemal’in işlerini kolaylaştırmak amacıyla kurulan, onun adını kullanarak genişleyen ve gelişen bir teşkilâttı. Zamanla, Çerkez Reşit Bey ve Çerkez Ethem’in de Ankara üzerinden Yozgat’a gidip gelirken kurucuları arasına girdiği bu yapı bünyesine farklı kişileri de almaya başlamıştı. Fakat, Ethem ve Tevfik Bey’in müfrezelerinin bütün adamları zamanla Yeşil Ordu’nun temelini oluşturmaya başlamıştı.610 Çerkez Ethem ve birliklerinin Millî Mücadele’de ön safta yer almaları onları güçlendirmişti.

Özellikle iç isyanlarda gösterdikleri başarı halkın onlara karşı teveccühünü arttırmıştı. Bu destek siyasete girmeleri için bir alt yapı da oluşturmuş oldu. Bu, söz konusu kesimi daha fazla büyütecek ve hatta iktidar sahibi yapacak bir durumdu.

Yeşil ordu, millî bir ordunun oluşturulması gereği üzerinden hareket ediyordu. Onlara göre Ethem’in kuvvetleri ordunun çekirdeğini oluşturmalı böylece oluşturulacak sistemle Rusya’daki gibi millî bir ordu vücuda getirilmeliydi.611 Başlangıçta millî müfrezeler oluşturmak amacı olan bu teşkilât zamanla bu amacının dışında çok daha genel bir amaca yönelmişti.612 Yeşil Ordu düşüncesinin ideolojik temsilcisi olarak kurulan dernek ise gizli bir teşkilât olarak oluşturulmuş ve

608 Shaw, a.g.e., s. 419.

609 A.g.e., s. 420.

610 Atatürk, a.g.e., s. 320.

611 İnönü, a.g.e., s. 215-216.

612 Atatürk, a.g.e, s. 320.

148

faaliyetlerini de yine gizli olarak yürütmeye başlamıştı. Mustafa Kemal’in haberdar olduğu ve kendi adına genişletildiğini düşündüğü bu derneğe tavrı çok geçmeden netleşmeye başladı. Yaptırdığı araştırmalar neticesi derneğin nitelik bakımından zararlı bir yapıya dönüştüğü anlaşılmıştı.613

Türk-Sovyet yakınlaşması Anadolu’da gizli komünist örgütlere zemin hazırlamıştı. Bunların teşkilât merkezleri daha çok İzmir, Ankara, Eskişehir, Harput, Sivas, Kayseri, Konya, Bursa, Kastamonu, Samsun, İstanbul ve Balkanlar olarak yaygın bir görünüm arzetmekteydi.614 Bunlar, Yeşil Ordu Cemiyeti (hem gizli hem açık), Türkiye Komünist Partisi (gizli), Türkiye Halk İştirakiyim Partisi (açık), Türkiye Komünist Partisi (Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye’deki komünist faaliyetleri açığa çıkarabilmek için kurdurduğu açık ve resmi) olarak sıralanabilir.

Söz konusu yapılardan ilk üçü Sovyetlerle ilişki kurararak yıkıcı ve bölücü faaliyetlere girişmişlerdi.615

Sol eğilimli faaliyetler içinde Rusya göçmeni olan Tatar ve Çerkezlerden oluşan iki bağımsız birlik/ordu bulunuyordu. Çerkezlerin yönettiği bu birlik Millî Mücadelecileri desteklemek ve ayaklanmaları bastırmakta etkili olmuştu. Başlarında Çerkez Ethem vardı. Özellikle İzmir yöresinde Yunanlılarla mücadele eden bu birlikler Doğu Marmara’da ayaklanmaların bastırılmasında etkili olmuştu. Zamanla, acımasız bir sertlikle halka da zarar vermeye başlayarak, Yeşil Ordu ile birleşmişti.

Ethem, gelişen süreçte, çeşitli komünist manifestolara bağlılık duymaya başlamıştı.

Fakat, Ankara’nın düzenli ordu anlayışına bağlılık göstermediği için Ocak 1921’de birlikleri yenilgiye uğratılarak dağıtıldı.616 Çerkez Ethem bir de gazete çıkarıyordu.

“Seyyare-i Yeni Dünya” adlı bu gazete Ağustos 1920’de Eskişehir’de çıkmaya başlamıştı. Yazı işleri müdürü de İstanbul’dan getirilen Arif Oruç oldu. Gazetenin başlığı altında “dünyanın fukare-i kasibesi (emekçileri) birleşiniz” yazıyordu.

Gazete kendini önce Türk Bolşevik ardından da İslâm Bolşevik olarak tanımlamıştı.

Çerkez Ethem, bolşevikliğin iyi karşılanması ve uygulanması halinde bu millet

613 A.g.e., s. 322.

614 Pehlivanlı, Kurtuluş Savaşı İstihbaratında Tedkik Heyeti Amirlikleri, s. 7.

615 Aybars, a.g.e., s. 199.

616 Shaw, a.g.e., s. 420.

149

tarafından kabul edileceğini, milletin bundan başka çaresinin olmadığını söylemişti.

Ona göre, zaten dünyaya da bolşevizm hâkim olacaktı.617

Mustafa Kemal, Sovyetlerle ilişkilerin iyi olmasına yönelik olarak oldukça hassas davranmıştı.618 1920 başlarında, Rus yardımlarını düşünerek, bazı komünist çalışmalara izin vermişti. Mustafa Suphi’nin isteklerine, bir ölçüde komünist çalışmalara, kolaylık göstererek esnek davranmıştı. Ankara’da Yeşil Ordu bağlantılı Türk Halk İştirakiyun Fırkası’na, komünist-ittihatçı yapısına rağmen göz yumulmuştu. Bu örgüt komünistleri kamuoyu önüne çıkaran ilk yapıydı. Fakat bunun alternatifi ve kontrol edicisi olarak 18 Ekim 1920’de Türk Komünist Fırkası kurulmuştu. Bu fırkanın başında Mustafa Kemal Paşa’nın güvendiği bir arkadaşı vardı. İştirakiyun Fırkası radikal davranışlar sergilemeye başlamıştı. Bunun yanı sıra Çerkez Ethem ve Yeşil Ordu ile ortak bildiri de yayınlamaya başlayınca kapatılmıştı.

Yeşil Ordu dağıtılıp liderleri yakalandı. Fakat mahkemeleri Mart 1921’de Moskova Anlaşması imzalanana kadar yüzeysel seviyede devam etmişti.619 Bu aşamadan sonra, bu tür girişimlere karşı engelleyici bir yaklaşım sergilenmeye başlanmıştı. Bu anlayış Millî Mücadele bittikten sonra da devam etti.

İbrahim Şükrü Sökmensüer de uygulanmaya başlanan bu yaklaşımı destekleyen ve görevi gereği sıkı bir şekilde tatbik eden bir bürokrattı. Bu çerçevede, Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde sol hareketler ve komünizm konusunda uygulamaya koyduğu önemli çalışmalar olmuştu. Sökmensüer, sol hareketlere ve komünizme karşı mücadelesini hem Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde hem de 1946’da İçişleri Bakanı olduğu süreçte çok net ve kararlı bir şekilde vermişti.

Sökmensüer, Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde yapılan 1936 Umumî Müfettişler Konferans’ında bu konuyu ele alarak önemli değerlendirmeler yapmıştı.

Bir emniyet sorunu olarak gördüğü komünizm meselesine dikkat çekmişti.620 Sökmensüer’e göre memleketin muhtelif yerlerinde ve özellikle de İstanbul ve İzmir’de zaman zaman komünizm hareketleri baş göstermekteydi. Entelektüel tabaka ve öğrenciler arasında tahrikat ve neşriyatlar yapılmıştı. Sökmensüer, dünyanın

617 Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003, s.

134.

618 Pehlivanlı, Kurtuluş Savaşı İstihbaratında Askerî Polis Teşkilâtı, s. 169, 170.

619 Shaw, a.g.e., s. 421.

620 Umumî Müfettişler Toplantı Tutanakları-1936, s. 36-38.

150

birçok başka bölgesinde komünizm hareketlerinin artmasını ve bunun getireceği sorunları, bunların Türkiye’yi de etkileyebilecek olması ihtimalini yakından takip etmişti. Sökmensüer bu gelişmeleri oldukça önemsemiş ve önemli bir emniyet sorunu olarak görmüştü. Sökmensüer’e göre, memlekette iş hacmine dayalı olarak gelişen büyüme, fabrikaların ve buna bağlı olarak amele (işçi) gücünün çoğalması, komünizm ve buna emsal cereyanların artmasında bir dayanak noktası oluşturmuştu.

Bu da polis teşkilâtını daha güçlü bir duruma getirmeyi gerekli kılıyordu.621

Sökmensüer, Emniyet Genel Müdürü iken komünizm karşısında önemli bir direnç noktası görevi görmüştür. Bu dönemde komünizme karşı açık ve gizli çalışmalar yapmıştır. Bu amaçla konuyla ilgili görevlendirdiği adamlarını komünist teşkilâtlar içine komünist gibi sokmuş, onların faaliyetlerinden haberdar olarak gereken tedbirleri zamanında almaya muvaffak olabilmiştir. Bu doğrultuda yapılan faaliyetler çerçevesinde önemli belgeler ele geçirilmişti. Bu dönemde İçişleri Bakanı tedavi için Viyana’ya gittiğinden dolayı bu makama vekâleten Celâl Bayar bakmaktaydı. Eline geçen “altı ok altı kazık” içerikli yayınları alarak Bayar’a giden ve durumu aktaran Sökmensüer bunların konünistlerce çıkarılan aldatıcı yayınlar olduğunu, Halk Partisi ve Atatürk aleyhinde yazılar içerdiğini, altı umdeyi zedeleyen ve Atatürk’e sirayet eden içerik barındırdığını aktarmıştı. Bayar’ın bu konuda rahat davrandığını ve onun, bu konuların kamuoyunda tartışılması, münakaşa edilmesi yönünde görüş belirttiğini söyler.622 Sökmensüer, Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde zaman zaman komünizm konusuyla meşgul olmuş bir kişi olduğunu ve meşrutiyet devrinden beri Türkiye’de devam eden komünizm hareketlerini günü gününe takip ettiğini belirtmiştir.623

Şükrü Sökmensüer komünizme karşı mücadelesini ağırlıklı olarak İçişleri Bakanlığı döneminde yapmıştır. Bu nedenle, Sökmensüer’in hem Emniyet Genel Müdürlüğü (1934-1939) hem de İçişleri Bakanlığı (1946-1947) dönemlerinde komünizme karşı yaptığı faaliyetler tezimizin üçüncü bölümünde, “Şükrü Sökmensüer’in komünizmle mücadelesi ve Nazım Hikmet meselesi” başlığı altında ele alınmıştır.

621 A.g.e., s. 37, 75.

622 İnan, Tarihe Tanıklık Edenler, “Şükrü Sökmensüer”, s. 137.

623 A.g.e., s. 139.

151 5. Dersim Meselesi

Selçuklu Devleti Anadolu’yu fetih hareketlerine giriştikten bir süre sonra Türkmen boyları Dersim bölgesinde hȃkim olmaya başlamıştı. Saltuklular Nazimiye bölgesinde, Mengücekler ise Pertek, Hozat, Ovacık, Çemişgezek, Kemah bölgelerinde etkili egemenlik kurmuştu. Melikşah da Ani ve Kavur savaşındaki başarılarından dolayı Türkmenistan’ın Horasan bölgesinden getirilen birçok boy ve oymağı bölgeye iskȃn etmişti. Buna dayalı olarak Dersimlilerin Horasan kökenli olduklarına ilişkin Seyit Rıza’nın Atatürk’e bir mektup yazdığına dair görüşler de vardır. Dersim birinci dönem mebusu Hasan Hayri Bey benzer görüşleri gündeme taşımıştır.624 Dersim bu şekilde tarihsel bir arka plana sahip olsa da gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemlerinde sık sık isyanların yaşandığı bir coğrafya olarak sürekli gündemde kalmıştır.

Dersim İsyanları ve bu isyanlara kaynaklık eden Dersim meselesi, Cumhuriyet tarihinin önemli konularından ve bu gün hȃla üzerinde konuşulan ana sorunsallarından biridir. Dersim meselesi hem yerel hem de uluslar arası konjonktürel kaynaklardan beslenen bir sorundur. Bu anlamda Kürtlerin tarihsel süreçte değişik güçler tarafından kullanılmış olmalarına bir örnek teşkil etmesi bakımından Dersim meselesinden bahsetmek mümkündür. Bu meseleyi sadece yerel kaynakların tetiklediği bir olgu olarak anlamak konuyu eksik tartmak olacaktır.

Dersim Kürtlerini kışkırtarak hükümetin karşısında yer almalarını ve böylece devletin zayıflatılmasına katkı vermelerini sağlamak düşüncesinden hareket eden bu güçler zaman zaman Ermeni-Kürt birlikteliği anlayışıyla da hareket etmişlerdir. Bu amaçla birçok merkezden Dersim’e komitacı gönderildiği gerçeği bunu açıklamak için bizlere önemli veriler sunmaktadır.625

Dersim meselesine kaynaklık eden ve başlangıçta feodal yapının korunması adına yapılan Dersim isyan hareketi zamanla, birçok iç ve dış etmenin etkiside kalarak, farklı bir boyuta taşınmaya başlanmıştı. Olay başlangıçta, Şeyh Sait İsyanı’ndan farklı olarak, Cumhuriyet’e ve devlete dönük ayrılıkçı isyan durumunda değilken zamanla Kürt isyanına evrilmeye başlamıştı. Önce, Kürt kimliğine

624 Ramazan Demir, Feodalizmin Devlete İsyanı ve Dersim Olayları, Palme Yayınları, Ankara, 2011, s. 12-13.

625 Nurşen Mazıcı, Uluslararası Rekabette Ermeni Sorununun Kökeni 1878-1920, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2005, s. 96.

152

mezhepçi Alevi elbisesi giydirilerek feodal yapının korunması sağlanmaya çalışılmış, ardından da devletle karşılıklı varlık yokluk mücadelesine girilmişti.626

Dersim, Cumhuriyet tarihi içinde, uzun bir süre merkezi yönetimle sorunlu olan, merkezi yönetimin otoritesini tam anlamıyla uygulamadığı/uygulayamadığı bir bölge olarak önemli bir coğrafyaydı. Bu bölgede merkezi hükümetin kontrolü sağlama çabaları sorunlu bir dönemin yaşanmasına ve sonuçta bu gün hȃla konuşulan konuların oluşmasına neden olmuştu. Bu amaçla söz konusu dönemde birçok uygulama yapılmış ve çeşitli kanunlar çıkarılarak bölgenin ülke bütünlüğüne entegrasyonu sağlanmaya çalışılmıştı.

1934 İskan Kanunu, 1935 Tunç-eli Kanunu627 ve 4 Mayıs 1937 tarihli Tunceli Tenkil Harekȃtına Dair Bakanlar Kurulu Kararı628 bizzat Mustafa Kemal’in emriyle çıkarılmıştır. 4 Mayıs 1937 tarihli Dersim’in kaderini belirleyen bakanlar kurulu toplantısına Atatürk başkanlık etmiş ve alınan kararlar doğrultusunda Dersim harekȃtı başlatılmıştı. Trabzon Atatürk Köşkü’nde bulunan haritanın üzerinde asılan yazıda Atatürk’ün Dersim harekȃtını bizzat yönettiği yazılmaktadır. Haritada Dersim bölgesi işaretlenmiştir. Askerî planlar bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından çizilmiştir. Sabiha Gökçen de anılarında harekȃt emrini Atatürk’ün verdiğini anlatmaktadır.629 Yapılan harekȃtlar devletin kendini koruma refleksi olarak ortaya çıkmıştı. Oysa devlet bu harekȃtdan önce bölgeye halkın ihtiyaç duyduğu devlet imkȃnlarını getirmek için oldukça önemli mücadeleler vermişti. Devletin amacı geri kalmış kapalı feodal yapıyı ortadan kaldırmaktı. Yol, köprü, okul, hastane, emniyet gibi imkȃnlar feodal sistemin ortadan kalkmasını sağlayacak hizmetler olarak bölgeye tatbik edilmeye başlanmıştı. Bu hizmetler feodal yapının sonunu getirecek gelişmelerdi. Feodal yapı bunu çok iyi anlamıştı. Halk bunları görürse feodal düzenin şeyhleri, seyyidleri, mirleri, ağaları ortadan kalkmış olacaktı. 1936’da Hatay Meselesi’nin kritikleştiği dönemde, Türkiye ve Fransa’nın savaşın eşiğine gelmesi,

626 Demir, Feodalizmin Devlete İsyanı ve Dersim Olayları, s. 33.

627 25 Aralık 1935’de çıkarılan, 2884 sayılı “Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Kanun. Kısa adı Tunceli Islahat Kanunu’dur. 1936’da yürürlüğe girmiştir (Demir, Feodalizmin Devlete İsyanı ve Dersim Olayları, s. 90, 101).

628 Atatürk’ün ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın da katıldığı bir bakanlar kuruludur (Demir, Feodalizmin Devlete İsyanı ve Dersim Olayları, s. 97,119).

629 (Erişim) DersimNews.com/özel. 13.04.2016.

153

Suriye’nin sınır boylarındaki unsurları isyana teşvik etmesi gibi gelişmeler Seyit Rıza için bulunmaz bir fırsat oluşturmuş, böylece isyan ivme kazanmıştı.630

Dersim Olayı’nın başlangıç noktası Şeytan Köprüsü’nün basılmasıdır. Bu baskında bütün askerler katledilmiş ve başlarındaki subay öldürüldükten sonra köprü yakılmıştı. Bu gelişme üzerine devlet duruma müdahale ederek isyanı bastırmak için oldukça kararlı bir harekȃt başlatmıştı. Bu harekȃt uzun süre devam etmiş ve isyan bastırılarak isyanı yönetenler cezalandırılmıştı. Olayın isyan mı yoksa sosyal bir olgunun patlaması mı olup olmadığına ilişkin farklı görüşler yıllarca dile getirilmiştir.631 Dersim İsyanı sırasında ve sonrasında yaşanan gelişmelere şahitlik eden birçok kişi vardır. Bunlardan biri de İhsan Sabri Çağlayangil’dir. Çağlayangil, Dersim olayının içinde bulunan, dönemin önemli simalarından biridir. Onun, Dersim Olayı’nın içinde bulunmasını sağlayan ise Atatürk döneminin ünlü isimlerinden Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer olmuştur.632

İsyanın bastırıldığı günlerde Mustafa Kemal Atatürk doğu vilayetlerine yönelik bir seyahate çıkmıştı. Başvekil Celâl Bayar, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Nafia Vekili Ali Çetinkaya bu seyahatte Atatürk’e eşlik etmişlerdi.633 Atatürk önce Sivas’a uğramış ardından da Malatya ve Diyarbakır’a hareket etmişti. Bu sırada Elazığ’da, Dersim Harekȃtı sonrası yakalanan isyancılara dönük olarak görülmekte olan davanın mahkemesi bitmiş ve Seyit Rıza ile altı arkadaşı idama mahkum edilmişti. Atatürk Malatya’dan sonraki durağı Elazığ’a, Diyarbakır’a uğradıktan sonra gelecekti.634 Diyarbakır incelemelerinden sonra Elazığ’a gelen Atatürk buradan Tunceli’ye geçmiş ve Hozat deresi üzerinde yer alan yeni beton köprüyü açarak bu köprüye Singeç adını vermişti.635

630 Demir, Feodalizmin Devlete İsyanı ve Dersim Olayları, s. 82-83.

631 İhsan Sabri Çağlayangil, Çağlayangil’in Anıları, “Kader Bizi Una Değil Üne İtti,” Hazırlayan:

Tanju Cılızoğlu, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007, s. 65.

632 Çağlayangil, Çağlayangil’in Anıları, s. 65.

633 Akşam, 13 Teşrinisani 1937, Cumartesi, “Atatürk Şark Seyahatine Çıktılar,” s. 1. ; Akşam, 14 Teşrinisani 1937, Pazar, “Atatürk Sivas’tan Sonra Çetinkaya’ya Vasıl Oldular,” s. 1, 6.

634 Akşam ,15 Teşrinisani 1937, Pazartesi, “Büyük Önder Malatyadan Diyarıbekire Hareket Etti,”, s.

1, 10.

635 Akşam, 18 Teşrinisani 1937, Perşembe, “Atatürk Dün Elaziz’den Tunceli’ne de Gittiler,” s. 1, 4.

154

Bu dönemde Emniyet Genel Müdürü olan Şükrü Sökmensüer, seyahatin yapıldığı günlerde, Çağlayangil’i özel bir görevle bölgeye göndermişti. Çağlayangil anılarında bu görevlendirmeyi şöyle anlatır:

“Şükrü Sökmensüer, Atatürk döneminin ünlü Emniyet Genel Müdürlerinden.

Bir gün beni çağırdı. ‘Atatürk Diyarbakır’da636 Singeç Köprüsü’nü açmaya gidecek’

dedi. O tarihte Seyit Rıza, Dersim’in lideri. Aynı zamanda kendisi peygamber sülalesinden geliyor. Seyit Rıza’nın bir de dini kimliği var. Fırat, Şeytan Köprüsü denen mevkide dört metreye kadar daralır. Derinliği de deniz gibi 17 metre olur.

Burada bir köprü yapmışlar. Köprünün başında bir karakol. Karakolda 33 askerimiz var. Askerlerin başında İsmail Hakkı adında bir yedek teğmen. Köprüye Dersimliler bir baskın düzenliyorlar. Baskında karakol yakılıyor. Ve otuz üç askerimiz şehit ediliyor.. İşte bu olay Dersim isyanının başlamasıdır. Atatürk olayla ilgileniyor ve ilgililere kesin talimat veriyor. ‘Bu meseleyi kökünden hallediniz”.637

Bu görevlendirmeden çok daha önce Çağlayangil bir kez daha bölgeye gitmişti. Elazığ bölgesinde o tarihlerde Umumî Müfettişlik638 uygulaması dolayısıyla Umumî Müfettiş Hüseyin Abdullah Alpdoğan Paşa vardı. Ankara’dan vali İbrahim Ethem Akıncı639 ile birlikte Elazığa giden Çağlayangil, Alpdoğan’a misafir olmuştu.

Amaçları Dersim harekȃtını incelemekti. Bu amaçla Alpdoğan’ın;

“İyi ki geldiniz. Ben de yarın orada bir mevkiye gideceğim. On beş gün önce tercüman aracılığıyla asilerle konuştum. Kendilerine ‘Aşiretlerin başı olan kimseleri teslim ederseniz harekȃtı durduracağız, barış yapacağız’ dedim. Yarın da son gün.

Gideceğimiz mevki biraz tehlikeli. Ne olacağı belli olmaz. İsterseniz sizi de alabilirim” dediğini aktarmaktadır.640

Belirlenen mevkiye giderek, isyancılarla Alpdoğan’ın görüşmesine ve teslim listesi üzerine yapılan pazarlık ve münakaşaya şahit olan Çağlayangil 15 kişilik listede Seyit Rıza’nın adının da olduğunu görmüştü. Fakat onlar onu teslim etmek istememişlerdi. Devletin bölgede hâkim olmamasının cezasını bu yerel ağaların kendilerine çektirdiğini, devletle bu tür işbirliğinde zararı devletin bıraktığı boşlukta kendilerinin gördüğünü belirtmişlerdi.641 Bu görüşmelerden bir süre sonra Hozat-Kızıldağ mıntıkası teslim olmuş ve Seyit Rıza da teslim olmak için müfrezelere

636 Bu köprünün Tunceli’nin Pertek ilçesindeki bir köprü olduğu da söylenir. Köprü Singeç olarak bilinen fakat asıl adı Soyungeç olan köprüdür.

637 Çağlayangil, Çağlayangil’in Anıları, s. 66. ; Demir, Feodalizmin Devlete İsyanı ve Dersim Olayları, s. 119.

6381936 Umumî Müfettişler toplantısı içinde bu gelişmelere ilkişkin raporlara bakılabilir.

639 Demirci Efe ile Kurtuluş Savaşı’nda Çete kurarak birlikte mücadele eden bir kişilik. (Çağlayangil, Çağlayangil’in Anıları, s. 66).

640 Çağlayangil, Çağlayangil’in Anıları, s. 66.

641 A.g.e., s. 68-69.

155

mektup göndermişti.642 Mektubu göndermeden önce Seyit Rıza hava hücumunda ağır yaralanarak şakiler tarafından Munzur’un şimaline kaçırılmışsa da yakalanmasının yakın olduğu anlaşılmıştı.643 Çağlayangil bu olaylardan sonra Ankara’ya dönmüştü.

Aylar sonra Seyit Rıza’nın yakalandığı haberi Ankara’ya ulaştı. Yukarıda

Aylar sonra Seyit Rıza’nın yakalandığı haberi Ankara’ya ulaştı. Yukarıda