• Sonuç bulunamadı

ÇOCUKLUK-GENÇLİK-EĞİTİM VE ASKERLİK HAYATI

A. Balkan Harbi ve İbrahim Şükrü

İbrahim Şükrü, Topçu Okulu’ndan mezun olduktan sonra Edirne’ye atanmış ve devam etmekte olan Balkan Harbi’ne katılmıştır.88 İbrahim Şükrü’nün Balkan Harbi’ne katıldığı dönem Osmanlı Devleti’nin önemli bir dönüm noktasıydı. Zira, asırlardır bu bölgeye hükmeden Osmanlı Devleti, Balkan ülkeleri tarafından tam bir ateş çemberinin içine alınmıştı. Bu ateş çemberi Osmanlı’nın ikinci başkenti Edirne’den başkent İstanbul yönüne doğru gittikçe daralmaktaydı.

83 İbrahim Şükrü Sökmensüer’in Subay Şahsi Dosyası, Askerî Safahat Belgesi, MSB Arşivi, s. 1.

84 TTK Arşivi BK 4-3/3, s. 153.

85 İbrahim Şükrü Sökmensüer’in Subay Şahsi Dosyası, Askerî Safahat Belgesi, MSB Arşivi, s. 1-2.

; TTK Arşivi BK 12-3/37-B, s. 61.

86 İbrahim Şükrü Sökmensüer’in Subay Şahsi Dosyası, Askerî Safahat Belgesi, MSB Arşivi, s. 2. ; TTK Arşivi BK 4-3/3, s. 153.

87 İbrahim Şükrü Sökmensüer’in Subay Şahsi Dosyası, Askerî Safahat Belgesi, MSB Arşivi, s. 2. ; TTK Arşivi BK 14-3/43-C, s. 130.

88 TTK Arşivi BK 14-3/43-C, s. 129 ; İnan, Tarihe Tanıklık Edenler, “Şükrü Sökmensüer”, s. 99-100.

23

Diğer taraftan, Balkan Harbi’nden kısa bir süre önce İtalyanlar Trablusgarb’a asker çıkararak Osmanlı topraklarını işgale başlamıştı. İtalya, Osmanlı tarfından Kuzey Afrika’daki İtalyan uyruklulara kötü davranılmasını bahane ederek 29 Eylül 1911’de Osmanlıya savaş ilan etmişti.89 Ardından da Trablusgarb’ı bombalayarak Tobruk’a asker çıkardı. Bölgede 15000 kişilik Osmanlı garnizonu vardı. Bunların başına Enver ve Mustafa Kemal gibi iki yetenekli subay getirilmişti. Onlar da, süratle gittikleri bölgede Sünusilerle birleşerek İtalyanları kıyıda tutacak bir savaşı başlattı.

İtalya, buna karşılık Karadağ ve Arnavutluk’a silah göndermek suretiyle yeni bir cephe açmak için girişimlerde bulunmuştu.90

Bütün bu gelişmeler birçok cephede mücadele etmek zorunda olan Osmanlı Devleti’ni ve dolayısıyla de orduyu zayıf duruma düşürmüştü. Özellikle Balkanlar’da çok önemli düzeyde karışıklıklar ve buna bağlı olarak da gerilemeler yaşanmaya başlamıştı. Birleşen Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan’dan oluşan Balkan devletleri 18 Ekim 1912’de Osmanlıya saldırmışlardı. Savaşın başladığı öğrenilince, önce Enver Bey’in İstanbul’a gitmesine, komutayı Mustafa Kemal Bey’in almasına karar verildi. Enver Bey, Ayn el Mansur’daki kamptan bütün harekȃta komuta ediyordu. Aynı yerden Mustafa Kemal de Derne birliklerini yönetiyordu. Fakat çıkan Balkan Harbi ve bu harbin sonunda uğranılan yenilgi tüm subayların dönüşünü hızlandırdı. Bölgede bulunan birliklerin başında sadece Enver Bey’in kardeşi Nuri Bey bırakılarak komuta kademesi büyük oranda geri dönmüştü.91

Osmanlı Devleti, hızla gelişen ve Balkan devletlerinin belirgin ilerlemesiyle sonuçlanan tehlike karşısında İtalya ile Uşi Anlaşması’nı yapmak zorunda kalmıştı.92 Böylece Kuzey Afrika cephesiyle daha fazla meşgul olmadan 15 Ekim 1912’de ağırlıklı gücünü Balkanlara kanalize etmeye başlamıştı. Balkan ülkelerinden Karadağ 8 Ekim’de saldırıyı ilk başlatan taraf olmuştu. Arnavutluk, Yenipazar’a girmiş, Sırplar ise 23 Ekimde Batı’da Kosova’yı alarak Kuzey Makedonya’yı işgale başlamıştı. Aynı zamanda Karadağ ile birleşip Priştina, Yenipazar’ı işgal ettikten

89 H. Ömer Budak, Olaylar ve Antlaşmalar Işığında Devlet-i Aliyye’nin Yıkılış Süreci, Öztepe Matbaacılık, Ankara, 2016. s. 257.

90 Shaw, a.g.e., s. 349.

91 Zürcher, Milli Mücadele’de İttihatçılık, s. 91.

92 Budak, Olaylar ve Antlaşmalar Işığında Devlet-i Aliyye’nin Yıkılış Süreci, s. 259-260.

24

sonra 23-24 Ekim’de Komanova’da Osmanlı güçlerini püskürtmüşlerdi. Bu sırada Kuzey Arnavutluk işgal edilmiş ve İşkodra da bu güçlerin eline geçmişti. Yunanlılar Makedonya ve batı yönünde ilerlemeye başlamış, 3 Kasım’da Preveze’yi alan Yunan birlikleri 8 Kasım’da önemli bir şehir olan ve Bulgarların da çok istediği Selanik’e ulaşmıştı. Ardından Güney Arnavutluk’a yönelerek önce Epir’i aldılar. Sonra da Yanya’yı kuşattılar. Böylece Güney Arnavutluk işgal edilmişti. Balkan Savaşları’nın dördüncü ayı sonunda, kuşatılan birkaç şehir olan Yanya, Edirne, İşkodra ve İstanbul dışında Osmanlı Avrupası tamamen işgal edilmişti. Edirne ve İstanbul dışında tüm Trakya bir aylık süre zarfında Bulgarların eline geçmişti. Ardından da Osmanlı’ya başkentlik yapmış olan bu iki önemli şehir Bulgarlar tarafından kuşatılmaya başlandı.93 Balkan ülkelerinin kendi aralarında oluşturdukları koalisyonun Osmanlı Devleti’nden belirli isteklerde bulunmasıyla başlayan ve yer yer işgallerle onu bu istekleri kabul etmeye zorlayan süreç Osmanlı’nın bu istekleri reddetmesiyle savaş halini almıştı. Savaşa giren Osmanlı ordusu, belirli nedenlerle94, bir ay gibi kısa bir sürede tüm cephelerde yenilgiye uğramıştı.95

İbrahim Şükrü’nün de bulunduğu Edirne Kalesi seferberlik emrini bağlı olduğu 4. Kolordu Komutanlığı’ndan 1 Ekim 1912’de saat 19’da almıştı.96 İbrahim Şükrü 4. Kolordu 9. Ağır Topçu Alayı’nda görevliydi.97

Topçu birlikleriyle beraber hareket eden İbrahim Şükrü’nün bulunduğu Edirne Kalesi’nde 57 sabit top bataryası vardı. Bu bataryalardan otuzu adi ateşli 8,7 lik altışar toptan oluşuyordu. Toplam 180 top bulunuyordu. Topçuların uzak veya yakın muharebe topçusu olarak henüz ayrılmadığı bu dönemde toplar karışık olarak mevzilenmişti. Menzilleri 6 kilometreydi. Diğer bataryalar kızaklı 15’lik 13 batarya olarak toplam 78 topu kapsamaktaydı. Menzilleri 7,5 kilometreydi. Bir diğer

93 Shaw, a.g.e., s. 354.

94 Ordunun eğitim ve malzeme eksikliği, siyasal beceriksizlik, askerlerin zamansız terhisleri ve kötü yönetim bunlardandır (Kemal H. Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, Çev. ve Yay.

Haz.: Güneş Ayas, Timaş, İstanbul, 2010a, s. 143).

95 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, 141-142.

96 TTK Arşivi BK 14-3/43-C, s. 129 ; Ali Remzi Yiğitgüden, Balkan Savaşı’nda Edirne Kale Muharebeleri, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s. 17.

97 İbrahim Şükrü Sökmensüer’in Subay Şahsi Dosyası, Askerî Safahat Belgesi, MSB Arşivi, s. 1. ; TTK Arşivi BK 5-3/10-A, s. 125.

25

batarya grubu 36 topu kapsayan 12’likler ile Yunan harbi ganimeti olan 12 toptan ibaret 10,5 luklardan oluşuyordu. Menzilleri 7 kilometre ve 10 kilometreydi.

Kale’nin en çok güvenilen silahları ise 18 adet bulunan 10.5’luk seri ateşli top ile 18 adet 15’lik ağır obüsü kapsayan taburuydu. Kale’ye destek olarak sonradan seri ateşli sahra topları getirilmiş, bunlar ise asıl önemli destekler olarak kale savunmasına güç katmıştı.98 Edirne Kalesi, muharebe başlangıcındaki en önemli faaliyetlerini, İbrahim Şükrü’nün de teğmen olarak dahil olduğu sınıf olan, aktif tümenlerin sahra topları vasıtasıyla yapabilmişti.99

Edirne Kalesi 50 günlük bir savunma için görevlendirilmişti. Zira kale asıl itibariyle taarruz başlangıç noktası olarak planlanmıştı. Savaşın ve kuşatmanın süresi uzadıkça kale savunmasında önemli sıkıntılar ortaya çıkmaya başlamıştı.100 Bulgarların şehri bombardımana tutması ilk olarak 21 Kasım günü başlamış, ilk top mermisi ise aynı gün 15.45’de Kıyık Mahallesi çevresinde askerî toplantı yeri yanına düşmüştü. Bu andan başlayarak, bombardıman ateşkes gününe kadar araklıksız devam etmişti. Ardından Kırmızı Kışla bombalanmaya başlanmış, bu ise kale komutanlık dairesinin “Kale İçi” olarak bilinen ve gayrimüslimlerin daha yoğun yaşadıkları bölgeye taşınmasına neden olmuştu. Müstahkem Mevki Komutanı Şükrü Paşa’nın tüm gayret ve talimatlarındaki amaç bataryaların elden geldiğince düşman mevzilerini zorlamasını sağlayarak şehri yoğun ateş altına alan düşman bataryalarının daha geriye atılmasını mümkün kılmaktı. Diğer taraftan Mehmet Şükrü Paşa hazırlattığı bildirgelerle kalenin muhkem olduğunu, top atışlarıyla birkaç hasar dışında önemli zayiat olmadığını belirterek halkı endişeden uzak tutmaya çalışmıştı. Halk arasında heyecan çıkarmaya ve karışıklık oluşturmaya çalışan ard niyetlilerin olduğunu, buna rağmen halkın dedikodulara tevessül etmemesi gerektiğini, korku ve bozgunculuğa prim verilmemesini bildirmişti.101

Buna karşılık, Edirne kuşatmasında Bulgarlar sürekli propagandalarla Türk askeri ve halkı üzerinde etkili olmaya çalışmıştı.102 Bu propaganda metinlerinden birisi şu şekilde kaleme alınmıştır:

98 Yiğitgüden, a.g.e., s. 25-26.

99 TTK Arşivi BK 5-3/10-A, s. 125. ; Yiğitgüden, a.g.e., s. 27.

100 A.g.e., s. 45, 139.

101 A.g.e., s. 145, 147, 153.

102 Kâzım Karabekir, Edirne Hatıraları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2018, s 166.

26

“Dün -11 Aralık- sizin Mehmet Ethem Paşa 252 subay, 9000 asker ve 1000 beygir, 8 top ile iki katanayı Demirhanlı yanında bize teslim etti. Bu akşam bizim asker İstanbul’a girecek biz size haber veririz. Teslim edersiniz. Teslim etmezseniz sonra size güç olacak ve çok pişman olacaksınız. Bu mektubu siz paşa efendiye veriniz. Selamlar. İmza, Sizin komşularınızdan.” Buna şöyle bir cevap yazılır.

“Osmanlılar görevlerinin yapılmasında her şeyi göze alırlar, hiçbir şeyden korkmazlar. Sözlerinize güvenecek kadar beyinsiz hiçbir Türk aramızda yoktur. Türk teslim olmaz!”103

Kaleye hücum için hazırlanan Bulgar güçlerinin uçaktan attıkları bir bildiride de şu ifadeler yer almıştır:

“Edirne’deki Osmanlı askerlerine; Ey Osmanlı askerleri, çoktan beri kuşatma altında bulunduğunuz için Edirne siperleri dışında ne gibi şeyler olduğunu elbette bilmiyorsunuz. Paşalarınız büyük subaylarınız bunu size söylemezler. Çünkü her şeyi size açıklarlarsa o zaman belki kendilerini kurşuna dizersiniz. Oysa Türklerin işleri çok kötü bir halde bulunuyor. İstanbul’dan başka Osmanlı’nın elindeki bütün seri ateşli toplar Balkan hükümetleri eline düştü. Bundan başka topsuz tüfeksiz olarak İstanbul’a kaçan Osmanlı askerleri arasında her gün binlerce asker koleradan, tifodan ölüyor. İstanbul’daki en önemli noktaları Avrupa’nın büyük devletlerinin deniz kuvvetleri tarafından işgal edip karantina uygulanmaya başlanmıştır. Demek ki şimdi yalnız Edirne kaldı. Edirne’ye hiçbir yerden yardım gelemez. Ne zamansa o da düşecek. Fakat o zamana kadar kim bilir kaç kişi açlıktan, kurşunlardan, hastalıklardan ölüp gideceklerdir. Eğer şimdi teslim olursanız, hem askerî şerefe uygun kanunlar altında tesliminiz kabul olunur, hem de faydasız yere kan dökülmez. Aksi takdirde hiçbir zaman çoluğunuzu çocuğunuzu, babanızı, annenizi göremeyeceksiniz. Son defa olarak size uyarı olunur. Bulgar ve Sırp askerleri tarafından.”

Bu bildirge birçok bakımdan gerçekti. Zira, Doğu Ordusu Çatalca’ya kadar çekilmişti. Fakat, sivil veya asker, kimsenin teslim olmakla ilgili bir düşünce içinde olduğuna dair bir emare de gözükmüyordu.104

10 Aralık’ta Edirne Kalesi’nde ancak bir aylık erzak kalmıştı. İstihkaklar 650 grama kadar indirilmişti. Fakat aynı günlerde erzak dolu Bulgar trenleri Edirne’den serbestçe geçmekteydi. İlki 13 Aralık’ta geçmişti. Türk tarafında ise Edirne’ye erzak takviyesi yapılamamıştı. Bu ise halk ve asker üzerinde moral bozucu etki bırakmıştı.

İstanbul’dan erzak istenmiş bunun mümkün olmadığı belirtilince de ekmek 450 grama indirilmişti. Tuz yerine salamura suları, yapay tuz ve tuzlu toprakların yıkanmasıyla elde edilen tuzlar kullanılmaya başlanmıştı. Bu da yeterli olmamıştı.

Bu sıkıntılara bağlı olarak sağlık sorunları da oluşmaya başlamıştı. Müstahkem Mevki Komutanlığı, İstanbul’dan, bir yandan sıhhî malzeme talep etmiş bir yandan da, kolera ve tifo felaketi baş gösterdiği için, tedbirler alınmasını ehemmiyetle

103 Yiğitgüden, a.g.e., s. 154.

104 A.g.e., s. 154-155.

27

önermişti. Zamanla, ekmeğe mısır ve arpa karıştırılmaya, süpürge tohumu ve kuş yemi ilave edilmeye, peynire ot karıştırılarak yemek yapılmaya başlanmıştı. Gazyağı yokluğundan sokakların karanlığa gömülmesi kaçınılmaz hale gelmişti. Bunlar değişen ve sürekli zorlaşan koşulların önemlileriydi.105

Edirne Kalesi, fenni olarak seferberliğin tamamlanmasına kadar zaman kazanmak amacıyla oluşturulmuştu. Bu zaman kırk gün ilȃ iki ay arasında tahmin edilmekteydi. Fakat kale altı aya yakın dayanmıştı.106 Sonunda, Edirne Kalesi düşmüş, Müstahkem Mevki Komutanı General Şükrü Paşa 14 Mart’ta Bulgar kralı tarafından kabul edilmişti.107 Edirne Kalesi düşünce halka ve Türklere karşı taşkınlıklar yapılmış, yağmalar olmuş, ayrıca bazı erler ve subaylar şehit edilmişti.

Saray içi bölgesine hapsedilenler yaklaşık bir ay süresince açlığa, susuzluğa ve hastalıklara karşı mücadele etmişti. Fakat Edirne’deki bu zulüm ve diğer ağır şartlara nazaran, çeşitli Bulgar garnizonlarına ve özellikle Filibe ve Sofya’ya sevk edilen subaylara karşı oldukça medeni muamelede bulunulmuştu.108

Balkan Harbi sonunda, en son olarak Yanya, Edirne ve İşkodra’nın düşmesiyle, bölgede İstanbul dışında toprağı kalmayan Osmanlı Devleti, 31 Mart 1913’de batılıların tüm şartlarını kabul ettiğini bildirmişti. 16 Nisan’da ateşkes kararı alınmış, Mayıs ayının sonunda Londra Antlaşması imzalanmıştı.109 Balkan Harbi yenilgisi büyük gösterilere neden olmuş halk büyük bir tedirginlik içine düşmüştü.110 İbrahim Şükrü, Edirne’nin uzun süreli kuşatılması süresince, şehri savunan birliklerle düşmana karşı çetin bir mücadele içinde bulunmuştu. İbrahim Şükrü ile aynı dönemde Edirne Kalesi’nde görevlendirilen ve Edirne Kalesi Genel Topçu Kumandanı Rıfat Paşa’nın refakat subayı olan Eyüp (Durukan)’a göre “mülazım-ı sani Şükrü Efendi, gayretlidir. Son muharebede kendisi müstakil nişangȃhlı süvari

105 A.g.e., s. 164-165. ; Karabekir, Edirne Hatıraları, s. 154-155.

106 Karabekir, Edirne Hatıraları, s. 176; İnönü, a.g.e., s. 79.

107 Yiğitgüden, a.g.e., s. 243-244.

108 A.g.e., s. 245.

109 Shaw, a.g.e., s. 357. ; Budak, Olaylar ve Antlaşmalar Işığında Devlet-i Aliyye’nin Yıkılış Süreci, s. 267.

110 Shaw, a.g.e., s. 355-356.

28

bataryasına tayin edilmiştir. Oradaki hizmetinden üstleri memnundur. İtimada değerdir. Kıdemine bir sene zam yapılmıştır.”111

Edirne Kalesi’nin düşmesinden sonra Bulgar askerleri tarafından yaralı durumdayken esir edilen İbrahim Şükrü, Sofya’ya gönderilmişti.112 İbrahim Şükrü, Bulgaristan’da geçirdiği esaret günlerinin ardından, 24 Ekim 1913’de (11 Teşrinievvel 1329), kendisi de Sofya’da esir bulunan Kurmay Binbaşı Kâzım Bey’den (Karabekir) bir gün önce, anavatana dönebilmiştir.113 9 Kasım 1913’de (27 Teşrinievvel 1329) 8. Çatalca Alayı 8. Bölüğe tayin edilmiştir.114 İbrahim Şükrü, Sofya esaretinden sonra geldiği Çatalca Cephesi’ndeki görevini I. Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar sürdürmüştür. Ardından da, I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti için önemli olan iki büyük cephesinden, önce Kanal Cephesine ardından da Çanakkale Cephesine görevlendirilmiştir.