• Sonuç bulunamadı

ÇOCUKLUK-GENÇLİK-EĞİTİM VE ASKERLİK HAYATI

I. AİLESİ, ÇOCUKLUĞU, GENÇLİĞİ ve ÇEVRESİ

İbrahim Şükrü’nün doğum yeri Üsküp’tür. 1890’da (1306) Üsküp’te doğan İbrahim Şükrü’nün çocukluğu da burada geçmiştir.4 İbrahim Şükrü, kendi deyişine göre, “buğday başakları ve mısır koçanları arasında” büyümüştür.5 İbrahim Şükrü’nün babası jandarma subayı Mahmut Nuri Bey, annesi ise Akile Hanım’dır.6 Akile Hanım İştip’li Seyit Bey’in kızıdır.7

İbrahim Şükrü, Anadolu’nun merkezi coğrafyasında bulunan Sungurlu bölgesinden olup Rumeli’ye geçen ordularda vazife gören ve “mandacılar” lakabını taşıyan Kerim Ağa’nın soyundandır. Kerim Ağa, İbrahim Şükrü’nün 6. kuşak ceddi olarak bilinir. Kerim Ağa, İştip’te yerleşmiştir. Kerim ağadan sonra İbrahim, Halil, Mehmet, İsmail ağalar dedeleridir.8 İbrahim Şükrü’nün dedeleri fetih ordularıyla Rumeli’ye geçmiş ve Üsküp’e yakın bir yerleşim yeri olan İştip’e yerleşmişlerdir.

Halil Oğlu Mehmet’in cetlerinden olduğunu söyleyen İbrahim Şükrü9, kendi abisine

4 İbrahim Şükrü Sökmensüer’in Subay Şahsi Dosyası, Askerî Safahat Belgesi, Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Arşivi, s.1 ; TBMM Albümü 1920-2010, C. I, 1920-1950, Ed.: Sema Yıldırım, Behçet Kemal Zeynel, TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 2010, s. 323, 391,470 ; Arı İnan, Tarihe Tanıklık Edenler. Cumhuriyetin Kurucu Kuşağıyla Söyleşiler içinde

“Şükrü Sökmensüer,” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2011, s. 99. ; Türk Tarih Kurumu (TTK) Arşivi Bilge Kitabevi (BK) 4-3/3, s. 153. ; Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Albümü’nde doğum yılı olarak 1891 tarihi yazılıdır. (Mustafa Çufalı, Türk Parlamento Tarihi, TBMM VIII. Dönem (1946-1950), C. III, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları no: 146 , s. 472, e-kitap).

5 TBMM Zabıt Ceridesi (TBMM Tutanak Dergisi), Dönem VII, Cilt 17, 56. Birleşim (17.5.1945), s.

145.

6 Çufalı, a.g.e., s. 472. Özgeçmiş için ayrc. bkz. Ş. Şenal Günay, (2007). Türk Parlamento Tarihi, TBMM VI. Dönem, 1939-1943, C. V, TBMM, Ankara, 2007, s. 258-260. ; Salih Urgancıoğlu, Cumhuriyet Devrinde Emniyet Genel Müdürleri, Sesim Gazetecilik ve Matbaacılık, İzmit, 1973, s.

15-17. ; Eyüp Şahin, Emniyet Genel Müdürleri, Polis Akademisi, Ankara, 2014, s. 141. ; TBMM Albümü 1920-2010, c. I 1920-1950, s. 323, 391, 470.

7 TTK Arşivi BK 14-3/46, s. 85.

8 TTK Arşivi BK 5-3/10-A, s. 126.

9 İbrahim Şükrü, bu bilginin Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde geçtiğini ve 6. cilt 118. sayfada yer bulduğunu belirtmektedir. ; Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 6. Kitap, Haz.: Seyit Ali

7

Halil10 adının konmasının nedenini de buna bağlar. İbrahim Şükrü, İştip’li Türklerin saf Türkçe konuştuklarını, aralarında Yörük Türkçesi konuşanların da bulunduğunu fakat Boşnakça ve Arnavutça konuşmadıklarını söyler.11

İbrahim Şükrü, İştipli Türklere ilişkin şöyle demektedir:

“İştibli Türkler I. Murad zamanında Ankara ve Konya çevrelerinden Gazi Mihal Beyzade İkiyürekli Ali Bey’in ordusu ile Rumeli’de fetihler yapan ve İştip’i de Türk bayrağına kavuşturan cedlerinin kanını damarlarında taşıyan Türk evlatlarıdır.

Onlar Türk bayrağı o diyardan ayrılınca yine o bayrağın himayesinde anavatana dönen Türk çocuklarıdır. Millî kıyafetleri, ahlâk ve adetleri eski Ankara ve Konya eyaletleri halkının kıyafet, adet ve ahlâklarının tıpkısıdır.”12

İbrahim Şükrü’nün babası Mahmut (Mehmet) Nuri, bir jandarma yüzbaşısı olsa da aile onun dönemine kadar esas itibariyle çiftçilik yapmıştı.13 İbrahim Şükrü, babası gibi askerlik mesleğini seçmişti. Bir asker olarak Osmanlı ordusunda görev alan İbrahim Şükrü’nün ailesi daha sonra Manisa Akhisar’a yerleşmiş, böylece o da Akhisar nüfusuna kaydolmuştu.14

İbrahim Şükrü’nün doğum yeri olan Üsküp, Kosova vilayeti içinde yer alan bir şehir aynı zamanda bir sancak adıdır.15 Kosova ve Üsküp, tıpkı diğer Rumeli toprakları gibi, Osmanlı’nın Anadolu’nun batısında artan nüfusu bu bölgelere aktarması sonucunda, Türk ve Müslüman kimliğe kavuşmuş yerleşim alanlarındandır.16 Osmanlı’nın Balkanlar bölgesine göçü temelde ekonomik nedenlere dayansa da bunun yanı sıra idarî sebepler ve emniyet nedeniyle yapılan göçler de önemli oranda olmuştur.17

Kahraman, Yücel Dağlı, YKY, İstanbul, 2002, s. 62. ; TTK Arşivi BK 12-3/37-B, s. 67. ; Tasvir, 2 Şubat 1949 “Gümüşhane Milletvekili’nin Suphi Berekata Cevabı” (TTK Arşivi BK 4-3/1, s. 3).

10 Halil Sökmensüer (Tayyare Müfettişi) TTK Arşivi BK 14-3/46, s. 85.

11 TTK Arşivi BK 12-3/37-B, s. 67. ; Tasvir, 2 Şubat 1949 “Gümüşhane Milletvekili’nin Suphi Berekata Cevabı” (TTK Arşivi BK 4-3/1, s. 3.)

12 TTK Arşivi BK 12-3/37-B, s. 67. ; Tasvir, 2 Şubat 1949 “Gümüşhane Milletvekili’nin Suphi Berekata Cevabı” (TTK Arşivi BK 4-3/1, s. 3.)

13 TTK Arşivi BK 5-3/10-A, s. 126

14 Ali Dikici, Osmanlıdan Cumhuriyete Türk Emniyet Teşkilâtında İz Bırakmış Makedonya Doğumlu Polisler, (Erişim) www.academia.edu. (14.3.2016).

15 Mucize Ünlü, Kosova Vilayeti, Gece Kitaplığı, Ankara, 2014, s.14.

16 Kemal H. Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş, İstanbul, 2010b, s.

93.

17 Karpat, a.g.e., s. 94.

8

Kosova’daki Türk tarihi, devlet görevlileri, askerler, tüccarlar ve bu grupların ailelerinin oluşturduğu nüfusun iskȃn edilmesi ile 1389-1455 döneminde başlar.

Üsküp (Kosova), Manastır ve yakın bölgelere yerleştirilen Yörük ve Tatar Türk toplulukları bölgenin etnoğrafik yapısını değiştirmişlerdir. Bölge halkı tarafından dilleri, kültürleri, örf ve adetleri benimsenmiştir. Osmanlı’nın bu toplumsal kesimi bölgedeki şehirlerde zamanla çoğunluğu teşkil ederek Anadolu gibi merkezi eyalet kimliğine dönüşmüştür. Selanik, Üsküp ve Manastır eyaletleri merkeze bağlı olarak idare edilmeye başlanan önemli bölgeler olmuştur.18

Kosova Vilayeti 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi öncesinde merkezi Sofya olmak üzere Niş ve Priştina’yı içine alacak şekilde oluşturulmuştu. 1864 ve 1871 yıllarında çıkarılan Vilayet nizamnamelerine dayanılarak kurulan bu vilayetten önce Üsküp, İşkodra, Prizren ve Manastır vilayetleri kurulmuştu. Önce, merkezi Sofya olarak belirlenen fakat 93 Harbi sonrası Sofya’nın Bulgar Prensliği’ne bırakılması sebebiyle yeni bir yapılanmayla Kosova Vilayeti olarak kurulan yönetim birimi, merkezi Priştina olarak yeniden oluşturulmuştu. Vilayet merkezi, zamanla gelişen olaylar ve coğrafyanın koşullarına bağlı olarak, İbrahim Şükrü’nün doğumundan iki yıl kadar önce Üsküp’e taşınmış ve 1888 yılından itibaren Kosova Vilayeti’nin merkezi Üsküp olmuştu. Üsküp 1912 yılına kadar vilayetin merkezi olmuş ve bu tarihte Kosova’nın Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla da bu vasfını yitirmiştir.19 Kosova, Makedonya coğrafyasının önemli parçasıydı. Makedonya ise özellikle Osmanlı Padişahı II.

Abdülhamid’in en uzun süreli, güç ve karmaşık sorun olarak ilgilendiği meseleydi.

Soruna kaynaklık eden asıl mesele Balkan güçlerinin bu bölgeye hâkim olmak istemeleriydi.20

İbrahim Şükrü, Makedonya topraklarında doğmuş, büyümüş ve okul hayatına başlamıştı. Bu bakımdan, Osmanlının Balkanlar’dan geri çekilme sürecinin başladığı ve uzun egemenlik döneminin sonuna gelindiği bir dönemle çağdaştır. Dönemin uzun süren çalkantılıları dolayısıyla İbrahim Şükrü’nün çocukluğu ve gençliği önemli bir etkiye maruz kalmıştır. Onun yaşamının ilk gençlik yılları duygusal girdapların yaşandığı, sosyal acı ve üzüntülerin paylaşıldığı, ekonomik ve siyasî

18 Ünlü, Kosova Vilayeti, s. 108.

19 A.g.e., s. 23-24, 50-51, 55, 57, 58.

20 Stanford J. Shaw; Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, 2. Cilt, Reform, devrim ve Cumhuriyet: Modern Türkiye’nin Doğuşu 1808-1975, Çev.: Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul, 2000, s. 258.

9

çalkantıların meydana geldiği bir çevrede geçmiştir. Zira bu dönem savaşlar ve göçler dönemi olarak öne çıkmıştı. Özellikle bu dönemde yaşanan tersine göçler, hem siyasî hem de dini nedene dayanan ve hemen hemen tamamını Müslümanların teşkil ettiği bir kitlenin göçüdür. Bu süreç 1783’de Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle ilk hareket olarak başlamış ve zamanla tüm Balkanlar ve Rumeli’yi kapsayacak şekilde Osmanlı Devleti’nin son gününe kadar devam etmişti.21 Özellikle Balkan Harbi öncesinden başlayan ve bu harb sırası ve sonrasında Makedonya, Kosova, Trakya ve Dobruca’dan ayrılarak Anadolu’ya akan göçler önemli bir etki yaratmıştı.22

İbrahim Şükrü’nün de içinde bulunduğu coğrafyada meydana gelen göç hareketleri birçok açıdan tam bir ızdırap, felaket, dağılma ve bunalımı da beraberinde getirdi. İbrahim Şükrü’den dört yaş küçük, 1894 doğumlu Falih Rıfkı o yılları kendi düşünce penceresinden şöyle anlatmaktadır: “Biz âhir-zamanlık kâbusu ile gözlerimizi açardık. Bu devlet kurtulmaz, bu millet adam olmaz, Moskof ve Avusturya gâvuru bizi yaşamaya bırakmaz, ilk gençlikte hep işittiğimiz sözler bunlardır.”23

İbrahim Şükrü’nün çocukluktan gençliğe geçtiği yıllar, can çekişmekte olduğu söylenen ve batılılar tarafından hasta adam sıfatı ile nitelenen Osmanlı Devleti’nin Rumeli coğrafyasında oldukça zayıf ve hassas durumda bulunduğu yıllardı. Özellikle Makedonya en zayıf bölgesiydi. Avusturya-Macaristan, Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan sürekli bir şekilde büyüme ve yayılma politikası uyguluyordu. Makedonya dağlarında Sırp, Bulgar ve Rum çeteleri faaliyet halindeydi. Bunlar iktisadî hayata hȃkim durumdaydı. Geleceğini düşünen Osmanlı halkı ise oralarda daha ne kadar durabilecekleri kaygısını taşımaktaydı. Osmanlının bu bölgede bulunan genç kuşakları sürekli bir tehlike ve kaygı içinde yaşamaktaydı.

Bu olumsuz ortam, Müslüman ve Türk kimlikli Osmanlıların vatan sevgisi ve millet bilincini erken dönemde edinmelerine imkȃn vermişti. Sürekli olarak savaş, zafer,

21 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, s. 288-289, 292; Ünlü, Kosova Vilayeti, s. 94.

22 A.g.e., s. 94-96, 291-292, 329-333.

23 Falih Rıfkı Atay, Çankaya -Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar-, Pozitif Yayınları, Ankara, 2006, s. 35.

10

bozgun ve göç hikayeleri bilinçlerde ve dillerdeydi. Bu da bir çözüm bulma yolunda yeni arayışları tetiklemiş, genç kuşaklar bu amaçla yeni çıkış yollarına yönelmişti.24

İbrahim Şükrü’nün henüz on yaşında olduğu 1900’lü yılların başında devlet sadece dış tehditlerle değil aynı zamanda iç siyasî hareketlenmelerle de mücadele etmek durumundaydı. Özellikle İttihat ve Terakki olarak ortaya çıkan muhalif yapılanma sultana önemli bir tehdit oluşturmuştu. Bu muhalif hareket yönetimi değiştirme amaçlı ilk girişimlerinde başarısız olmuştu. 1896’da yaşanan başarısız darbe girişiminden sonra yönetimin sıkı tedbirler almasıyla, bir süreliğine dağıtılabilmişti.25

1908’e gelindiğinde ise Makedonya kaynama noktasına gelmişti. 1908 öncesinde, özellikle 1906 ve 1907’de muhalif hareketler açısından sultanı tehdit edecek bir örgüt görünürde algılanmıyordu. Bu nedenle de sultan rahat gözüküyordu.

Oysa muhalif hareketler, İttihat ve Terakki ideallerine bağlı olarak fakat bu ad etrafında gözükmeden, çeşitli vilayetlerde hararetle çalışmaktaydı. Belirlenen idealler etrafında davayı canlı tutmaya çalışıyorlardı. Birçok şehirde gizli olarak örgütlenmekteydiler. Siyasî faaliyetler 1902’den sonra, özellikle okullarda, büyük oranda artmıştı. Faaliyetler, sınıflarla sınırlı olan gizli yapılanmaların oluşturduğu aktiviteler niteliğindeydi.26

Bu şartların yaşandığı Osmanlı coğrafyasında her öğrenci ve genç gibi İbrahim Şükrü de gergin ortamın tüm etkilerini yaşamıştı. İbrahim Şükrü ilk olarak Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre” piyesi ile gözünü açan bir gençti. Namık Kemal’in eserini “mum ışığında gizliden gizliye okuyup, arkadaşlarıyla birbirlerine anlatarak” büyüyorlardı. Hüseyin Cahid’in (Yalçın) “Asri Demokrasiler”ini ve

“Hürriyet”ini okuyup bilinçleniyorlardı. Meşrutiyet günlerinin demokrasi

24 A.g.e., s. 29.

25 Erik Jan Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, Çev: Nüzhet Salihoğlu, İletişim, İstanbul, 2007, s.

41 (Bu muhalefet hareketi, İbrahim Temo, İshak Sukuti, Abdullah Cevdet ve Mehmet Reşit ile Konyalı Hikmet Emin’in ortak hareketi sonucu 3 Haziran 1889 tarihinde kuruluş kararı alınan ve adı İttihad-ı Osmani olarak belirlenen, ardından 1894’de Paris’te Ahmet Rıza’nın katılımıyla adı onun önerisiyle Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti olan muhalif hareketti. Mülkiye ve Harp Okulu öğrencileri tarafından ilgiyle izlenen bu hareket yine bu kesimden oldukça hızla artan üye sayısıyla dikkat çekmeye başlamıştı. Gizli bir şekilde faaliyet gösteren hareket 1895’de hükümetin durumu fark etmesiyle zor bir sürece girmişti. Aramalar ve tutuklamalar birbirini takip etmişti. Dağılan hareket 1906’dan sonra etkinliğini Makedonya merkezli bir hareket olarak yeniden düzenleme gayretine girdi.

Makedonya’da şehir ve kasabalarda bulunan Türk garnizonlarında örgütlenmesini sürdüren cemiyet bölgede Türkler dışında yoğun olarak bulunan unsurların varlığının etkisiyle yabancı güçlerin nüfuz ve himayesine de açık duruma gelmişti (Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, s. 26).

26 Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, s. 41, 43.

11

mücadelesinde bu kaynaklardan yararlanarak bilinçlenmeyi o yılların en önemli olgusu olarak görüyorlardı. İbrahim Şükrü kendisini “demokrasi hainlerinin tecavüzüne maruz kalan ve yalın kılıç bunlara karşı mücadeleye hazırlanan Meşrutiyet çocuğu” olarak tarif etmişti.27

İbrahim Şükrü’nün bu yıllarda bulunduğu çevre Osmanlılık, İslâmcılık ve Türkçülük gibi akımların Jön Türkler aracılığıyla yoğun bir şekilde konuşulduğu çevredir. Jön Türklerin tefekkürü üç tarz-ı siyaset olarak bilinen Osmanlılık, İslâmcılık ve Türkçülüktü. Osmanlı Devleti’ni kurtarabileceğini düşündükleri bu üç siyasetten hangisinin daha sonuç alabilir olduğu günün en önemli konusuydu. Bunlar içinde en revaçta olan, pratik tesirleri en fazla görülebilecek teklif Osmanlı İttihadı fikri olarak öne çıkmıştı. Fakat İslâm birliği fikri de Jön Türkler arasında taraftar bulmuştu. Bunda hilȃfet ve İslȃm ittihadı temelli düşünce hȃkimdi. Türk birliği cereyanı ise o dönemin en önemli sorunsalı olarak görülen istibdadı ortadan kaldırdıktan sonra devleti kurtarmanın yollarından bir diğer siyaset olarak görülmüştü.28

Bu dönemin gençleri sözkonusu siyasetlerin hemen hepsiyle, hayatlarının bir döneminde karşılaşacaktı. Sözkonusu siyasi tercihlerin yapılmaya başlandığı ve şekillendiği en önemli süreç ise eğitim hayatıydı.