• Sonuç bulunamadı

Suç Korkusunu Azaltmak İçin Sıfır Tolerans Uygulaması

2.2 Suç Korkusu

2.2.2 Suç Korkusunu Azaltmak İçin Sıfır Tolerans Uygulaması

Eğer yaşamdaki kent kalitesi algısı suçluların varlığından kaynaklanan suç korkusundan dolayı düşüşe geçerse polis anti-sosyal davranışların sınırlanmasında kamu ve polis ayrımı yapmadan gerekli çalışmaları yerine getirmelidir.

Sıfır tolerans; kent ortamında çeşitli stratejiler kullanılarak anti-sosyal davranışın geniş bir oranda sınırlanmasını düzenleyen bir yaklaşımdır. Bu kavram okullarda ve herhangi bir yerde alkol alıp otomobille hız yapma, uyuşturucu madde kullanma, alkol bağımlılığı, silah bulundurma, pornografi, cinsel tacizleri kapsar. 1990’ lar boyunca, sıfır tolerans ile ilgili yapılan kampanyalarda evde uygulanan şiddet, cinsel saldırı, çocuk suistimali gibi konularda çeşitli ülkelerde (Kanada, Avustralya, İngiltere, A.B.D. gibi) ele alınmıştır. Sıfır tolerans kampanyalarında kadınlara ve çocuklara karşı şiddetin nasıl önlenebileceği gibi politik öncelikler ele alınmalıdır. Sıfır tolerans ile ilgili pek çok çalışma çeşidi bulunmaktadır, Ronald Regan’ın başkanlığı döneminde (1980’ lerin başında) uyuşturucu ile savaşım projeleri buna örnektir, ayrıca; bu projeler yaygın olarak bilinen polis strateji ve taktikleri yolu ile ele alınmıştır. Sıfır tolerans tipi polislik aynı dönemlerde İngiltere’nin polis ve jandarma birimlerince de uygulamaya alınmıştır (Romeanes, 1998:41). Bu projeler ile uyuşturucu bağlantılı suç ve durumlarda mağdurlara dönük yardım amaçlanırken, sonrasında dilenci ve evsizlere dönük projeler hedeflenmiştir (Burke, 1998:45).

Geniş çevrelerce kabul edilen sıfır tolerans modeli Newyork Kenti Polis birimi tarafından bu bağlamda yeniden adlandırılarak; öne sürülen polis stratejilerinin değerlendirilmesine dönük tartışmalara odaklanıldı. Bir diğer taraftan Newyork’un suç oranı, şaşırtıcı şekilde düşmeyi sürdürmüştür. Nitekim 2000’ lerin sonunda; suç, bir önceki yıla göre karşılaştırıldığında % 6 oranında düşmüştür, kentte hala cinayetler olmasına rağmen Newyork Kenti Polis biriminin suç istatistiklerindeki düşüş pek çok kişide hayranlık uyandırmıştır. Diğer taraftan azınlık toplulukların üyelerinde yerel, devlet ve federal görevli polislere karşı güveni azalmıştır (Greene, 1999:25). Bu konudaki ilk örnek Giuliani bölgesinde Haitili göçmen Abner Lovimo’nun ağustos 1997’de polisin yapmış olduğu işkenceye maruz kalması olayıdır. Belirtilen şahıs bir gece kulübü dışında gözaltına alınma sonrasında, nezarete alınmış ve başına kötü olaylar gelmiştir. Olay sonrasında dört görevli suçlu bulunarak cezalandırılmıştır. Lovima davası federal mahkemeyi üç yıl uğraştırmış ve görevlilerin görevlerini kötüye kullandıkları ortaya konmuştur fakat aynı zamanda, bu bölgede başka bir durumda söz konusuydu polisin uygunsuz davranış oranı en üst noktada idi, çalışanlarda düşük moral yüksek iş bırakma, düşük eğitim, suç-kavga durumunda sulh sağlayamama durumları görülmüştür. Newyork Times'a göre; bu olay dolayısı ile ele alınan gerçeklikler kurumsal problemlere işaret etmiştir. Polis birimi bu olay dolayısı ile belki de daha önceki yıllardan daha fazla yara almıştır (Flynn, 2000:A1).

Polis ve vatandaş ilişkileri ile ilgili anketlerin sonuçları kamu görüşlerinde uyuşmazlık olduğunu ortaya koymuştur. Ağustos 2000’de anketlerden elde edilen verilere göre Newyork Kent Polis biriminin iyi işler yaptığına dair inancın %61 olduğunu göstermiştir. Siyahların %42' si ve İspanyol göçmenlerin %36’ sı polisten yardım almak için başvuru yapmaktan korktuklarını söylemiştirler. Bu şüpheli yaklaşımlar ve eleştiriler kamu inancının aşağı doğru hareket etmesinde ve krizler oluşmasında rol oynamıştır. Karşılaştırmalı ulusal çalışmalar ortaya koymuştur ki; polis taktiklerine güven krizi bulunmaktadır. Yine İngiltere ile ilişkili bağımsız pek çok analizde; genelde polisle ilgili kamu memnuniyetsizliği yüksek düzeyde çıkmıştır (%29 beyazlarda, %39 oranında da siyahlarda memnuniyetsizlik düzeyi). Polisin davranışlarını oranlarsak beyaz toplulukta bulunan insanların, siyah

insanlardan üç kat daha fazla memnun olduklarını ve memnuniyetsizliklerinin artacağı düşünülmektedir (Kennison, 2000: 68). Bu aşamada belki de düzen daha fazla bozulabilir, çoğu polisin yetersiz duruşu ve araştırma taktiklerinden kaynaklanabilecek bu oranların daha fazlada artabileceği düşünülmektedir. Newyork’ta Şubat 1999’da Sokak Suç Birimi (SCU) görevlileri silahsız Amadou Diallo’ya 41 el ateş etmiştirler. Bu olay polis teşkilatı içinde özeleştiri anlamında ele alınmış ve kamu tarafından suçsuz birinin ‘şüpheli davranışı’ gerekçesi ile haksız görülmesi ve silahlı karşılık görmesi toplumda rahatsızlık yaratmıştır. Bronx’ da bir apartmanın girişinin yanında duran Afrika kökenli bir göçmen 19 yerine mermi saplanarak ölmüştür, olayın ilgi çeken yanı ise şahsın silahının olmaması ve kıyafetinin altında sadece cüzdanının bulunmasıdır. Belediye başkanı Giuliani ve polis müdürü Safir bu şanssız olayı dört görevlinin kendini koruması olarak ifade etmelerine rağmen, bu olay polis açısından uzun süreler problem olarak kalmıştır. Diallo’nun vurulmasından kısa süre sonra, iki görevli şüpheli sivilin şikayet raporları ile ilgilenerek; şüpheliye vurulduğu, cezalandırıldığı, biber gazı sıkıldığını belirtmiştirler. Şikayet raporu ayrıca ırkın dikkate alınarak, görevlilerin aşırı güç kullandığını ortaya koymuştur. İki ay sonra aynı bölgede görevlilerin uygulamaları ile ilgili olarak birçok şikayet raporu olduğu gazetelere yansımıştır, tabi sonrasında tüm bu konular ile ilgili olarak görevliler uyarılmıştır (O’Shaughnessy, 1999:142). Özellikle Newyork polisinin vatandaşları durdurarak yapmış oldukları aramalar insanların eleştirilerinin artmasına neden olmuştur. İnsanların tüm bu rahatsızlıkları sonunda silahlı görev yapan polislerin sokaklarda sayı olarak azaltılması ve sokakta insanların durdurulup aranması işlemlerinin tartışılmasına neden olmuştur.

Durdurma ve arama konusu oldukça tartışmalı bir konudur, arama suçun ciddiyeti ile ilgili olmalıdır. Londra da kent suçları ile ilgili olarak durdurup aranma olaylarına uyuşturucu madde aramaları haricinde az rastlanılmaktadır. Suç ile ilgili Newyork kentinin yaklaşımı sorulduğunda sıfır toleransla eş anlamlı bir durum akla gelmektedir. Yaşam kalitesinin artması için gerekli güvenlik önlemlerinin alınması yaşamın gereğidir, bu gereklilik yaşamda illegal faaliyetlerin tüm alanlarına yönelik yerine getirilmelidir. 2000’li yıllarda ortaya konan mahkeme celp istatistiklerine göre

alkol içmek, aylakça dolaşmak ve kavga etmek gibi suçların önceki yıla göre % 0.016 oranında arttığı saptanmıştır (Marzulli, 2000:241) .

Newyork Polis Teşkilatı operasyon ve stratejileri ile medyanın dikkatini üzerine çekmiştir, sonrasında teşkilat ile ilgili derin tartışmalar başlamıştır. Öncelikle Newyork Polis Teşkilatı yaklaşımı kentte 1993 sonrası hızla suç oranlarında azalma meydana getirirken, kentte meydana gelen toplumsal olaylarda, öfke patlamalarında binaların yapısının etkisi, halkın güvenliği gibi konuların etkisi nedir? İkinci olarak bu polis stratejisi suçu azaltırken, polise olan güven eleştirileri ortaya çıkmış ve stratejinin özellikle azınlıklarda ortaya çıkarttığı maliyetin içeriği eleştirilmiştir (Greene, 1999:47). Tüm bunlar bir başarısızlık olarak değerlendirilmektedir veya bu bir slogandır, yine de bu yaklaşıma karşı suçlamalar önemlidir ve açıklanmalıdır. Çünkü bu polis yönelimi ve suç korkusu arasında bağlantı merkezdedir. Sıfır tolerans, umuma açık olmayan tüm suçlarda ağır tedbirleri içeren polis uygulamalarını bünyesinde barındırmaktadır. Thames Valley’in şefi Charles Pollardi, sıfır tolerans’ın tüm suç problemlerinde, bir çözüm olarak sert uygulamaları bünyesinde barındıran polislik olduğunu ifade eder (Pollard, 1997:17). Böylece pek çok ülke (bunun içinde, özellikle İngiltere de bulunmaktadır) Newyork kenti stilinde sert polisliğin kentteki suç oranını düşürdüğünü belirtir. Pollard, gerçekte bu polisliğin kısa süreli çözümler sunan ve sadece suç sayısına aşırı vurgu yapan bir yaklaşım olduğunu belirtir (Pollard, 1998:18). İki temel yaklaşım ile Newyork polis birimi suçların azalmasına yardımcı olan sıfır toleransı açıklanmıştır. Bunlardan birincisi ilgili diğer faktörlerin ele alındığı; uygun demografik değişimler, ekonomik refah seviyelerindeki artış kokain kullanımını azaltması sıfır toleransı etkilemektedir (Karmen, 2000:154). İkinci olarak, sıfır tolerans suçu azaltan bir durum olarak ifade edilsede Newyork’lu polislerin değişimindeki temel unsurlar, olduğundan daha önemsiz gösterilmektedir (Silvermen, 1999:147). Sıfır tolerans pek de anlaşılamayan bir kavram olarak suçlar ile ilgili tüm durumlara basitçe cevap vererek yüzeysel tanımlamalar kullanır, kullanılan şekliyle sıfır tolerans kamu alanlarındaki düzensizlikleri, silah taşıma yöntemleri gibi yaklaşımları da kapsayan belirli stratejilere ad olarak verilen bir kavramdır. Sıfır tolerans polislerde az veya hiç olmayan sağduyudan ayrılma olarak tanımlanmış, sivil toplumun, muhalefetinin

yokluğu ve sınırsız polis kaynaklarının yetersiz olması gibi kavramların yardımı ile ortaya konmuştur. Sıfır tolerans bir politik slogan olarak anlaşılsa da, sıfır tolerans 7 gün 24 saat anlamında değildir, uygulanan strateji seçici güç anlamındadır. Sosyal veya gençlik kulüpleri, uyuşturucu, silahla ilgili belirli problemlere odaklanırken, araba arama taktikleri, tutuklama emirlerinin ciddi şekilde uygulanması, toplumsal ve sosyal araçların kullanımı üzerine çalışılır. Coğrafik ve bir araya toplanan genel olarak bilinen geçici suç diye ifade edilen belirli problemlere sorun olarak yaklaşarak çözümler üretmeye gayret gösterir. Bu yaklaşımlar sıklıkla dedektifler tarafından yapılan soruşturmalar, operasyonlar, narkotik ekipleri görevleri ve gözlem görevlilerini kapsar. Sıfır toleransın her zaman her yerde uygulanması arzulanmayabilir. Literatürde sıfır tolerans polislik ciddi olarak ele alınmamakla birlikte, açıkgöz polislik yaklaşımı, vatandaş yönelimli problem çözme ile benzerlikler göstermektedir.

Sıfır tolerans yaklaşımı pek çok kent merkezi özellikle azınlık toplulukları arasında polise güven ve inancın azalması sonucunu ortaya çıkartmıştır, çünkü sürekli olayların altından polislerin çıkacağı düşünülmektedir. Sıfır tolerans yaklaşımı ile kamu alanlarında izlenen suç korkusunu azaltmadığı gibi vatandaşların özel alan ihlallerini değiştirmez. Sıfır tolerans suçluların yaşam niteliği izlenerek değiştirilmeye çalışıldığında aslında herkes kaybeder. Kamu ve polis karşılıklı kavga ediyormuşçasına birbirlerine davranır. Sıfır tolerans polislik yaklaşımı yaşam alanlarında suç oluşacağı varsayımından hareketle, ikamet edenlerin kamu davranışlarında fazla görünür olması ile orantılı olarak polis memurlarının devriye sayıları arttırılır.

Hassas denge nedir? Polislik hem negatif hem de pozitif halkla ilişkiyi, etkileşimi kapsar. Negatif ve daha pozitif etkileşimler kamu güvenini azaltma eğilimindedir. Emin olduğumuz bir şey; korkunun azalması polisi etkiler. Kamu güveni ve olumlu etkileşimin teşvik edilmesi de polisi etkiler. Bizim polisimizden pek çok beklentimiz bulunmaktadır: Sokaktaki kanunun güçlendirmesi, suçun azaltılması tüm vatandaşların haklarının korunması ve korkunun azaltılması beklenebilir. Polis korkusu, suç korkusunun yerini almamalıdır. Kurban olma

korkusu düzeyine rağmen kurban kavramı ve suç büyüklüğünü algılayışlarımız ve kamunun polise desteği arasındaki düşük ilişkiler pek çok çalışmada gözlenmiştir. Polis gücünün değerlendirilmesinde vatandaş algısının gücü önemlidir. Dört kent bölgesinde 3000 üzerinde yerleşimci ile yapılan bir çalışmada suç bilimi açısından, suçun algılanması, mağdur olmaktan korkma ile polisin performansının değerlendirilmesi birbirleri ile ilişkili bulunmamıştır (Thomas, Hyman, 1977:316).

Pek çok ciddi çalışma suçun azalmasıyla, polis korkusunun azalması arasında bir ilişki olmadığını ortaya koymuştur. Yapılan çalışmalarda suçun azalması ve halkın memnuniyetinin polisin bölüm olarak değişmesi konusu üzerine odaklandığı görülmüştür. Anahtar faktör isteklilik ve semt yöneticilerinin yeterliliklerini korumalarıdır. Farklı yönetim sistemleri işlemesine rağmen yöneticiler eğitimi, kişisel gelişimi ve halkla etkileşimi arttırmalıdır. Pek çok bulguya, yapılan çalışmalar yolu ile ulaşılmıştır. Sonuç olarak polisin korkuyu azaltma becerisi için bazı ön koşullar ortaya konur. Günümüzün kent polisi ilk durumda suç korkusuna ileri derecede hakim olarak gelişmeli, ikinci olarak polis suç korkusunda stratejilere konsantre olmalı, hem bu stratejilere hakim olmalı, hem de bunları uygulama yeterliliğine sahip olmalıdır. Polis güçleri sadece etkili olmamalı aynı zamanda kentte oturan vatandaşlarla birlikte güvenlik için bir iş birliği içinde olmalıdır. Suç ve suç korkusu arasındaki ilişki geniş çaplı olarak bilinmeli, polis ve halka her ikisinin etkileri ifade edilmelidir.