• Sonuç bulunamadı

3.1 Kent

3.1.1 Kentleşme-Kentlileşme

İngilizce de kentleşme terimi hem nüfusun belli noktalarda yığılma sürecini, hem de kentli kültürün yaygınlaşması sürecini içermektedir. Her iki süreç o kadar eş zamanlıdır ki dil de bu iki kavramın farklılaştırılması için bir gereksinme doğmamıştır. Oysa kentleşme Türkçe’de her iki kavramı birden taşıyamamış, farklılaşmıştır. Kentleşmenin yanı sıra kentlileşme ortaya çıkmıştır. Kentleşme daha çok nüfusun belli noktalarda yoğunlaşmasını gösterirken kentlileşme, kentli kültürünün yayılmasını göstermeye başlamıştır. Bu farklılaşma kentleşmenin iki boyutunun Türkiye’de eş zamanlı olmayışının (Tekeli, Gülöksüz, 1989:1224-1238) bir sonucudur.

Kentli, kentte yaşayan ve kentin kendine özgü kültürünü benimsemiş olan, kırın yaşam biçimlerinden farklı bir yaşam biçimi sürdüren, geçimini tarım ve hayvancılık dışı faaliyetlerden kazanan kişidir (Erten, 1999:30). Kentlilik kavramını atomize bireylerden oluşan, farklı alt kültürlerin barınabildiği, genel davranış kalıpları ve kültürel kodlar olarak açıklayarak, kent kültürü öne çıkartılmaktadır. Kentler; kırsal yaşamın kapalı cemaat kültürünün yıkıldığı, yüz yüze değil, anonimleşmiş ilişkilerin kurulduğu, ait oldukları değil de kendi kimlikleriyle tanımlanan bireyleri bir arada tutan birleştirici güç olarak ortaya çıkarılmaktadır.

Kentlileşme, bir kültür değişimi ve toplumsal uyum olarak kabul edilmiş, ekonomik anlamda, kente özgü bir iş edinilmesi, sosyal anlamda ise kente özgü değerlerin benimsenmesi, kentin sunduğu fırsat ve olanaklardan yararlanma süreci, kısaca kırdan gelen bireyin kentsel insana dönüşmesi olarak değerlendirilmektedir (Heper, 1983: 43). Farklı çalışma ve yaşam koşulları içinde, farklı alt kültürlerin ortaya çıkışı, bireylerin kent alanlarında birbirine benzemeyen özelliklerinin doğmasına neden olmuş, böylece demokratik işleyiş erdeminin ortaya çıktığı düşünülen kentler, birbirine benzemeyen bireylerin birlikte yaşamalarına olanak tanımıştır. Dolayısıyla alt kültürlerin çeşitliliği, kentler için bir zenginlik ifadesi olarak ele alınmıştır. Bu yaklaşım içinde “kentlileşme” kavramı kentsel yaşam deneyimi içinde elde edilen bir kültür birikimi yani kent yaşamına uyum olarak da tanımlanabilir (Tatlıdil, 1998: 21). Kente her gelen bireyin bu heterojen ve yoğun ortamda kentli olacağı düşüncesi vardır (Aslanoğlu,1998:104).

Bu açıklamalar ışığında kentleşmeyi dar anlamda, kent sayısının ve kent nüfusunun artması olarak tanımlayabiliriz. Kentsel nüfus, doğumlarla ölümler arasındaki farkın doğumlar lehine olmasından ve aynı zamanda köylerden ve kasabalardan gelenlerle, yani göçlerle artar. Kentleşmenin bu anlamdaki tanımı, demografik yani nüfus artışıyla ilgilidir. Oysa kentleşme yalnız bir nüfus hareketi olarak görülürse eksik kavranmış olur. Çünkü kentleşme bir toplumun ekonomik ve doğal yapısındaki değişmelerden de kaynaklanabilir. Bu nedenle kentleşmeyi tanımlarken, nüfus hareketinin kaynağını oluşturan ekonomik ve toplumsal değişmelere de yer vermek gerekir (Keleş, 1984:1).

Kentleşmenin bu açıklamalardan sonra geniş bir tanımı şöyle yapılabilir: Sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim sürecidir (Erten, 1999:31).

Üretim şeklindeki değişimin, yani ekonomik öğenin kentleşme tanımında önemli bir yeri vardır. Kentleşmenin tarımsal üretimden daha ileri bir üretim düzeyine geçiş olarak tanımlanabilmesinin asıl nedeni de budur. Kentleşme bir yandan kent nüfusunun artışını anlatırken, öte yandan kent kültürü olarak nitelendirebileceğimiz davranış ve tutumların benimsenmesi olarak da görülebilir.

Köyün bilinen özelliklerinden farklılaşarak oluşan yeni yerleşim yerlerini kent, kenti oluşturan sürece ya da kent oluşması sırasında ortaya çıkan yapısal değişmelere de kentleşme denilmektedir (Bal, 2002:51). Kentsel nüfus, bir yandan doğumların ölümlerden fazla olmasıyla artarken, öte yandan köylerden ve kasabalardan gelenlerle, yani göçlerle artar. Oysa kentleşmeyi, salt nüfus hareketi olarak görmek yanlış olur. “Kentleşme”, değişmenin, endüstrileşmenin ve demokratikleşme süreçlerinin bir sonucu olarak bir bağımlı değişken olabilirken, bir kez ortaya çıktıktan sonra nüfus artış hızının düşmesi gibi, başka sonuçlar doğuran bir “bağımsız değişken” de olabilmektedir (Kongar, 2003:521). Kentleşmenin hem bağımlı hem de bağımsız değişken olarak algılanıp değerlendirilmesi; kentleşmenin sadece, kırsal alanlardan kente yönelik bir nüfus hareketi olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Kentleşmenin demografik boyutunun yanında, siyasal, ekonomik, toplumsal boyutları da bulunmaktadır.

Kentleşme hareketi zaman içinde bir değişmeyi de anlatır. Bir ülkenin, ya da bölgenin kentleşme oranı ise, o ülke ya da bölge nüfusunun belli bir anda, belli bir tanıma göre kent sayılan yerleşme birimlerinde yaşayan oranıdır (Kentsel Nüfus/Toplam Nüfus). Yani, kentleşme hareketi demografik tanımı ile belli bir süre içinde kentleşme oranında meydana gelen değişiklik olarak algılanabilir (Keleş, 1984:2).

Kentleşme hareketleri ekonomik, teknolojik, siyasal ve psiko sosyolojik etmenlerin etkisi altında oluşmaktadır. Ekonomik nedenlerden bir kısmı, köylü nüfusu köyünden iten tarım kesiminin içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanmaktadır. Bunlara itici etmenler ya da olumsuz göç nedenleri adı verilebilir (tarımsal alanda bir üretim fazlasının olması gibi). Ekonomik nedenlerin bir diğer kısmı ise, köyünde beslenemeyen gelecek için güvence bulamayan, nüfusu kent merkezlerine çeken nedenlerdir.

Kentleşmeye bağlı olarak ortaya çıkan kentlileşme ise, kısaca kırdan kente göçen nüfusun ekonomik ve sosyal bakımlardan, kırın özelliklerinden arınarak, kentin özelliklerini kazanması süreci olarak tanımlanabilir (Kartal, 1983:94). Tanımdan da anlaşılacağı üzere kentlileşen insanda, ekonomik ve sosyal olmak üzere iki açıdan değişme olmaktadır. Diğer bir deyişle, kentlileşmenin iki yanı vardır; ekonomik açıdan kentlileşme ve sosyal açıdan kentlileşme.

Ekonomik açıdan kentlileşme, kişinin geçimini tamamen kentte veya kente özgü işlerle sağlıyor duruma gelmesiyle gerçekleşir. Sosyal açıdan kentlileşme ise, kır kökenli insanın çeşitli konularda kentlere özgü tavır ve davranış biçimlerini, sosyal ve kültürel değer yargılarını benimsemesi ile gerçekleşmektedir (Kartal, 1983:92).

Mevcut tanımlardan yola çıkarak, kısaca, “kentleşme”nin, kent ortaya çıktıktan sonra, kentlerdeki büyümeyi, gelişmeyi, yoğunlaşmayı, farklılaşmayı, bütünleşmeyi, değişmeyi anlatabilmek için kullanılan bir terim olduğunu söyleyebiliriz.