• Sonuç bulunamadı

Sosyoloji perspektifinden değerler ve değerler eğitimi

2.2. Değerler ve Değerler Eğitimi

2.2.8. Çeşitli disiplinlere göre değerler ve değerler eğitimi

2.2.8.3. Sosyoloji perspektifinden değerler ve değerler eğitimi

ele alışı, değerlerin betimlenmesi, ortaya çıkış yolları, toplumsal olgu, kurum ve süreçlerle olan etkileşimleri, tipleri ve belli somut durumlarda rastlanan değer çatışmaları şeklindedir

(Tezcan, 1974). Genel anlamda, sosyal bilimciler, değişmeyen ve mutlak değerleri

incelemezler. Değer sistemleri, kültürden kültüre, aynı kültürde zamandan zamana ve hatta aynı toplumda da bir bölge ve sınıftan diğerine farklılık gösterir. Bu durum değerlerin değişebilirliğini ve esnekliğini sergiler (Fichter, 1990/2016).

Toplumsal kişi ve bu kişinin davranış örüntüleri, sosyolojik incelemelerin başlangıç noktasını oluştururlar. Sosyolojik açıdan bakıldığında, herhangi bir toplum yapısının analizine katkıda bulunacak en önemli unsur, o toplumun sahip olduğu değer yargılarının tespitidir (Özensel, 2003). Aynı açıdan, bir değerler dünyası içine doğan insanın başlı başına bir varlık olarak kendi kendine yönelerek değer sistemini inşa etmesi, içinde bulunduğu toplumun değer sistemiyle yakından ilgilidir (Sam, 2010). Bu ifade, sosyolojinin ahlaka bakış açısını, diğer bilim dallarının bakış açısından ayıran dayanak noktasını açığa çıkarır. Sosyolojik bakış açısı, ahlak yasasını doğuştan gelen ya da sadece bireyin kendi deneyimine bağlı bir şey olarak açıklamaya çabalayan teorilerle bağdaşmaz (Piaget, 1932/2015).

Sosyologlar, değerleri “sosyal değerler” çerçevesinde tanımlamaya çabalamıştır. Sosyal değerler, davranış örüntülerinin normları veya standartları gibi hareket eder. Toplum, belli bir eylemi genel olarak onaylar ya da onaylamazsa bu, o eylemin doğru veya yanlış, uygun veya uygunsuz olduğunu gösterir. Bir toplumda eylemin nitelendirilmesinde kullanılan ödül ve cezaların asıl temeli, değer sisteminde bulunur. Hiçbir değere sahip olmayan bir toplum, en güçlü sosyal kontrol aracını da yitirmiş demektir. Değerler sistemi, insan deneyimlerinin birikimini yansıtır ve insan deneyimleri üzerinde doğrudan bir etkide bulunur. Değerler sistemi, kişilerden neyin istendiğini, kişilere neyin yasaklandığını; neyin ödüllendirilip neyin cezalandırıldığını belirler (Fichter, 1990/2016). Bu görüşü destekleyen sosyologlardan biri Emile Durkheim’dir. Durkheim, bütün ahlakın grup tarafından bireye ve yetişkin birey tarafından çocuğa dayatıldığını belirtir. Durkheim’in sıklıkla eleştirilen

ayrı ayrı ele alındığında, davranışa herhangi ahlaki bir değer atfedemiyorsa, bu bireylerin toplamından ortaya çıkan sayı, herhangi bir değer taşımaz. Başka bir ifadeyle, davranışın ahlaki değeri, toplumun ona atfettiği değerdir (Piaget, 1932/2015). Yapılan eylem, eğer kişinin temel ihtiyaçlarından doğuyorsa orada ahlaki bir yan aramak gereksizdir. Ancak toplumsal bir fayda niyetiyle yapılan davranışların ahlaki olup olmadığı tartışılabilir. Ona göre, tüm ahlaki eylemler, daha önceden düzenlenmiş kurallara uyarlar. Ahlaklı davranmak, belli bir norma göre davranmaktır. Bu norm, belli bir durumda, kişisel görüşe sormadan, uyulması gereken davranış biçiminin ne olması gerektiğini söyler (Durkheim, 1934/2010). Durkheim’in karakter eğitimi olarak adlandırdığı ahlak düşüncesi, erdemlerin doğrudan öğretimini ve örnek nitelikleri, rol model olmayı ve iyi davranışların güçlendirilmesini vurgular (Snarey & Samuelson, 2014). Diğer bir ifadeyle, Durkheim’ın ahlak eğitimi

yaklaşımının merkezinde, bireyin toplumun normlarını ve beklentilerini, eğitim ve açıklama, rol model ve grup desteği yoluyla öğrendiği süreç olan toplu sosyalleşme ya da kültürel aktarım vardır. Bu nedenle, ahlaki karakter eğitimi öncelikle sosyal dayanışma, grup uyumu ve karşılıklı destekle ilişkilidir (Snarey & Samuelson, 2014). Özetle, Durkheim’in ahlaki görüşlerinin özünü, toplum ve toplumsallaşma kavramları oluşmaktadır.

Değerler eğitimi ile ilgili fikirler öne süren diğer bir sosyolog ise Fichter’dir. Fichter’e (1990/2016) göre, her toplumdaki kişilerin önemli sosyal değerler çevresinde fikir birliği sağladıkları görülebilir. Bu sosyal değerler, sayıları az olmakla beraber, o toplumun kültürünü karakterize eden, diğerinden ayıran ve o toplumda yaşayan kişilerin davranışlarını ayarlayan değerlerdir. Söz konusu bu değerler, her toplumda bulunabilen en alt düzeydeki düşünce birliğine işaret edebilir. Her toplum her zaman ensest, cinayet, küfür ve hırsızlık üzerine yasaklamalar getirmiştir. Öte yandan tüm toplumlar sadakat, arkadaşlık, sevgi, adalete yüksek değer vermiştir. Ancak değerler, her zaman bütünleyici bir etkiye sahip olmayabilir. Bazen sosyal problemlerin kaynağı da olabilmektedirler. Örneğin kuşak çatışmalarının nedenine,

kuşakların farklı değerleri benimsemiş olması denebilir (Güngör, 2010). Aynı zamanda kurumlar arasında birbirleriyle çatışan değerlere de rastlanabilir. Örneğin aile kurumunun değeri ile eğitim kurumunun değeri arasında zıtlıklar varsa, kurumlar arasında değer çatışmaları gözlenebilir. Fichter (1990/2016), değerlerin kaynağının iki boyutta analiz edilebileceğini ileri sürer: Dış kaynaklı ve içsel kaynaklı. Dış kaynaklı olanlarda değerlerin kaynağı sosyal kişinin dışındadır. Sosyal statü veya kültür için değerli olan nesnelere sahip olma karşısında, karşı tarafın atfettiğidir. Kişinin iyi hareketleri için övülmesi, kötü

hareketleri için azarlanması, sorumluluk ve onur gibi faktörler içsel kaynağı oluştururlar ve bireye dışarıdan aktarılmazlar.

Değerler, kültür ve topluma anlam ve önem veren ölçütler olarak tanımlanmıştır. Toplumsal değer araştırmaları 1960’lardan sonra artış göstermiştir. Bu alandaki çalışmaların öncüleri olarak Rokeach, Inglehart, Bilsky ve Schwartz, sayılabilir (Özensel, 2003).