• Sonuç bulunamadı

Ahlaki muhakeme yaklaşımı (Moral Reasoning)

2.2. Değerler ve Değerler Eğitimi

2.2.11. Değerler eğitimine yönelik mevcut yaklaşımlar

2.2.11.3. Ahlaki muhakeme yaklaşımı (Moral Reasoning)

yaklaşımı, Kohlberg’in doktora tezinde ortaya çıkardığı ‘ahlaki aşamalar’ tasarımına dayanır. Doktora çalışmasında yaptığı araştırmalar sonunda ahlaki gelişim modelini ortaya koyan Kohlberg, araştırma aracı olarak ahlaki ikilem içeren hikâyeleri kullanmıştır. Kohlberg, ahlaki muhakeme gelişiminin, değişmez bir sırayı takip eden bilişsel olarak yapılandırılmış akıl yürütme aşamalarından geçtiğine inanır (Kohlberg, 1958). Ahlaki düşünce ve eylemin doğasına, suçluluk ve suç davranışının nedenlerine, insan olarak doğayı ve kendini ahlaki unsurlar olarak anlamaya odaklıdır. Kohlberg, başlıca üç seviye (gelenek öncesi-geleneksel- gelenek ötesi) tanımlamıştır. Her seviye, bireylerin sosyal-ahlaki bakış açısından temel bir değişimi temsil eder. Her aşama ise kendi içinde yine iki aşamaya ayrılmaktadır. Kohlberg ahlaki gelişimin en yüksek seviyesi olan 6. seviyeyi, Martin Luther King ve Sokrates’in seviyeleri olarak düşündüğünü belirtmiştir. Ona göre bu seviye, insan kişiliği için saygı, eşitlik ve adaletin evrensel ilkelerinin aşamasıdır. Kant’ın fikirlerinden de yola çıkılarak oluşturulan bu aşama, ideal olanı ve Kant’ın kategorik yükümlülüklerinden

“evrenselleştirilebilirlik ilkesini” vurgular. Ancak 1968’den 1976’ya kadar boylamsal olarak yaptığı deneyimsel çalışmalarında Kohlberg, kimsenin 6. seviyeye çıkmadığı sonucuna ulaşmış ve aşamalarını yeniden gözden geçirmiştir (Kohlberg, 1980b; 1987). Ancak günümüzde Kohlberg’in aşamaları altı seviye olarak karşımıza çıkmaktadır. Kohlberg’in

ortaya çıkardığı ve ahlaki muhakeme yaklaşımının esas kısmını oluşturan aşamalar tablo 4’te sunulmaktadır (Kohlberg, 1980a, s. 91-92).

Tablo 4

Kohlberg’in ahlaki aşamaları

Başlıca Seviyeler Alt seviyeler Açıklamaları Gelenek öncesi seviye

[Çocuk, kültürel kurallara ve iyi-kötü, doğru-yanlış gibi etiketlere karşı duyarlıdır. Ancak bu etiketleri, eylemin fiziksel ya da haz veren (hedonistik) sonuçları (ceza, ödül, iyiliklerin paylaşılması) veyahut kuralları belirleyenlerin fiziksel gücü açısından

yorumlar.]

1) Ceza ve itaat yönelimi

İnsanlığın anlamı veya sonuçların değeri ne olursa olsun, eylemin iyiliğini veya kötülüğünü fiziksel sonuçlar belirler. Cezadan ve otoriteye karşı sorgulamadan kaçınma, ceza ve otorite tarafından desteklenen temel bir ahlaki düzene saygı bakımından değil, kendi hakları açısından değerlendirilir.

2) Araçsal rölativist yönelim

Doğru eylem, kişinin kendi ihtiyaçlarını ve zaman zaman başkalarının ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayan şeyden oluşur. İnsan ilişkileri, alışverişe benzer şekildedir. Tarafsızlık, karşılıklılık ve eşit paylaşım öğeleri mevcuttur. Fakat bunlar her zaman dürüstlük, adalet ve minnettarlık

bakımından değil, fiziksel ve faydacı bir şekilde yorumlanırlar.

Geleneksel seviye

[Bireyin ailesinin, grubunun veya ulusunun beklentilerini

3) Kişiler arası uyum yönelimi

İyi davranış, başkalarını memnun eden veya onlara yardım eden ve onlar tarafından onaylanan davranışlardır.

korumak, doğrudan ve bariz sonuçlara bakmaksızın, kendi başına değerli olarak algılanır. Tutum, yalnızca kişisel

beklentiler ve sosyal düzene uygunluk değil, aynı zamanda ona bağlılık, düzeni etkin bir şekilde sürdürme, destekleme ve haklı gösterme ve içinde yer aldığı grupla özdeşleşmedir.]

Çoğunluğun davranışlarının klişeleşmiş görüntülerine uyum fazladır. Davranış genellikle niyeti ile değerlendirilir. Kişi, iyi davranarak onay kazanır.

4) Kanun ve düzen yönelimi

Otoriteye, sabit kurallara ve toplumsal düzenin sürdürülmesine yönelim vardır. Doğru davranış, kişinin görevini yerine getirmek, otoriteye saygı göstermek ve verilen sosyal düzeni kendi adına korumaktan ibarettir.

Gelenek ötesi –özerk- seviyesi [Gruplar veya bu prensipleri taşıyan kişilerden ve bu gruplarla kişinin kendi

kimliğinden ayrı olarak, otorite dışında geçerlilik ve

uygulamaya sahip ahlaki

değerleri ve ilkeleri tanımlamak için açık bir çaba vardır.]

5) Sosyal sözleşmeye bağlılık yönelimi

Doğru eylem, genel bireysel haklar ve tüm toplum tarafından eleştirel olarak

incelenen ve üzerinde mutabakata varılan standartlar açısından tanımlanma

eğilimindedir. Kişisel değerlerin ve görüşlerin göreceliliği hakkında açık bir farkındalık vardır ve ortak görüşe varmak için önceliğe uygun kurallara vurgu yapılır. Anayasal ve demokratik olarak üzerinde anlaşılanlar dışında, haklar, kişisel değerler ve fikir meselesidir. Mantıklı sebepler açısından hukukun değiştirilmesi olasılığı vardır.

6) Evrensel etik-ilke

Doğru, mantıksal kavrayışa, evrenselliğe ve tutarlılığa hitap eden kendi seçtiği etik

yönelimi ilkelere uygun olarak vicdan kararı ile tanımlanır. Bu ilkeler soyut ve etiktir. Bunlar evrensel adalet prensipleri, insan haklarının karşılıklılığı ve eşitliği ve insanların bireysel olarak onuruna kalben saygıdır.

Kohlberg’in ortaya koyduğu 1’den 5’e kadar olan aşamalar, dilsel ve kültürler arası deneysel çalışmalarla desteklenmiştir. Bu çalışmalar, aşamaların geçerli olduğunu ortaya çıkarmıştır. Ayrıca çalışma bulgularına göre ilk dört aşama bütün kültürlerde ortaktır. Bununla beraber gelenek ötesi aşama daha çoğulcu bir yapı görünümündedir. Araştırmalar aynı zamanda, katılımcıların sadece erkeklerden oluşması nedeniyle cinsiyet ayrımcılığı noktasında eleştirilen Kohlberg’in çalışmasının kadınlara karşı ön yargı içermediğini ortaya koymuştur. Kohlberg’in modelini kullanan araştırmacılara göre, ahlaki davranış ve ahlaki muhakeme olumlu ve anlamlı bir şekilde ilişkilidirler. Hem laboratuvarda hem de gerçek yaşam ortamlarında ahlaki akıl yürütme; özgecilik, günaha karşı direnme ve belirsizlik içeren ahlaki eylemin önemli bir yordayıcısıdır (Snarey & Samuelson, 2014).

Ahlaki muhakeme yaklaşımlarında, çocukların ahlaki yargı sistemlerini belirlemek amacıyla ahlaki ikilemler kullanılmaktadır. Kuhmerker’e (1978) göre, iyi bir ahlaki ikilem, lehte veya aleyhte eylem seçimi aydınlatacak önemli bir meseleye odaklanmalıdır. Ahlaki ikilemlere verilen cevaplar, çoğu kişi için meselelerin veya değerlerin bir kümesini içerir. Söz konusu meseleler, sosyal nesne, kurumlar veya olaylar gibi dışsal olmalıdır. Bir konunun iki mesele (adalet ve yaşam) arasında seçim yapması gerekir ancak normlar her zaman bir anlamda nihai değerler olduğundan, sevgi ya da yaşam ya da norm olarak sözleşme arasında seçim yapmaya gerek yoktur.

Ahlaki ikilem içeren hikâye, öykü veya gerçek bir olayın sunulmasından sonra, öğretmenler için karmaşık olabilecek hususlardan biri de verileri analiz etmektir. Analiz, bir veya diğerine verilen cevapları birlikte gruplayarak başlar. Kullanılan materyalde, belli değerler veya ilgili amaçlar tanımlanmış olmalıdır. Her bir cevap belli perspektif altında (servet, otorite, sözleşme) toplanabilir. Sonrasında alt gruplara göre puanlanır. Bir kişinin verdiği cevapların puanlanmasından sonra ortaya çıkan en yüksek puan, o kişinin muhakeme becerisini göstermektedir (Kuhmerker, 1978). Bu yaklaşımda akıl yürütmenin bir sonraki aşamaya teşvik edilmesi, beyin yıkama şeklinde değildir ve aşağıdaki ilkelere göre yürütülür:

1. Değişim, ilgili belirli inançlardan ziyade akıl yürütme biçimindedir.

2. Bir sınıftaki öğrenciler farklı aşamalardadır. Amaç, her birinin bir sonraki aşamaya hareketine yardımcı olmaktır, ortak bir model üzerinde yakınlaşma olmamalıdır.

3. Öğretmenin kendi fikri ne baskıcı ne de otorite olarak hatırlatıcıdır. Sadece birçok farklı görüşten biri olarak, bir sonraki üst aşamadakilerden biri olarak tartışmaya girer.

4. Çocuklara, bazı kararların diğerlerinden daha yeterli olduğu fikri iletilir. Bu, öğrencinin kendisine en uygun olan ve başkalarının akıl yürütmesinin yeterliliğini yargılayan bir pozisyonu ifade etmesine teşvik edildiği anlamına gelir (Kohlberg, 2000, s. 606).

Kohlberg’in yaklaşımına gelen eleştiriler bir hayli fazladır. Kuramı ilk eleştirenlerden birisi ise yine Kohlberg’dir. Kohlberg’in modelinin en büyük sınırlılığı, bireylerin ahlaki ikilemler hakkında davranışlarını değil, belirli bir karar durumunda gerçekte ne

yapabilecekleri hakkında bildiklerini belirlemesidir. Ahlaki yargı ve ahlaki eylem arasındaki ilişki henüz açık bir şekilde tanımlanmamıştır. Model, kişinin bireyin düşünce ve eylem arasındaki tutarlılık güdüsü nedeniyle ilişkili olması gerektiğini öne sürmektedir. Ancak araştırmalar, düşünce ve eylem arasında orta düzeyde bir ilişki olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla ahlaki yargı, dürüstlük, fedakârlık ve günaha karşı direniş gibi ahlaki davranışlar için gerekli fakat yeterli bir koşul değildir (Trevino, 1986, s. 609). Benzer noktadan eleştiri

Titus (1994) tarafından da yapılmıştır. Ona göre, Kohlberg’in kuramı bilişsel bir kuram olduğu için ahlak gelişiminde davranışlardan ziyade düşünce ön plana çıkmaktadır. Ancak düşüncenin ahlaki olması, davranışın da öyle olacağı anlamına gelmez. Kohlberg, düşünce- davranış boyutunda ortaya çıkabilecek tutarsızlıklara hiç değinmemiştir. Kohlberg’in geliştirdiği bu yaklaşım, duygusal içerikleri görmezden gelerek sadece bilişsele odaklanır. Ayrıca Kohlberg, kuramının evrensel olduğunu iddia etmesine karşın, öznel ya da kültürel değer yargıları içermektedir. Snarey tarafından 1987 yılında ve 27 farklı kültürde yapılan araştırma sonucuna göre, ahlak gelişiminin öne sürüldüğünden daha fazla kültüre bağımlı olduğu ortaya çıkmıştır. Kuram buna göre, iddia edildiği gibi evrensellik içermemektedir (Kağıtçıbaşı & Cemalcılar, 2014).

Kohlberg’in kuramına en dikkat çekici eleştiri ise ahlak bilimci ve psikolog olan Carol Gilligan’dan gelmiştir. Gilligan, Kohlberg’in kadınlara karşı ön yargılı çalışmalar yaptığını ileri sürerek, ilgi ve şefkat ahlakının, kadınlarda, hak ve adalet ahlakının yerini aldığını savunmuştur. Gilligan, Kohlberg’in kuramının sosyal ilişkileri ve başkalarını düşünmeyi gerektiği gibi yansıtmadığını ileri sürmüştür. Kohlberg bireylerin ahlaki kararları kendi başlarına aldıklarını savunmuştur. Gilligan ise kişileri başkalarıyla ilişki içinde görmüş ve kişilerarası iletişimi, başkalarıyla olan ilişkileri ve başkalarını düşünmeyi önemseyen bir ahlaki bakış açısı geliştirmiştir. Ona göre, böyle bir ahlaki anlayış kadınlar için daha geçerlidir. Kohlberg çalışmalarını çoğunlukla erkekler ile gerçekleştirdiğinden cinsiyet açısından da yanlılık içermektedir. Gilligan’a göre, Kohlberg'in ahlaki gelişim modeli, ilgi ve sorumluluk değerlerinin kadın ahlaki bakış açısına daha iyi uymasına rağmen, daha erkeğe yönelik bir adalet değerinin etkisi altındadır. Bu durum Kohlberg’in modelinin önyargılı olduğunu gösterir (Snarey & Samuelson, 2014).

Gilligan, Kohlberg’in ahlaki gelişim teorisine karşılık ahlaki muhakemenin üç aşamasını tasvir etmiştir. Ona göre, kadınlar şefkat ve ilişkiler açısından doğru ve yanlış

düşünme eğilimindeyken, erkekler kurallar ve adalet açısından düşünürler. Gilligan tarafından yapılan tasvire bakıldığında, gelenek öncesi aşamada birey için amaç, hayatta kalmaktır. Kişinin eylemde bulunmak için motivasyonu, kendisi için en iyisine göre hareket etmektir. Geleneksel seviyede, başkalarının yararına olan fedakârlık, iyilik olarak tanımlanır. Kişinin eylemde bulunmak için motivasyonu, başkalarının neye önem vereceğine ve nasıl

faydalanacağına göre hareket etmektir. Gelenek ötesi aşamada ise şiddet karşıtı ve bütünsel bir iyilik duygusu benimsenir. Hem insanın kendisini hem de çevresini dikkate alması gerektiğini ve dengede tutulmaları gerektiğini vurgulamaktadır (Johnson, 2014).

Kohlberg’in teorisine diğer bir eleştiri de kişisel ahlak düzeyi ile toplumsal ahlak düzeyinin her zaman uyuşmamasıdır. 6. Evrede bulunan birisinin 4. Evredeki bir toplumda nasıl yaşayabileceği bir sorundur. Bunlar dışında yaklaşımda ilke çatışma sorunu da bulunmaktadır. Bir tarafta yetiştiği ortamdan etkilenen ama aynı zamanda eğitim ile farklı edimleri edinen bir birey için hangi ilkenin davranışını belirleme de daha etkili olacağını açıklamada Kohlberg yetersiz görülmektedir (Kağıtçıbaşı & Cemalcılar, 2014).

Kohlberg’in çalışmasına benzer şekilde, ahlaki ikilemlerden yararlanarak ahlaki yargı sisteminin ortaya çıkarılmaya çalışıldığı ve belli aşamaların oluşturulduğu araştırmaya da rastlanılmıştır. 1950’li yıllarda Henri Baruk tarafından geliştirilen TSEDEK testinde, ikilemde bırakacak sorular sorulmuş ve beş hüküm tipi ortaya koyulmuştur (Öymen, 1955). Bunlar:

1- Hissi hüküm: Sadece kalpleriyle problemi hallederler. 2- Adil olmayan hüküm: Şahsi çıkarı düşünürler.

3- Toplumsal faydacılık hükmü: Cemiyetin faydasından başka bir şey görmezler. 4- Vakıa hükmü: Genelde yaşanan, alışılagelmiş olayları değerlendirirken aynı problemi genele göre düşünürler. Bir başka değişle “herkes böyle yapıyor zaten” düşüncesindedirler.

koyarlar. Mesela “adaletsiz bir karar ve pratik” gibi.

6- Terkibi hüküm: Birçok faktörü birleştirerek, bütün yönleri (şahsi, toplumsal, ahlaki, pratik) göz önüne alarak karar verirler.