• Sonuç bulunamadı

4.1. KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI İLE SİYASAL KATILIM İLİŞKİLERİ HAKKINDA

4.1.2. Siyaset Ve Siyasal İletişim

Siyaset bilimi üzerine araştırma yapan uzmanlar, siyaset kavramı hakkında fikir birliği oluşturamamışlar ve farklı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Bu değerlendirmeleri yapanların bir kısmına göre siyaset, toplumdaki farklı sosyal sınıflar, çıkarlar ve taleplere sahip bireyler arasındaki paylaşım ve bölüşüm mücadelesidir. Siyasetin temelinde farklı ideolojilerin, farklı çıkarların, farklı düşünce ve beklentilerin olması gerçeği, farklı düşüncedeki siyasal yapılanmaların çekişmesine, çatışmasına zemin oluşturmaktadır.

Siyaset bilimci Van Dyke siyaseti, "kamuyu ilgilendiren sorunlarda kendi tercihlerini kabul ettirmek, uygulatmak, başkalarının tercihlerinin gerçekleşmesini engellemek üzere çeşitli aktörlerin yürüttükleri bir mücadele" olarak ifade eder ve bu yaklaşımda siyasetin "çatışma" boyutuna vurgu yapması açısından dikkat çekicidir194.

Siyaset biliminin bir diğer önemli ismi David Easton göre ise siyaset; "Maddi ve manevi değerlerin otoriteye göre dağıtılması süreci olarak ifade eder’’195.

Siyaset bilimcilerin yaptıkları araştırmaları dikkate aldığımızda siyaset, toplum ile birlikte yapılan bir kavramdır. Toplumun da sadece bir araya gelmesi siyasetin varlığını açıklamak için yeterli değildir. Aynı zamanda bir araya gelen kitlelerin ortak

191 Eser Köker, Politikanın İletişimi, İletişimin Politikası, Vadi Yayınları, Ankara, 1998, ss. 34- 36.

192 Wolton, a.g.e., pp. 51-53.

193 Brian McNair, An İntroduction To Political Communication, The Guilford Press, London And New York, 1995, pp. 3-7.

194 İlter Turan, Siyasal Sistem ve Siyasal Davranış, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1977, ss. 5-9.

paydalarda buluşması, belli bir kimliklerinin oluşması ve belirlenen hedeflerin gerçekleşmesi için birlikte katkıda bulunmalarıyla anlam kazanır.

Siyasetçinin varoluş göstergesi hiç şüphesiz kitlelerin desteğidir. Bu da bireylerin vereceği oylarla belirginleşir. Bireylerin desteğini almak ise kolay bir davranış olmadığı için, siyasal partiler kendi yapılanmalarının diğer rakip siyasal partilerden farklı olduğunu kamuoyuna anlatmak ve ikna etmek için, farklı siyasal partiler ile ister istemez bir ’’çekişmeye ve çatışmaya’’ girerler. Bu da siyasal yapılanmalarda etik olgusunu ön plana çıkarmaktadır.

Siyasal partilerin güçlenmesi ve iktidara gelmesi, kamuoyuna vereceği mesajlar ve oradan alacağı desteklerle paralellik arzeder. Siyasal partilerin asıl amacı, iktidara gelmek, kamuoyuyla paylaştığı hedeflerini gerçekleştirebilmek, saygınlığını koruyabilmek ve geniş halk kitlelerinin desteğini alabilmektir. Siyasal aktörler çalışmaların kamuoyunda karşılık bulabilmesi için, başvurdukları en önemli araçlar kuşkusuz kitle iletişim araçlarıdır. Bu aktörler mevcut koşullarda, kitle iletişim araçlarını başarılı bir şekilde kullanarak, güçlü bir kamuoyu desteğini alarak iktidara gelirler ve kamuoyuyla paylaştıkları hedefleri gerçekleştirebilirler.

Bir siyasal partinin iktidara gelmesi için siyasal çalışmalardaki farklılıklarını ortaya koyması, diğer siyasal parti çalışmalarında ki eksiklikleri, yanlışlıkları kamuoyuyla paylaşması ve tabanlarında güç kaybı oluşturulması için kitle iletişim araçlardan yararlanması ve kitleleri ikna ederek desteklerini alması doğaldır. Ancak bu tür siyasal çalışmalarda etik dışı davranışlar daha sık görülebilmekte, siyasal çalışmalar karşılıklı hoşgörü ve işbirliği yerini siyasal çatışmalara dönüşmektedir.

Çatışmanın toplumda yaygınlaşması ise toplumsal barışa ve bir arada yaşama kültürüne zarar vermekte, onarılması güç tahribatlara yol açabilmektedir. Böyle bir çatışma kültürüyle sürdürülen siyaset, iç barışı yaraladığı için toplumsal huzurun yerine toplumsal nefretin oluşmasına yol açabilir. Bu da hem ulusal hedeflerin gerçekleşmesi için oluşturulabilecek birlik ruhunun (ortak çalışma kültürünün) bozulmasına hem de uluslararası rekabet gücünün olumsuz etkilenmesine neden olabilir.

Kapani, siyaseti "değerlerin paylaşılmasına hizmet eden bir araç" olarak değerlendirmektedir. Bu görüşe göre siyaset, yukarıdaki çekişmeci ve çatışmacı yapıdan farklı olarak, toplumda uzlaşmayı ve bütünlüğü sağlamaya yardımcı bir yapılanmayı ön görmektedir. Bu görüşte, kişisel çıkarlara karşı genel yararı ve insanların ortak iyiliğini gerçekleştirme hedefi güderek herkesin yararına bir toplum düzeninin kurulması için çaba harcamaktadır196. Kapani’nin bu uzlaşıcı görüşüne

göre siyasal çalışmalarda mesajların kitlelere ulaştırılmasında aracı olan siyasal iletişim uygulamaların da hoşgörü kültürü ön plana çıkartılmaktadır. Siyaseti din, dil, kültür vb. farklılıklar üzerinde değil, bireylerin sahip oldukları farklı yapılarını ya da dünya görüşlerini zenginlik bilerek ortak paydalar üzerinden hareketle yapılan bir siyasal çalışmadır.

Siyaset bilimcileri, siyasal yapı hakkında belirttikleri iki farklı bakış açısını göz önünde bulundurduğumuzda, günümüz siyaset dünyasında her iki değerlendirme şeklinin de ’’çatışmacı- uzlaşmacı‘‘ karşılığının bulunduğunu söylemek mümkündür. Birinci görüşün iktidara gelmesi ikinci görüşün iktidara gelmesi göre daha kolaydır. Çünkü genel anlamıyla değişik imkan ve olanakları elinde bulunduran birey ya da gruplar (çıkarcı güçler), kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının önünde gördükleri için, bu çıkarlarının (rant) daha hızlı gerçekleşebilmesi için birinci tip siyasal görüşün yanında yer almayı tercih ederler.

Siyasal yapıyı çıkarcı düşünceyle değerlendirenler, birçok alandan (medya, para, nüfuz) güç sahibi olmaları nedeniyle, kamuoyunu etkilemeleri ve iktidara gelmeleri daha kolay olur. Bilhassa demokrasi kültürü gelişmemiş ya da az gelişmiş toplumlarda bu tür siyasal yapılanmaları görmek, gelişmiş toplumlara göre daha yoğunluktadır.

İkinci görüşün (uzlaşmacı) sahibi olan siyasal yapılanmaların, kamuoyundan yeterince destek bulmaları ve iktidara gelmeleri, birinci düşünce yöntemine göre çok daha zordur. Burada ben odaklı değil, biz odaklı siyasal düşünce ön planda olduğu için, kendi çıkarını ön planda tutan güçlerin (medya, para, nüfuz) pek de benimseyecekleri bir siyasal yapılanma bicimi olmadığı için destek vermemeleri, hatta çıkarlarına dokunulacak endişesiyle karşı gelmeleri bile söz konusudur.

Siyasal hareketlerin ekonomik güce sahip olmadan, toplumu harekete geçirecek kitle iletişim araçlarından da yeterince yararlanmadan kitleleri ikna etmeleri ve iktidara gelmeleri oldukça güçtür. Ancak tüm bu güçlüklere rağmen, ayırım yapmadan toplumun tüm kesimlerine hizmet götürmeyi ve uzlaşmayı ana hedef olarak kamuoyuna açıklayan ve siyasal çalışmalarını ona göre şekillendiren partilerin de iktidara gelmeleri mümkündür. Hatta bu tür siyasal yapılanmalar kamuoyu tarafından daha yoğun destek gördüğü söylenebilir.

2000’li yıllardan sonra siyasal iletişim, seçim kampanyalarında ön plana çıkarılmıştır. İlk başlarda ABD’de gerçekleştirilen bu tür seçim çalışmaları, daha sonra birçok gelişmiş ülke tarafından da uygulamaya konulmuştur. Aynı zamanda siyasal yöneticiler, seçim kampanyaları sonucunda ki beklentilerini, kamuoyunda haklı hale getirmede ve meşrulaştırma için siyasal iletişimi ideolojik bir araç olarak ta kullanmaktadır.

Siyasal yöneticiler seçim dönemi kampanyalarının belirledikleri hedefler doğrultusunda gerçekleşebilmesini sağlayabilmek için, siyasal iletişimi konunun uzmanlarına hazırlatır ve yapılacak kampanyaların hazırlanmasından kamuoyuna verilecek mesajların içeriği, seçmenlerin ikna olmalarından geribildirimin takip edilmesine varıncaya kadar, tüm süreçteki iletişim faaliyetleri bu araçlar üzerinden yürütür.

Siyasal iletişim uzmanları, seçim sürecini başarılı geçirebilmek için kitle iletişim araçlarından yazılı, sözlü, görsel ve elektronik ortamlardan yararlanmaktadır. Bilhassa son zamanlarda sosyal ağlar üzerinden iletişim gelişerek yaygınlaşmaktadır.

Günümüzde kitle iletişim araçlarının katkılarıyla seçim çalışmaları siyasal reklamcılığa dönüşmüştür. Bugün iktidara talip olan siyasal partiler, kitle iletişim araçlarından yeterince yararlanmadan seçimlerde başarıyı elde etmeleri beklenmemektedir.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz. Çoğulcu katılımcı demokrasilerde siyasal aktörler, sadece sistemce meşru kabul edilen siyasal gurup değil, siyasal süreç içinde varlıklarını kabul ettirmek için çaba harcayan ve siyasal bir meşruiyet kazanmaya gayret gösteren tüm kişi, örgüt ve kurumlarda, siyasal iletişimin aktörleri olarak kabul edilmektedir. Bunların arasında siyasal partiler, kamu yararına çalışan örgütler, sivil toplum kuruluşları, baskı ve menfaat grupları, medya kuruluşları, merkezi ve yerel hükümetler ile vatandaşlar yer almaktadır197.

Siyasal iletişim uzmanlarının yukarıda ifade edilen incelemelerinden de anlaşılacağı üzere neredeyse toplumun tüm kesimleri siyasal iletişim kapsamına girdiğini ve tümünü yakından ilgilendirdiğini söylemek mümkündür. Siyasal yöneticilerin, siyasal iletişim için verecekleri mesajlar toplumun tamamını etkilediği için sorumlulukları oldukça ağırdır.

Siyasal iletişim uygulamalarında verilecek hatalı bir mesajın, yanlış bir yönlendirmenin, basit çıkarlar için alınacak desteğin kitlelere faturası tahmin edilenden çok daha büyük olması muhtemeldir. Hatta kimi zaman telafisi mümkün olmayabilir. Bu nedenle siyasal iletişim sürecinde yer alan tüm uygulamacıların bu sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri ulusal hatta uluslararası bir insanlık görevidir. Siyasal aktörlerin bu hassasiyetlere dikkat ederek siyasal iletişimleri; adalet, dürüstlük, şeffaflık, ahlaki kuralların belirlediği ölçüler doğrultusunda olması yaşanılabilir bir ülke ya da evren için çok önemlidir. Günümüz dünyasında siyasal aktörlerden bu yönde tutum ve davranışlar beklenmektedir.

197 Nair, a.g.e., pp. 2-6.