• Sonuç bulunamadı

“Sağlık hakkı” kavramını açıklayabilmek için öncelikle “sağlık” kavramının ne anlama geldiğini bilmek gerekir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yapılan tanıma göre sağlığın iki anlamı vardır. Birincisi vücudun hasta olmaması durumu, ikincisi ise sağ, canlı, diri olma durumudur398. Ancak bu tanımlar sağlık kavramının anlamını tam olarak karşılamamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nda “sağlık” kavramının tanımı yapılmaktadır. Buna göre “sağlık, sadece hastalığın veya maluliyetin yok olması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tamamıyla iyi olma

durumudur”399. Bu tanım mevzuatımıza da aynen alınmıştır. 224 Sayılı Sağlık

Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’un400 2.maddesine göre sağlık “yalnız hastalık ve maluliyetin yokluğu olmayıp bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halidir.” Yine aynı kanunun 1.maddesinde, sağlık hizmetlerinden faydalanmanın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde bir hak olarak tanındığı belirtilmektedir.

Doktrinde sağlık hakkı, “kişinin, toplumdan, devletten, sağlığının korunmasını, gerektiğinde tedavi edilmesini, iyileştirilmesini isteyebilmesi ve

toplumun sağladığı imkanlardan faydalanabilmesi” olarak tanımlanmaktadır401.

Sağlık hakkı, diğer insan haklarının hayata geçirilebilmesi için vazgeçilmez olan temel bir insan hakkıdır402. Örneğin, yaşama hakkının varolabilmesi için, onu sağlayan şartların hazırlanması ve sürdürülmesi gerekir ve bu şartlardan en önemlisi

398 www.tdk.gov.tr

399 http://www.who.int/governance/eb/who_constitution_en.pdf (Son erişim tarihi, 11.04.2010) 400 RG, 12.01.1961, 10705

401 BAYRAKTAR, s.16-17

402 Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konsey, BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar

Uluslararası Sözleşmesi md.12’nin yorumu, Genel Yorum No.14, 11.08.2000, Paragraf 1, http://www.unhchr.ch/tbs/doc.nsf/(symbol)/E.C.12.2000.4.En?OpenDocument (Son erişim tarihi, 11.04.2010); DUKES, s.20; BOZKURT Enver, “İnsan Hakkı Olarak Sağlık Hakkı” Sağlık Hukuku Kurultayı (1-3 Kasım 2007-Ankara), Ankara Barosu Yayınları, Ankara 2008, s.13

de sağlık hakkıdır403. Sağlığın korunmadığı bir ortamda, gerçek anlamda yaşama hakkının varlığından söz edilemez404. Dolayısıyla yaşama hakkı ile sağlık hakkı bir bütündür. Nitekim Anayasa’nın 56.maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu belirtilerek, yaşama ve sağlık hakkının bir bütün olduğu ortaya konmaktadır. Hasta Hakları Yönetmeliği’nde de sağlıklı yaşama hakkının en temel insan hakkı olduğu ve sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde her zaman dikkate alınması gerektiği kabul edilmektedir.

Sağlık hakkı, doktrinde ekonomik, sosyal ve kültürel haklar kategorisi içinde değerlendirilmektedir405. Anayasa’da da sağlık hakkı, sosyal ve ekonomik haklar arasında düzenlenmektedir. Kısacası, sağlık hakkı, sosyal bir insan hakkıdır406. Sağlık hakkının “pozitif statü hakları” arasında yer aldığı kabul edilmektedir407. Çünkü sağlık hakkı kapsamında devletin yerine getirmekle yükümlü olduğu görevleri (pozitif yükümlülükleri) vardır ve bu görevler dahilinde kişiler sağlık haklarının sağlanması, korunması ve iyileştirilmesi için devletten, olumlu davranışlarda bulunmasını talep etme hakkına sahiptirler. Ancak sağlık hakkı devlete, bireylerin sağlığının korunması ve sağlanması yanında, kamu sağlığının (genel sağlığın)408 sağlanması ve korunması konusunda da pozitif yükümlülükler yükler. Çünkü, kamu sağlığının sağlanması ve korunması, aslında teker teker bireylerin sağlığını da olumlu yönde etkileyecektir. Bu nedenle, devletin sağlık alanında, hem teker teker bireylerin sağlığının (bireysel sağlığın), hem de kamu sağlığının (genel sağlığın) sağlanması, korunması ve iyileştirilmesi görevleri bulunmaktadır.

403 BAYRAKTAR, s.15 404

BAYRAKTAR, s.15

405 HENDRIKS Aart, “The Right to Health in National and International Jurisprudence, European

Journal of Health Law, V.5, N.4, 1998, s.392; TOEBES Brigit C.A., The Right To Health as a Human Right in International Law, Intersentia/Hart Pub., Antwerpen/Groningen/Oxford 1999, s.5;

BOZKURT, s.13

406 HENDRIKS, s.392; ÇAKMUT, s.51

407 AKIN, s.5; KAPANİ, s.6; BAYRAKTAR, s.19; GÖZLER Kemal, Türk Anayasa Hukuku

Dersleri, 5.Baskı, Ekin Basım, Bursa 2008, s.87, 190

408 Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan tanıma göre kamu sağlığı ise, “sağlığı geliştirmek

(iyileştirmek), hastalıkları önlemek, tüm toplumun yaşam süresini uzatmak”tır408. Kamu sağlığı aynı zamanda bu amaçları gerçekleştirmek için gerekli tüm tedbirleri (kamusal veya özel) içermektedir. Bu tedbirlerin alınması için gerekli olan faaliyetlerin amacı, sadece hastalar ve hastalıklarla ilgilenmekten öte, tüm insanların sağlıklı olabileceği koşulları sağlamaktır. Bu nedenle kamu sağlığı, sadece belirli hastalıkların yok edilmesiyle değil, tüm sistemle ilgilidir. Bkz. Life Science Research: Opportunities and Risks for Public Health, World Health Organization Publication, 2005, s.5, http://www.who.int/ethics/Life Science Research.pdf (Son erişim tarihi, 11.04.2010)

“Sağlık hakkı” çeşitli uluslararası belgelerde düzenlenmektedir. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nda, ırk, din, siyasi inanç, ekonomik ve sosyal koşul ayrımı yapılmaksızın, “erişilebilir en yüksek sağlık standardından yararlanma”nın bir temel hak olduğu belirtilmektedir409. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası, bireyin sağlık hakkını düzenleyen ilk uluslararası belgedir410. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 25.maddesinin ilk fıkrasında sağlık hakkı düzenlenmektedir411. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 12.maddesinde de bu Sözleşme’ye taraf devletlerin, herkese “erişilebilir en yüksek fiziksel ve ruhsal sağlık standardından yararlanma hakkı” tanıyacağı düzenlenmekte ve bu hakkın tam olarak gerçekleştirilmesi için taraf devletlere düşen yükümlülükler belirtilmektedir. Avrupa Birliği Temel Haklar

Şartı’nın 35.maddesinde sağlık hakkı düzenlenmektedir412. Avrupa Sosyal Şartı’nın

(Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi)413 1.bölümün 11.maddesinde, herkesin ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanmasını mümkün kılan her türlü önlemlerden faydalanma hakkına sahip olduğu, yine 1.bölümün 13.maddesinde ise,

yeterli kaynaklardan yoksun herkesin, sosyal ve sağlık yardımı hakkına sahip olduğu

düzenlenmektedir. Ayrıca 2.bölümünün 11.maddesinde sağlık hakkı düzenlenmektedir414.

409 http://www.who.int/governance/eb/who_constitution_en.pdf (Son erişim tarihi, 11.04.2010) 410 TOEBES, s.15

411 md.25: Her şahsın, gerek kendisi gerek ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli

sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahı için yeterli bir yaşam seviyesi hakkı ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık hallerinde veya geçim imkanlarından iradesi dışında mahrum kaldığı diğer hallerde güvenlik hakkı vardır. http://www.un.org/Overview/rights.html (Son erişim tarihi, 11.04.2010)

412

“Herkes, ulusal hukuk ve uygulamalar uyarınca koruyucu sağlık hizmeti alma ve tıbbi tedaviden yararlanma hakkına sahiptir. Birliğin tüm politikaları ve eylemlerinin tanım ve uygulamasında, daha

üst düzeyde bir insan sağlığı koruması hedeflenir.”

www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/2962/temelhak.pdf (Son erişim tarihi, 11.04.2010)

413

Sözleşme 18.10.1961'de imzalanmış ve 26 Şubat 1965 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşme’yi 18.10.1961 tarihinde imzalamış ve 16.06.1989 tarihinde onaylamıştır. 3581 sayılı Onay Kanunu 04.07.1989 tarih ve 20215 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Tam metin için bkz. www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/391-410.pdf (Son erişim tarihi, 11.04.2010)

414 Bu madde şöyledir:

“Akit Taraflar sağlığın korunması hakkının etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere ya doğrudan

veya kamusal veya özel örgütlerle işbirliği içinde, diğer önlemlerin yanı sıra, 1.Sağlığın bozulmasına yol açan nedenleri olabildiğince ortadan kaldırmak;

2.Sağlığı geliştirmek ve sağlık konularında kişisel sorumluluğu artırmak üzere eğitim ve danışma kolaylıkları sağlamak;

3. Salgın hastalıklarla yerleşik mevzii ve başka hastalıklar olabildiğince önlemek; üzere tasarlanmış uygun önlemler almayı taahhüt ederler.”

İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi md.3’te “sağlık hizmetlerinden adil yararlanma hakkı” düzenlenmektedir. Maddeye göre, taraf devletler, sağlık gereksinimlerini ve mevcut kaynakları göz önüne alarak, kendi egemenlik alanlarında, uygun nitelikteki sağlık hizmetlerinden adil bir şekilde yararlanılmasını sağlayacak uygun tedbirleri alacaklardır.

Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin ilk fıkrasında herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anayasa’nın “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması” başlıklı 56.maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir415. Oysa 1961 Anayasası’nın 49.maddesinde, “sağlık hakkı” açıkça düzenlenmiş idi. 1961 Anayasası’nın 49.maddesine göre, devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşıyabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla ödevlidir. Kanımızca, 1982 Anayasası’nda da kişilerin sağlık hakkının, çevrenin korunmasından bağımsız olarak açıkça düzenlenmesi, bu hakkın daha somut olarak ortaya konması bakımından daha yerinde olurdu.

Sağlık hakkının üç unsuru bulunmaktadır416: - Sağlığın korunması hakkı

- Sağlık hizmetlerinden adil (eşit şekilde) yararlanma hakkı

- Erişilebilir en yüksek sağlık standardının ve bu standardın sürdürülmesini sağlayacak koşulların yaratılmasını isteme hakkı

Üçüncü unsuru oluşturan hakkın gerçekleştirilebilmesi, sağlık alanında meydana gelen bilimsel gelişmelerin devlet tarafından takip edilmesini ya da takip

415 Anayasa md.56: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.

Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”

edilmesinin ve bunların sonuçlarından kişilerin yararlandırılmasının sağlanmasını gerektirir. Diğer bir deyişle, sağlık hakkı, kaliteli yaşam hakkını da içerir; bu bağlamda sağlık hakkı kaliteli sağlık hizmeti sunulmasını417 ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi için gerekli her türlü bilimsel gelişmenin takip edilmesini gerektir. Bunun için devlet, dünyadaki tıbbi gelişmeler doğrultusunda, kişilerin hastalıklardan korunması ve hastalıkların teşhis ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi amacıyla yapılacak tıbbi araştırmaları bizzat yürütecek veya yürütmesini destekleyecektir. Ancak, yürütülen tıbbi araştırmalardan dolayı kişilerin sağlığının zarar görmemesi için gerekli tedbirlerin alınması da, sağlığın korunması hakkı kapsamında devletin görevidir.

Kısacası, tıp biliminde ilerlemenin sağlanabilmesi için tıbbi araştırmaların yürütülmesi ve bunların sonucunda elde edilen sonuçlardan kişilerin yararlandırılması, sağlık hakkının bir parçasıdır. Öte yandan, tıbbi araştırmaları yürütmenin ve bu araştırmalar sonucunda elde edilen sonuçlardan kişilerin yararlanmasının ekonomik boyutu da vardır. Özellikle klinik ilaç araştırmalarının maliyeti oldukça yüksektir ve bu araştırmaların gerçekleştirilebilmesi için büyük ekonomik kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumda, devletten, tıbbi araştırmaları yürütmesi veya desteklemesi, hangi ölçüde beklenecektir? Kişiler, sağlık hakkına dayanarak, idareden tıbbi araştırmaların yürütülmesini talep edebilirler mi? Öncelikle belirtmek gerekir ki, sosyal hakların gerçekleşmesi, devlet tarafından bireylere karşı teker teker birer görevin yerine getirilmesiyle mümkün olur418. Dolayısıyla, sosyal bir hak olarak sağlık hakkı da, devlete pozitif yükümlülükler yükler. Birey, sosyal haklara ilişkin anayasal hükümlerden ve bunlara dayanılarak çıkarılacak kanunlardan doğacak hukuki durumlara dayanarak, idareden olumlu davranışlarda bulunmasını isteyebilir; böylece bireyin isteğiyle, idare ile birey arasında hukuki bir ilişki ve sübjektif kamu hakkı doğmuş olur419. Kişinin idareden tıbbi araştırmalar yapılmasını veya araştırma sonuçlarından yararlanmayı isteyebilmesi için, idare ile arasında kanundan doğan bir hukuki ilişkinin bulunması,

417 KÖK, s.118 418 ONAR, C.I, s.504 419 ONAR, C.I, s.506

diğer bir deyişle subjektif kamu hakkına sahip olması gerekmektedir420. Bu hakkın sınırı ise Anayasa’nın 65.maddesinde çizilmektedir. Anayasa’nın “İktisadi ve Sosyal Ödevlerinin Sınırları” başlığını taşıyan 65.maddesine göre, “Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.”. Bu hükme dayanarak, idare, sağlık hakkı kapsamında tıp biliminin ilerlemesi için yürüteceği tıbbi araştırmaları, sağlık alanındaki görevlerinin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek ve mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde gerçekleştirecektir. “Mali kaynakların yeterliliği ölçüsü”nü belirlemek ise, siyasal iktidarın takdirindedir421

Kısacası, sağlık hakkı kapsamında, tıbbi araştırmalarla ilgili olarak devlete dört görev düşmektedir. Birincisi, tıbbi araştırmaların düzenlenmesi, ikincisi tıbbi araştırmaların yürütülmesi veya desteklenmesi, üçüncüsü, tıbbi araştırmalardan dolayı kişilerin sağlığının zarar görmemesi için denetim yapılması ve zorunlu tedbirlerin alınması, dördüncüsü ise üzerinde tıbbi araştırma yapılan kişilere, araştırma sırasında veya sonrasında, gerekli tedavi hizmetinden yararlanma hakkının tanınmasıdır.