• Sonuç bulunamadı

Türk Sağlık Sisteminin Tarihsel Değişim ve Dönüşüm Süreci 1 Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Sağlık Hizmetleri ve Siyasaları

TÜRK SAĞLIK HİZMETLERİ VE YERELLEŞME SÜRECİ 2.1 Türk Sağlık Hizmetler

2.1.1. Türk Sağlık Sisteminin Tarihsel Değişim ve Dönüşüm Süreci 1 Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Sağlık Hizmetleri ve Siyasaları

Herhangi bir kamusal hizmetin irdelenmesine ilişkin çalışmaların, ilgili dönem ve koşulları dikkate almasının kaçınılmaz olduğu belirtilmişti. Buradan hareketle, Türk sağlık hizmetlerinin gelişimi de, siyasal politika ve siyasalardan, ulusal, küresel, ekonomik ve sosyal konjonktürden (Çalıkoğlu, 2001, s.26-27) bağımsız bir şekilde değerlendirilemez. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kurulduğu dönemden itibaren sağlık hizmetlerine ilişkin siyasalara ve bunların tarihsel açıdan evrimleşmesine

143

McGregor da, uluslararası düzlemde gerçekleştirilen sağlık hizmetlerine ilişkin reformların, neo – liberal dünya görüşü tarafından şekillendirildiğini belirtmektedir (2001, s. 82).

144

Türk sağlık sistemindeki değişim ve dönüşüm çabalarını sosyal refah devleti anlayışı ve Pax Amerikana ile ilişkilendiren Özer’e (2003, s.1) göre, Türk sağlık sisteminin özellikle, 1960’lı yıllardan sonra geçirmiş olduğu gelişimin, diğer gelişmekte olan ülkelere de önerilen küresel düzenin koruyucuları olan bazı uluslararası kurumlar (UPF, DB vd.) gözetmenliğinde gelişen, Batı tipi doğrusal gelişme süreciyle yakından ilişkisi olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

145

Özer’e (2003, s.3) göre Türkiye’nin sahip olduğu jeo-politik konum, A.B.D’nin Türkiye ile sürekli olarak yapısal ilişki kurmasını, bir tercih sorununun ötesine taşımıştır. Dolayısıyla, Türk siyasal ve ekonomik politikalarının A.B.D öncülüğündeki Batı etkisinden çıkabilmesi olası değildir. Bu bağlamda, değişen oranlarda da olsa, daha önceki dönemlerde de olduğu gibi, 2001 krizinden sonra Batı desteğini yanında bulan Türkiye, uluslararası kurumların kendisine empoze ettiği, geleneksel olarak devletin sunmakla yükümlü olduğu mal ve hizmetlerin artık bireylerin ödeme güçlerine göre satın almaları gereken metalara dönüştürülmesini temel alan (Iriart vd., 2001, s. 1246) neo – liberal içerikli yapısal reformları

bakılması gerekir. Türk sağlık hizmetleri bağlamında uygulanan siyasalara bakıldığı zaman ilginç noktalar göze çarpmaktadır. Öncelikle, Türk sağlık hizmetlerinin tarihsel evrimine ilişkin olarak, değişik kaynaklarda, farklı sınıflamalar bulunmaktadır. Kerman, sağlık siyasalarını, Cumhuriyet öncesi dönem, Cumhuriyetten Planlı döneme kadar olan dönem ve 1960-1980 arasındaki dönem ve 1980 sonrası dönem olarak irdelemektedir (Kerman, 1999). Özsarı (2005) ise, 1920 öncesi dönem, 1920-1960 arası dönem ve 1960 sonrası dönem şeklinde ayırmaktadır. Sağlık Bakanlığı, sağlıkta dönüşüm dokümanı146 çerçevesinde, sağlık hizmetlerini kronolojik olarak, 1920-1938 dönemi, 1938-1960 dönemi, 1961-1980 dönemi ve 1980’den günümüze kadar olan dönem şeklinde incelemektedir. Tarihsel olarak üç dönemden söz edilebileceğini belirten Çalıkoğlu’na göre (2001, s.26), Türk sağlık politikası üç dönem halinde irdelenmelidir. İlki, Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarıyla başlayan oluşum dönemi, ikincisi 1960 müdahalesiyle başlayan sosyalizasyon dönemi ve üçüncüsü de, 1980’lerle başlayan Pazar dönemidir. Erden, Türk sağlık hizmetlerinin gelişimini; Büyük Millet Meclisi Hükümeti dönemi (1920-1923), Dr. Refik Saydam dönemi (1923-1937), 1937-1949 dönemi (1946- 1950 yılları arası Dr. Behçet Uz dönemi), 1950-1960 dönemi, 1960-1970 dönemi, 1970- 1980 dönemi ve 1990 sonrası dönem olarak yedi bölümde incelemektedir. Pala ise, sağlık politikalarının temel olarak altı dönem147 çerçevesinde irdelenebileceği kanısındadır (2007, s. 3). Pala’ya göre, ANAP döneminden sonra gelen hükümetler sağlık politikası bağlamında yeni bir açılım sağlayamamıştır. Dolayısıyla, yazarın altıncı dönem olarak öngördüğü süreç halen devam etmektedir. Yıldırım ise (2007, s.5) Türk sağlık sistemi bağlamında ortaya çıkan dönüşümlerin dört aşama ve üç dalga halinde irdelenebileceğini belirtmektedir. Yazar, 1920-1960 arası dönemi kurumsallaşma veya reform öncesi dönem olarak adlandırmaktadır. 1960’lardan 1990’lı yıllara kadar olan dönemin ilk dalga sağlık reformları çerçevesinde irdelenebileceği öngören Yıldırım, 1990’lı yıllardan AKP Hükümetlerine kadar olan dönemin ikinci dalga çerçevesinde irdelenebileceği belirtmektedir. Yazar, AKP Hükümetleriyle başlayan dönemin de üçüncü dalga içerisinde değerlendirilmesi gerektiği kanısındadır.

146

Sağlıkta dönüşüm programının temel olarak üç ayak üzerinde şekillenmesi söz konusudur: Birinci dönüşüm, örgütsel yapıların dönüştürülmesini, ikinci dönüşüm, sağlık finansman sisteminin dönüştürülmesini, üçüncüsü ise, sağlık hizmetlerinin sunum sistemlerinin dönüştürülmesini içermektedir (Pala, 2007, s.18).

147

I. Dönem: Refik Saydam ve ondan sonra gelen CHP Hükümetleri (1923-1945), II. Dönem: Behçet Uz Dönemi (1945-1950),

III. Dönem: Demokrat Parti Dönemi (1950-1960),

IV. Dönem: Milli Birlik Komitesi Hükümeti Dönemi (1960-1961), V. Dönem: 1962-1980 yılları arası dönem (sosyalizasyon), VI. Dönem: Milli Güvenlik Kurulu ve ANAP Dönemi (1982---).

Modern148 sağlık hizmetleri alanında ilk adımın, Ankara’da kurulan Büyük Millet Meclisi (B.M.M) döneminde atıldığı görülmektedir. İlgili dönemde, 3 sayılı kanunla 3 Mayıs 1920 yılında kurulan149 Sağlık Bakanlığı (Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı), sağlık alanında atılan adımlarda temel aktör rolünü korumaktadır (Özsarı, 2005, s.1; Ener ve Yelkikalkan, 2003, s.106). 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da temeli atılan devletin ve meclisin en önemli adımlarından birisi, sağlık hizmetlerini bağımsız bir bakanlık bünyesinde toplamak olmuştur (Kerman, 1999, s.11). O dönemde dünyanın çok az ülkesinde sağlık hizmetleri ayrı bir bakanlığın sorumluluğunda yürütüldüğü aktarılmaktadır (Kerman, 1999, s.11). Dolayısıyla, sağlık hizmetlerinin bir genel müdürlük yerine, az sayıda olan bakanlıklardan birine verilmesi, halk sağlığına verilen önemin göstergesi150 olarak değerlendirilmektedir151 (Karadağ, 1999, s.85).

11 Mayıs 1920 yılında Ankara Vilayeti’nin bir odasında, bir tek sağlık memuru ile görevine başlayan Bakanlık152, merkezde, Hıfzıssıhha Dairesi, Sicil Dairesi ve Muhasebe – Evrak kalemini kurmuştur (Orhan, 1993, s.37). Kurulumunu tamamlayan Bakanlık, çalışmalara başlayarak, 1925 yılında hazırladığı ilk çalışma programında çözülmesi gerekli sorunlar arasında, sağlık örgütlerini genişletmeyi, gerekli sayı ve düzeyde sağlık personeli yetiştirmeyi, hastane ve bakım evleri açmayı, bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmeyi, mevzuat geliştirmeyi, sağlık örgütlerini en küçük yönetsel birim olan köylere kadar götürmeyi vb. sıralamaktadır (Özsarı, 2005, s.4; Sağlık Bakanlığı, 2003, s.8).

Cumhuriyet döneminin ilk sağlık bakanları arasında yer alan Refik Saydam ve Behçet Uz dönemlerinde ise, yasal mevzuat açısından gerçekleştirilen önemli

148

Yıldırım’a göre (2007, s.9), Türk sağlık hizmetlerinin kurumsallaşması, Osmanlı dönemindeki yoğun Batılılaşma çabalarıyla yaşıttır. Dolayısıyla, Türk modern sağlık hizmetlerinin tarihini Osmanlı dönemine götürmek olanaklı da olsa, bu çalışma çerçevesinde, sağlık hizmetlerinin tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin fiili olarak kurulduğu 1920 yılıyla başlatılacaktır.

149

Karadağ (1999, s.85) ve Orhan (1993, s.37) çalışmalarında Sağlık Bakanlığı’nın kuruluş tarihi olarak 2 Mayıs 1920 tarihini vermektedir. Yılmaz (1999, s.2) ise, sağlık sistemi ve sorunlarına yönelik bir çalışmasında, diğer kaynaklardan farklı olarak, sağlık bakanlığının kuruluşunu 1936 yılında çıkarılan 3017 sayılı Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Teşkilatı ve Memurin Kanunu’na dayandırmaktadır (1999, s.2; ayrıca, Özkal, 2000, s. 89). Buradan, Sağlık Bakanlığı’nın fiilen 1920 yılında ortaya çıktığını ama yasal altyapısının 1936 yılında sağlandığı sonucuna varılabilir.

150

Çünkü kurulan bakanlığın en önemli görevi koruyucu hizmetler alanındadır. Tedavi edici hizmetlere ilişkin uygulamalar, yerel yönetimlere bırakılmıştır (Orhan, 1993, s. 37).

151

Konuya ilişkin olarak, dönemin hastane ve yatak sayısı portresini veren Erden’e göre (2003, s.5), 1923 yılında 3 tanesi Sağlık Bakanlığına ait olan 86 hastane, 6437 yatak, 554 hekim, 69 eczacı, 4 hemşire, 560 sağlık memuru 136 ebe ile yaklaşık 10 milyonluk nüfusa hizmet verilmeye çalışılmaktadır.

152

Meclis hükümetinin kurulması sonrasında fiili olarak başlayan Türkiye tarihinin ilk Sağlık Bakanı olan Adnan Adıvar dönemi, örgütsel ve hizmetsel anlamda düzenli bir sağlık kaydı olmadığı için, temel bilgileri toplamak (Telgraf yardımıyla ülkede hizmet gören hekimlerin isimlerinin belirlenmesi, Orhan, 1993, s.37), sağlık mevzuatı geliştirmek, cephelerden gelen yaralıları tedavi etmek, sayıları milyonları bulan iç ve dış göç olaylarını düzenlemekle geçmiştir (Özsarı, 2005, s.4; Kerman, 1999, s.11-12).

uygulamalar153 bulunmaktadır. Cumhuriyet döneminin ilk sağlık bakanı olan Refik Saydam’ın uygulamaya çalıştığı ilkeler arasında, her hastalık için bir örgüt kurmayı gerektiren “dikey örgütlenme ilkesi” nin (ayrıca, Kerman, 1999, s.18) ve yerel yönetimlerin tedavi edici sağlık hizmetlerinin üretiminde temel yetkili ve görevli olması gereği154nin bulunduğu aktarılmaktadır (Uz, 1999, s.119).

Refik Saydam, sağlık hizmetlerinin, plan, program ve uygulama açılarından tek elden yürütülmesini (Özsarı, 2005, s.4) ve günümüz için uygun olmayan ama o dönemin şartları dikkate alındığı zaman olumlu bir uygulama olan “dikey örgütlenme” ilkesinden hareketle her hastalık için bir örgüt kurulmasını (Erden, 2003, s.6) savunmaktadır. Bununla birlikte, Saydam, koruyucu hizmetlerin merkezi hükümet, tedavi hizmetlerinin ise, yerel yönetimler tarafından yapılmasını önemsemiştir155. Bakanlığı döneminde, Saydam, zorunlu hizmet, bulaşıcı hastalıklarla mücadele, koruyucu hekimlik uygulamaları gerçekleştirmiş, yerel yönetimlerin hastane açmalarını desteklemiştir (Özsarı, 2005, s.4). Saydam döneminde yerel yönetimlerin sağlık alanında yetkilendirilmeleri amaçlanmaktadır156. Yalnız, bu anlayışın157, 1946 yılında sağlık bakanı olan Behçet Uz döneminde, dünyadaki savaş sonu uygulamalar paralelinde

153

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (1930), 3017 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Teşkilat ve Memurin Kanunu (1936), 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun (1928) bu uygulamaların mevzuat açısından yasal gelişmeleri arasında sayılabilir (Özsarı, 2005, s.4). Ayrıca, 1927 tarih ve 992 sayılı Bakteriyoloji ve Kimya laboratuarları Kanunu, 1928 tarih ve 1962 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu, 1937 tarih ve 3153 sayılı Radyoloji, Radyum ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanun günümüze kadar gelebilmiş ilgili dönemin yasal altyapıları arasında yer almaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2003, s.9)

154

Karadağ (1999, s.86-87) koruyucu hizmetlere ağırlık verilmesi durumunu, Saydam’ın toplumcu kişiliğinden kaynaklanan özel ve dönemin savaş sonrası olmasından kaynaklanan genel sebeplerle açıklamaktadır. Saydam’a göre, merkezi yönetimin, temelde, politika belirleme, plan yapma, temel hedef belirleme ve yerel yönetimlere örnek oluşturma gibi işlevlere sahip olması gerekmektedir. Bununla birlikte, devletin içerisinde bulunduğu finansal kısıtlar ve merkezi hükümetin koruyucu hizmetleri temel alması, tedavi edici hizmetlerin hükümet görevi olarak değerlendirilmemesi sonucunu doğurmuştur (Karadağ, 1999, s.88; Kerman, 1999, s.17). Bu bağlamda, Kerman (1999, s. 16), Türk sağlık hizmetlerinin örgütlenmesine temel katkının Saydam tarafından yapılarak, II. Meşrutiyet zamanında benimsenen Sağlık Müdürlüğü – Hükümet Tabipliği örgütünün temel örgüt olarak kabul edildiğini belirtmektedir. Bununla birlikte, Karadağ’ın da belirttiği gibi, hükümet, tedavi edici hizmetlerin üretilebilmesi için yerel yönetimleri teşvik etmiştir.

155

Ergör ve Öztek (1996, s.1), 1950'den önce, ulusal sağlık politikasının, koruyucu sağlık hizmetlere öncelik verdiğini ifade etmektedir. Yazarlara göre, dönemin anlayışı, tedavi edici hizmetleri, Sağlık Bakanlığı'nın doğrudan sorumlu olduğu bir alan olarak görmemiş, hastane temelli hizmetleri belediyelerin yetkisine bırakmıştır. Bununla birlikte, Bakanlık, özel sektörü ve belediyeleri sağlık hizmetleri alanında teşvik etmek ve yol göstermek amacıyla, hastane yönetiminin nasıl olması gerektiği konusunda örnek oluşturması bağlamında, beş adet numune hastanesi oluşturmuştur.

156

Sağlık alanındaki temel ağırlığın, merkezi hükümet tarafından yürütülen koruyucu sağlık hizmetlerinde olduğu belirtilse de (Karadağ, 1999, s.86-87), tarihsel açıdan değerlendirildiği zaman, Cumhuriyet’in ilk yıllarından II. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde, tedavi edici sağlık hizmetlerinde yerel yönetimlerin temel sorumlu oldukları anlayışı daha ağır basmaktadır. Yalnız, küresel konjonktürün savaş sonrası dönem ve alternatif siyasal rejim olasılıklarını güçlü biçimde ortaya çıkarması gibi etkenler bağlamında zorlamasıyla, merkezi yönetimin tüm sağlık hizmetlerini sunma çerçevesinde aşama aşama güçlendirildiği ve sağlık hizmetlerinin bir bütün olarak merkezi yönetim tarafından sunulması gereği ön plana çıkmaktadır.

157

Sağlık hizmetlerinin örgütlenme ve yönetiminde yerel yönetimlerin yetkili olması anlayışının, 1990’lı yıllarda Sağlık Bakanlığı’nın yapmış olduğu çalışma, rapor ve dokümanlara kadar, sağlık gündeminden kalktığı görülmektedir (Uz, 1999, s. 119).

(örneğin, İngiltere158, 1948 yılında, yerel sağlık sistemlerini terk ederek, Ulusal Sağlık Sistemini (National Health Service, NHS) kurmuştur, Allen, 2006, s.2) tersine geliştiğini belirtmek gerekir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin sağlık bakanı olan Uz159, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerin, tek elden, merkezi hükümet tarafından üretilmesini sağlamıştır. Entegre sağlık hizmetleri anlayışına paralel olarak, Türkiye’de de yerel yönetimlerin sağlık hizmetleri alanındaki yetkileri merkezi hükümet lehine daraltılmaya başlamıştır. 1945 yılından itibaren yerel yönetimlere bağlı olan tedavi edici sağlık kurumlarının merkezi yönetime aktarılarak160, sağlık hizmetlerinin “devletleştirilmesi”, çeşitli destekleyici koşulların beraberce yerine getirilmesi çerçevesinde anlam kazanabilir (Kerman, 1999, s.19). Aksi halde, sağlık hizmetlerinin yerelleşmesi veya merkezileşmesi, sağlık bakımının niteliğini değiştirmeyecektir.

Demokrat Parti’nin Türk siyasal hayatında önemli bir dönüşümün göstergesi olarak iktidara geldiği 1950 yılından başlayarak, Türk sağlık sisteminde önemli değişiklikler gerçekleşmiştir161. Öncelikle, yerel yönetimlere bağlı olan hastaneler, Sağlık Bakanlığı’na bağlanmış ve tedavi edici hizmetler merkezi yönetimin görevi162 olarak kabul edilmiştir (Erden, 2003, s.8). Kronolojik açıdan bakıldığı zaman, Türkiye’de sağlık alanında göze çarpan önemli, hatta devrimsel (Erden, 2003, s.8) bir dönüşümün, 1960 müdahalesi sonucu oluşturulan 1961 Anayasası çerçevesinde gerçekleştiği görülmektedir163. İlgili anayasa, sağlık hakkını bir anayasal görev kabul ederek164, sağlık

158

1941 yılında sosyal güvenlik bağlamında hazırlatılan Beveridge Raporu ile 1948 yılında sağlıkta merkezileşmeyi tercih eden İngiltere, 1974 yılında, sağlık hizmetlerinde yeniden örgütlenme ihtiyacı hissetmiştir. Hizmetin finansmanında zorluklar yaşayan İngiltere, sağlık hizmetlerinin sunumunu, siyasal sorumluluk merkezde kalmak koşuluyla, yerel yönetimlere tekrar devretmiştir (Mutlu, 2006, s. 34).

159 Uz döneminin önemli çalışmaları arasında, savaş sonrası salgın hastalıklara ilişkin “Olağanüstü Sıtma

Savaş Kanunu”, “İşçi Sigortaları Kurumu”nun kurulması159 ve “10 Yıllık Milli Sağlık Planı” gösterilebilir (Erden, 2003, s.7).

160

1953 yılına kadar il özel idarelerine bağlı olan 47 adet hastane ve dispanser, 6134 sayılı kanunla Sağlık ve Sosyal Yardım bakanlığına bedelsiz olarak devredilmiştir (Pirler, 1995, s. 106; Pirler, Gürsoy ve Başsoy, 1997, s. 60). Daha sonra yürürlüğe giren, 1961 tarih ve 224 sayılı yasa, 1982 tarih ve 181 sayılı KHK ve 1987 tarih ve 3359 sayılı yasalarla, sağlık hizmetleri alanı, çok büyük ölçüde merkezi yönetimin görev alanına dahil edilmiştir (Pirler, Gürsoy ve Başsoy, 1997, s. 61).

161

1950 yılı ile başlayan sürecin, Türkiye'nin gelişimi açısından önemli bir kilometre taşı olduğunu ifade eden Ergör ve Öztek, 1950 yılıyla başlayan demokratik dönemin, diğer kamu hizmetleri gibi ulusal sağlık politikalarının ve stratejilerinin kökten değiştirdiğini ifade etmektedir. İktidara gelen Demokrat Parti ile birlikte, Sağlık Bakanlığı, tedavi hizmetlerini, yerel yönetimlere ait hastanelerin kamulaştırılmasıyla üstlenmiş, ayrıca, yeni devlet hastaneleri kurulmuş, daha önce kırsal kesimde koruma ve iyileştirme hizmetlerinde görevli sağlık çalışanları kent hastanelerine kaydırılmıştır. İlgili dönemde, daha yüksek ücret alma ve özel muayene yapma izninin verilmesiyle, sağlık çalışanlar açısından kentler çekici hale gelmiş ve bu durum, çoğu sağlık çalışanının koruyucu hizmetlerdeki görevlerini bırakıp tedavi edici hizmetlere kaymasına sebep olmuştur. 1950'lerin sonunda, insan kaynağının dengesiz dağılımı, Türk sağlık hizmetlerinin halen devam eden insan kaynaklarının dengesiz dağılımı sorununu ortaya çıkarmıştır (1996, s.2).

162

Bu durum, hizmet standardının yükseltilmesi, vatandaşlara eşit sağlık hizmeti sunulması ve tedavi edici hizmetlerin koruyucu hizmetlerle birlikte yapılması bağlamında, dönemi itibariyle, ilerici bir adımdır (Erden, 2003, s. 8).

163

1960 darbesini ve onu izleyen 1961 Anayasasından sonra çıkarılan ilk yasalardan birinin sağlık alanına ait olmasını Özer (2003, s.4), daha önce de ifade edildiği gibi, büyük ve gelişmiş bir sosyal refah devleti

ve sosyal güvenliğe ilişkin evrensel haklar, 1961 Anayasası’nın 48. ve 49. maddelerindeki165 yerini almıştır166 (Orhan, 1993, s. 40).

Sağlık ve sosyal hizmetlere ilişkin evrensel ilke ve amaçları hayata geçirebilme çabasının, 05.01.1961 yılında kabul edilip, bir hafta sonra Resmi Gazete’de yayınlanan 224167 sayılı “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun” ile başladığı görülmektedir. 224 sayılı yasa temel olarak, nüfusa168 dayalı, yaygın, sürekli, entegre, kademeli, il içinde bütün ve katılımlı, sağlık evi – sağlık ocağı – ilçe veya il hastaneleri şeklinde bir yapı öngörmektedir (Özsarı, 2005,s.5; Kerman, 1999, s.21). Bu yasayla, tüm sağlık hizmetleri merkezi yönetimin görevi kabul edilmiş, birinci basamak hizmetler köylere kadar götürülmeye çalışılmış, koruyucu ve tedavi edici hizmetler tek elden

anlayışına dayandırmaktadır. Ona (2003, s.4) göre, sağlık ve sosyal alanın ciddi bir değişiklikle ele alınması gereği, 1960 askeri darbesi sonucu iktidara getirilmiş olan hükümetin öncelikleri arasındadır. Özellikle, 1950’li yıllarla birlikte Türkiye’de gözlemlenen sosyal akım, kentsel yerleşim bölgelerinde çözülmesi acil önlem gerektiren bir çok sorunsal alan ortaya çıkarmış; çok partili hayata geçen Türk demokrasisinin bir anlamda zorunlu dışa açılımı, Batı Avrupa’da önemli yer tutan sosyal refah devletinin Türkiye’yi de etkilemesi sonucunu vermiştir.

164

Altay (2007, s.43), 1961 Anayasası’nın 49. maddesinde sağlık temel bir hak olarak tanımlandığını ifade ederek, ilgili Anayasa çerçevesinde, sosyal bir devletin en önemli fonksiyonu olan sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin tüm sorumluluğunun devlete ait olması gereğinin altının çizildiğini düşünmektedir. Yazara göre, ilgili anlayış, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda da devam ettirilmiştir. Bu çerçevede, 224 sayılı yasa ile sağlık hizmetlerinin sosyalizasyonunu sağlayacak olan hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Altay, böyle bir yaklaşımın halk sağlığının devlet tarafından korunması düşüncesi çerçevesinde anlam kazanacağı kanısındadır (2007, s.43).

165

“VI. Sosyal Güvenlik

MADDE 48.- Herkes; sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı sağlamak için sosyal sigortalar ve sosyal yardım

Outline

Benzer Belgeler