• Sonuç bulunamadı

3. GENİŞLETİLMİŞ BİR AYDINLANMA PROJESİ OLARAK SÖYLEM

3.2. Söylem Etiksel İlke Bakımından Kişisel Çıkar ve Sorumluluk

Toplumsallaşma aracılığıyla bireyselleşme anlayışından hareket eden söylem-etiksel ahlaki bakış açısı için, egonun ilişki kurduğu benlik iletişimsel gündelik yaşam pratiği içerisinde tanıdığı benliktir. Bu anlamda, Habermas’a göre, kendi kendine karşı başkasının tutumunu alma yeteneği kazanan birey, bir arada eylediği kişilerin ilgi ve yönelimleri açısından, kendi ilgi ve yönelimlerine karşı eleştirel olarak da bakabilme anlayışına sahip olur. Dolayısıyla iletişimsel eylemin öznelerarası tanınma ilişkisi temelinde düşünsemeli bir pratik öz-bilince sahip olma, diğer deyişle kendi kendiyle düşünümsel bir ilişki içine girmesi, bireyin sorumluluk sahibi oluşunu temellendirmektedir.303 Bu nedenle, kişisel çıkar ve sorumluluk, iletişimsel olarak eyleyen öznelerin karşılıklı tanınma ve bakışımlı ilgisi açısından ele alınırsa, her bir birey, kendi ilgi ve yönelimleri çerçevesinde eylerken, bir diğerinin ilgi ve yönelimlerini de gözetecek biçimde eylemesi bakımından kendi ilgi ve eylemlerinin sorumluğunu üstlenmek durumunda kalacaktır. Çünkü “kendi yasalarını kendi koyan ahlaki yaratıkların topluluğu dendiğinde, hak ve ödevler dilinde normatif düzenlemelere ihtiyaç duyan tüm ilişkiler anlaşılmaktadır; ama sadece bu topluluğun üyeleri karşılıklı olarak birbirlerini ahlaki olarak bağlayabilir ve birbirlerinden normlara uygun davranışlar bekleyebilirler.”304

Eylemin merkezine özerk ahlaki kişiyi koyması açısından Kantçı ahlak anlayışından hareket eden söylem-etiksel ahlaki anlayış, ilgi ve yönelimler açısından kategorik buyruğa göre eyleyen, diğer deyişle öz-düşünsemesinin monolog ilişkisi içinde maksiminin aynı zamanda genel bir ilke olmasını isteyecek biçimde eyleyen kişiyi, uzlaşı yönelimli iletişimsel eylemin diyalog ilişkisi çerçevesinde bütün diğer

303 J. Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, s. 502-503.

304 J. Habermas, İnsan Doğasının Geleceği, s. 54-55.

158 kişilerle bağlantıya sokar.305 Kantçı açıdan, kişinin ilgi ve sorumluluğu, kendi kişisinde ve diğer her birinin kişisinde salt araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak görecek biçimde eylemek durumunda olması açısından ortaya koyduğu eylem ilkesince belirlenir. Bu anlamda kişi, özündeki ussal-doğadan, diğer deyişle yasadan dolayı olarak herkese saygı duymak durumundadır. Dolayısıyla bu tutum, ilgi ve yönelimleri açısından eyleyen kişinin niçin ahlaki olması gerektiğini de ortaya koyar.

Ancak, bu tek taraflı yükümlülük ve saygı, iletişimsel eylemin uzlaşı yönelimli ilişkisi içinde, karşılıklı bir yükümlülük ve bakışımlı bir öz-saygı olarak açındırılabilir. Çünkü Habermas’a göre, kişisel ilgi ve sorumluluk açısından hiçbir norm kişinin kendi başına, kişisel olarak yerine getirdiği bir iç konuşmada temellendirilemez ve uygulanamaz. Bu nedenle, bireysel olarak genelleştirilen bir öznel ilke, başkaları için ahlaki yükümlülükler olarak gösterilemez.306

Bireysel çıkar ve sorumluluk açısından bireyler, iletişimsel aklın uzlaşı yönelimli iletişimsel eylemi temelinde biçimlenen bir yaşam-dünyası ve biçimsel aklın başarı ve strateji yönelimli amaç-araçsal işleyişiyle biçimlenmiş bir sistemle karşı karşıyadır. Dolayısıyla bir arada yaşayan bireylerin her birinin ilgi ve yönelimi açısından, etik rasyonellik tekil bireylerin amaç-rasyonel stratejik eylemine dayandırılırsa, Apel’in söylediği gibi niçin ahlaklı olmalı sorusu yanıtsız kalmaktadır. “Tekil aktörlerin amaç-rasyonel (araçsal-stratejik) olarak hesap edilen çıkarı ya da ilgisinin ahlakiliği, eğer ‘niçin ahlaki olmalı?’ sorusunun cevabı

305 Apel’e göre, ‘niçin ahlaki olmalıyım?, örneğin diğer insanlarla birlikte dayanışmacı bir bağlılık içinde sorumluluk üstlenmeliyim?’ sorusuna söylem etiğinde verilecek cevap, Kant’ın aşkınsal sorgulamasının bir dönüşümünden ve radikalleştirilmesinden ortaya çıkacaktır. Bu sorgulamada Kant, başlangıçta yalnızca teorik akla (geçerli bilginin olanaklılığının koşullarına) dayanabilmekteydi. Buna karşılık, pratik aklın gerçekliğini ve ahlak yasası altında, özgürlüğün özerkliğin ve tabi olmanın birliğini, ‘aklın apaçık olgusu’ olarak iddia etmekteydi. Ama bu olgunun apaçıklığından ya da kesinliğinden, başlangıçtan itibaren analitik felsefede her zaman şüphe edildi. Evrensel geçerli bir ahlak yasasının altında isteme boyun eğme, en azından gizlice, tanrısal bir yasa koyucunun varoluşu varsayılırsa gerçekte anlamlı olurdu. K.-O. Apel, Diskurs und Verantwortung, s. 173.

306 J. Habermas, Erläuterung zur Diskursethik, s. 119.

159 ilgi (Plâtoncu ve Aristotelesçi anlamda mutluluk ilgisinin) tanımında varsayılırsa türetilebilir; ama öz-ilginin ahlakiliği, saf araçsal bir aklın (Luther ve Hobbes’tan stratejik oyun-teorisine kadar) yeni çağcıl koşulları altında ele alınırsa türetilemez.”307 Çünkü öz-ilgi ya da çıkara dayalı olarak stratejik biçimde eyleyen bireyler, kendi eylemenin başarısı açısından, diğerlerinin ilgi ve gereksinimleri görmezden geldiği gibi, amaç-araç ilişkisi çerçevesinde şeyleştirilen insansal özü nedeniyle, ortak yaşamı olanaklı kılan her türlü sorumluluktan da kaçınacaktır.

Dolayısıyla “yalnızca iletişimsel rasyonellik teklerin hesap edilen öz-çıkarları ötesinde a priori olarak kural ve normları varsayar; buna karşın stratejik rasyonellik, insanlar arasındaki işleyişi, araçsal-teknik eylem rasyonelliğinin karşılıklılığında gerekçelendirir. Bu nedenle, etik için yeterli hiçbir temel ortaya koymaz.”308

Yaşam-dünyası ufkunda, kendi ilgi ve yönelimleri çerçevesinde iletişimsel eylemin uzlaşı yönelimli pratik söylemine katılan taraflar, eylemlerinin geçerlilik iddiaları açısından karşılıklı bir beklenti ve yükümlülük içine girerler. Bu anlamda, Habermas’a göre, geçerlilik iddialarının yönlendirdiği eylemlerini değerlendirebilen bireyler eşit hakkı ve dayanışmayı ödev olarak görebilir; ancak bu normatif yükümlülükler, yaşam sınırlarını belirleyemez.309 Dolayısıyla bu yükümlülükler, çoğulcu modern toplumlarda, uzlaşı yönelimli kamusal bir söylem temelinde kurumsallaştırıldığı oranda yaşam-dünyasının sınırlarını ortaya koyacaklardır:

Bu temelde, argümantasyonun genel koşullarından evrensel bir ahlakın içeriğini türeten söylem etiği, ahlakın ortak bir kökünü de gerekçelendirebilir: Söylemler, uzlaşı yönelimli eylemde adeta refleksiyon biçimi olarak yerleşmiş bulunduğundan, toplumsallaşan

307 K.-O. Apel, Diskurs und Verantwortung, s. 7-8.

308 A.g.e., s. 60.

309J. Habermas, Erläuterung zur Diskursethik, s. 18.

160 bireylerin yaralanabilirliliklerini borçlu oldukları dilsel aracılıkla

sağlanan etkileşimin aynı ortamında, bu derine yerleşen zayıflıkların ahlaki ödünlemesi için merkezi bakış açıları da elde edilebilir. Pragmatik nitelikleri dolayısıyla söylemler, her bir tekin ilgisi çerçevesinde, her birini bütünün işleyişiyle bağlayan sosyal bağı parçalamaksızın kalabilen türden bir istem oluşumunu olanaklı kılarlar.310

Bu istem oluşumu, aynı zamanda söyleme katılan olanaklı bütün tarafların ilgi ve yönelimlerini dikkate alma açısından, genelleştirilebilir ortak bir ilgiyi olanaklı kılar.

Ancak, böyle bir istem oluşumu her ne kadar biçimsel söylem koşulları temelinde olanaklı olsa da, olgusal olarak toplumsal ve siyasal alanda uygulanabilir gözükmez.