• Sonuç bulunamadı

2. SÖYLEM ETİĞİ KURAMI

2.2. Oluşturucu Koşulların Etik İlkelere Dönüştürülmesi

2.2.3. Özgür Bir Ortamda Ulaşılan Uzlaşım İlkesi

99 ilke ya da maksiminin normatif genel bir ilke olmasını isteyen biri, evrensellik iddiasını bütün diğerlerinin denetimine tabi tutması gerekir. Bu anlamda, ahlaki bakış açısının niteliği, herkesin aykırı olmayacak biçimde genel bir yasa olmasını isteyebildiği şeyden, evrensel bir norm olarak görüş birliğiyle tanıdığı şeye değişir.185 Dolayısıyla iletişimsel eylemin karşılıklı tanınması temelinde öznelerarası biçimde ortaya konulan bir rıza, sözleşme teorisinde ortaya konulan anlayışlar açısından, her bir kişinin kendi iyiliği için mutlak bir egemene itaat veya genel iradeye tabi olma anlamında tek taraflı bir rızadan farklılık gösterir. Çünkü normatif geçerli bir iddiayı bütün diğerlerinin denetimine tabi tutmayı öngören bir “rıza şartı, ben-merkezli olarak idare edilen bir edimi iletişimsel bir edime dönüştürür.”186 Diğer yandan, söylemin pragmatik koşullarında ortaya konulan bu rıza, ahlaki-hukuki iddialara yönelik denetleme ve doğrulama için uygun olsa da, bilimsel-olgusal iddia ve önermeler için işletilemez. Çünkü bilimsel iddialar, denetleme ve doğrulama yöntemi olarak gözlemci bakış açısını gerektirir.

100 normatif bir kavramdır.187 Bu açıdan doğruluğun anlamı, yöntemsel, diğer deyişle argümantasyon pratiğinin normatif kabulleri çerçevesinde yürütülen bir tanıtlama pratiği olarak belirlenir. “Bu praksis, a) bütün ilgililerin kamusallığının ve dahil olmasının, b) iletişim haklarının eşit dağıtımının, c) en iyi argümanın zorlamasız zoruyla gerçekleştirilen bir durumun iktidarsızlığının ve d) bütün katılımcıların ifadelerinin samimiyetinin idealleştirilen koşullarına dayanır.”188 Dolayısıyla varsayılan ideal koşullar altında ortaya konulan bu praksis, sadece pratik aklın istemi olmayıp, dilsel telosun kendinde bulunan rasyonel olarak güdülenmiş bir uzlaşım idesi olanaklılığıyla toplumsal yaşamın yeniden üretilmesini olanaklı kılar. Bu anlamda uzlaşım ilkesi, iktidarın meşrulaştırılması amacıyla normatif ilkelerin işlevselliğini olanaklı kılmayı hedefler. Ancak bu noktada, Lyotard’a göre, normların işlevselliği açısından iktidara yönelik uzlaşımla sağlanacak meşruluk, aslında tartışmayla elde edilemez. Çünkü teknolojik olarak anlaşılması gereken bu işlerlik ölçütünün, doğru ve adil olanı yargılamakla her hangi bir ilgisi yoktur. Dolayısıyla böyle bir uzlaşım, aynı zamanda dil oyunlarının heterojenliğine karşı şiddet uygulayacaktır.189 Ayrıca Best ve Kellner’in belirttiği gibi, “konsensüs kavramı, konsensüsün genellikle güçlü olanın kendi istencini zayıflara dayatmasıyla zorla oluştuğu ve geliştiği gerçeğini küçümser.”190

Yöntemsel biçimde ortaya konulan hakikat ölçütünün, diğer deyişle doğruluk kıstası olarak geçerli olması gereken bir görüş birliğinin, sınırlandırılmamış ve zorlamasız biçimde ideal konuşma durumu koşullarında gerçekleşmiş olması gerekir.

Bu koşullarda, tartışmalı iddia ve ilgilerin varsayılan ideale yakın koşullarda

187 J. Habermas, Sosyal Bilimler Mantığı Üzerine, s. 434.

188 J. Habermas, Wahrheit und Rechtfertigung, s. 49.

189 J.F., Lyotard, Postmodern Durum, s. 13.

190 S. Best, D. Kellner, Postmodern Teori, s. 290.

101 denetlenmesiyle ulaşılan sonuç, yani “gidimli karar almanın bilişsel amacı, önerilen ilgilerin genelleştirilebilirliği konusunda bir uylaşıma varmaktan oluşur.”191 Böylesi bir uylaşım, konuşma ve eyleme yeteneğine sahip özneler arasında ortaklaşa yürütülen bir argümantasyon sürecinde ortaya konulan görüş birliğiyle elde edilir. Bu görüş birliği, Habermas’a göre, ne olanaklı bir eylem durumuna müdahale yoluyla ne de karşı tarafın kararlarını başarı ölçütüne vurarak değerlendirme yoluyla ortaya konulan dayatma biçiminde gerçekleşmez; anlaşma, ortak kanı ve kabullere dayanmalıdır.192 Dolayısıyla, uzlaşı aracılığıyla toplumsal yaşamın yeniden üretilmesini olanaklı kılan bu ortak kanı ve kabuller, başarı yönelimli stratejik eylemin tersine, ancak iletişimsel olarak eyleyen öznelerin kendi ilgi ve gereksinimlerini geri plana atabildikleri tarafsız bir ahlaki bakış açısından, diğer deyişle her birinin perspektifinin bir diğerinin perspektifiyle bağlantısı ve üstlenilebilmesi temelinde biçimlenen bir bakış açısından ortaya konulabilir.

Uzlaşım ilkesi, her biri kendi ilgi ve yönelimleri çerçevesinde stratejik biçimde eyleyen tarafların eylemlerini, iletişimsel eylemin uzlaşı yönelimli ortak ilgisi temelinde birleştirmeye çalışır. Bu anlamda, Habermas’a göre, iletişimsel eylem kavramı, farklı katılımcıların eylem planlarını birbirine bağlayan ve amaç yönelimli eylemi bir etkileşim ilişkisiyle birleştiren uzlaşım edimini, teleolojik eyleme dayandırılamayacak biçimde düzenler. Uzlaşı süreçleri, bir ifadenin içeriği olarak rasyonel biçimde ulaşılan bir onaya bağlı olan rızayı amaçlar. Dolayısıyla her biri kendi nesnel, öznel ve sosyal dünya anlayışı temelinde biçimlenen farklı dünya görüşlerine sahip bireyler, bir konu hakkındaki eylem planlarını uzlaştıkları bir şey üzerinden gerçekleştirirler. Ayrıca, her biriyle ilgili olsun veya olmasın, bir karara

191 J. Habermas, Bilgi ve İnsansal İlgiler, s. 419.

192 J. Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, s. 306.

102 ulaşabildikleri söz konusu ilişki-sistemi, diğer deyişle var olan olgular bütünü olarak dünyanın biçimsel bir kavramını kabul ederler. Bununla birlikte, gerçekliğin temsili, daha çok fonksiyonlar arasındaki dilsel bir uzlaşı olarak ortaya çıkar. Konuşma edimleri, yalnızca konuşucunun objektif dünyadaki bir şeye dayandırdığı durum ve olayların ifadesine yaramaz. Aynı zamanda bu edimler, yaşantıların ifade edilmesine, diğer deyişle konuşucunun, sosyal dünyada meşru biçimde düzenlenmiş etkileşimlerle ilgili bir şeye ve konuşucuya ayrıcalık sağlayan öznel dünyadaki bir şeye bağlı olarak kişilerarası ilişkilerin üretilmesine de yarar. Dolayısıyla iletişim tarafları, uzlaşı çabalarını, üç dünyadan kaynaklı bir ilişki sistemine dayandırırlar. Bu açıdan, iletişimsel günlük praksiste ulaşılan rıza, aynı zamanda öznelerarası paylaşılan önermesel bir bilgiye, normatif görüş birliğine ve karşılıklı güvene dayanabilir.193

Birinci, ikinci ve üçüncü kişi perspektiflerine sahip olan ve bu perspektifleri katılımcı perspektifi temelinde dönüştürebilen söylem katılımcıları, hiç bir dış ve iç etkiye maruz kalmadan giriştikleri bir argümantasyon sürecinde, ortak kanaatler çerçevesinde ortaya konulan söz-edimsel bir öneriyi, geçerlilik iddiaları temelinde ele alarak kabul veya reddederler. Bu anlamda, Habermas’a göre, rasyonellik, edimsel olarak geçerli iddialara yönelmek; iddiaları ifade etmek ve ifadelere yönelik eleştirilere cevap vermektir.194 Böylesi bir yargılama yetisine sahip taraflar, yarışı bir uzlaşıya varmak amacıyla sürdürürler. Bu diyalektik rol yapısı, ortak hakikat arayışı için gerekli olan eristik biçimleri hazır bulundurmaktadır. Bu anlamda, argümanların karşılıklı etkilemeyle işlemediği bu diyalektik yapı, başarı yönelimli eyleyen rakipler

193 J. Habermas, Moralbewuβtsein und kommunikatives Handeln, s. 145-147.

194 J. Habermas, Wahrheit und Rechtfertigung, s. 105.

103 arasındaki bir çatışmada, uzlaşıyı sağlayabilir.195 Bu uzlaşı, en iyi argümanın

‘zorlamasız zoru’ çevresinde rasyonel biçimde yürütülen bir anlayış değişimi temelinde ortaya çıkar. Benhabib’in yorumuyla, Habermas, gerçek mutabakat düşüncesini gönüllü ve samimi mutabakat düşüncesine dayandırmaktadır. Böylece,

“Habermas, akılsal mutabakata varma diye yorumladığı hakikatin, özgürlük (yalnızca daha iyi kanıtın gücüne teslim olmak) ve adalet (hakların katılımcılar arasında karşılıklı ve bakışımlı dağılımı) normlarıyla iç içe olduğunu iddia eder.”196 Diğer yandan, doğruluğa ilişkin, rasyonel biçimde ortaya konulan gönüllü ve samimi bir görüş birliğini ifade eden uzlaşı, pratik-ahlaki sorunlara, diğer deyişle tarafların ilgi ve yönelimlerine ilişkin olarak ortaya konulmaktadır. Dolayısıyla biçimsel adalet ve özgürlük koşulları çerçevesinde söyleme dahil olan taraflardan, kendi ilgi ve yönelimlerinden tamamen bağımsız ve tarafsız bir tavır takınmaları beklenemeyecektir.