• Sonuç bulunamadı

İletişimsel Aklın ve Yaşam Dünyasının Etik Bir Söylemin Kurulmasındaki

1. İLETİŞİMSEL EYLEM KURAMI VE RASYONELLİK

1.6. İletişimsel Aklın ve Yaşam Dünyasının Etik Bir Söylemin Kurulmasındaki

51 toplumsal bütünleşmeden farklı olarak, gelenek sonrası artan bireyleşme, özerkleşme ve kültürel farklılaşmaya bağlı olarak tarafların iletişimsel uzlaşı ve işbirliği çerçevesinde sağlanan evrensel geçerli ahlak ve hukuk normları temelinde bir bütünleşme olanaklılığını açığa çıkarır. Bu olanaklılık, Benhabib’in değerlendirmesine göre, uzlaşı yönelimli eylem ve rasyonellik temelinde ortaya konulan yeni bir toplumsallaşma tarzı olarak, ilke ve normların kamusal ve sınırlanmamış bir argümantasyon süreçlerinde ortaya konulmasını sağlayacak toplumsal örgütlenme ilkesine karşılık gelmektedir. Ancak, tahakkümden uzak iletişim temelinde oluşturulan söylemsel iradeye bağlı olan bu yeni toplumsal örgütlenme ilkesi, herhangi bir somut toplumsal gelişmeye karşılık gelmeyen varsayımsal bir iddia olarak durmaktadır.111 Dolayısıyla, olgu-karşıtı biçimsel nitelik ve kabuller temelinde varsayılan böylesi bir söylemsel irade oluşumu, genelleştirilebilir ilgiler ve farklı dünya görüşleri açısından bir toplumsal bütünleşme ilkesi olarak görülemez.

1.6. İletişimsel Aklın ve Yaşam Dünyasının Etik Bir Söylemin Kurulmasındaki

52 dünyada bulunan bir şey üzerine anlaşabilmeleri olanaklılığını sağlayan gerekli yorum ve açıklamaları elde ettikleri bilgi birikimini ifade eder. Toplum, iletişime katılan bireylerin, belli bir toplumsal gruba aitlik çerçevesinde eylemlerini koordine ederek, birbirleriyle dayanışmalarını güvence altına aldıkları yasal düzenlemeleri gösterir. Kişilik ise, bireye konuşma ve eyleme yetisini sağlayan kazanımları, diğer deyişle diğer bireylerle etkileşim ve anlaşma süreçlerine katılarak, kendi benliğini bulmayı ve kimliğini gerçekleştirebilmeyi ifade eder.112 “Demek ki, bu üç yeniden-üretim sürecinde, uzlaşı olanaklı anlam-şemaları (veya ‘geçerli bilgi’), meşru biçimde düzenlenmiş kişilerarası ilişkiler (veya ‘dayanışmalar’) ve de etkileşim olanakları (veya ‘kişisel kimlikler) yenilenirler.”113 Dolayısıyla iletişimsel aklın uzlaşı yönelimli eyleminde yeniden üretilen

her bir ortak yaşam-dünyası, iletişime girenlerin yorum çabalarında yoğunlaştıkları anlam-örneklerinden elde ettikleri kültürel öz-anlaşılırlıklara bir stok sunar. Kültürel olarak alışılmış olan bu temel kabuller, yalnızca yaşam-dünyasının bir bileşenidir; değerler üzerinden bütünleşen grupların dayanışması ve toplumsallaşan bireylerin yetenekleri de, bir başka biçimde kültürel gelenekler, uzlaşı yönelimli eylemin kaynakları olarak kullanılır.114

Konuşma ve eyleme yeteneğine sahip kişiler, yaşam-dünyası ufkunda girdikleri sosyal etkileşimlerle bireyselliklerini biçimlendirirken, süreçte eylemlerini koordine edecek normları ortaya koyacak bir ahlaki-bilişsel bir yeteneğe de sahip olurlar.

Ahlaki bilişsel yeteneğin elde edildiği yaşam-dünyası, aynı zamanda söylem etiksel bir ilke için sosyo-kültürel olgusal bir arka planı oluşturur. Bu anlamda, “ahlaki, bir argümantasyon sürecinde, ahlaki yargıların, bilişsel süreçlerin ve ifade etme

112 J. Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, s. 571.

113 J. Habermas, Der philosophische Diskurs der Moderne, s. 398.

114J. Habermas, Moralbewuβtsein und kommunikatives Handeln, s. 146.

53 biçimlerinin kültürel olarak tanındığı yaşam-dünyası, katılımcılar için bir törellik alanı oluşturur.”115 Dolayısıyla ödevlerin somut yaşam alışkınlıklarıyla örüntülü olduğu bir yaşam-dünyası, ahlaklılık ve törellik ilişkisini kurmanın olanaklılığı olarak varsayılır. Habermas’ın, yaşam dünyasını, katılımcılarının perspektiflerine göre tanımlaması, evrensel bir iletişim eylem kuramını zedelemektedir. Ancak Park’ın deyişiyle, “böylesi bir yaşam-dünyası kavramı, bütün bireysel eylemlerin veya tutumların temeli yapılırsa, bu durumda ahlaklılığın, daha doğrusu iletişimsel eylemin evrenselci iddiası, geçerliliğini sağlayabilir mi sorusu gündeme gelir; çünkü böylesi bir deontolojik ahlak tasarımı, öncelikle tarihsel olarak koşullu arka plan aracılığıyla olanaklı olurdu.”116 Ayrıca, yaşam dünyasının törellik ve kimliğin oluşturulduğu olgusal belirlemesine karşılık Habermas, yaşam dünyasını, konuşucu ve dinleyicilerin karşılaştıkları aşkınsal bir zemin olarak da görmektedir. Dolayısıyla böyle bir olgu-karşıtı ideal zeminden hareketle pratik-ahlaki sorulara bağlamsal çözümlerden daha çok normatif belirlemeler getirilebilir.

Bireylerin yaşam dünyaları ufku çerçevesinde, toplumsal yaşamın öznelerarası sosyal etkileşim ve ilişkileri içinde kimliklerinin oluşum sürecinde kazandıkları ahlaki-bilişsel yetenek, Meadci anlamda ‘kendine karşı başkasının tutumunu alma’, diğer deyişle ahlaki bir tutum geliştirme anlamında ‘genelleştirilmiş öteki’ olarak normlara göre eylemedir. Habermas’a göre, toplumsallaşma sürecinde kazanılan bu yetenekle birlikte kişiler, pratik yaşama ilişkin tartışmalı iddiaları, etkileşimin yönteme bağlı olarak işleyen rasyonel uzlaşısı temelinde ele alarak, yaşam dünyasının yeniden üretilmesini sağlarlar. Bu nedenle, yaşam dünyasının öznelerarası iletişimi ve sosyal etkileşimi temelinde edinilen normlara göre ahlaki

115A.g.e., s. 117.

116 G.Y. Park, Freiheit, Anerkennung Und Diskurs, Verlag Könighausen & Neumann GmbH, Würzburg 2001, s. 183-184.

54 tutum geliştiren, diğer deyişle ilkelerle yürütülen ahlaki yargıların temelinde bulunan bilişsel yapıların dayandığı sosyal perspektifler ortaya konulursa, farklılıklara rağmen, biçimselci, evrenselci ve bilişselci olarak işleyen ahlaki bir gelişim mantığı, ampirik olarak gösterilmiş olacaktır. Dolayısıyla ahlak gelişimi, iletişimsel eylem teorisi çerçevesinde yerleştirilirse, hem ahlaki yargı ve sosyal biliş arasında bağlantının kurulması, hem de ahlak aşamalarının mantık-gelişimsel temellendirmesi için yararlı olur. Bu anlamda, “dünya ve konuşmacı perspektiflerinin argümantasyonda sağlanan birleşimi, sosyal-bilişsel ve gelenek-sonrası ahlak arasındaki kaynağı biçimlendirir.”117

Habermas’a göre, gelenek-sonrası ahlaki aşamada sosyal dünyanın ve normlarla yürütülen etkileşimin sosyal-bilişsel temel kavramları, konuşucu ve dünya perspektifleri farklılıklarının aşılmasın sağlayan âdem-i merkeziyetçi bir dünya anlayışı çerçevesinde oluşmaktadır. Bu anlamda, yaşam-dünyası içinde biçimlenen ahlaki yargının aşamaları ve etkileşim aşamaları arasındaki bağlantıyı Kohlberg, ahlaki yargının altı aşamasının gelişim mantığını118 uygun sosyal-ahlaki perspektifler aşamasına bağlamak suretiyle gerekçelendirir:

117 J. Habermas, Moralbewuβtsein und kommunikatives Handeln, s 182.

118 Kohlberg’in, ahlaki yargının gelişim aşamaları:

Düzey A. Gelenek Öncesi Seviye Aşama I. Cezalandırma ve İtaat Aşaması

1. Kuralları çiğnemekten kaçınmak, otoriteye itaat etmek ve insanlara ve mülke fiziksel zarar vermekten kaçınmak doğrudur.

2. Doğru biçimde eylemenin nedenleri, cezadan sakınmak ve otoritenin yüksek gücüdür.

Aşama II. Bireysel Olarak Yararlı Amaç ve Değişim Aşaması

1. Birisinin doğrudan doğruya çıkarlarıyla ilgili kuralları takip etmesi doğrudur.

2. Doğru eylemenin nedeni, diğer insanların da çıkarlarının olduğu farkına varılması gereken bir dünyada, birisinin gereksinim ve çıkarlarına hizmet etmesidir.

Düzey B. Geleneksel Seviye

Aşama III. Kişilerarası Karşılıklı Beklentiler, İlişkiler ve Uyumluluk Aşaması

1. Genel olarak beklenilen oğul, kız, arkadaş vb. roller içerisinde insanlarla ilişkilere girmek.

2. Diğerlerini gözetmek, kendine davranılmasını istediğin şekilde diğerlerine davranmak (altın kural).

Aşama IV. Sosyal Sistem ve Vicdan Aşaması

Ahlaki doğru, toplumda birinin görevini yerine getirmesi, toplumsal düzeni onaylaması ve toplumun veya grubun mutluluğunun devam ettirilmesidir.

55 1. Bu aşama, ben-merkezci bir bakış açısına sahiptir. Bu aşamada bir kişi,

diğerlerinin ilgi-çıkarlarını göz önünde bulundurmaz.

2. Bu aşama, somut, bireysel bir perspektifte sahiptir. Bu aşamada bir kişi, sahip olduğu ilgi ve bakış açısını diğerlerinden ayırır. Herkesin, bireysel çıkarını izlediğinin farkına varır.

3. Bu aşama, diğer bireyler hakkında bireysel perspektife sahip olur. Bu aşamada bir kişi, duygular, uzlaşımlar ve önceliğe sahip çıkar beklentilerinin paylaşıldığının farkındadır.

4. Bu aşama, sosyal bakış açısının, kişisel uzlaşma ve motiflerden farklılaşmasıdır. Bu aşamada kişi, rol ve kuralları tanımlayan sistem görüşüne sahiptir. Erkek veya kadın, bireysel ilişkileri sistemdeki yerleri açısından hesaba katarlar.

5. Bu aşama, sosyal bağlılık ve sözleşmelere öncelikli olan bireysel değer ve hakların olduğu aşamadır.

1. Birinin razı olduğu aktüel görevleri yerine getirmesi doğrudur. Yasalar, diğer sosyal görevler ve haklarla çatışma olan sıra dışı yerler dışında savunulmalıdır. O halde topluma, gruba, kurumlara katkı sağlamak doğrudur.

2. Doğru eylemenin nedeni, kurumların işleyişini sürdürmektir.

Düzey C. Gelenek Sonrası ve İlkesel Düzey

Ahlaki kararlar, haklı veya yararlı pratiklere sahip bir toplum tasarımı, bütün bireysel oluşum ve yaratımlar için uzlaşılabilir olan haklar, değerler veya ilkelerden türetilir.

Aşama V. Öncelikli Haklar ve Sosyal Sözleşme veya Yararlılık Aşaması

Temel hak ve değerleri ve toplumun yasal sözleşmesini, somut kurallar ve grubun kurallarıyla çatışsa bile savunmak doğrudur.

1. Doğru olan şey, insanların çoğu değer ve kuralların bir grupla ilgili olan değer ve görüşlerin bir çeşitliliğini kabul ettiğinin farkında olmaktır. Bu göreli kurallar, tarafsızlık yararına savunulmalıdır, çünkü onlar, sosyal sözleşmedir. Buna karşılık yaşam ve özgürlük gibi bazı göreli-olmayan değer ve kurallar herhangi bir toplum ve çoğunluk görüşüne bakılmaksızın savunulmalıdır.

2. Doğru eylemenin nedeni, genel olarak sosyal sözleşme yapmaktan oluşan ve bütün edinimler ve sahip olunan hakları ve diğerlerinin haklarını korumak için yasalara uymak zorunluluğunu hissetmektir. Yasalar ve görevlerle ilgili olan şeylerden biri, yararın rasyonel hesabına dayanır: “En büyük sayı için, en büyük yarar.”

Aşama VI. Evrensel Etik İlkeler Aşaması

Bu aşama, bütün insanların uymak zorunda olduğu evrensel etik ilkelerin yol göstericiliğini varsayar.

1. 6. Aşamada doğruyla ilgili olan, evrensel etik ilkeler aracılığıyla gösterilir. Tikel yasalar ve sosyal anlaşmalar genellikle geçerlidir, çünkü onlar, böylesi ilkelere dayanırlar. Yasalar bu ilkeleri ihlal ederse, herhangi birisi ilke gereğince davranır. İlkeler, adaletin evrensel kurallarıdır: İnsan haklarının eşitliği ve bireyler olarak insan varlığının itibarı için saygı.

2. Doğru eyleme nedeni, ilkelerin geçerliliğini kavrayan ve onlara uyan rasyonel bir kişi olmaktır.

A.g.e, s. 134-135.

56 6. Bu aşama, sosyal düzenlemelerde sağlanan veya onlarda temelini bulan

ahlaki bakış açısı perspektifine sahiptir.119

Ancak Habermas’a göre, ahlaki yargının gelişim aşamalarının dayandığı bu sosyal perspektiflerin, iletişimsel olarak toplumsallaşma sürecinde edinilen kişisel konuşucu perspektifleriyle gelişimsel ilişkisinin de ortaya konulması gerekir.120 Çünkü birbirleriyle etkileşime giren bireylerin eylem planlarının düzenlenmesi, konuşucu perspektiflerinden ortaya çıkan karşılıklılık üzerinden, eylem perspektiflerinin bir çaprazlanmasını gerektirir. Dolayısıyla sosyalleşme sürecinde kazanılan konuşma perspektifleri ve sosyal eylem perspektifleri, toplumsallaşmayla birlikte içselleştirilen birinci (Ben), ikinci (Sen) ve üçüncü kişi (gözlemci perspektifi) konuşma perspektifleri temelinde ortaya konulan uzlaşı yönelimli iletişimsel eylem aracılığıyla katılımcı perspektifi olarak dönüştürülür.

Bu üçlü perspektifler arasında gidip gelen bir katılımcı perspektifi anlayışı kazanan konuşma ve eyleme yeteneğine sahip bireyler, tartışmalı iddialar üzerine uzlaşı yönelimli bir argümantif söylem ortaya koyabilirler. Bu anlamda, etkileşimin uzlaşımsal düzeyine geçiş, gözlemci perspektifinin, birbirine dönüşebilir eylem perspektiflerinin bir sistemi içinde Ben-Sen perspektifiyle kaynaşmasıyla

119 A.g.e., s. 138-139.

120 Habermas, bu gelişimsel bağlantıyı gösteren R. Selman’ın perspektif-kabulü şemasından yararlanır. Buna göre, Selman, gelişimsel perspektif-kabulü aracılığıyla kişiler ve ilgili kavramların üç aşamasını ortaya koyar. 1. Aşama: Farklılaşma ve öznel perspektif kabulü (5-9 yaş). Bu aşamada anahtar kavramsal ilerleme, kişinin fiziksel ve psikolojik karakterinin açık biçimde farklılaşmasıdır.

Her bir kişi, eşsiz, öznel, gizli psikolojik yaşama sahiptir. Kendinin ve diğerinin öznel perspektifleri, açık biçimde farklılaşır ve potansiyel ayrımlar görülmeye başlanır. 2. Aşama: Öz-düşünümsellik/ikinci kişi ve karşılıklı perspektif kabulü (7-12 yaş). Bu aşamada, anahtar kavramsal ilerleme, kişinin kendi düşüncesi dışına adım atması ve edindikleri düşünceler ve ortaya koydukları eylemler söz konusudur. Diğerlerinin daha iyi yapabileceği farkındalığında, öz-düşünümsel veya ikinci kişi perspektiflerini benimseyen çocuğun yeteneği, bu aşamada ortaya çıkar. Perspektifler arasındaki farklılıklar, bu düzeyde her bir kişinin değer ve amaçlarını fark etmesinden dolayı görülebilir. 3. Aşama: Üçüncü kişi ve ortak perspektif kabulü. Bu aşama, sadece birinin sahip olduğu perspektif dışına adım atması değil, kendi dışında bütün bir sistem olarak, doğru üçüncü kişi perspektifine sahip olmasıdır. “Gözlemci ego” olarak, aktör ve nesnelerin her ikisini, kendileri olarak fark edebilmektir. Üçüncü kişi perspektifi, kendinde diğerinin perspektifini takınmaktan daha çoğuna izin verir; kendi ve diğerinin perspektifleri içselleştirilir ve koordine edilir. A.g.e, s. 153-154.

57 gerçekleştirilir. Böylelikle, aynı zamanda konuşucu perspektifi sistemi bütünlenir ve konuşma organizasyonu yeni bir düzeye ulaşır. Ulaşılan bu yeni aşamada, konuşma ve eyleme yeteneğine sahip her bir birey, hakkında konuştukları nesnel, öznel ve sosyal dünyaya belli bir mesafeden bakabilecek merkezsizleşmiş bir dünya anlayışını da sahip olurlar. Dolayısıyla merkezsizleştirilen bu dünya anlayışı, iki perspektifi bütünleştiren karmaşık bir perspektif yapısı aracılığıyla ortaya konulur. Buna göre, nesnel, öznel ve sosyal dünyanın biçimsel ilişki sisteminde gerekçelendirilen ve dünya görüşüyle bağlı olan perspektifler ve konuşma durumunda ortaya konulan ve iletişim rolleriyle bağlı olan perspektifler bir araya getirilir.

Toplumsallaşma aracılığıyla, diğer deyişle yaşam-dünyası ufku ve dilsel uzlaşının sosyal etkileşimleri ve ilişkileri temelinde kimliğini kazanan bireyler, bu kimlik oluşum sürecinde konuşucu ve eylem perspektiflerini de edinerek, gelenek-sonrası bir iletişim ve eyleme yeteneğini, diğer deyişle norm ve ilkelere göre düzenlenen bir etkileşim ve eylem aşamasına geçerler. Bu anlamda, Habermas’a göre, etkileşimin gelenek-sonrası alanına geçişle birlikte, yetişkin kişi, günlük praksisin naifliğinden uzaklaşır. Etkileşimin uzlaşımsal aşamasında normlara göre eyleme yeteneği kazanan kişi, içinde yer aldığı doğal-sosyal dünyayı terk eder; söylem katılımcısı olarak deneyim ilişkisine belli bir mesafeden bakabilme yeteneği kazanır. Artık meta iletişim alanında bulunan kişi, yaşanılan dünyaya yönelik geriye-bakış yeteneğiyle birlikte, hipotetik geçerli iddialar ışığında olgu dünyasını teorikleştirir ve meşru ilişkiler dünyasını ahlaki olarak düzenler.121

Habermas’a göre, etkileşimin gelenek-sonrası aşamasında kazanılan ahlaki bakış açısıyla birlikte, sosyalleşme sürecinde kazanılan konuşucu perspektifleri ve sosyal

121 A.g.e., s. 149-172.

58 eylem perspektifiyle bağlantısında biçimlenen birinci, ikinci ve üçüncü kişi perspektifleri, bu üçünün birbirine bağlanmasıyla, konuşucu perspektifleri sisteminin bir bütünlenmesi ortaya konulur. Çünkü “farklılaşan yaşam-dünyası içinde söylemsel istem oluşumunun yerleşen yöntemi, her bir bireyin ilgisinin aynı biçimde karşılanması aracılığıyla bütün diğerleriyle birlikte hepsinin sosyal bağını sağlamalıdır.”122 Bu açıdan, ortaya çıkan yeni perspektif yapısı, diğer deyişle katılımcı perspektifi, ilgi-çıkar yönelimli çatışma tutumlarının dönüşümü ve bilişsel temel kavramların kuruluşu için gerekli bir koşuldur. Bu koşula bağlı olarak, sosyal bir dünyanın kurulmasıyla düzenlenen kişilerarası ilişkiler, iç ve dış dünyayla bağlı olan temel görüşleri ve dünya perspektiflerini bütünleyen normlara uygun bir anlayışı ve bakış açısını biçimlendirir.123

Aslında konuşma ve eyleme yeteneğine sahip bireyler, yaşam-dünyası olgusallığı içinde biçimlenen öznelerarası bir perspektif ve görüş temelinde pratik yaşama ilişkin etik iyi ve adil yaşam soruları üzerinde söylemsel bir tartışmaya katılırlar. Bu anlamda “…öznelerarasılık perspektifi, bireylerin toplumsal yaşamın katılımcıları olmalarına tekabül eder.”124 Dolayısıyla bu bireyler, aynı zamanda uzlaşı yönelimli bir söylemin katılımcıları olarak toplumsal yaşamın yeniden üretilmesini sağlarlar.

Diğer yandan, aynı bireyler, nesne ve olayları kendilerini aşan bir perspektiften tarafsız ve nesnel biçimde ele alabilmelidir. Bu perspektif, “…toplumsal ilişkileri çözümleyen, yargılayan gözlemcinin görüş açısını yansıtır.”125 Ancak, Habermas’a göre, öznelerarası-katılımcı perspektifi ve üçüncü kişi-gözlemci perspektifi temelinde ortaya konulan ilişkiler açısından dünya perspektiflerini konuşucu

122 J. Habermas, Der philosophische Diskurs der Moderne, s. 401.

123 J. Habermas, Moralbewuβtsein und kommunikatives Handeln, s. 170.

124 S. Benhabib, Eleştiri, Norm ve Ütopya, s. 31.

125 A.g.e., s. 31.

59 perspektiflerinden ayırmak gerekir. Bu anlamda, iletişime katılanlar, bir yandan gerektiğinde var olan olgular karşısında nesneleştirici, meşru biçimde düzenlenmiş kişilerarası ilişkiler karşısında norm-uyumlaştırıcı ve özgül yaşantılar karşısında açıklayıcı bir görüşü ele geçirme ve her üç dünya karşısında bu görüşleri değiştirme yeteneğine sahip olmalıdır. Diğer taraftan, aynı zamanda katılımcılar, nesnel, sosyal ve öznel dünyadaki bir şey hakkında birbirleriyle uzlaşabilmeleri için birinci, ikinci ve üçüncü kişi iletişim rolleriyle bağlantılı görüşleri de elde edebilmelidir.

Dolayısıyla Habermas’ın ahlaki-pratik sorunlara ilişkin argümantasyon yürütme yeteneğine sahip bireyleri, belli bir ahlaki ve bilişsel gelişim düzeyine erişmiş, aynı zamanda konuşucu ve dünya perspektiflerini birleştirebilme ve kullanabilme yeteneğine sahip olmalıdırlar. Bu açıdan argümantasyon, bu özelliklere sahip olmayan diğer bütün kişilere kapalı olacaktır.

Gelenek ya da uzlaşım-sonrası belli ahlaki bilişsellik düzeyiyle birlikte, konuşucu ve dünya perspektiflerini birbirinden ayırabilme yeteneğine sahip olan bireyler, iyi yaşamlarına ilişkin tartışmalı normları, yaşam dünyalarının ufku çerçevesinde ve iletişimsel bir aklın uzlaşı yönelimli tartışma ortamında değerlendirebilmeleriyle, ortak ilgi ve gereksinimleri karşılayacak ilkelere ulaşabileceklerdir. Bu anlamda,

“öğrenme süreçleri hem birey-oluşsal hem de tür-oluşsaldır. Bireyin tarihinde söylemler, uzlaşım sonrası dilsel ve etkileşimsel ehliyete tekabül ederken, insanlık tarihinde söylemsel haklılaştırma prosedürleri ilk kez modernitede belirip, modern hukuk, bilim ve demokratik-parlamenter prosedürlerle kurumsallaşır.”126 Ancak, söylemsel gerekçelendirme süreçlerine yönelik bu kurumsallaşma, türe ve bireye özgü öğrenme süreçlerinin gelişimi ve sürekliliği açısından ortaya çıkan kırılganlılar

126 A.g.e., s. 369.

60 yanında, bireylerin bağımsız ve eşit biçimde bu süreçlere katılımını engelleyen ve yönlendiren başarı yönelimli stratejik eylemin neden olduğu yapıları da içermektedir.

61