• Sonuç bulunamadı

2. SÖYLEM ETİĞİ KURAMI

2.4. Etiğin Biçimsel ve İşlevsel Ahlaki Yargıları Uzlaştırması

2.5.3. Etik Normların Evrenselliği

140 varsayılan eşit ve tam adalet açısından sorunlu olan nokta, bir kişiye tanınan biçimsel eşitliğe karşın, herkesin doğal olarak eşit olmamasıdır. Dolayısıyla burada, fiziksel ve zihinsel farklılıkları göz ardı ederek herkes eşit biçimde davranan bir ‘eşitsizlerin eşitliği’ gibi bir anlayış ortaya çıkar. “Böyle bir eşitlik, topluluğun bireyler arasındaki farklılıkları telafi etme sorumluluğunu ortadan kaldırarak topluluğun ortaklığını ve dayanışmasını yadsır.”270 Dolayısıyla herkese aynı şekilde tanınan biçimsel haklar ve iletişim koşulları temelinde, her bir bireyin ilgi ve yönelimini karşılayan, diğer deyişle herkes için aynı şekilde iyi olanı ifade eden dayanışmacı bir normatif adalet anlayışı sağlanamayacaktır.

141 Dolayısıyla evrensel olarak geçerli bir ahlak ilkesi olmasını istediğim maksimimin, diğer her bir bireyin bakışından istenilir olup olmadığı, öznelerarası karşılıklı tanınma ve bakışımlı ilgiler çerçevesinde yürütülen bir argümantasyon sürecinde ele alınmalıdır. Çünkü ahlaki ilkeler, çoğulcu modern toplum yapısına bağlı olarak etik yaşam yönelimleri çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu ilkeler, belirli bir tikel toplulukla artık sınırlanmayan bir üyelik statüsü aracılığıyla biçimlendirilen bir sosyal kimliğe dayanmalıdırlar. Bu ise, toplumsal bir ethos bağlamında ele alınan ahlak anlayışının özelliğini belirler.272

Evrensel geçerli olan ve bütün taraflarca istenilir bir norm, bir diğerinin bakış açısına zorlayan ve uzlaşı amaçlı yürütülen bir argümantasyon sürecinde elde edilebilir. Bu anlamda, Habermas’a göre, aslında Kant, ahlaki yargılamada belli etmeden kişinin kendi kendini bir başkasının yerine koyma savını işletir.273 Ancak, Kantçı ahlakta, özerk bireylerin aşkın bir ön-anlaşmadan uzak durmaları, ahlaki bakış açısının iletişim ortamına taşınmasını gerekli kılar. İletişim koşullarında gerçeklik kazanan normların sınanma alanı yine iletişim ortamı olacaktır.274 Bu da, uzlaşı yönelimli pratik söyleme dahil olan tarafların, eylem normlarının kabul edilebilirliliği konusunda aynı yargıya ulaşabilmeleri olanaklılığını gösterir. Bu olanaklılık, zamansal ve mekansal olarak sınırlanmamış varsayılan ideal söylem koşulları, yani kamusallık, haklarda eşitlik, zorunluluksuzluk ve samimiyet temelinde açığa çıkar.

272 A.g.e., s. 151.

273 Arendt’e göre, böyle bir savı Kant, ‘Yargı Gücünün Eleştirisi’nde ‘genişletilmiş zihniyet’ kavram çerçevesinde ortaya koymaktadır. Buna göre, içsel bir diyalogla kişinin kendi kendiyle uzlaşıya girmesi yeterli değildir. Dolayısıyla kişinin, kendini diğer herkesin yerine koyarak düşünebilmesi gerekir. Bu anlamda, yargı yeteneği, ‘ben’ ile ‘kendi’ arasında ortaya konulan bir diyalogdan ziyade başkalarıyla girişilen potansiyel bir anlaşmayı ifade eder. H. Arendt, Geçmişle Gelecek Arasında, Çev. Bahadır Sina Şener, İletişim Yayınları, İstanbul 1996, s. 261-262.

274 J. Habermas, Öteki Olmak Ötekiyle Yaşamak, s. 214.

142 Habermas’a göre, iletişimsel eylemin uzlaşı yönelimli argümantasyon sürecine katılan olanaklı bütün ilgililerin onayını alabilen normların geçerli olarak görülmesiyle ulaşılan ortak yargı, farklı bir evrensellik anlayışını gerektirmektedir.

Çünkü iletişimsel eylemin öznelerarası uzlaşımsallığı temelinde ortaya konulan bu

“farklı duyarlılıktaki evrenselliğin gerektirdiği, herkese karşı eşdeğer saygı, ötekini aynı yapmayan (nicht-nivellierend) ve ötekine resmi yollarla müdahale etmeyen bir dahil ediş biçiminde kendini gösterir.”275 Dolayısıyla, bu temelde elde edilen etik normlar, dıştan dayatılan düzenlemeler olarak değil, öznelerarası iletişimde uzlaşımsal biçimde oluşturulmuş düzenlemeler olarak bir yaptırım gücü, diğer deyişle evrensel bir geçerlilik içermelidir. Bu yaptırım, söyleme katılan bireylerin, diğer deyişle geçerlilik iddialarına yönelme olanağını birbirlerine yükleyen tarafların en iyi argümanın zorlamasına tabi olmaları biçiminde rasyonel bir rızada ortaya çıkar. Bu durumda, farklılıklara duyarlı bir evrensellik olanaklı olabilir mi, tartışılır.

Karşılıklı tanınma ve bakışımlı ilgiler temelinde ulaşılan normatif ilkenin evrenselliği, aynı zamanda tarafların karşılıklı yükümlülüğünü de içerir. Habermas’a göre, öznelerarası biçimlenen bu yükümlülük, tarafların eyleminin ilkesini herkes karşısında savunabilecek biçimde eylemesini gerektirir. Bu ise, ortak yaşama sorununun, genelleştirilebilir ilgiler temelinde ve bütün taraflar için ‘aynı şekilde iyi’

olanın anlamını ifade edecek biçimde gerekçelendirilen normların normatif içeriğiyle bir arada ele alınmasını gerektirir. Bu açıdan, söylem-etiksel normlar, olanaklı her bir kişinin ilgisinin dikkate alınması açısından genelleştirilebilir ortak bir ilgiyi olanaklı kılabilecek, iletişimsel eylemde bulunanların rasyonel olarak motive edilen bir ahlaki bakış açısından ortaya konulması gerekir. Ahlaki sorular, salt kendileri için değil,

275A.g.e., s. 221.

143 eyleme rehberlik eden ilgilerle birlikte ortaya çıkarlar. Ahlaklılık, pratikte etkili olmak için, bilişsel yarara katlanan somut törellikteki zararları telafi etmelidir. Hem duruma özgü hem de durumdan bağımsız rasyonel güdülemeye ilişkin sorunlar, ahlaki bakış açısıyla ortaya konulan hermeneutik çaba ve otoritenin derinleştirilmesiyle çözülebilir.276 Çünkü “ahlaksal açıdan önem taşıyan soruları değerlendirirken aldığımız bakış açısı, tüm ilgililerin iyi bilinen çıkarlarının tarafsız bir biçimde gözetilmesine izin vermelidir; ahlaki normlar, doğru anlaşıldığında ortak, genel bir çıkarı ortaya koyarlar.”277 Bu anlamda, aynı zamanda argümantasyon kuralı olan söylem-etiksel ahlak ilkesi (E), olası her bir kişinin ilgi ve çıkarının karşılanması için genel olarak kendine uyulmasından dolayı ortaya çıkan sonuç ve yan etkilerin bütün taraflarca zorlamasız biçimde kabul edilebilmesi koşuluyla evrensel geçerli olabilecek normu ifade eder. Ancak, bu evrensellik, söyleme katılan bütün taraflarca onaylanan bir normdan kaynaklığından, sadece söyleme katılanları kapsayacaktır. Diğer yandan, söylem-etiksel ahlak ilkesi, bağlamı aşan bir evrensel normun olanaklı koşulunu göstermekle birlikte, pratikte her bir kişinin ilgi ve yöneliminin nasıl karşılanabileceğini gösteremez.

Söylem-etiksel ahlak anlayışı temelinde Habermas, Squires’ın da belirttiği gibi, Kant’ın bireyselci ahlak anlayışı yerine toplumsal ve evrensel bir ahlak anlayışı ortaya koymak isterken, Kantçı aşkınsal bir biçimcilik anlayışına düşmektedir.278 Çünkü Habermas’ın birey kavramı toplumsal olarak inşa edilmiş bir özerk ben kavramından oluşmakta ve bireylerarası tartışma süreci sonucunda ortaya çıkan değerler mevcut ahlaki normlar ile kurumsal uygulamaları değerlendirecek biçimsel

276 J. Habermas, Moralbewuβtsein und kommunikatives Handeln, s. 190-191.

277 J. Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, s. 522.

278 J. Squires, “Deliberation, Domination and Decision-making”, Theoria: A Journal of Social&Political Theory, December 2008, 104-133.

144 ve evrensel bir ölçüt sunmaktadır. Söylem içerisinde elde edilen normların geçerliliğinin normların içeriğinden çok çoğunluğun uzlaşımına bağlı olması, Habermas’ın ahlak anlayışını da biçime bağlı bir normlar alanı kılmaktadır.

Söylemin taraflarının oluşturduğu sınırlı sayıda katılımcının üzerinde uzlaşmış olduğu normların evrensel olarak uygulanabilirliği sorunu, Habermas’ı Kantçı bir çizgi içerisinde, söylemin amacının evrenselleştirilebilir bir norm olduğu gerçeğiyle üzerinde uzlaşılanın herkes için en iyi norm olduğu düşüncesine yaklaştırmaktadır.

Böylece, iletişimsel eylemin sonucunda elde edilen norm bir mutlak doğruya dönüşmektedir.279 Bu durumda, böyle bir normun uygulaması da, ancak ideal bir dünyada söz konusu olabilecektir.

279 D. Schlosberg, “Communicative Action in Practice: Intersubjectivity and New Social Movements”, Political Studies, 1995, 43, 291-311.

145 3. GENİŞLETİLMİŞ BİR AYDINLANMA PROJESİ OLARAK SÖYLEM