• Sonuç bulunamadı

1. İLETİŞİMSEL EYLEM KURAMI VE RASYONELLİK

1.4. İletişimsel Aklın Evrensel Zorunluluğu

39

40 diğer deyişle bir argümantasyonu yürütebilmeyi talep ettiğinden herkese açık olmayacaktır.

Konuşma ve eyleme yeteneğine sahip varlıkların, uzlaşabilme olanaklılığına yönelik yöntemsel bir süreci ifade eden iletişimsel akıl, gerçek bir uzlaşıyı ve ideal bir konuşma durumunu varsayar.88 Bu anlamda, konuşma ve eyleme yeteneğine sahip olarak etkileşime giren bireyler, ilkesel olarak anlaşmazlıkları bütün yönleriyle görüşebilmekten hareket ederler. Bu görüş alışverişinin olanaklılığı için varsayılan ideal konuşma durumuyla, yani söylemin kendinden ve dışarıdan kaynaklanan baskılardan bağımsız olarak sürdürülebilen bir söylemle sağlanan görüş birliği, gerçek bir uzlaşı olarak tanınmalıdır. Söylem katılımcıları, söylemde ileri sürdükleri savları ve karşı-savları, soru ve cevaplar aracılığıyla söylemi yürütebilecekleri öneri, açıklama ve gerekçelendirmeleri ortaya koymada ve duygu, düşünce ve isteklerini ifade etmede eşit şansa sahiptirler. Bu temelde, dil ve eyleme yeteneğine sahip özneler, tartışmalı ilke ve kurallar üzerinde, ortak bir görüş birliği sağlamak amacıyla zamansal ve mekânsal olarak sınırlandırılmamış ve zorlamalardan bağışık ideal bir söyleme girişmelidir.89 Dolayısıyla “bu idealize edilmiş koşullarda, tartışmaya

88 Ancak diğer yandan, Best ve Kellner’e göre, Habermas’ın idealleştirilmiş uzlaşı kavramı, bireylerin manipüle edilmesinin meşrulaştırılmasında ve bir ‘anlamaya varma’ ideali olarak uzlaşının yüceltilmesi yoluyla farklılığın bastırılmasında kullanılmaya elverişlidir. S. Best, D. Kellner, Postmodern Teori, Çev. Mehmet Küçük, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1998, s. 290.

89 Habermas’a göre, bilinç yapılarını dilsel olarak oluşturulan etkileşim yapılarında çözümleyen Mead, bireyleşmenin toplumsalsallaşma aracılığıyla oluşturulmasından hareketle, Benliğin, Ben’in kendi kendini nesneleştirmesiyle değil, dışsal bir nesnede, ötekiyle dilsel etkileşimde oluştuğunu vurgular.

Bu anlamda norm ve kurallar, toplumsal süreçte kazanılan içselleştirilmiş roller, diğer deyişle

“genelleştirilmiş öteki”dir. İçselleştirilen roller aracılığıyla, kendi kendisine karşı bir başkasının tutumunu alma yeteneğini kazanan Ben, normlarla yürütülen bir etkileşime girmeyi öğrenir. Bu anlamda birey, etkileşime girdiği tarafların çıkarlarını tarafsız biçimde değerlendirecek ahlaki bir bakış açısı kazanır. Dolayısıyla ahlaki olarak bir eylem çatışmasını değerlendirirken, bütün çıkarları tarafsız biçimde dikkate alabilecek bakış açısına sahip tarafların, hangi genel çıkar üzerinde birleşecekleri üzerinde durulmalıdır. Bu koşulu, Mead, ideal iletişim topluluğu tasarısıyla belirler.

Buna göre, belirli bir düzeni aşan bir tartışma ortamı vardır. Bu ortam, düşüncenin rasyonel olarak yürütülmesini olanaklı kılan ve somut yapılardan soyutlanan ideal bir düzeni ortaya koyar. J.

Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, s. 524.

41 katılabilen herkes, akıllı bir özne olarak görülebilir.”90 Ancak, böylesi bir talep ya da gereklilik, iletişimsel eylemin argümantasyon sürecine kimlerin katılabileceğinin belirlemesinin yapılması nedeniyle argümantasyonu sınırlar. Diğer yandan, iletişimsel aklın, gündelik dilsel etkileşimden farklı uzlaşı yönelimli bir argümantasyon süreci olarak düşünülmesi, onun içerisinde biçimlendiği ve üzerine çözümlemelerde bulunduğu olgusal alan olarak yaşam dünyasından soyutlayacaktır.

Çünkü “özel praksis, içinde eylediğimiz ve konuştuğumuz yaşam biçiminden planlı olarak ayrıldığından, hiçbir yaşam-biçimini yapılandıramaz.”91 Bu durumda, özel praksis olarak biçimlenen bir iletişimsel eylem ve rasyonellik, sorunların uzlaşısal çözümü ve ortak ilgilerin olanaklılığı yanında, toplumsal ve kültürel yapıların yeniden üretilmesini de sağlayamayacaktır.

Habermas’a göre, belirli geçerlilik savları çerçevesinde yürütülen yöntemsel bir süreci ifade eden iletişimsel akıl, tarafların geçerli iddialara uzlaşısal bir yönelimini olanaklı kılar, ama pratik görevlere ilişkin hiçbir içeriksel uygulama ya da belirli bir yönelim ortaya koymaz. Bu anlamda, her ne kadar yaşam dünyasının tartışmalı ilişkilerinin ve olgusal durumlarının yeniden üretilmesi, rasyonel bir olanaklılık olarak olgu-karşıtı biçimde görünse de, bu üretim, aslında öznelerarası etkileşimin olgusallığından ortaya çıkan bir rasyonelliktir. Yaşam-dünyası ufkunda açığa çıkan uzlaşı yönelimli bir etkileşimin olgusallığı içerisinde biçimlenen iletişimsel rasyonellik, aşkınsal olarak olanaklı olan kurucu ve sıkı koşulların merkezsizleştirilen bir bağlantısı çerçevesinde ortaya konulur. Diğer yandan, bu rasyonellik, argümantasyona katılanlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen öznel bir

90 J. Habermas, Sosyal Bilimler Mantığı Üzerine, s. 456.

91 R. Bubner, “Moralität und Sittlichkeit-die Herkunft eines Gegensatzes”, Moralität und Sittlichkeit (Wolfgang Kuhlman), Shurkamp Verlag, Frankfurt am Main 1986,, s. 83.

42 yetenek olarak görülemez.92 Dolayısıyla, yöntemsel bir süreci ifade eden ve yaşam-dünyasal bağlamın çoğulculuğunda aşkınlığını yitiren iletişimsel akıl, varsayılan zorunlu iletişim koşullarının karşı-olgusal içeriğinde genel bir yasama yetkisinden farklı biçimde ortaya çıkar. Bu temelde, iletişimsel olarak eyleyenler, karşıtı ispatlanana kadar varsayılan aşkınsal pragmatik koşullardan hareket etmek zorundadırlar. Buna göre,

-katılımcılar, karşılıklı rasyonellik ve yargılama-yetisi olanaklılığını varsayarlar;

-ortak bir dili konuştuklarını ve onun ifadelerinin özdeş anlamlı olarak uyguladıklarından hareket ederler;

-betimlemelerden bağımsız olarak var olan nesnelerin ortak objektif bir dünyasını kabul ederler;

-burada ve şimdi bağlamı aşan geçerlilik iddialarına yönelirler;

-savsal ve normatif geçerli iddiaların çözülebilirliliğini varsayarlar.93

Biçimsel ve nesneleştirici bir öz-düşünsemenin monologsallığı temelinde, eylemi yönlendirici normatif kural ve ilkeler için aşkınsal dayanaklar araması anlamında “iletişimsel akıl, geleneksel pratik akıldan, öncelikle tekil aktöre veya bir devlete, toplumsal makro özneye atfedilmesi bakımından ayrılır. O, daha çok iletişimsel rasyonelliği olanaklı kılan, iletişimleri örgünleştiren ve yaşam biçimlerini olanaklı kılan dilsel aracıdır.”94 Dolayısıyla yöntemsel bir rasyonellik biçimi olarak iletişimsel akıl, nesnel, öznel ve sosyal dünyaların bilişsel-araçsal bir öznel akıl tarafından birbirine indirgenen ve parçalanan bağlantısını, öznelerarası dilsel iletişimin uzlaşı yönelimli eylemi temelinde sağlayabilecek kapsamlı bir akıldır.

92 J. Habermas, Faktizität und Geltung, s. 18-19.

93 J. Habermas, Rationalität- und Sprachtheorie, s. 22

94 J. Habermas, Faktizität und Geltung, s. 17.

43 Ancak diğer taraftan, olgu-karşıtı koşullarca tanımlanan argümantasyon biçimi olarak iletişimsel akıl, tarihsel ve olgusal herhangi bir içerik ortaya koyamayacağından, bu kapsamlılığını yitirmek durumunda kalacaktır.

İletişimsel akıl temelinde etkileşime giren taraflar, Habermas’a göre, öznel yaşantılarına bağlı ortaya koydukları anlatılarla ortak paylaşılan dış dünyayı bütünlerler. Diğer yandan, tarafların, olguların bütünü olarak kabul ettikleri nesnel dünyada bulunan bir şeye ilişkin ortaya konulan bir önermenin doğruluğu, nesne durumuna karşılık gelmesini ifade eder. Ayrıca sosyal dünya, tarafların meşru kabul ettiği bireysel ilişkiler toplamı olarak varsayılır.95 Dolayısıyla bu eşzamanlı üçlü dünya ilgi ve yönelimi içinde konuşma ve eyleme yeteneğine sahip olan bireyler, dilsel telos’dan kaynaklanan uzlaşımsallık yanında hakikat, doğruluk ve samimiyet ölçekleri çerçevesinde argümanlarını ortaya koyarak eleştirilebilir geçerlilik iddiaları üzerine rasyonel bir anlaşmaya ulaşmaya çalışırlar. Diğer taraftan, Habermas’a göre, iletişimsel akıl, pratik aklın klasik biçimi gibi eylem normları için bir kaynak olarak görülemez. Çünkü iletişimsel akıl, iletişimsel eylemde olgusal-olmayan pragmatik koşulları varsaydığından, normatif bir içeriğe sahiptir. Dolayısıyla iletişimsel akıl,

“idealleştirmelere girişmek, –örneğin, ifadeleri özdeş anlamlara isnat etmek, ifadeler için bağlamı-aşan geçerlilik iddiası ortaya koymak, muhatapların yargılama yetisini, diğer deyişle özerklik ve samimiyetini, kendinde ve diğeri karşısında varsaymak durumundadır.”96 Dolayısıyla tarafların, ancak gerekli olan bu olgu-karşıtı idealleştirmeler temelinde uzlaşı yönelimli bir argümantasyon yürütebilecekleri öngörülür.

95 J. Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, s. 78.

96J. Habermas, Faktizität und Geltung, s. 18.

44 Habermas’a göre, rasyonellik ölçütü olarak, ortaya konulan eleştirilebilir geçerlilik iddialarının öznelerarası çözümüne ilişkin bir diyalogu temele alan iletişimsel akıl, iletişimsel eylemle yeniden üretilen simgesel yapıdaki yaşam evreniyle bağlantılı olarak bireylerin ortaya koyduğu yorumlama etkinliği çerçevesinde nesne durumlarını ve toplumsal dizgeyi biçimlendirir. Bu nedenle,

“iletişimsel akıl, bir öznenin ya da bir dizgenin varlığını basitçe önceden hazır bulmaz; tersine, korunması gerekenin yapılandırılmasına katılır.”97 Bu anlamda, konuşma ve eyleme yeteneğine sahip olan bireyler, toplumun iletişimsel rasyonelliği içinde yapıcı bir katılıma, eleştirel görüşlere ve demokratik sorumlulukla birlikte eylemeye ehil kişiler olarak görülür ve davet edilirler. Ancak bireyler, konuşucu ve dinleyicilerin karşılaştığı aşkınsal bir temel olarak yaşam-dünyası ufku içerisinde karşılıklı olarak ortaya koydukları iddialarının, her hangi bir dünyayla (nesnel, sosyal ve öznel dünyayla) uyuştuğunu iddia edebilirler. Bu temelde bireyler, ileri sürdükleri geçerlilik iddialarını eleştirebilir, onaylayabilir veya reddedebilir ve böylece düşünce ayrılıklarını bir sonuca bağlayarak bir uzlaşı sağlayabilir.

Yaşam dünyasının, özellikle ahlaki-pratik sorulara ilişkin ortaya konulan normları, evrensel bir tartışmanın idealize edilmiş koşullarında, diğer deyişle herkese aynı katılım şansı ve hakkının tanındığı, sınırlandırılmamış ve zorlamasız biçimde yürütülen bir tartışmada doğrulanmalıdır. Çünkü Habermas’a göre, iletişimsel eylemde bulunan taraflar düşünsemeli bir ilişki içine girerler. Bu çerçevede ego, tarafların ilgileri çerçevesinde ortaya çıkan iddialar temelinde bir argümantasyonu yürütmeye çalışır, ama ulaşılacak sonucu önceden kestiremez. Dolayısıyla gerçek bir diyalog temelinde biçimlenen ideal bir iletişim topluluğu tasarısı, normatif ilkeler

97 J. Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, s. 417.

45 için gerekli olmaktadır.98 Ancak diğer yandan, Bubner’in de belirttiği gibi, ideal diyalog ile ortaya koyulması gereken kısıtlanmamış rasyonellik iddiası genel olarak başarılı diyalogdan elde edilemez. Çünkü “…yerleşik kılgısal durum ve toplumsal rollerin geniş türlülüğü hiçbir zaman usun yönetimi altında özgür özneler arasındaki tekil bir karşılıklı ilişki ilkesine sıkıştırılamaz.”99 Bu durumda, Habermas’ın baskı ve zorlamadan bağımsız, sınırlandırılmamış söylem iddiası, belli bir baskı ve sınırlandırmayı beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla biçimsel koşullar temelinde yürütülen bir diyalogdan, farklılıklara duyarlı ve her bir kişinin ilgi ve yönelimini dikkate alan bir rasyonellik ortaya çıkmayacaktır.

Diğer yandan, Habermas’a göre, konuşma ve eyleme yeteneğine sahip bireyler arasında tartışmalı iddiaları, argümansal bir tartışmaya olanak sağlayacak biçimde gündelik dilsel iletişimin zorlamalarından bağımsızlaşmış kamusal bir iletişim olanaklılığı olarak ortaya çıkan

iletişimsel akıl, bir yandan önermesel hakikat, öznel samimiyet ve normatif doğruluğun geçerli iddialarının spektrumuna ulaşır ve böylelikle ahlaki pratik sorular alanını aşar. Diğer taraftan iletişimsel akıl, yalnızca temel argümantatif açıklamaların eleştirilebilir ifadelere açık olduğu görüşlere dayanır ve bu açıdan, motivasyonuyla istemin güdümünü amaçlayan bir pratik akıldan geride durur.100 Dolayısıyla iletişimsel rasyonellik, bilişsel-araçsal, ahlaki-pratik ve estetik-dışavurumsal akıl boyutlarını birleştirmek ister. Buna göre, bir iddia ileri süren ve bunu eleştiren birisi karşısında, yalnızca bilişsel-araçsal akıl anlamında temellendirebilmeyi değil, aynı zamanda mevcut bir norma uyarak eylemini gerekçelendirebilmeyi sağlayan ahlaki-pratik akıl anlamında; diğer yandan, bir istek

98 J. Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, s. 525.

99 R. Bubner, Modern Alman Felsefesi, s. 177.

100 J. Habermas, Faktizität und Geltung, s. 19.

46 veya duyguyu ifade eden ve bunu gerekçelendirebilen estetik-dışavurumsal akıl anlamında, bir rasyonellik söz konusu olur. O halde rasyonellik, bütün bu üç akıl alanı karşısında ikna olabilme temelinde biçimlenir. Ancak, olgu-karşıtı pragmatik koşullar temelinde biçimlenen bir iletişimsel akıldan, üç akıl kavramını karşılayacak kapsamlı bir rasyonellik talep etmek, ona gerçekleştirebileceğinin üstünde bir görev yüklemek anlamına gelecektir.