• Sonuç bulunamadı

2. SÖYLEM ETİĞİ KURAMI

2.3. Etik İlkelerin Olanaklılığının Koşulu Olarak Pratik Söylem

2.3.2. Etiğin Aşkınsal Pragmatik Olanaklılığı

112 alternatif yoktur.”211 Çünkü katılımcılar normatif geçerli ilkelere ulaşmak istiyorlarsa, argümantasyon pratiğini olanaklı kılan böylesi aşkınsal, yani olgu-karşıtı koşulları varsaymak durumundadır.

Diğer yandan, pratik söyleme ilişkin bir ahlak ilkesi ve argümantasyon kuralı olarak işleyen evrenselleştirme ilkesi (E), ahlaki ilkelerin nihai bir temellendirilmesini ortaya koyamaz. Bu anlamda, nihai bir temellendirme ortaya koymaya çalışan söylem-etiksel ilkeden (S) ayrılmaktadır. Buna karşılık, söyleme katılan bütün tarafların ilgisini karşılayabilme anlamında rızayı amaçlayan evrenselleştirme ilkesi (E), evrensel-pragmatik bir temellendirme olanaklılığını ortaya koymaktadır. Bu durumda, evrenselleştirme ilkesi (E) temelinde bir uzlaşı olanaklı kılınmalıysa, bu yalnızca gerekli bir koşulu göstermez, aynı zamanda yeterli koşulu da ifade etmelidir. Çünkü evrenselleştirme ilkesine (E) yönelik, genel bir uygulama hükmü söz konusudur. Eğer normların genel olarak yerine getirilmesi amaçlanmazsa, ‘E’ye başvurulamaz. Dolayısıyla evrenselleştirme ilkesi (E) yeterli olmasaydı, ilgili hiçbir geçerli kural verilemezdi. Eğer bu ilke yeterliyse, o zaman evrensel geçerli normları da gösterebilmelidir.

113 olanaklı taraflarca amaçlanır ve onaylanırsa, bu normun geçerli olduğunu iddia etmelidir.”213 Söylem-etiksel ilke (S), evrenselleştirme ilkesini (E), dolayısıyla normların temellendirilebildiğini önceden varsaymaktadır. Bu anlamda söylem-etiksel ilke (S), filozofun bir ahlak teorikçisi veya uzman olarak nihai bir temellendirme anlamında söylemi tekelinde götüremeyeceğini de ifade etmektedir.

Dolayısıyla söylem-etiksel ilke (S), evrenselleştirme ilkesinden (E) farklı olarak normatif içerikli bir argümantasyon kuralının, dil-oyunun uzlaşımsal yapısı içerisinde ortaya konulan aşkınsal-pragmatik temellendirilişini nitelemektedir.

Gerçekte iletişimin evrensel-ahlaki içeriğinin yeniden yapılandırılması olarak Habermas’ın temellendirme idesinden farklı, söylem etiğinin Karl –O. Apel’e geri giden aşkınsal-pragmatik anlayışı, ideal iletişim topluluğu kavramı temelinde nihai bir temellendirmeyi amaçlar. Apel tarafından ifade edilen bu yeniden yapılandırmanın amacı, her bir argümanın anlam koşullarını ortaya koymaktır. Buna göre, söyleme katılan ehil bir konuşucunun edimsel-bilgisi (know-how) olan ifadelerin, aynı zamanda savsal-bilgi (know-that) biçiminde, diğer deyişle bir şeyin bilgisinin, bir şeyi bilmeyi ya da yapmayı ifade ettiği anlamında formüle edilen hem söylemeyi hem de edimin kendisini içeren çelişkili yapı, bu nihai-temellendirmeyi ortaya koymalıdır. Buna göre, “iletişim etiğinin aşkınsal-pragmatik bir nihai temellendirilmesi anlamında ideal temel ilke, ideal bir iletişim topluluğunun etkileşim normları çerçevesinde bir iletişim etiğinin uygulama koşullarının apaçık biçimde gerekli olan olgu-karşıtı öngörüsünün tanıtlanmasında kendini gösterir.”214 Bu anlamda, bir önermenin hakikat veya doğrulunun denetlenmesinin olanaklılığının

213J. Habermas, Moralbewuβtsein und kommunikatives Handeln, s. 76.

214 K.-O. Apel, Diskurs und Verantwortung, Das Problem des Übergangs zur postkonventionellen Moral, Shurkamp Verlag Frankfurt am Main 1988, s. 9.

114 koşulu, Apel için ideal iletişim topluluğu kabulü, Habermas içinse varsayılan söylem kuralları olarak görünür.

Diğer taraftan Habermas’a göre, etik ilkelere yönelik nihai bir temellendirme çerçevesinde Apel, ideal bir iletişim topluluğuna dönük felsefi bir temellendirme amacını gütmektedir. Buna göre, bir yaşam biçimi içerisinde benimsenmiş iyi bir istem, ahlak ilkelerinin benimsenmesi ve uygulanmasında etki sağlayabilir. Ancak, benzer bir etki dilin dünyaya ilişkin yaşamdan ya da gerçeklikten kopuk anlamlandırma gücüyle de sağlanabilir. Bu durum, Habermas’a göre, şeylerin başka türlü görünmesini sağlayan, dünyaya dil aracılığıyla anlam yükleyen ne temel argümanlar olabilir ne de herhangi bir duruma ilişkin nihai temellendirme olabilir.215 Çünkü böylesi bir temellendirme talebi, eleştirilebilir geçerlilik iddialarına yönelik normatif doğrulama olanaklılığının söyleme katılan bütün taraflara açık kalmasını sağlayan yanlışlanabilirlilik ilkesini dışta bırakacaktır.

Aşkınsal temellendirme tarzını nihai biçimde, dil-pragmatik araçlarla yeniden üretmek isteyen “Apel, dil ve eyleme yetenekli her öznenin, herhangi bir argümantasyona katılır katılmaz hipotetik olarak geçerli bir iddiayı eleştirel biçimde denetlemek için, normatif içerikli koşullara yanaşmak durumunda olduğunu

215J. Habermas, Erläuterung zur Diskursethik, s. 189; ayrıca Habermas’a göre, Apel, söylem etiğinin temel felsefi nitelendirilişini, iletişimsel ve pratik aklın özdeşleştirilmesi pahasına ortaya koymaktadır. Oysa iletişimsel akıl, doğru eylem normları için, pratik akıl gibi per se (tek başına, kendi başına) bir kaynak değildir. İletişimsel akıl, geçerlilik iddialarının (savsal hakikatlerin, öznel doğruculuğun ve normatif doğruluğun) bütün çeşitliliğini kapsamakta ve bu açıdan ahlaki-pratik sorular alanını aşmayı sağlamaktadır. Nihai-temellendirme ifadesi, argümantasyon koşullarının felsefi olarak araştırılmasının özel bir konumuna ait olan ve Apel’in dolaylı olarak savunduğu aşkınsal koşul analizine yönelik bir köktencilik kalıntısını işaret etmektedir. s. 134-36; ayrıca Habermas’a göre, Apel’in nihai bir temellendirme iddiasında ısrar etmesinin nedeni, bilinç felsefesinden dil felsefesine gerçekleştirilen paradigma değişimiyle birlikte olumsuzladığı düşünce biçimlerine tutarsız bir dönüşten kaynaklanmaktadır. İletişim topluluğu a priorisi üzerine yazdığı makalede Apel, yalın olgusallığı içinde aklın olgusunu anlaşılır biçimde çözmek isteyen Fichte’yi hatırlatmaktadır. Bu anlamda, Apel, ‘Fichte’nin metafiziksel dogmatizm’inden söz etmesine rağmen, aşkınsal pragmatik nihai-temellendirme iddiasını, bilinç felsefesi koşulları altında girişilen hakikat-ifadeleri ve olay-kanaatlerinin söz konusu özdeşlemesine dayandırır. Ancak, dil-pragmatiği alanına girildiğinde, bu özdeşleşme üretilmek durumundadır. J. Habermas, Moralbewuβtsein und kommunikatives Handeln, s. 106.

115 göstermek ister.”216 Bu anlamda, argümantasyon koşullarından doğrudan doğruya türetilebilecek ve eylem alanına aktarılabilecek normatif ilkeler ortaya konulmak istenir. Ancak Habermas’a göre, katılımcılar, argümantasyon alanından dışarı çıktıklarında, bu aşkınsal pragmatik zorunluluğu üzerlerinden atabilirler. Bu zorunluluk, doğrudan doğruya söylem alanından eylem alanına aktarılamaz.

Dolayısıyla, argümantasyonun pragmatik koşullarında ortaya konulan temellendirmenin normatif içeriğinin eylem düzenleyici gücü gereklidir. Bu güç, evrenselleştirme ilkesini varsayan söylem-etiksel ilkenin aşkınsal-pragmatik olanaklılığında bulunmaktadır. Buna göre, iki adımda yürütülecek bir temellendirme öngörülür. İlk adımda, evrenselleştirme ilkesi (E), pratik söylem için argümantasyon kuralı olarak kabul edilir; daha sonra bu kural, normatif geçerlilik iddialarının anlamlarının açıklanmasıyla bağlantılı olarak argümantasyonun pragmatik koşullarının içeriğinden hareketle gerekçelendirilir.217

Diğer yandan, Habermas’a göre, argümantasyon koşullarından doğrudan türetilen ilke ve normları eylem alanına aktarmak yerine, tarihsel anlayışa bağlı olarak yansıyan ahlaki-pratik tasarımlara bağlı olarak ortaya konulan ilke ve normların denetlenmesi ve temellendirilmesine yönelik yürütülen pratik söyleme ilişkin normatif kuralları göstermeliyiz. Çünkü tarihsel koşulların belirlemesine bağlı olarak ahlaki-pratik tasarımlar çağın kendi ışığını yansıtır. Yapılması gereken, aşkınsal pragmatik olarak türetilen kurallar olan argümantasyon kurallarını kullanma olanağını sağlayan bir söylem yapısı oluşturmaktır. Buna göre, aşkınsal pragmatik argümanın üstlendiği rolün, diğer deyişle argümantasyon kuralı olarak kullanılan evrenselleştirme ilkesinin argümantasyon koşullarında nasıl içerildiğinin argüman

216 J. Habermas, Moralbewuβtsein und kommunikatives Handeln, s. 95.

217 A.g.e, s. 127.

116 yardımıyla gösterilmesi gerekir.218 Dolayısıyla, evrenselleştirme ilkesinin (E) aşkınsal-pragmatik türetme yoluyla gerekçelendirilmesi, pratik bir söylemin katılımcıları olarak olanaklı bütün tarafların onayını alabilen normların geçerli görülmesi biçiminde etiksel ilkede ortaya konulur. Bu anlamda, söylem-etiksel ilkede (S), normların söyleme katılanlarca onaylanması durumunda geçerli ve de doğru olabileceğine ilişkin geçerlilik ve rıza arasındaki bir bağlantı temelinde ortaya konulan ahlaki bakış açısı, normların denetim merci olarak söylemin diyalog yapısında ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla geçerlilik, söylemdeki denetleyici rıza yeteneği olmaksızın olmaz. Öyleyse bu durumda, argümantasyon ilkesi olarak görülen (E) ve söylemde önceden varsayılan ideal uzlaşı, geçerlilik için yeterli koşul olarak görülmemektedir.

Evrensel-pragmatik ve aşkınsal-pragmatik temellendirme, bir normun geçerlilik ve üretim alanı arasındaki ayrımı dikkate almaktadır. Bu anlamda, belli bir ahlaki anlayış ya da tek bir kişi tarafından tek taraflı olarak ortaya konulan ahlaki-pratik ilkelerin, bütün olanaklı taraflar için geçerli, dolayısıyla doğru olarak kabul edilmesi beklenir. Buna karşılık, söylem-etiksel ahlaki anlayış, bir normun geçerliliğini ideal koşullar altında, konuşma ve eyleme yeteneğine sahip olanaklı bütün tarafların bakışımlı ilgisinde ortaya konulan rızaya bağlayarak, geçerliliği ve de doğruluğu öznelerarasılığın diyalogsallığı temelinde ortaya koyar. Dolayısıyla, söylem-etiksel bakış açısından normları üretenlerin ve onların muhataplarının aynı düşünümle söyleme katılmaları beklenmektedir. Bu durumda, toplumun konuşma ve eyleme yeteneğine sahip olmayan tarafları açısından normların geçerliliği ve doğruluğu sorunu gündeme gelmektedir. Çünkü Schnädelbach’ın da belirttiği gibi, aşkınsal

218 A.g.e., s. 96-97.

117 veya biçimsel pragmatik kabul, normların temellendirilmesinde hem söz-edimi teorisinin hem de saf bir bilişselciliğin aynı anda kabul edildiği bir tutarsızlığa neden olmaktadır. Rasyonellik, iletişimsel eylemde tesadüfi olarak ortaya çıkmayan yapısal bir durumdur. Dolayısıyla aklın gerçekliğiyle ilgili bütün durumlar, gerçek eylem durumlarında da bulunmaktadır. Bu nedenle, akılda sürekli olarak bir irade ve yargı da söz konusu olur. Bu temelde, bilişselci bir söylem-etikçi, teorisini aşkınsal veya biçimsel pragmatik yapan belirlemelerin soyutlamasını ifade eden kendi bilişselciliğini, olgusal söylemden kaynaklanan söz-edimsel ve betimsel öğelerin bir sınırlandırmasına dayandırabilir.219

Diğer yandan, Brumlik’e göre, aşkınsal ve evrensel pragmatik söylem etik, her ikisi de statü ve erimine göre farklı olan en üst ilkeyi koyutlamaktadır. Aşkınsal-pragmatik ilkeye göre, etikte ortaya konulan yargılama yetisi evrensel bir algıda değil, normların öznelerarası geçerliliğinin olanaklı bir temellendirmesini ortaya koyan her olanaklı söylem katılımcısının etiğin evrensel-pragmatik normların mantıksal tanıtlamasını ortaya koyan kanıtta bulunmaktadır. Buna karşın bir söylem etiğinin evrensel-pragmatik ilkeleri şöyle ifade edilmelidir: Tartışmalı bir norm, yalnızca her bir tekin ilgisinin ya da çıkarının tatmini için, normun genel uygulamasından ortaya çıkan olasılı sonuç ve yan etkilerin hepsi tarafından zorlamasız biçimde kabul edilebilirse onay bulabilir; daha doğrusu, pratik bir söylemin katılımcısı olarak bütün tarafların onayını bulabilen normlar, yalnızca geçerlilik iddia edebilmelidir.220 Bu açıdan, normların geçerliliğine ilişkin evrenselleştirme ilkesinde ortaya konulan kesin belirlenime karşılık, olanaklı bir

219 H. Schnädelbach, “Was ist Neoaristotelismus?”, Moralität und Sittlichkeit (Wolfgang Kuhlmann), Shurkamp Frankfurt am Main 1986, s. 58-59.

220 M. Brumlik, “Über die Ansprüche Ungeborener und Unmündiger. Wie advokatorisch ist die diskursive Ethik?”, Moralität und Sittlichkeit (Wolfgang Khulman), s. 270-271.

118 yaklaşım öngörülür. Söylemin ahlaki-pratik sorunlardan kaynaklandığı göz önüne alınırsa, normatif iddiaların temellendirilmesi ve denetlenmesi açısından, Habermas’ın da benimsediği bu yaklaşım, daha makul gözükmektedir.