• Sonuç bulunamadı

James’in sağduyu kavramına getirmiş olduğu yorum, hakikat kavramına getireceği açıklamanın bir girişi mahiyetinde değerlendirilebilir. O, bilginin elde edilmesi ve yorumlanması ile ilgili her konuda olduğu gibi sağduyu kavramı içerisindeki mutlak yargılardan da kaçınılması gerektiği üzerinde durmaktadır. Acaba sağduyu veya ortak duyu olarak da tercüme edebileceğimiz “common sense” kavramı nedir? James bu kavram hakkında ne düşünmektedir? Bilginin değeri üzerinde sağduyu veya ortak duyunun etkisi hangi şekildedir ve nasıl olmalıdır?

James’e göre, monistlerin iddia ettikleri tümüyle tamamlanmış aktüel bir dünya, aslında ebediyen tamamlanmamış ve her zaman kendisine yeni bir şeyler eklenen ya da bir şeyleri kaybetmeye eğilimli bir varlık olabilir. O, her biçimde bir yönüyle eksik ve tamamlanmamıştır. İşte bu sebepledir ki, bilgi de açık bir şekilde tamamlanmamış ve eksiktir. Her zaman için yeni eklemelere açık, gelişen ve değişen bir özellik taşır. Bilgi damlalar halinde gelişir, bu damlalar büyük veya küçük olabilirler. Ancak hiçbir zaman bir damla tüm alanı kapsayacak büyüklükte olamaz. Bu nedenle birtakım eski bilgiler, daima olduğu gibi kalır. Örneğin bu çalışmadaki her bir başlık, pragmatizm hakkındaki bilgimize yeni bir eklemede bulunmaktadır. Bu yeni bilgiler zihinde var olan daha eski bilgilerle karşılaşarak mevcut yapının içerisinde kendilerine yer bulurlar. Bu bilgilerden bazıları büyük damlalar halinde olabilir ve daha önceden var olan yanlış bir bilginin düzeltilmesini gerekli kılabilir. Ancak yeni bilgi ne kadar doğru olursa olsun, eskisinin yerini alması ve onu

187 W.James, MT, s. 43-44; W.James, PR, s. 38-39; W.James, SP, s. 217.

188 Sursum Corda: Aşai Rabbani Ayini yöneten papazın ayinden önce cemaate söylediği sözler. Bir nevi teşvik edici sesleniş ve sözler; H.S. Thayer, Pragmatism, Calssical Writings, Indianapolis,1982, s. 133.

düzeltmesi dereceli bir süreç içerisinde olmaya mahkûmdur. Buradaki her bir bilgi, okuyucularına önce az bir bilgi birikimi, birkaç yeni tanım, ayrım ya da bakış açısı kazandırır. Ancak bu yeni bilgiler eklenirken önceki bilgiler aynen yerlerinde durmaktadırlar ve sadece derece derece yeni fikirler eskileriyle birlikte sıraya konulurlar. Her bir başlıkta bazı bilgiler aşılanır ve okuyanın bilgilerindeki toplam kütlede küçük değişiklikler yapar. Kısacası, zihinler damlalar halinde gelişir; tıpkı yağ tanelerinin birbirine eklenerek genişlemesi gibi genişler ve yayılır. Ancak insan bunu mümkün olduğunca sınırlı ve yavaş bir şekilde yapmaya çalışır. Eski inanç ve önyargılarda olduğu gibi, eski bilgilerde de büyük değişikliklerden kaçınılır ve eski bilgiler mümkün olduğunca korunmaya çalışılır. Yani bilgiler yenileştirilmekten çok yama yapılarak genişletilir.189

Her bir yeni bilgi, eskinin sosu içinde pişirilen bir türlü yemeği gibidir. Böylelikle de yeni doğrular, yeni deneyimlerin ve eski doğruların birbirleriyle birleşimi ve karşılıklı olarak birbirlerini etkileyerek değiştirmeleriyle ortaya çıkarlar. Bu, bugün nasıl böyle oluyorsa geçmişte de bu şekilde olmuştur. Buradan, düşüncenin eski yapılarının insanların düşüncelerinde daha sonradan meydana gelen tüm değişiklikler aracılığıyla yaşamaya devam etmiş olabilecekleri sonucu çıkmaktadır. Yani düşüncenin en ilkel yolları henüz tamamen dışlanmamış olabilirler. Bunlar, aynı insan DNA’ları gibi nesilden nesile geçmiş olabilirler. Atalar, belirli zamanlarda bazı düşünme yollarını rastlantısal olarak bulmuş olabilirler. Böyle bir yol bir kez açıldığında tıpkı bir müzik parçasına hangi notadan girdiyseniz ondan devam edilmesi gerektiği gibi, diğer insanlar da bu yoldan devam ederek gelirler. Bu yol veya yapılar üzerinde görünürde belki değişiklikler yapılabilir ancak Gotik bir kilisenin Dorik bir tapınağa çevrilemeyeceği gibi veya bir binanın kolonlarının yapısının değiştirilemeyeceği gibi burada da temel değişiklikler yapılamaz.190

Özetle, James’e göre insanların şeyler üzerine temel düşünme yolları ataların keşiflerinden ibarettir. Bu atalara ait yollar, sonradan gelen zaman sürecinde sağlam kalabilirler ve bu yollar insan zihninin gelişiminde çok büyük bir denge aşamasını oluşturmuşlardır. İşte bu, sağduyu aşamasıdır ve öteki aşamalar kendilerini bu aşama üzerine aşılamışlardır. Ancak asla sağduyu aşamasını toptan değiştirememişlerdir.

Burada insan düşüncesi açısından sağduyu aşaması, bir binanın kolonlarından oluşan ana iskelete benzemektedir. James’e göre basit duyulur algılarda sağduyu

189 W.James, MT, s. 82-83; bkz. Richard Schusterman, Practicing Philosophy, New York, 1997, s. 48-49, 59. 190 W.James, MT. s. 83.

bilgileri daha net iken, karmaşık ilişkiler ve kavramlarda durum biraz daha faklıdır. Örneğin Boston’da hava durumu çok değişkendir ve iki gün hava durumu aynı ise büyük ihtimalle üçüncü gün değişecektir veya bir gün içinde üç farklı hava durumuna şahit olunabilir. Fakat Washington hava bürosu bu düzensizliği epizodik191 hale getirerek aklileştirir. O kıtasal siklonda192 onun olduğu yere veya ana başvurarak siklon tarihinde her lokal değişim bir ipliğe dizili tespih taneleri gibi belirli bir sıra düzenine oturtulur. Yani net bir açıklamadan çok, belirsiz bir düzen içerisine yerleştirilir. Sağduyunun bu ve benzeri genellemelerinin bazı durumlarda aldatıcı olabildiği gibi ataların bize aktarmış olduğu bilgiler de onların o andaki bilgilerinin ve kavramlarının elde edebileceği kadar olabilir. Örneğin bir bebeğin çıngırağını elinden aldığınızda bebek onu aramaz. Çünkü onun için artık çıngırak yok olmuştur. Tekrar çıngırağı eline verdiğinizde ise çıngırak geri gelmiştir. Bebek için çıngırağın ardı ardına görüntüleri ile onun bir ‘şey’ olma kavramı arasındaki ilişki bebek için açıkça oluşmamıştır. Aynı durum köpeklerde de söz konusudur. Görüş alanında olmayan bir şey zihin alanından da çıkar ve onlar da ‘şeyler’i bağlantılı olarak düşünme eğilimine sahip değildirler.193 İnsanlar algıları düzeyinde genellemelere gidebilirler. Şayet bir ıstakoz veya arı olsaydık algı biçimlerimiz ve kategorilerimiz de ona göre olur ve değişirdi.

James’e göre sağduyu ile elde edilen bilgiler o kadar tatmin edici bir yol sağlar ki, ‘şeyler’ görülmedikleri durumlarda bile var olurlar. Bir konuşma sırasında dudakların kulaklarda yolculuk yapmak üzere gönderdiği ses tam olarak budur. Bu, yumurta kaynatılan suya geçen ateşin duyulabilir ısısıdır. Bir buz parçası atmak suretiyle sudaki ısı soğukluğa çevrilebilir. James’e göre Avrupalı olmayan insanların istisnasız tümü, felsefenin bu aşamasında kalmışlardır. Çünkü bu aşama yaşamın tüm pratik hedefleri için yeterli olmaktadır. Zihinler, sağduyunun mutlak olarak doğru olmayabileceğinden kuşkulanma gereği bile duymamıştır. Bu kavramlar, isimleri tarihin karanlığında kaybolmuş eski zaman dehaları tarafından keşfedilmişlerdir. Bu yargılar, ilk defasında uygun geldikleri doğrudan deneyimler aracılığıyla doğrulanmıştır. Bu sürecin ardından tüm diller bu yargılara dayanacak hale gelince, olgudan olguya, insandan insana yayılır hale gelmişlerdir. Sadece meraklı ve işsiz güçsüz, aylak zihinler sağduyu aşamasını “eleştirel düşünme” düzeyi denilebilecek şey için terk etmişlerdir. Bu zihinlere Hegel örnek olarak verilemez iken Galileo,

191 Epizodik: Ayrı ayrı olaylara dayanan, aralıklı.

192 Siklon: Atmosferde bir alçak basınç alanı çevresinde hızla dönen rüzgârların oluşturduğu şiddetli fırtınadır. Siklonlar güney yarıkürede saat yönünde, kuzey yarıkürede aksi istikamette dönerler.

Dalton, Faraday gibi kişiler sonlu anlamda gerçek olan sağduyunun naif duyu-sınırı içinde işlem yapmanın imkânsız olduğunu görmüşlerdir. Sağduyu daimi ‘şeyler’i bizim aralıklarla meydana gelen duyularımızın arasına yerleştirdiği için, bilim sağduyu dünyasının ötesine geçerek birincil niteliklerin, atomların, eterin, manyetik alanların ve buna benzer şeylerin dünyasını çıkarımlama yoluna gitmiştir. Bilim ve eleştirel felsefe bu sebeple sağduyunun sınırlarını yıkmıştır. Bilim ile naif realizm sona ererek ikincil nitelikler gerçek olmaktan çıkmış, sadece birincil nitelikler geride kalmıştır. Eleştirel felsefeyle de her şey bir düzensizliğe dönüşmüştür. Sağduyu, kategorileri var olan herhangi bir şeyi temsil etmekten uzaklaşarak, duyuların karşı konulamaz akışının ortasında kalıp şaşkınlıktan kaçış yolları arar hale gelmiştir.194

James’e göre yaşadığımız dünya ile ilgili en az üç tane kendine özgü yanlarıyla karakterize edilebilecek olan düşünce düzeyi, aşaması veya tipi vardır. Bunlar; 1.sağduyu aşaması, 2. eleştirel felsefi aşama ve 3. bilimsel aşamadır. Her bir aşamanın kendine özgü erdemleri vardır. Mutlak anlamda ise hangisinin diğerinden daha doğru olduğunu söylemek imkânsızdır. James, bilimsel ve eleştirel aşamaların sağduyu aşamasını yıktığını söylemenin imkânsızlığı yanında, bu üç aşamanın da mutlak anlamda en doğru olarak nitelendirilemeyeceğini ifade etmektedir. Ancak eleştirel felsefi aşamayı da pratik anlamda işe yaramaz olarak görmektedir. Ona göre gerek Locke, Hume, Berkeley, gerekse Hegel ve Kant gibi isimlerin tümü felsefelerinde bütünüyle verimsiz olmuşlardır. Çünkü bu düşünürler doğanın detayları üzerine herhangi bir ışık sunmamışlardır. Bu filozofların görüşlerinin peşinden gidilerek herhangi bir keşif veya icat yapılamaz. Ne Berkeley’nin katran suyu hipotezi, ne de Kant’ın nebula hipotezi herhangi bir şey üretmek için uygun değildir. Ancak bunların her biri kendilerine ait bir felsefi yaklaşıma sahiptir. Bu düşüncelerden elde edilecek bilgiler pratik değil aklidirler. Bu felsefelere karşı iddiaları bu kadar net olmasına rağmen, James, özellikle bu üç düşünce aşamasından hiç birinin diğerine göre en iyisi olduğunu söylememektedir. Ona göre sağduyu yaşamın bir alanı için, bilim bir başka alanı için, felsefi eleştiri ise bir üçüncü alan için daha iyi olabilir; ama mutlak olarak hangisinin daha doğru olup olmadığını ancak Tanrı bilir.195

James, insanları sağduyusal yargılara karşı bir şüpheye yöneltmektedir ve bu şüpheden de vazgeçmemeleri gerektiğini de özelikle öğütlemektedir. Sadece sağduyu yargılarının değil, aynı zamanda diğer düşünce tiplerinin de tam olarak tatmin edici

194 W.James, MT. s. 89-91. 195 W.James, MT. s. 91-93.

olamadıklarını ancak bu çoğulculuğun da ortadan kalkmaması gerektiğini ifade etmektedir. 196

James, tüm bu epistemolojik düşünce tiplerinden hiç birinin mutlak olarak doğru kabul edilemeyeceğini, çünkü bunları test edebilecek yalın bir test imkanının olmadığını belirtmektedir. Ona göre, doğruya sahip olduğunu iddia eden sağduyusal bilim, korpüsküler felsefe, ultra-eleştirel bilim, enerji bilimi, eleştirel ya da idealist felsefe, bunların tümü bir açıdan doğru da görünseler, yetersiz ve insanı tatmin etmekten uzaktırlar.197 James‘i, hakikatin tam ve yeni bir tanımını araştırmaya götüren sebeplerden en önemlisi, işte bu tatminsizliktir. Bu sebeple de James kendi hakikat teorisini ortaya koymak zorundadır. İşte onun kendisini ortaya koymak zorunda hissettiği bu hakikat teorisi, düşünce tarihinde yeni bir hakikat anlayışının da ortaya çıkmasına neden olmuştur.