• Sonuç bulunamadı

5. JAMES PRAGMATİZMİ’NDE BAZI METAFİZİK MESELELER ve DİN

1.2. Dinî Tecrübenin Yapısı

Dini tecrübenin yapısına dair üç önemli görüş dikkat çekmektedir. Bunlardan biri dini tecrübeyi bir his olarak nitelendirirken, diğeri algı olarak değerlendirmektedir. Bir diğeri de dini tecrübeyi algı olarak değerlendirenlerin karşı görüşü olarak, dini tecrübenin yapısını dini inançlara dayalı bir yorum olarak gören anlayıştır. Dini tecrübenin yapısına dair bu üç görüşü şimdi daha detaylı olarak inceleyebiliriz.

1.2.1. Bir His Olarak Dinî Tecrübe

F. Schleiermacher (1768-1834), dinî tecrübenin entelektüel veya bilişsel bir tecrübe olmadığını ancak dünyanın dışındaki bir kaynağa veya bir güce mutlak bir bağımlılık hissi olduğunu iddia eder.366 Bu tecrübe, kavramsal ayırmalardan önce gelen bir histir, kendi kendini kanıtlar ve sezgiseldir. Bu sebeple de tasvir edilemez. Bu bilişsel bir tecrübe olmaktan çok duygusal bir tecrübedir. Bu düşünce Rudolf Otto (1869-1937) gibi birçok kişiyi etkilemiştir. Otto’ya göre, Tanrı’nın bazı tezahürleri akılla kavranabilir, ancak yine de Tanrı’nın derindeki mahiyeti aklen bilinemez ve bu açıdan Tanrı anlatılamaz. Tanrı’nın azametini, aklî olanın ötesine geçen bir şeyle yani hisle idrak etmek gerekir. Otto bunu esrarengiz olanın tecrübesi olarak adlandırmaktadır.367

Aynı durum W. James için de söz konusudur. Ona göre de hissetmek dinin daha derindeki bir kaynağıdır. Felsefî ve teolojik tefekkür dinî tecrübenin yan ürünleri ve doğal uzantılarıdır. Dinî tecrübe olmaksızın, ne teolojiler ne de dinî felsefeler olabilir. Saf entelektüel süreçlerle doğrudan dinî tecrübenin verilerinin doğruluğunu ispata çalışmak nafile bir çabadır.368

1.2.2. Algısal Olarak Dinî Tecrübe

William Alston (d. 1921) pek çok Tanrı tecrübesinin algı ile aynı yapıda olduğu kanaatindedir. Gündelik duyu algısında algılayan-algılanan-fenomen olmak üzere üç öğenin olduğunu belirtir. Örneğin bir kedinin görülmesi durumunda kediyi gören kişi algılayan iken, kedi algılanan ve kedinin görünüşü ise fenomendir. Alston’a göre bu duruma benzer şekilde Tanrı tecrübesinde de üç öge vardır: Dinî tecrübeyi yaşayan kişi, tecrübe edilen şey (Tanrı) ve Tanrı’nın tecrübeyi yaşayan kişiye görünüşü. Kedi nasıl ki, bize kedi olarak görünüyor ve bu bir farz etme değil

366 Friedrich Schleiermacher, The Christian Faith, Edinburgh, 1928, s. 17. 367 M. Peterson, W. Hasker, B. Reichenbach, D. Basinger, age, s. 21-22. 368 Bkz. M. Peterson, W. Hasker, B. Reichenbach, D. Basinger, age, s. 22.

ise Tanrı da Tanrı olarak görülmektedir; yani Tanrı’nın, Tanrı olduğu farz edilmez, bizzat kendi görünümüdür.

Bu durum bazılarına tuhaf gelebilir ancak gerçekten de algı tecrübesi yani duyu tecrübesi Tanrı tecrübesinden birçok noktada farklılık gösterir. Örneğin, duyu algısı olağan iken Tanrı tecrübesi olağanüstü ve sıra dışıdır. Duyu algısı canlı bir görüntü arz ederken, Tanrı tecrübesi sönük bir yapıdadır. Tüm insanlar duyu algısına sahip iken, herkes dinî tecrübe yeteneğine sahip değildir. İşte bu noktadan hareketle acaba bu farklılıklar Tanrı tecrübesinin algı tecrübesinden farklı bir yapısının olduğunu gösterir mi? Hayır, elbette göstermez. Bazı insanların duyusal ve algısal yeteneklerinin sınırlı olması; örneğin görme veya duyma yetilerinin zayıflığı, görme ve işitmenin algı biçimleri olduğu iddiasını şüpheli bir hale getirmez. Aynı şekilde çoğu kimsenin dinî tecrübeyi yaşamaması, Tanrı tecrübesinin algısal tecrübeye benzer bir yapıda olduğu iddiasını ortadan kaldırmaz.369

1.2.3. Dinî İnançlara Dayalı Yorum Olarak Dinî Tecrübe

Dinî tecrübenin yapısına dair üçüncü görüş ise dinî tecrübelerin algısal olduğu görüşüne karşı çıkan görüştür. Bu görüşte olan Wayne Proudfoot (d.1939)’a göre tecrübelerimizin algı olması için, algılanan nesnenin şurada (karşıda) olması ve bizim onu tecrübe etmemize nedensel olarak katkıda bulunması gerekir. Örneğin, bir kimsenin bir kedi gördüğünü söylemesi hem kedinin var olduğunun hem de bu kimsenin onu görmesine kedinin nedensel olarak katkıda bulunduğunun kabul edilmesidir. Eğer kedi mevcut değilse ya da herhangi bir şekilde bu algıya neden olmamışsa bu durumda biz “bu kimse bu kediyi algıladı” veya “gördü” demez, bu kimsenin bir halüsinasyon gördüğünü veya başka bir şeyi kedi sandığını söyleriz. Proudfoot’a göre; dinî tecrübe tasviri, insanların ilahi bir şeyi tecrübe etmek şeklinde tasvir ettikleri dinî tecrübeleri yaşamış olmalarını kabul etmeye müsaade edecek kadar geniş olmalı, fakat kimsenin ilahî bir nesneyi fiilen tecrübe etmiş olmasını teslim etmeyi zorunlu kılmamalıdır. Ona göre dinî tecrübe, onu yaşayan kişinin dinî farz ettiği veya dinî olarak yorumladığı bir tecrübedir. Tecrübenin dinî oluşu onun dinî bir içeriğe sahip olması sebebiyle değil, kişinin her ne tecrübe ederse etsin ona kattığı inanç yapısı sebebiyledir. Proudfoot’a göre dinî tecrübeler, tecrübe edenin inanç sisteminden bağımsız olarak tasvir edilemez. Dinî tecrübeyi tasvir ederken, onu başka bir tecrübe türüne indirgemek tecrübeyi yanlış teşhis etmektir. Tabiatüstü öğeyi bir kenara bırakan bilimsel açıklamaların tecrübeyi tasvir etmekle ilgisi yoktur. Çünkü bilim tecrübeyi onun tabii nedenleri açısından açıklamaya çalışırken, dinî

tecrübe yaşayanlar tabiatüstü bir açıklamanın dinî tecrübenin tasvirinin bir parçası olmasını gerekli görürler. 370

Proudfoot’un açıklaması algısal açıklamadan açık bir şekilde ayrılmaktadır. Algısal açıklamada, dinî tecrübeye neyin neden olduğu veya neyin onu meydana getirdiği bilinmek istenirken, Proudfoot bu kişinin tecrübeyi tasvir ederken neden bu hususi inanç sistemine başvurduğu ile ilgilenmektedir. Algısal açıklama ilahi olana dair bir şey anlamamıza yardım edebilirken, Proudfoot hem dindar insanları hem de onların sahip oldukları inançlara nasıl eriştiklerini anlamamıza yardımcı olmak istemektedir. Algısal açıklamanın bünyesinde dinî tecrübe iddialarının doğruluğunu değerlendirecek dayanaklar bulunabilir, Proudfoot için mesele doğruluk meselesi değildir.371