• Sonuç bulunamadı

James’in şanslı tabiatlılar olarak gördüğü sağlıklı zihinliler, bahsettiğimiz üzere kötülüğü sistematik olarak reddeden hatta bazen tamamıyla ontolojik olarak da reddeden bir kesimin karakterini temsil etmekteydiler. Buna mukabil olarak da James, bir de çift doğumlu karakterliler dediği ve yaşamları boyunca ikinci bir doğuma ihtiyaçları olan diğer bir karakter türünden bahsetmektedir.488 Bu karakterin ikinci doğumdan önceki hayatlarına ait tabiata ise “Hasta Ruh” tabiatı demektedir. Burada bahsedilen “Hasta Ruh” hali bir nevi melankoliye tekabül etmektedir.

James kendi zamanındaki modern psikolojinin “eşik” kavramından bahsetmektedir. Zihin halinin bir başka zihin haline geçiş noktası anlamında kullanılan bu kelime, günümüzde de geniş şekilde kullanılmaktadır. Örneğin günümüzde genç ve normal bir insan kulağı frekansı 20Hz − 20kHz arasındaki sesleri

486 W.James VRE, s. 145. 487 John R. Shook, age, s. 88.

duyabilir.489 İnsan bu ses seviyesinin altını duyamadığı gibi üstünü de duyamaz. Bir karıncanın ayak seslerini duyamadığımız gibi, aynı zamanda saatte 1670 km hızla dönen dünyamızın çıkardığı gürültüyü de duyamayız. Duyum eşikleri olarak isimlendirdiğimiz bu aralıkların, sadece duyma ve görme gibi duyusal organlara ait olmadığı, bunun dışında bilinç eşiği diyebileceğimiz bir eşiğin de var olduğu James tarafından öne sürülmüştür. Buna göre insanların bilinç eşikleri kişiden kişiye değişiklik gösterebilmektedir. Örneğin yüksek bir eşiğe sahip olan kimse gürültü patırtıya hiç aldırmadan gürültünün içerisinde uyuyabilir iken, bilinç eşiği düşük olan bir insan ise en ufak bir sesten bile rahatsız olabilir ve uyuyamaz. Bununla birlikte kişilerin duyumlama derecesindeki farklılıklar karşısındaki hassasiyetine ise “farklılık eşiği” denir. İşte bütün bunlar gibi insanların aynı zamanda acı, korku ve acizlik eşiğinden bahsedilebilir. James “acı eşiğini” sağlıklı zihinlilik ve hasta ruhun ayrım noktası olarak görmektedir. Acı, korku ve acziyet eşiği bazı insanlarda yüksek iken bazılarında ise düşüktür. Sağlıklı zihinli insanlar tabiatları sebebiyle ve buradan kaynaklanan alışkanlıkları sebebiyle bu eşiğin güneşli tarafında yaşarlar. Buna karşılık depresyona uğramış kimseler ise bu çizginin karanlık tarafındadırlar. Sağlıklı zihinliler, James’in tabiriyle, hayata ellerinde bir-iki şişe şampanyayla başlarlarken diğerleri acı eşiğine yakın bir şekilde doğmuşlardır. Bu sebeple en hafif can sıkıcı şeyler bile onların düşmesini sağlar. İşte bu acı eşiklerinin farklılığı, James’e göre aynı zamanda insanların dinî hayatlarının ve din seçimlerinin de farklılığına sebep olmaktadır. İnsanların ihtiyaçlarına göre din tercih etmelerinin rölatifliği tabii bir olaydır ve bu o insanların tabiatlarından kaynaklanmaktadır.490 İşte, bu tabiatlardan biri olan sağlıklı zihinliliğin dışındaki şanssız insanların yani çift doğumluların karakterine ise James “hasta ruh” karakteri demektedir. Acaba “hasta ruh” karakterinin özellikleri nelerdir? Bu kişiler nelerden etkilenirler ve bu etkilerin şiddeti nedir? Kişiden kişiye bu ruh hali değişiklik gösterir mi? Sağlıklı zihinliliğe nisbeten hasta ruhlu kişilerin oranı ne kadardır? Bu halden kurtuluş mümkün müdür? Mümkün ise bu nasıl olmaktadır ve insan eski haline mi dönmektedir yoksa tamamen farklı bir durumla mı karşı karşıya gelecektir? Sağlıklı zihinliler ile bu kişilerin farklılıkları nelerdir? Birbirlerine karşı bir üstünlükleri var mıdır?

Sağlıklı zihinliliği maksatlı olarak kötülüğü küçülten bir metot olarak kabul ettiğimizde, bunun mukabili olan hasta ruh ise kötülüğü büyüten ve hayatımızın kötü

489 http://www.nigmetkoklu.com/pdf/tbi/tbidn/Ses.pdf (26.09.2011) 490 W.James, VRE, s. 144.

yönlerini öne çıkaran bir karakterdir. Hasta ruhlu kimse kötümserdir; zevk almazlığa, melankoliye, şahsi günah ve suçluluk bilincine maruzdur.491

James hasta ruh meselesinden bahsederken aynı zamanda da kötülük meselesine ve kendi dünya görüşündeki kötülüğün yerine de değinmektedir. Ona göre felsefî teizm her zaman panteist ve monist bir eğilim göstermiştir. Dünyayı da mutlak hakikatin bir birimi olarak görür, bu ise popüler teizm ile uyuşmaz. Çünkü popüler teizm çoğulcu (pluralistic) bir tavır sergilemektedir. Ayrıca popüler teizmde Tanrı kötülüğün varlığından zorunlu olarak sorumlu değildir. Tanrı kötülükten, eğer o kötülük nihai olarak sonunda aşılamazsa sorumludur. Fakat monistik ve panteistik bakış açısına göre kötülük tıpkı diğer her şey gibi temelini Tanrı’da bulur ve buradaki problem, Tanrı mutlak iyi olduğunda bunun nasıl mümkün olacağıdır. Bu problem, dünyanın kusursuz bir birim olarak ortaya konulduğu bütün felsefe biçimlerinde ortaya çıkmaktadır. Böyle bir birim bireyseldir ve onda en kötü parçalar da en iyi parçalar kadar zati ve özseldir, aynı zamanda da bireyin mahiyetini oluşturmakta zorunludur. Çünkü o bireydeki herhangi bir parça ortadan kalkacak olursa, o birey de ortadan kalkacaktır. Skolastik Teizmin kendi zamanında bu problem ile mücadele ettiği gibi, İskoçya ve Amerika’da oldukça güçlü olan Mutlak İdealizm felsefesi de bu problemle yüzleşmek durumundadır. James’e göre bu paradokstan kurtulmanın tek yolu, monistik bakış açısını biraz gevşetme ve dünyayı çoğulcu bir şekilde görmektir. Yani dünyayı mutlak birsel hakikat olarak değil, aşağı ve yukarı olan şeylerin ve aynı zamanda da ilkelerin toplamı olarak görmektir. Çünkü ancak bu şekilde kötülük zati bir şey olmayacak ve diğer şeylerle birlikte var olmak için aklî yahut mutlak bir hakka sahip bulunmayacaktır. Bu anlamda sağlıklı zihinlilik tercihini bu çoğulcu düşünceden yana kullanırken; monistçi filozof kendisini az çok, nitekim Hegel’de olduğu gibi, vakıada var olan her şeyin aklî olduğunu ve diyalektik olarak gerekli olan bir unsur olarak kötülüğün de var olması gerektiğini ve hakikatin nihai sisteminde bir fonksiyonu olduğunu söylemeye mecbur kılar. Oysa sağlıklı zihinlilik böyle bir şey söylemeyi kabul etmez.

Sağlıklı zihinlilik hareketi veya felsefesi der ki; kötülük kesinlikle akıl dışıdır, irrasyoneldir ve bu sebeple de korunması veya herhangi bir hakikatin nihai bir sisteminde kutsallaştırılması mümkün değildir. Kötülük, sağlıklı zihincilik felsefesine göre Tanrı tarafından sevilmez ve hakikate yabancı, gereksiz bir unsur olması sebebiyle sökülüp atılması gerekir. Mümkünse hafızadan da silinip atılmalı ve unutulmalıdır. Bu fikre göre evrenin elementleri, diğer elementlere nispetle aklî bir

bütünlülük oluşturmamaktadır ve diğer elementlerin oluşturduğu bütüne nispetle uygunsuzdur. Dolayısıyla kirli, pislik ve olmaması gereken şey olarak görülür. James’e göre, çoğu filozof kötülüğü unutsa da, zikretmeyecek kadar ondan nefret etse de nihai emirde kötülüğü kabul etmek ve hakikatin bir unsurunu içerdiğini görmek gerekir.492

James, sağlıklı ruhta olduğu gibi hasta ruh tabiatında da çeşitli seviyelerin mevcut olduğunu ifade eder. Ona göre bazı insanlar için kötülük,sadece dış dünyayla olan bir uyumsuzluktur. Yani insan hayatının, çevreyle uyumsuzluğudur. Bu türden bir kötülük düşüncesi, kişinin kendisinde, çevresinde veya her ikisinde birden değişiklik yapmak suretiyle, en azından ilkesel olarak tedavi edilebilir. Böylece insan ve çevre birbirine uydurulur ve herşey tekrar keyifli hale gelebilir. Fakat kötülüğü sadece dış dünyayla olan uyumsuzluk olarak algılamayan ve kendi temel tabiatında hissettiği bir yanlışlık ya da kusur olarak gören insanlar da vardır. Onların problemi, çevrede ya da manevi benlikte yapılan yüzeysel değişikliklerle çözülemez. James, Latin ırkların kötülük problemine, az önce bahsettiğimiz ‘tedavi edilebilirler’ kategorisindeki, yani çoğulcu anlamda hastalıklardan, günahlardan oluşmuş birşey ve kaldırılabilir olarak baktıklarını; Germen ırkların ise kötülüğü bireysel olarak kabul ederek, insanın zatından sökülüp çıkarılamayacak birşey olarak gördüklerini ifade etmektedir. Bu nedenle James örnekleri üzerinde dururken problemin daha köklü olduğu Alman ırkını ele almaktadır.493

James’in belli seviyelerde yaşandığını söylediği hasta ruh karakterinin ilk ve en hafif biçimi, genel anlamda başarılı olup az bir başarısızlıkla ortaya çıkan kırılganlık biçimindedir. Çok mutlu, çok meşhur, herkes tarafından gıpta edilen, hayatındaki tecrübelerin onda dokuzu başarılı, onda biri ise başarısız olan bir kişinin yaşadığı kırılmalar buna örnektir. James’e göre bu kişilerin başarı çizgisindeki idealleri ya ulaştığı şeylerden çok yüksektir ya da bu dünyada kimsenin bilmediği gizli idealleri mevcuttur. Bu ideallere ulaşamaması sebebiyle kendi içinde bir eksiklik ve kusur hisseder. James, Goethe(1749-1832) gibi başarılı bir iyimserin yaşadığı kırılmayı dile getirmekte ve bunu diğer sıradan insanların küçük şeyler sebebiyle yaşadıkları kırılganlıkların da bir örneği olarak genişletmektedir. Goethe 1824’te şöyle yazmaktadır;

“Hayatımın akışı aleyhine hiçbir şey söylemeyeceğim, fakat temel itibariyle hayatım acı ve yükten ibarettir. Yetmiş beş yıllık hayatım boyunca gerçek anlamda dört hafta müreffeh yaşamadım. Hayatım daima yukarıdan aşağı

492 W.James, VRE, s. 141-142; E. Boutroux, age, s. 349-351. 493 W.James, VRE, s. 143.

yuvarlanan kayayı tekrar yukarı çıkarmakla geçti.”494

James, Goethe gibi başarılı bir insanın bile bu şekilde düşünebildiğini, dolayısıyla daha zayıf insanların neler düşünebileceğini bir tahmin edin demek maksadıyla Goethe örneğini aktarmaktadır. Buradaki durum, belli bir süre yaşayıp sonra arkasına dönüp de koca bir boşluk hisseden kişilerin durumunun örneğidir. Yine başarısından şüphe duyulmayan bir başka örnek ise Luther (1483-1546)’dir. O da;

“Tanrı’ya artık beni alması için dua ediyorum. Her şeye rağmen son hükmü ile gelsin. Boynumu uzatacağım ve yıldırım çakacak ve ben sonunda rahata kavuşacağım… Ey Tanrım! İzin ver, ölümüm gecikmeden gelsin; bu kolyeyi bugün yiyip bitireceğim ki böylece kader ya da hüküm yarın gelsin…”495

demektedir.

James, insanın hassaslığını biraz daha artırıp acı eşiğinin biraz daha ötesine geçirdiğimizde, hasta ruh tabiatının ikinci aşamasını göreceğimizi ifade etmektedir. Bu aşama da insan hayatındaki başarılı anların bozulması ve yarım bırakılması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu kişi için bütün tabii güzellikler yok olur, zenginlikler uçar, şöhret ise bir nefes gibidir; verirsin gider. Sağlık, gençlik ve zevk kaybolup gider.496

Bu tip bir durumda hayat ve hayatın negatifliği birbiri içine girmiştir. James’e göre, eşyanın bu yönüne dikkat eden ve böyle bir düşüncenin ortaya çıkardığı neşe kırıcı ürpertiye maruz olan bir zihin için sağlıklı zihinciliğin verebileceği ferahlık ve rahatlık ancak “Açık havaya çık” yahut “Yaşlı dostum eğer maraziliğinden kurtulacak olursan iyi olacağını söyle ve eğlen” demek olacaktır. James böyle bir cevabın aklî bir cevap olmadığını düşünmektedir. Ona göre hasta ruh karakterinin böyle bir durumda karşı karşıya kaldığı durum, sağlıklı zihinliliğin telkin ile etki ettiği durumlara göre çok daha derin bir durumdur. Bizim hasta olabileceğimiz veya ölebileceğimiz gerçeği bizi şaşırtan bir şeydir ve bizim şu an için yaşamamız ve iyi olmamız bu şaşırma ve şaşkınlığa uygun değildir. Bu sebeple de bizim ölümle ilgisi olmayan bir hayata, hastalığa maruz kalmayacak bir sağlığa, yok olmayacak bir iyilik türüne ve tabiatın ötesine geçecek bir iyiliğe ihtiyacımız vardır. James, tüm bunların, ruhun uyumsuzlukları seçebilme hassasiyetine dayanabileceğini söyler. Böyle bir bilinç yapısına sahip bir arkadaşının “Benim problemim ortak mutluluğa ve iyiliğe çok inanmamdır ve hiçbir şey onların geçiciliği konusunda beni avutamaz. Bunun mümkünlüğü karşısında dehşete

494 W.James, VRE, s. 146. 495 W.James, VRE, s. 146.

kapılmakta ve rahatsız olmaktayım” sözlerini hatırlatarak insanların büyük bir çoğunluğunun da bu arkadaşının söylediği ruh haline dâhil olduğunu düşünür. Ona göre, hayvani heyecanlanabilirliğimiz ve içgüdümüzün biraz soğuması, hayvani sertliğimizin biraz kaybı, biraz zayıflık ve acı eşiğini biraz geçmek bizim mutat neşe kaynaklarımızın özündeki kurtçuğu ortaya çıkaracak ve bizi melankoli metafizikçilerine dönüştürerek bir anda gözümüzün önünde dünyanın azametinin sarsılmasına sebep olacaktır. 497

James değerler ve duyguların ortaya çıkmasında dışsal olguların etkisi olmadığını iddia eder. Ona göre dışsal bir olgu ile bu olgunun ortaya çıkardığı sonucun rasyonel anlamda bir bağlantısı yoktur. Aynı durumlarda, farklı kişiliklerde, farklı sonuçların alınması çok muhtemel bir durumdur. Bu sebeple, bu duyguların kaynağı, varlığın başka bir boyutuna ait olabilir. Bu alan da söz konusu öznenin ruhani ve hayvani alanıdır. İnsan duygularını düşünerek elde edemez. Dünyanın sahip olduğu zannedilen değeri, ilgisi ve anlamı, bakan kimsenin zihninin ürünüdür. Örneğin aşk bunun en belirgin örneğidir. Bir insana aşk gelirse gelir, gelmezse gelmez. Hiçbir akletme süreci aşkı gelmeye zorlayamaz. Ancak geldiği zaman da sevgi, sevilen varlığın değerini inanılmaz şekilde dönüştürür ve seven için de dünyayı yeni bir hale sokarak hayatına anlam katar. Aynı durum korku, değersizlik, haset, hırs ve ibadet için de geçerlidir. Yaşlı bir kimse, gençken kendisine arız olan aşk, gizem ve büyük şeylerin varlığı gibi şeyleri tekrar düşünerek kendine geri getiremez, çünkü bunlar insanlara verilmiş ruhani armağanlardır. Dünyanın eşyası, tıpkı sahne dekorunun kendisine vuran tüm ışıkları kabul etmesi gibi bütün armağanlara yüzeylerini açar. Bu iki faktörden biri çekilip çıkarıldığında ortaya bazı patolojik sonuçlar çıkar.498

James’e göre dünya, yaşlılık ve gençlik arasında geçen bir savaştır ve bu savaşta son sözü yaşlılık söyler. Hayata dair natüralistik bir bakış, başlangıç itibariyle mutlu başlasa da sonunda üzüntü ile neticelenir. Ona göre bu üzüntü her zaman pozitivist, agnostik ve natüralist felsefenin kalbinde mevcuttur. Böyle bir durumda sağlıklı zihincilik her ne kadar anı yaşamaya dair elinden geleni yapsa da kötülüğü görmezden gelse de gerçekte kötülük arka planda hep düşünülmeyi bekler. Bir kimsenin ruh hali veya gelecek beklentisi o anda yaşadığı ümit ve ümitsizliğin değeri ile anlam kazanır ve ortaya çıkacak sonuçlar çok önemlidir. Örneğin, doktorların ölümcül bir iç hastalığı haber verdiği yaşlı bir kimse şarap içerken gülüp

497 W.James, VRE, s. 148. 498 W.James, VRE, s. 157-158.

oynasa da artık kaderini bilmektedir. Bütün bu zevk-i sefanın ortadan kalkacağını bilir ve bu bilgi onun bütün zevk-i sefasına son verir. Yaşlılar ölümün ahbaplarıdır, mutlulukların altında gizlenen ve zayıf anlarda ortaya çıkan bu kurtçuk onları kemiren kardeşleridir. Mevcut anın neşvesi ve parlaklığı, devamlı o anın kendisi ile birlikte olduğu ihtimaller arka planından ödünç alınmıştır.499

James’e göre sağlıklı zihinlilik ve hasta ruh bireylere has bir durum olduğu gibi bazı düşünce akımlarının da karakterini oluşturabilir. Bu düşünce akımlarına örnek olarak da Natüralizm, Hedonizm ve Stoacılık felsefelerini göstermektedir.

Natüralizme göre insanlık, kaçacak bir tarafı olmayan uçurumlarla çevrili donmuş bir gölde yaşayan, ancak yavaş yavaş buzun eridiğini ve bu gölün buzunun son tabakası ortadan kalktığında kaçınılmaz günün yaklaştığını ve boğulup öleceğini bilen bir insan topluluğuna benzer. Buzda kayak yapan kimse ne kadar mutlu, güneş ne kadar ışıklı ve geceleri şenlik ateşi ne kadar kızıl olursa karşılaşılacak üzüntü de o kadar delici olur. James, ilk Yunanlıların edebi eserlerinde her ne kadar natüralizmin doğuracağı sağlıklı zihinli mutluluğun modelleri sunulmaya çalışılmış olsa da güneşin üzerine vurduğu her şeyle alakalı genelde iyimser bir yapı gözlense de içten içe bir acının bulunduğunu düşünmektedir. Ona göre, Homeros’ta (MÖ 8.yy) yansıtıcı pasajlar neşesiz, cansız ve yavandır. Greklerin sistematik olarak eşya hakkında kötümser bir hale büründükleri görülmektedir. Tanrıların kıskançlığı ve aşırı mutluluğu ardından ortaya çıkan intikam tanrıçası ve herşeyi kuşatan ölüm, kaderin karanlığı, son derece akıl dışı zalimlik ve vahşet onların hayalinin sabit arka planıydı. Onların politeizminin güzel neşesi şairane modern kurgudan ibarettir. James’e göre bu natüralist Grekler hiçbir zaman Brahmanların, Budistlerin, Hristiyanların ve Müslümanların kısaca natüralist olmayan ve iki kere doğan insanların mistisizm ve zühde dair inançlarından elde ettikleri zevkle karşılaştırılabilir zevklere sahip olmamışlardır.

James, Stoacı umursamazlık ve Epikürcü zühd’ü Grek aklının bu yönde yaptığı en büyük ilerleme olarak görmektedir. Epikürcü şöyle demektedir; “Mutlu olmayı arama, mutluluktan kaçmaya çalış, nitekim güçlü mutluluk her zaman için acıya bitişiktir. Bu yüzden güvenli kıyıya sarıl ve daha derin vecdleri arzulama ümidini az tutarak hayal kırıklığından sakın ve hepsinden önemlisi, üzülme.”

Stoacılar ise şöyle demektedirler; “Hayatın insana verebileceği hakiki iyilik, ruhuna özgürce sahip olmasıdır. Diğer bütün iyilikler yalandır.” Bu felsefelerden her biri kendi çapında tabiatın iyiliklerinden ümidi kesmişliğin bir felsefesidir. Kendini

eğlenceye vermek anlayışı bütünüyle Epikürcü ve Stoacıdan ortaya çıkmıştır. Bu iki felsefenin de teklif ettiği şey zihnin toz-duman halinden kaçıştır. Epikürcü bununla birlikte arzulara dalmak ve sefahat konusunda bazı beklentileri sebebiyle iktisatlıdır. Buna karşılık Stoacı bir sonuç beklemez ve varlığın iyi olduğundan tamamen ümidi kesmiştir. James her iki görüşü de şerefli görüşler olarak nitelendirmektedir ve her ikisi de insanın duyusal mutluluk ile ilkel sarhoşluğunun kesinlikle geçeceği temkinli süreçteki farklı aşamaları temsil etmektedirler. Birinde sıcak kan, serinlemekte diğerinde ise oldukça soğumaktadır. Stoacılık ve Epikürcülük belki de bütün zamanları kapsayacak şekilde tipik tavırlar olabileceği gibi, aynı zamanda da hasta olmuş ruhun evrimindeki geçilen belli bir aşamaya işaret etmektedirler. Bunlar bizim için tek doğumluluğun sonucuna delalet ederlerken aynı zamanda da çift doğumlu dinin saf doğal insan olarak isimlendirdiği şeyin en nihai noktasını temsil ederler. Epikürcülükbu doğal insanın incelmişliğini gösterirken, Stoacılık insanın ahlakî iradesini ortaya koyar. Bu iki felsefe dünyayı uzlaştırılmamış bir tezat suretinde bırakırlar ve daha yüce bir birlik aramazlar.500

James bu felsefeler hakkında hüküm vermek istemediğini ve sadece farklılıkları ortaya koymaya çalıştığını ifade etmektedir. O bu tarihsel sürecin ardından gerçek vectlere götüren aşamalara doğru ilerlemektedir. Ona göre mutluluğun vect boyutuna ulaşmanın yolu daha fazla kötümserliktir. Ona göre çok büyük bir mutsuzluğun öyle bir şiddeti vardır ki, tabiat onun karşısında tamamen unutulabilir ve bütün güzellik duygusu zihinsel anlamda kaybolur. Böylesi bir uç noktadaki kötümserliğe ulaşabilmek için hayat gözleminden ve ölüm düşüncesinden daha fazlası gereklidir. Birey kendi şahsında ontolojik bir melankolinin kurbanı olmalıdır. Sağlıklı zihinli, kötülüğün bizzat varlığını görmezden gelmekte başarılı olduğu gibi melankolinin öznesi olan kimse de kendi varlığına rağmen bütün iyilerin varlığını görmezden gelmeye mecbur kalır. Onun için iyiliğin artık hiçbir gerçekliği yoktur. Sağlıklı bir kimse dış dünyada çok bahtsızlıklar ve talihsizlikler yaşamış olsa da o böyle bir zihin haline sahip olamaz. Böyle bir kötümserlik için kişinin bir nevi patolojik depresyon durumunda olması gerekir.501 James nörolojik durumların da bu tür melankolilere sebep olabildiğini söyler ve bu durum bazen karaciğere bağlı bazen de başka dışsal sebeplere bağlı olabilmektedir.

James patolojik depresyonun ve sebep oldukları melankolik durumların pek çok çeşidi olduğunu ve bunun da hasta ruh seviyelerinin belirleyicisi olduğunu

500 W.James, VRE, s. 150-152. 501 W.James, VRE, s. 152.

düşünmektedir. Bu melankoli çeşitlerini de bireysel örneklerle hafiften şiddetliye doğru sıralamaktadır. Bunlardan bir tanesi bazen sırf pasif zevksizlik, ruh halinin aktif olmayışı, kızgınlık ve hayattan zevk almamak şeklinde ortaya çıkan Ribot (1839-1916)502’un deyimiyle “anhedonia”dır.

James, anhedonia sebebiyle pek çok kimsede geçici zevk alamazlık halinin ortaya çıktığını iddia eder. Böyle bir durumda ister arızî, ister semâvî olsun her güzel olan şey o kimsede sadece iğrenme duygusunu oluşturur. Yüce bir karaktere sahip,