• Sonuç bulunamadı

2.4. Finansal Liberalizasyon Yaklaşımına Yönelik Eleştiriler

2.4.2. Post Keynesyen Görüş

McKinnon ve Shaw hipotezine post-keynesyen görüş tarafından yöneltilen eleştirilerde ekonomik büyümenin belirleyicilerinden biri olan efektif talebe vurgu yapılmış ve bu görüş temel olarak finansal liberalizasyonun efektif talebi ve ekonomik büyümeyi azaltacağı fikri üzerine inşa edilmiştir. Efektif talep ise gelir dağılımının etkilediği ve sermaye birikimini etkileyen bir parametredir. Post- keynesyenler, McKinnon ve Shaw’un neo-klasik öngörülerine karşı çıkararak yatırım ve tasarruf fonksiyonlarını birbirinden ayırmışlar ve bunun sonucu olarak finansal liberalizasyonun çıktı ve büyüme hacminde azalışla birlikte finansal istikrarsızlığa da yol açabileceğinden bahsetmişlerdir(Gibson ve Tsakalotos, 1994: 606).

Post-keynesyen yaklaşımda yatırımlarla tasarrufların piyasa faiz oranında dengeye geleceği kabul edilmektedir. Yatırım kararının, gelecekteki talebe yönelik bekleyişler ve siyasi istikrar gibi pek çok faktöre bağlı olduğu düşünülürken, tasarrufların faiz oranından ziyade gelirin bir fonksiyonu olduğu öngörülmüştür. Bu nedenle tasarruflardaki bir artış mutlak bir yatırım artışı anlamına gelmemektedir. Ayrıca bilgi asimetrilerinin, dışsallıkların ve ölçek ekonomilerinin varlığı, piyasa başarısızlıklarına neden olmakta ve bu başarısızlıklar, finansal istikrarsızlara yol açabilmektedir(Auerbach ve Sıddıki, 2004: 250).

Neo-klasik modelde tasarruf veya kredi hacminin büyüme için bir kısıt oluşturması, sınıf ve gelir dağılımı konularının göz ardı edilmesi ve para arzının dışsal bir değişken olması gibi varsayımlar geçerli iken, post-keynesyen görüş tamamen farklı varsayımlar üzerine inşa edilmiştir. Post-keynesyen analizde efektif talep büyümenin temel bir bileşeni olarak kabul edilirken, sınıf ve gelir dağılımı konuları üzerinde önemle durulmuş ve içsel para modeli kabul görmüştür. Sonuçları bağlamında değerlendirildiğinde post-keynesyen görüşün van Wijnbergen(1983) ve Taylor(1983)’ın görüşleriyle daha yakından ilişkili olduğu ve neo-yapısalcı modelin öngördüğü gibi finansal liberalizasyonun stagflasyonist etkilerinin daha olası olduğu söylenebilir(Dutt, 1991: 212).

Post-keynesyen görüşte kabul bulan içsel para arzı nosyonu ise merkez bankasının son kredi veren merci olarak arkasında bulunduğu bankacılık sektörünün geçerli faiz oranından belli bir miktar krediyi dağıtması üzerine temellenmiştir. Merkez bankası, likid artışını sınırlamak istemesi durumunda faiz oranlarını artırarak iskonto oranını yukarı doğru hareket ettirecektir. Bu işleyişten anlaşılacağı gibi, post- keynesyen görüşte faiz oranları pek çok değişkenle yakından ilişkili olması dolayısıyla merkezi bir parametre olarak kabul edilmektedir. Bu parametrelerden biri de sınıflar arası farktır. Banka ve firmaların belirli bir artık değere sahip olmak için mücadele içinde olduklarını belirten Amadeo ve Dutt, firmaların kazançlarını belli bir seviyede tutmak istemeleri durumunda faiz oranlarındaki artışın fiyat düzeyini yükselteceğini söyler. Böylece firma ve bankalar arasında gelirin yeniden dağılımı sağlanarak bu kesimlerin tasarruf eğilimleri ölçüsünde ekonomik faaliyetlerinin ve sermaye birikimlerinin etkileneceği varsayılmaktadır(Amadeo ve Dutt, 1991: 6-7).

Konu bu bağlamda değerlendirildiğinde post-keynesyen görüşün ödünç verilebilir fonlar teorisinin yatırımların tasarruflar tarafından finanse edildiği söylemine meydan okuyarak, yatırımların bankalar tarafından finanse edildiği ve finansal liberalizasyon modelinin aksine faiz oranlarındaki artışın yatırımları caydırarak efektif talebi düşüreceği ve finansal kırılganlık tehlikesini artıracağına vurgu yapılmaktadır(Studart, 1993: 294).

Finansal liberalizasyon modeli post-keynesyenler tarafından dört ana eksende eleştiriye maruz kalmıştır. Bu eleştiriler ana hatlarıyla şu şekilde açıklanabilir(Studart, 1993: 286-290):

¾ Finansal liberalizasyon modeline göre bireysel tasarruflar, yatırımların temel finansman kaynağıdır. Post-keynesyen teoride ise yatırımlar yalnızca mevduat hacmiyle sınırlı kalmaksızın banka kredileriyle de finanse edilebilir ve böylelikle yatırımların finansmanı tasarruf hacminden ayrışmış olur.

¾ Finansal liberalizasyon modelinde mevduat faiz oranlarındaki yükselişin ödünç verilebilir fon arzını artıracağı varsayılır. Ayrıca mevduat faizlerindeki yükselişin ya kredi faiz oranlarını etkilemeyeceği ya da kredi oranlarındaki yükselmenin efektif talebi etkilemeyeceği varsayılır. Post- keynesyen teoride ise mevduat faiz oranlarındaki yükselişin kredi oranlarını yükseltebileceğine inanılır ve sonrasında yatırım ve efektif talep düşecektir. ¾ Finansal liberalizasyon modeli faiz oranlarındaki değişmenin ekonomik

birimlerin finansal durumu üzerindeki etkisini(özellikle devam eden yatırım projesi olan firmaların) göz ardı ederken post-keynesyenler böylesi değişikliklerin büyüme sürecinde ciddi sonuçları olacağı ve finansal istikrarsızlığa yol açacağına vurgu yapar.

¾ Son olarak, finansal liberalizasyon modelinde bankaların tasarrufları yatırımlara kanalize etme işlevine dikkat çekilerek yatırım finansmanının yalnızca bir yönünden bahsedilmesi de post-keynesyenlerin eleştirdikleri bir diğer noktayı oluşturur. Çünkü bireysel tasarruflar yatırım finansmanını sağlayan toplam fon arzının belirlenmesinde ikincil bir etkiye sahiptir. Dutt, aşırı ve tam kapasite durumlarında finansal liberalizasyonun yol açacağı etkileri kısa ve uzun vade kıstasına göre ayrıştırarak analiz etmiştir(Dutt, 1991: 219). Burkett ve Dutt(1991), aşırı kapasitenin olduğu kapalı bir ekonomide finansal liberalizasyonun mevduat faiz oranlarında yol açtığı yükselişin kısa vadede biri olumlu diğeri olumsuz iki etkisi olacağından bahseder. Bunlardan olumlu olan ilk etki, faiz oranlarındaki artışın mevduat ve kredi hacmini genişleterek yatırım ve çıktı hacmini yükseltmesidir. Olumsuz etki ise marjinal tasarruf eğilimi üzerindeki artış

sonucu ortaya çıkmaktadır. Tasarruf eğilimindeki artışın toplam talep ve çıktı üzerinde yaratacağı daraltıcı etki, kar oranlarını düşürerek yatırımlarda bir azalışa yol açacaktır. Kar oranlarındaki düşüşün girişimcileri geleceğe dair karamsarlığa sürüklemesi, finansal liberalizasyonun yatırım üzerinde yol açacağı etkinin negatif olacağına işaret etmektedir(Gibson ve Tsakalotos, 1994: 606).

Uzun dönemde yatırımların hızlandıran etkisinin varlığında aşırı kapasitenin olduğu bir ekonomide nominal faiz oranlarındaki artış, borç alma maliyetini yükseltecek, fiyatlar artacak, reel ücret ve toplam talep düşecektir. Burada tasarruf, yatırım ve kapasite kullanımında bir azalış söz konusudur. Ancak uzun dönemdeki bu negatif etki kısa döneme kıyasla daha kalıcı ve ciddi boyuttadır(Auerbach ve Sıddıki, 2004: 250; Dutt, 1991: 222).

Tam kapasite durumunda kısa vadede, faiz oranlarındaki yükseliş, sermaye birikimi üzerinde artırıcı, gelir dağılımını iyileştirici, talep baskısını azaltması nedeniyle enflasyon oranını azaltıcı etkileri, McKinnon ve Shaw’un öngörüleriyle örtüşür niteliktedir. Uzun dönemde sermaye birikim oranının az da olsa gerileme göstermesi büyüme oranında artış için kesin bir yargıya varmanın zor olacağına işaret etmektedir(Dutt, 1991: 223-227). Dutt ayrıca post-keynesyen görüşe yönelik bir değerlendirme yaparak post-keynesyenlerin hareket noktası olan efektif talebin, para arzının içsel olmasının az gelişmiş ülkelere çok uygun olmayacağını belirtir. Az gelişmiş ülkelerin çoğunun tarım ekonomisine dayanması ve döviz kısıtı içinde bulunmalarının post-keynesyen analizde değerlendirilmemesi de bu görüşün göz ardı ettiği açıkları arasında sayılabilir(Dutt, 1991: 228-230).