• Sonuç bulunamadı

Finansal Liberalizasyonun Başarı Koşulları ve Optimal Sıralaması

baskı altında tutan uygulamaların gelişmekte olan ülkelerde çıktı hacmi üzerinde kayıplara yol açacağı ve bu nedenle yüksek zorunlu karşılık oranı ve faiz tavanı gibi politikaların terk edilmesinin gerekliliğine dikkat çekilmektedir(Bencivenga ve Smith, 1992: 255). Ancak pek çok kez finansal piyasalarını liberalize etme girişiminde bulunmuş ekonomilerin öngörülen bu olumlu sonuçlara ulaşmada hayal kırıklığına uğraması ve yeniden baskı altında tutulan, içe dönük bir kalkınma stratejisi izlemeye başlaması, liberalizasyonda neyin hatalı yapıldığının araştırılmasını zorunlu kılmıştır(Edwards, 1984: 1).

1970’li yılların sonlarında finansal reformlarla sermaye işlemleri hesabını hızlı bir biçimde liberalize eden Arjantin ve Şili’nin bu girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması, liberalizasyonla ilgili bazı temel dinamiklerin tam anlamıyla kavranamadığını göstermiştir. Böylesi olumsuz bir tecrübenin yaşanmış olması, “ekonomi ne hızda liberalize edilmeli” ve “liberalizasyonda nasıl bir sıralama takip edilmeli” sorularını gündeme taşımıştır(Edwards ve Edwards, 1991: 175).

Liberalizasyonun sıralamasında temel görüş, yurtiçi mal piyasalarının öncelikli olarak liberalize edilmesidir. Ancak yurtiçi fiyatlarının serbestleştirilmesinin ardından yurtiçi finansal sistem liberalizasyonuna doğru adımlar atılabilir(Edwards ve Edwards, 1991: 176). Finansal sisteme ilişkin düzenlemelerin terk edilmesi öncesinde, işçi-işveren düzenlemelerinin yapılmış olması, mali ve parasal dengesizliklerin giderilmesi(de Swaan, 1999: 163), ulusal bankacılık sistemi için düzenleyici ve denetleyici sağlam bir finansal yapının tesis edilmesi ve makroekonomik istikrarın sağlanması zorunlu ön koşullar olarak ortaya çıkmaktadır(Williamson ve Mahar, 2002: 47).

Yurtiçi sermaye piyasalarında faiz oranlarının düşük düzeyde belirlendiği baskı altında tutulan bir ekonomide sermaye işlemleri hesabının liberalizasyonu, yabancı piyasalarda yüksek faiz oranından kazanç arayışına giren yurtiçi fonların ülkeden kaçışına yol açacaktır. Ekonomiyi bu tür olumsuz sonuçlardan korumak için sermaye işlemleri hesabının ancak yurtiçi sermaye piyasasının liberalize edilmesi ve faiz oranlarının yükselmesinin ardından serbestleştirilmesine dikkat edilmelidir(Edwards ve Edwards, 1991: 178).

Hükümetlerin ulusal ekonomideki mali, parasal ve döviz kuru politikalarını kritik önemlerine göre bir sıralamaya tabi tutarak ve ülke koşullarını göz önünde bulundurarak başarılı bir biçimde yurtiçi liberalizasyonu tamamlamasının ardından dış liberalizasyonun da kendi içinde uygun bir sıralaması mevcuttur(McKinnon, 1991: 4).

Geleneksel görüşte McKinnon(1973, 1991), Edwards(1984) ve Edwards ve Edwards(1991), ödemeler bilançosu sermaye hesabının yurtiçi finansal sistem ve cari işlemler hesabının ardından liberalize edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu konuda McKinnon, mal ve hizmet ticaretinin serbestleştirilmesinin ardından sermaye işlemlerinin serbestleştirilerek ülkeye aşırı yabancı sermaye girişinin önleminin alınması gerektiğini belirtmiştir(McKinnon, 1973: 161). Ticari liberalizasyon sürecinde sermaye hesabına yönelik bir kontrol getirilmezse ülkeye giren sermaye öncelikle ciddi cari işlemler açığına neden olacak ve reel döviz kurunun aşırı değerlenmesine yol açacaktır. Bu durum liberalizasyonun başarıya ulaşması için yerli paranın devalüasyonunu gerekli kılacaktır. Devalüasyon sonucu paranın değer yitirmesi yeni nisbi fiyat yapısı dolayısıyla ihracatçı sektörlerde bir patlamaya yol açacaktır. Ancak sermaye işlemleri hesabına bağlı olarak bu devalüasyon engellenir veya yerli paranın aşırı değerlenmesine izin verilirse, ticareti yapılan mal sektörlerindeki karlılık kısıtlanacak ve ticareti yapılmayan sektörlerde bir talep patlaması yaşanacaktır(Edwards, 1984: 8-12; Edwards ve Edwards, 1991: 178-181). Bu nedenlerden ötürü sermaye ve cari işlemler hesabının eş zamanlı olarak liberalize edilmesinden kaçınılmalı ve mal ve sermaye piyasalarının liberalizasyonunun farklı hızlarda birbirine uyarlandığı hatırda tutularak cari işlemler hesabının ardından

sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi gerektiğine dikkat edilmelidir(Frenkel, 1982: 99-102).

Diğer bir kısım iktisatçı ise, ödemeler dengesi cari işlemler hesabı ve sermaye hesabının liberalizasyonunda önceliğin bir önemi olmadığı ve cari işlemler ve sermaye hesabının eşzamanlı olarak liberalize edilebileceğini önermişlerdir. Bu görüşü paylaşan Little vd.(1970), Michaely(1986) ve Krueger(1984)’e göre sermaye hesabı liberalizasyonu her durumda yerli parada bir değerlenmeye yol açacaktır. Önemli olan nokta, sermayenin kıt olduğu ülkelerde öncelikle korumanın azaltılması gerektiği ve faiz oranı düşürülerek sermaye girişinin önüne geçilmesidir(Hanson, 1996: 340).

Bu görüşe göre piyasa başarısızlığı ve piyasada yapışkanlığın olmadığı tüm piyasalar eş zamanlı ve aniden serbestleştirilmelidir. Ancak gerçek dünya koşullarında bu görüşün uygulanabilirliğine mani olan siyasi ve ekonomik pek çok faktör mevcuttur. Edwards ve Edwards, liberalizasyon sıralamasında dikkat edilmesi gereken üç noktanın olduğuna işaret eder. Bunlar(Edwards ve Edwards, 1991: 177):

¾ Liberalizasyon konusunda ilk dikkat edilmesi gereken husus, liberalizasyonun sıralaması, makroekonomik yönetim ve reel döviz kuru arasındaki ilişkidir.

¾ İkinci önemli nokta alternatif liberalizasyon sıralamalarının refah düzeyi üzerinde yol açacağı etkilerdir.

¾ Üçüncüsü ise liberalizasyon sıralamasının alternatif maliyetidir.

En optimal dış finansal liberalizasyon sıralaması için McKinnon, ödemeler dengesi cari işlemler hesabının uluslararası sermaye hareketleri hesabından daha önce liberalize edilmesi gerektiğini vurgulamasına rağmen(McKinnon, 1991: 7) yanlış yönlendirilmiş ticaretin varlığında serbestleştirilen sermaye hesabı, refahı olumsuz yönde etkileyen sonuçlar yaratabilecektir. Bunun nedeni, yurtdışından sağlanan fonların yatırım artışında kullanılması neticesinde daha önceden var olan bozuklukları daha da şiddetlendirmesidir (Edwards ve Wijnbergen, 1986: 147).

Farklı ülkelerin liberalizasyon tecrübeleri, liberalizasyonun sıralaması konusunda belirli kuralların olmadığını göstermekle birlikte Ishii vd., liberalizasyonun sıralaması konusu temelinde yapılan uygulamalı çalışmalardan derlediği on temel ilkeyi açıklamaktadır. Finansal liberalizasyonun sıralamasında dikkat edilmesi gereken temel unsurlar şunlardır(Ishii, 2002: 16-18):

¾ Finansal liberalizasyona uluslararası sermaye akımları üzerindeki kontrollerin kaldırıldığı veya daha genel bir ifadeyle finansal liberalizasyona sürdürülebilir makroekonomik politikaların ve sağlıklı bir ekonomik yapının varlığında geçilmelidir.

¾ Makroekonomik istikrarı destekleyen ve güçlendiren finansal sektör reformları öncelikli olarak uygulamaya konmalıdır.

¾ İşlevsel olarak bağlantılı ve birbirini destekleyen finansal sektör reformları birlikte uygulanmalıdır.

¾ Ekonomik düzenleme ve denetleme ile finansal sistemin yeniden inşasına yönelik politikalar, finans sektöründe istikrarı artırmak ve liberalizasyon sürecinde risk yönetimine yardımcı olmak için piyasanın gelişimi ve rekabet etkinliğini artırmayı amaçlayan diğer finansal reformlarla bütünleştirilmelidir.

¾ Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinde liberalizasyonun beraberinde getireceği risk, araç ve sektör itibariyle sıralamaya tabi tutulmalıdır.

¾ Finans sektörü dışındaki sektörlerin mali yapısıyla ilintili koşullar reformların hızında göz önünde bulundurulması gereken diğer önemli noktalardır.

¾ Teknik hazırlık ve gerekli kapasitelerin tesisi, belirli bir gecikme ile hayata geçirileceğinden reformlara daha erken başlanılmalıdır.

¾ Reformlar, sermaye akımları üzerindeki kontrollerin geçerliliğini dikkate almak zorundadır. Etkin olmayan bir kontrol uygulaması durumunda da bu kontrollerin kaldırılmasında aceleci davranılabilmektedir.

¾ Liberalizasyonun hızı, zamanlaması ve sıralamasında siyasi ve bölgesel faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır.

¾ Parasal ve finansal şeffaflığın sağlanmasına yönelik veri yayınlama ve işlevsel ve kurumsal düzenlemeler, sermaye hesabının liberalizasyonunu destekleyecek şekilde uyarlanmalıdır.

Liberalizasyon bu denli cazip görülen bir politika önerisi olmasına rağmen aynı zamanda neden sınırlı sayıda liberalizasyon girişiminin başarıya ulaştığı sorusunu da akıllara getirmektedir. Bu soruya yanıt olarak Edwards, dört farklı neden önermektedir(Edwards, 1984: 1). Bunlardan ilki, liberalizasyon sürecinin ekonominin genelinde refah kazanımına yol açtığı durumlarda bile bazı sektörlerin refah kazanımından olumlu etkilenmesine rağmen bazılarının olumsuz yönde etkilenebileceğidir. Refah kaybı yaşayan sektörlerin siyasi olarak güçlü olmaları halinde liberalizasyon girişimi sekteye uğrayacaktır. Ayrıca kısa vadede kayba uğrayan veya kazanım sağlayan sektörlerin uzun vadedeki durumları da değişiklik gösterebilecektir. İkinci olarak, kısa vadedeki katılıklar ve uyarlanma maliyetleri nedeniyle kısa dönemde çıktı hacmi azalış gösterebilir. Bu kayıpların büyük olması durumunda hükümetler liberalizasyon sürecini sürdürmeye istekli olmayacaklardır. Üçüncü olarak, pek çok kez liberalizasyon girişimiyle enflasyonu azaltma ve ödemeler dengesi krizini çözmeyi amaçlayan önemli istikrar programlarının aynı zamanda uygulanmaya konduğu görülmektedir. İstikrar programları ile liberalizasyon uygulamasının yol açtığı olumsuzlukların birbirine karışması da liberalizasyona karşı direncin bir diğer nedenini teşkil eder. Son olarak ise baskıcı ve liberalize edilmiş ekonomiler arası geçiş, yanlış yönetim nedeniyle makroekonomik açıdan ilave maliyetlere yol açabilecektir(Edwards, 1984: 1-3)