• Sonuç bulunamadı

3.4. Finansal Liberalizasyonun Ekonomik Büyümeyi Etkileme Kanalları

3.4.2. Dolaylı Kanallar

3.4.2.2. Kurumsal Kalite ve Yönetişim

Yönetişim terimi, kurum ve normları içine alan bir düzeni ifade etmektedir. Tüm bu terimler birbirleriyle ilişkili ve birbirlerini tamamlayan kavramlar olmalarına rağmen, finansal liberalizasyonla bağlantısını açıklamak için yönetişimin çekirdeğini oluşturacak ana boyutlara indirgemek daha faydalı olacaktır. Bu bağlamda yönetişimin temel boyutları şeffaflık, hukukun üstünlüğü, yolsuzluğun önüne geçilmesi ve finansal sektöre ilişkin düzenlemeler olarak belirtilebilir(Prasad vd., 2003: 29).

Hukukun üstünlüğüne duyulan güven, düşük seviyede bir yolsuzluk, sözleşmelerin yürürlüğe konması ve finansal sisteme ilişkin etkin ve tutarlı düzenlemeler ile denetleme mekanizmasının varlığı, her ülkenin kurumsal yapısında olması gereken nitelikler olarak kabul edilmektedir. Bu koşulların yeterince sağlanmadığı veya bu kurumsal niteliklerin gelişmediği ekonomilerde finansal liberalizasyon olgusu dikkatle yaklaşılması gereken bir politika önerisi olmaktadır(Arestis ve Demetriades, 1999: 453). Finansal liberalizasyonun yol açtığı sonuçlar kadar liberalleşme düzeyinin tayininde de önemli bir faktör olan kurumsal kalite, özellikle ülkeye giren yabancı sermayenin bileşimini belirleyerek büyüme oranı ve makroekonomik dalgalanmaların yönünü saptayacaktır(Mirdala, 2006: 451- 452).

Demirgüç-Kunt ve Detragiache, bir ülkede kurumsal kalite veya kalitesizliğin, finansal liberalizasyon sonrası kriz oluşma ihtimalini etkileyeceğini ve kurumsal kalite ile finansal kırılganlık arasında ters yönlü bir ilişki olduğunu belirtmiştir. Özellikle hukuka güvenin az olduğu, yolsuzluğun yaygın olduğu,

bürokrasinin etkinlikten uzak bir görünüm sergilediği ve sözleşmelerin hayata geçirilmesinde sorunların yaşandığı bir ülkede, finansal liberalizasyon uygulamasının banka krizi yaratma ihtimali oldukça yüksek olacaktır. Diğer bir ifadeyle, finansal liberalizasyonun olumlu sonuçlar verebilmesi, iyi işleyen bir finansal yapıyı gerekli kılmaktadır aksi halde bu politikaların finansal kırılganlık ve kriz gibi risklere yol açacağı unutulmamalıdır(Demirgüç-Kunt ve Detragiache, 1998: 2-7).

Kurumsal kalitenin bileşenleri ile ekonomik istikrar arasındaki ilişkiyi araştıran Acemoğlu vd. ise kurumsal niteliklerin zayıf olduğu bir ülkede üretim hacmi ve döviz kurunun daha fazla dalgalanma göstereceğini belirtir ve bu ülkelerin kurumsal kalitesi yüksek olan ülkelerden daha çok bankacılık sektörü ve siyasi kriz tecrübesi yaşayacaklarını ifade eder. Bu çalışmada ayrıca kurumsal yapının ekonomik ve siyasi istikrarsızlık üzerinde birinci derecede etkili olması, kurumsal zayıflığın uzun vadede(50-100 yıl) düşük ekonomik büyüme oranları yanında 20-40 yıllık süreçte yüksek oynaklık ve istikrarsızlıkla da ilişkili olduğuna vurgu yapılmıştır(Acemoğlu vd., 2004: 76).

Klein(2005, 2007), sermaye hesabı liberalizasyonu ile kurumsal kalite arasındaki ilişkinin doğrusal bir fonksiyonla tanımlanamayacağını ve liberalizasyon sürecinde kurumsal kalite ile büyüme arasındaki ilişkinin ters U biçiminde bir grafikle açıklanabileceğini ifade etmektedir. Bu fonksiyonel ilişkide sermaye hesabı liberalizasyonu büyüme üzerinde en büyük etkiyi, kurumsal kalitenin orta seviyelerde olduğu ülkelerde yapacaktır. Kurumsal kalitenin zayıf olduğu ülkelerde hem yerli hem de yabancı yatırımcılar daha fazla riskle karşı karşıya olacaklarından nitelikli kurumların olduğu ülkeler kadar finansal bütünleşmeden kazanım elde etmeleri beklenemez. Aynı şekilde kurumsal yapının çok iyi olduğu ülkelerde sermaye hesabı liberalizasyonundan elde edilecek marjinal kazanım pozitif olmakla birlikte orta nitelikte kurumlara sahip ülkelerin kazanımı kadar büyük olmayacaktır. Bu önemli bulguyu özetlemek gerekirse, kurumsal kalitenin çok iyi veya zayıf olduğu ülkelerde sermaye hesabı liberalizasyonun büyüme üzerinde yaratacağı etki çok fazla olmamasına rağmen kurumsal kalitenin orta düzeyde olduğu ülkelerde

finansal liberalizasyonun büyümeye vereceği destek maksimum olacaktır(Klein, 2005: 2-3; Klein, 2007: 2-4).

Alfaro vd., ev sahibi ülkenin üretim yapısını oluşturan teknolojik farklılık, hükümet politikaları ve kurumsal yapı gibi faktörlerin yabancı yatırımcıların yatırım kararı üzerinde etkili kritik nitelikler olduğuna dikkat çeker. Alfaro vd. bu çalışmada, yabancı yatırım için kurumsal kalitenin önemini açıklamak amacıyla Türkiye ekonomisi üzerinden bir örnek vermektedir. Türkiye’nin 3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla büyük bir kurumsal reform ve yapısal değişim sürecine girdiğini belirterek, Türkiye’nin bankacılık sektörü ve anti-tröst uygulamalarına yönelik düzenleme ve politikalarla Avrupa Birliği üye ülkeleri gibi olmaya zorlandığına dikkat çeker. Tüm bu kurumsal reform ve yapısal değişim sürecinde yabancı yatırımcılar için resmi prosedür sayısının onbeşten üçe indirilmesi, Metro AG, Peugeot Citroen, Vodafone gibi çokuluslu şirketlerin Türkiye’de yatırım yapma kararı vermesinde etkili olan kriterlerden biridir. Tüm bu gelişmeler neticesinde, 1990’lı yıllarda bir milyar doların altında seyreden doğrudan yabancı yatırım hacmi, 2004 yılına gelindiğinde 2,6 milyar dolar seviyesine yükselmiştir(Alfaro vd., 2008: 347-348).

Eşik hipotezinde finansal bütünleşmenin kazanımlarının ortaya çıkabilmesi için ülkelerin belirli asgari nitelikleri taşımaları gerektiğinin altı çizilmektedir. Köse vd.(2009), Prasad vd.(2003) ve Wei(2006), kurumsal yapının iyi olmadığı ekonomilerde finansal bütünleşmenin fayda yaratmamasını bir örnek yardımıyla açıklamaktadır. Yolsuzluğun yüksek olduğu bir ülkede finansal liberalizasyonla birlikte ülkeye gelen sermaye, üretken yatırımlardan ziyade elit kesimin tüketimini finanse edeceği için ekonomik büyümeye yansımayacaktır. Sermaye akımlarının devlet tarafından desteklenen riskli projeleri finanse etmesi ise Demirgüç-Kunt ve Detragiache(1998) tarafından finansal kriz olasılığını artıran bir neden olarak görülmüştür(Wei, 2006: 460).

Wei, sermaye akımlarının bileşiminin ev sahibi ülkenin kurumsal kalitesine göre şekillendiğine dikkat çeker. Bir ülkede yolsuzluğun yaygın olması, bu ülkenin daha istikrarlı bir sermaye türü olan doğrudan yabancı yatırımları çekmekte zorluklar

yaşamasına yol açacak ve kaynak sıkıntısı çekmesi halinde ülkeyi oynaklığı yüksek banka kredilerine başvurmak zorunda bırakacaktır(Wei, 2001: 17). Ayrıca yatırımcılar doğrudan yabancı yatırım yapma konusundaki nihai kararlarını, ev sahibi ülkede rüşvetin yaygınlığı ve kırtasiyecilik dolayısıyla yapılması gereken iş yükünü de dikkate alarak vereceklerdir(Faria ve Mauro, 2004: 4). Wei(2001) ile benzer doğrultuda doğrudan yabancı yatırımların daha az oynaklığa sahip bir yabancı sermaye türü olduğunu kabul eden Albuquerque, bir ülkenin doğrudan yabancı yatırım çekme gücünü ülkedeki politik riske bağlamaktadır(Albuquerque, 2003: 379- 380).

Konu uluslararası bankalar ve uluslararası doğrudan yabancı yatırımcı açısından değerlendirildiğinde, bir ülkedeki kurumsal kalitesizliğin uluslararası bankalar için daha tehlikeli bir olgu olduğu söylenebilir. Bunun nedeni, yurtiçindeki yatırımcıların yabancı yatırımcılara göre ev sahibi ülkedeki projelerin riski konusunda daha fazla bilgiye sahip olmasıdır. Uluslararası doğrudan yatırımcılar ev sahibi ülkede çalışan idare merkezi yöneticileri aracılığıyla yatırımların getiri ve risklerinden haberdar olacakları için bankalar gibi doğrudan portföy yatırımcılarına kıyasla daha fazla bilgiye sahiptirler. Bu ise kurumsal kalitenin düşük seviyede olduğu ve sınırlar arası bilgi asimetrisinin mevcut olduğu durumlarda uluslararası doğrudan yatırımı daha avantajlı kılacak ve uluslararası sermaye akımlarının türleri arasında bir ast-üst sıralaması meydana getirecektir(Razin vd., 1998).

Kurumsal kalite, eğitim düzeyi ve doğal kaynakların kullanılabilirliği gibi bazı kriterlerin, ülkenin yabancı sermaye çekme kapasitesini belirlediğini ifade eden Faria ve Mauro(2004), diğer faktörler sabit kabul edildiğinde kurumsal kalitenin yabancı sermaye yapısını daha istikrarlı bir sermaye türü olan doğrudan yabancı yatırımlara kaydıracağına işaret eder. Yabancı sermayenin iki bileşeni olan doğrudan yabancı yatırım ve portföy yatırımı arasındaki farklılık üzerinden analiz yapan Razin vd.(1998), doğrudan yabancı yatırımlarda yatırım süreci başladıktan sonra geri adım atmak çok mümkün olamayacağı için bu yatırım türünün ülkedeki kurumsal kalitesizliklerinden diğer yatırım türleri kadar etkilenmeyeceğini kabul eder. Bu nedenle kurumsal kalitesizliğin belirleyicilerinden olan kırtasiyecilik, yolsuzluk,

yargı sistemindeki etkinsizlik gibi faktörler ile doğrudan yabancı yatırım arasında olduğu öngörülen ters yönlü ilişki tutarsızdır(Faria ve Mauro, 2004: 5; Razin vd., 1998: 64).