• Sonuç bulunamadı

2.4. Finansal Liberalizasyon Yaklaşımına Yönelik Eleştiriler

2.4.1. Neo-Yapısalcı Görüş

1970’li yılların sonlarında McKinnon-Shaw tarafından temeli atılan finansal liberalizasyon modeli, ilk olarak neo-yapısalcılar tarafından yoğun eleştiriye maruz kalmıştır. Neo-yapısalcılar kullanmış oldukları tekniklerle finansal liberalizasyon uygulamalarının McKinnon ve Shaw tarafından öngörülenin tam aksi yönde sonuçlar vereceğini belirtmişlerdir(Fry, 1989: 18). Yapısalcılara göre McKinnon-Shaw’un öngördüğü biçimde liberalizasyon sonrası fonların organize olmamış finansal piyasalardan bankacılık sektörüne aktarılması, firmalara sunulan kredi arzının daralması anlamına gelecek ve finansal liberalizasyondan beklenen pozitif etkiyi geçersiz kılacaktır(Gupta ve Lensink, 2003: 58).

1980’li yıllarla birlikte McKinnon ve Shaw okulunun öngörülerine sistematik eleştiri getiren Buffie(1984), Kohsaka(1984), Taylor(1983) ve van Wijnbergen(1982, 1983) gibi iktisatçılar, neo-yapısalcılar olarak isimlendirilmişlerdir. Neo-yapısalcılar, mark-up fiyatlama, maliyet enflasyonu modeli ve keynesyen düzeltme mekanizmasının işlerliğinde, finansal liberalizasyonun McKinnon ve Shaw’un öngördüğünün aksi yönde sonuçlar vereceğini belirtmişler ve para arz ve talebi ile kredi arz ve talebini dengeye getirecek olan nominal faiz oranının kurumsal olmayan kredi piyasasında(curb market) oluşacağını varsaymışlardır(Fry, 1994: 109).

Gelişmekte olan ülkelere uyarlanmış yapısalcı modelde belirli bir mekanda faaliyet göstererek borç veren ve tasarrufçu kesim ile yatırımcılar arası aracı işlevi gören kuruluşlar, organize olmayan kredi piyasaları(curb markets) olarak tanımlanmışlardır. Bu kurumlar, finansal aracılık sürecinde zorunlu karşılık gibi bir tutar ayırmak zorunda kalmadıklarından Taylor(1983) tarafından sıklıkla “rekabetçi ve hareketli” olarak görülürler(Fry, 1989: 18). Ticari bankaların zorunlu karşılıklara tabi olması, özel sektöre verilecek kredi miktarını sınırlayacaktır. Mevduat faiz oranlarındaki bir artış, mevduata yönelik talebi genişletirken nakit ve organize olmamış piyasa kredilerine yönelik talebi daraltacaktır. Sonuçta yükselen faiz oranlarının kredi verilebilecek fon miktarını azaltması, kısa vadede ekonomik büyüme oranını negatif yönde etkileyecektir(Cho, 1990:478). Eğer bu mevduatların organize olmayan piyasa kredisine ikamesi, nakit ikamesinden daha önemli ise

organize olmayan piyasadaki faiz oranını bir miktar yükseltecektir(van Wijnbergen, 1983: 440-444; Fry, 1995: 111).

van Wijnbergen’e göre organize olmamış finansal piyasalar, bankaların sağladığı aracılık hizmetinden de daha fazlasını sunmaktadır. Bu tür piyasaların zorunlu karşılıklara tabi olmamasından dolayı, zorunlu karşılık ayırma yükümlülüğü olan bankaların organize olmayan finansal piyasalardan daha az sermaye birikimi yaratacağı belirtilmiştir. van Wijnbergen, sermayeye dönüşümü yüksek olan verimli yatırımların varlığının ekonomide vadeli mevduattan daha önemli olduğunu belirterek, neo-klasik görüş mensubu McKinnon ve Shaw tarafından iddia edildiği gibi finansal liberalizasyon ve sonucunda bankacılık sektörünün gelişiminin, ekonomide genişleyici etki yapmayacağını savunmaktadır(van Wijnbergen, 1983: 435).

van Wijnbergen, finansal liberalizasyonun etkilerini Tobin’in portföy tercih teorisine dayandırarak hanehalkı sektörünün davranışları üzerinden açıklamaya çalışmıştır. Bu analizde hanehalkının toplam servetini(W), nakit(CC), vadeli mevduat(TD) ve organize olmayan para piyasası aracılığıyla iş sektörüne verilen doğrudan kredi(Lh) arasında tahsis edeceği varsayılmıştır(van Wijnbergen, 1983: 435-436; Fry, 1995: 111).

, , , (38)

, , , (39)

, , , (40)

Eşitlik 38, 39 ve 40’ta yer alan ifadelerde enflasyon oranını; organize olmayan piyasadaki nominal faiz oranını; , reel mevduat faiz oranını ve ise geliri temsil etmektedir. Belirli bir servet düzeyinde, nakit ve vadeli mevduat talebi ile gelir arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu için hanehalkı sektörünün organize olmayan piyasaya sunduğu fon arzı ile gelir arasındaki ilişki negatif yönlü olacaktır.

Firmaların kredi talebi ise faiz oranından bağımsız bir şekilde reel ücretler ve çıktı hacmi tarafından belirlenecektir. Kredi talebi, organize olmayan piyasada tamamen inelastiktir. van Wijnbergen modelinde vadeli mevduat faiz oranındaki değişimin mal piyasasında bir etkisi olmadığı varsayılırken, para piyasasında iki etkisi olduğu düşünülmektedir. Bu etkilerden ilki, mevduat faiz oranlarındaki yükselişin para talebini artırması iken diğeri ise paradan vadeli mevduata geçişin para arzını genişletmesidir(Fry, 1995: 112).

Liberalizasyon uygulaması sonucu mevduat faiz oranlarındaki yükselişin kredi arzı üzerinde yaratacağı etkiler bazı faktörlere bağlı olacaktır. Mevduat faiz oranlarındaki yükseliş, portföylerin nakitten vadeli mevduata kaymasına yol açacağı için kredi arzı genişleyecektir. Ancak mevduat faiz oranlarındaki yükseliş organize olmayan piyasadaki kaynakların vadeli mevduata aktarılması sonucunu doğurursa, bu takdirde kredi arzı büyük ihtimalle azalış gösterecektir. Kredi arzındaki daralmanın boyutu ise resmi bankacılık sistemindeki zorunlu karşılıklara bağlı olacaktır. Neo-yapısalcıların daha çok üzerinde durduğu bu ikinci durum, mevduat faiz oranlarındaki yükselişin organize olmayan piyasadan kaynak çıkışına yol açmasıyla kredi arzı ve ekonomik büyüme üzerindeki daraltıcı sonuçları dolayısıyla McKinnon ve Shaw’un öngörülerinin geçersiz olmasının temel nedenidir(Gibson ve Tsakalotos, 1994: 610).

Neo-yapısalcı eleştirinin bir diğer önemli ismi olan Taylor ise hanehalkının elinde bulunan fonları üç farklı varlık türü arasında (mevduat, üretken olmayan sermaye ve organize olmayan piyasalar aracılığıyla verilen kredi) tahsis edeceğini varsayar(Taylor, 1983: 92).

Taylor(1983), McKinnon ve Shaw’un finansal liberalizasyonun etkileri konusunda iki noktada hatalı olduğunu belirtmektedir. Bunlardan ilki, tasarruf eğilimindeki artışın toplam talebi düşüreceği ve ekonomide daralmaya neden olacağıdır. İkinci hatalı oldukları nokta ise banka mevduatlarının reel mevduat faiz oranlarındaki artış sonrası yükseleceğine yönelik beklentidir. Bu noktada Taylor(1983), kredi kullanımının mevduatların kaynağına bağlı olduğunu belirterek altın, mücevher gibi üretken olmayan varlıkların banka mevduatına yönelmesinin

kredi kullanımını pozitif yönde etkileyeceğini varsayar. Ancak bankacılık sektörüne aktarılan mevduatların organize olmayan finansal piyasalardan geldiği düşünüldüğünde ise toplam kredi arzı, organize olmayan piyasaların aksine bankacılık sektörünün zorunlu karşılıklara tabi olması nedeniyle daralacaktır(Gibson ve Tsakalotos, 1994: 609).

Bu çerçevede finansal liberalizasyonun yol açacağı makroekonomik sonuçların bir değerlendirmesi yapıldığında liberalizasyon uygulamalarının ekonomi için çok faydalı olmayacağı açıktır. Yükselen faiz oranlarının firmalar için çalışma sermayesinin maliyetini yükseltmesi, çıktı hacminde düşüşe yol açacak ve yükselen faiz oranlarının tasarruf eğilimini teşvik etmesiyle toplam talep hacmi de daralmış olacaktır. Üretimdeki daralma sonucu fiyat düzeyinin yükselerek enflasyonun ortaya çıkması ise kaçınılmaz bir son olacaktır(van Wijnbergen, 1983: 441-442).

Cho, gelişmekte olan ülkeler için birbirine zıt politika önerilerinde bulunan McKinnon-Shaw ve neo-yapısalcı görüşün aslında finansal liberalizasyon konusunda fikir ayrılığına düşmedikleri, birbirlerinden ayrıldıkları noktanın finansal liberalizasyona yaklaşımları olduğunu belirtmektedir. Her iki görüşte de ortak olarak gelişmekte olan ülkelerdeki resmi finansal piyasanın bankacılık sektörü olduğu ve organize olmamış bir finansal yapılanmanın da varlığı kabul edilmektedir. Ancak bu iki görüş arasındaki temel farklılık, bankacılık kesiminin etkinliği ve organize olmayan finansal piyasanın kaynak dağılımındaki aracılık rolü noktasında ortaya çıkmaktadır. Neo-yapısalcılar da etkinlikten uzak ve baskı altında tutulan sektörlerin serbestleştirilerek daha etkin kılınmasını savunurken aslında McKinnon ve Shaw ile aynı görüşü paylaşmaktadırlar. Ayrıldıkları nokta ise McKinnon ve Shaw’un informal sektörden daha etkin olan bankacılık kesiminin liberalize edilmesini savunurken, neo-yapısalcılara göre daha etkin işlev gösteren organize olmayan piyasaların zaten liberalize edilmiş durumda olmalarıdır(Cho, 1990: 477-478).

Neo-yapısalcıların McKinnon-Shaw görüşüne karşı çıkarak farklı bir politikayı önermelerine neden olan organize olmayan finansal piyasaların bankacılık kesiminden daha çok aracılık fonksiyonu yerine getirdiği argümanı Cho tarafından analiz edilmiş ve bu bağlamda neo-yapısalcıların savunduğunun aksine bankacılık

kesiminin aracılık fonksiyonunu daha iyi ve etkin bir şekilde yerine getireceği belirtilmiştir. Cho, organize olmayan finansal piyasaların da aracılık hizmeti sunmak ve topladığı mevduatı kredi verebilmek için aslında belli bir miktar kaynak ayırmak zorunda olduğuna dikkat çekerek, böylesi bir uygulamanın olmaması halinde bu piyasaların faaliyette bulunmadığı anlamına geleceğini savunmaktadır. Bankacılık sisteminde ayrılan zorunlu karşılıklar konusunda ise Cho, bu oranın ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte çok büyük bir değer olmadığı belirtmiştir. Ayrıca organize olmayan finansal sistemlerin iflas durumlarına ilişkin olarak herhangi bir teminat verememesi, bu piyasaların bankacılık kesiminden daha çok aracılık hizmeti sunduğu ve kredi verdiği hipotezini de çürütmüş olmaktadır(Cho, 1990: 478-479).