• Sonuç bulunamadı

2.2. TARĠHSEL SÜREÇ

2.2.1. Osmanlı ve Kürtler

Nikitine, Türk ve Ġran devletlerinin siyasi ve yapısal güce kavuĢtuğu dönemde Kürtlerin bağımsızlıklarını elde etme Ģansının azaldığından söz eder (2010: 344). Yani kastedilen Osmanlı ve Safevi‟nin siyasi bir güç olarak parladığı 16. yüzyıl baĢlarıdır. Sevgen tarafından yayınlanan Osmanlı arĢiv belgelerinde, PadiĢahların Kürt beylerinin -özellikle ġerefhan-devlete olan bağlılıklarını gösteren fermanları dikkat çekmektedir. Belgeler Safevi zulmünden kaçan Kürt beylerinin Osmanlı‟ya bağlılıklarını açık biçimde gösterir niteliktedir:

…Ġran seferine katılarak KızılbaĢların yenilmesinde yararlıklar gösteren Kürt beylerine, gerek devlete karĢı gösterdikleri öz kulluk ve dilaverlikleri karĢılığı olarak ve gerek kendilerinin vaki müracaat ve istirhamları göz önüne

alınarak, her birinin öteden beri ellerinde ve tasarruflarında bulunan eyalet ve kaleler geçmiĢ zamandan beri yurtları ve ocakları olduğu gibi ayrı ayrı beratlarla ihsan edilen yerleri de kendilerine verilip musarrıf oldukları eyaletleri, kaleleri, Ģehirleri, köyleri ve mezraları bütün mahsulleriyle, oğuldan oğula intikal etmek Ģartıyla kendilerine temlik ve ihsan edilmiĢtir… Devletime sadık kaldıkları müddetçe ferman-ı Ģerifime riayet etmelidirler (1982: 42).

Osmanlı yönetim anlayıĢı içerisinde devlete yararlık gösteren “sadık” beylerin bulundukları bölgelerdeki siyasi konumlarını belirleyen PadiĢah, aynı zamanda devlete olan bağlılığa vurgu yapmaktadır. Kürt beylerinin Osmanlı‟ya olan bağlılığı dönemsel karakterde değildir. III. Murat dönemine ait fermanlar da incelendiğinde, devletin Kürt tebaa ile iliĢkisi belli ölçüde Osmanlı yönetim anlayıĢıyla, kısmen de Ġran‟ın Kürt beylerine yönelik baskıcı tutumuna bağlı olarak sürekli biçimde olumlu seyirdedir. Bu dönemde padiĢah, Kürt beylerine gönderdiği fermanlarla iliĢkileri oldukça yakın tutmakta, bölge halkına olan ilgi ve yakınlığını göstermektedir. Öte yandan padiĢahın yakın ilgisine her dönemde karĢılık veren Kürt ileri gelenleri, Osmanlı siyasi iliĢkilerinde ve özellikle Ġran ile mücadelede devletin yanında bulunarak yararlıklar göstermektedir. Bu, özellikle Çaldıran SavaĢı sonrası geliĢen Türk-Kürt iliĢkilerinin tarihsel seyri bakımından dikkate değerdir.

Safevilerin Çaldıran‟da yenilmesinin ardından ġah tarafından Kürtlere yönelik baskıların arttığı tarihi kayıtlarla sabittir. Uzun yıllar devam eden Osmanlı-Safevi savaĢlarının Osmanlı Devleti‟nin üstünlüğüyle yeni bir aĢamaya gelmesi, Safevilerin Kürtlere yönelik tutumlarında radikal değiĢikliklere sebep olmuĢtur. SavaĢ yıllarında askerlik alımları ve Kürt beylerine yapılan baskılar, büyük savaĢların sona ermesiyle birlikte Kürt aĢiret reislerinin hapse atılmaları gibi ağır sonuçlar doğurmuĢtur. Ġlerleyen yıllarla birlikte Safevi hanedanının devrilmesi, Kürtler için zor dönemlerin devam edeceğini göstermiĢtir. Osmanlı ile yapılan mücadelelerde kullanılan Kürtler, kimi zaman da bulundukları toprakları terk etmek zorunda bırakılmıĢtır. Ġran‟da yaĢanan siyasi karıĢıklıklar 17. ve 18. yüzyıl boyunca sürmüĢtür. Safevi sonrası ülkeye hâkim olan hanlıklar Kürt beyliklerinin siyasi varlıklarını sona erdirmeye ve baskı kurmaya devam etmiĢtir (Jwaideh, 1999: 35-36).

Osmanlı‟yı ve Osmanlı‟nın Kürtlerle iliĢkilerini eleĢtirel bir dille kaleme alan Lazarev (2010), dönemi anlattığı çalıĢmasında bile Kürtlerin Safevilere karĢı Osmanlı‟ya olan bağlılıklarına iĢaret etmektedir. 1578 yılında Osmanlı‟nın bugünkü Gürcistan topraklarına girmesiyle baĢlayan Türk – Ġran SavaĢı, aynı zamanda Türk – Kürt yakınlığının geldiği noktayı göstermesi bakımından son derece önemlidir. ġerefname‟nin yazarı ġerefhan‟ın da yer aldığı savaĢlarda Osmanlı, Ġran‟a karĢı kesin üstünlükler sağlamıĢtır. Elde edilen zaferler ve beraberinde gelen Safevi çöküĢü, Osmanlı için siyasi alanda üstünlüğün bütünüyle kabul ettirilmesi anlamına gelirken, Kürtlerin Safevi baskısından büyük ölçüde kurtulmaları bakımından gelinen nokta son derece önemlidir.

Osmanlı yönetimi anlayıĢına uygun olarak Kürtlerin yaĢadığı bölgeler eyalet yapılanmasının bir parçası olarak yapılandırılmaktadır. AĢiret beyleri bu yapıya özerk biçimde bağlıdır (Nikitine, 2010: 347). 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam eden eyalet yapılanması, vilayet sistemine geçiĢin ardından ortadan kalkmıĢtır.

19. yüzyıl esasen Osmanlı gerilemesinin hızlandığı ve devletteki zayıflamanın özellikle aydınlanma Avrupa‟sı tarafından dikkatle izlendiği bir dönemdir. 18. yüzyılın hemen sonunda gerçekleĢen Fransız Ġhtilali‟nin yanında, Amerikan bağımsızlık mücadelesinin oluĢturduğu siyasi ortam, çok uluslu devletler için tehlike anlamına gelmekteydi. Tebaa halklar, imparatorluklar için tehlike haline dönüĢürken, Yunan ve Sırp isyanlarıyla baĢlayan ayaklanmalar da Osmanlı‟yı zor durumda bırakmıĢtır. Sırp Karageorgeviç tarafından baĢlatılan ilk milliyetçi ayaklanma, Balkanlar‟da uzun yıllar devam edecek hareketliliğin fitilini ateĢlemiĢtir. Rum Ortodoks Kilisesi‟nin ayin dilini Yunanca yapmasıyla kiliseden soğuyan Sırplar, huzursuzluklarını protestoya dönüĢtürmüĢtür. Etnik temelli ayrılığa sürüklenen Sırplar, ulusal diriliĢin simgesi haline gelen Sırpçanın yazılı dil haline gelmesiyle birlikte, 14. yüzyıldan getirdikleri büyük Sırbistan hayaliyle Osmanlı‟ya olan bağlılıklarını noktalama aĢamasına gelmiĢtir. Aynı dönemde (1820‟lerin ilk yarısı) Yunan bağımsızlık mücadelesi etkin bir konumdaydı. Mora Yarımadasındaki köylü halk, papazlar liderliğinde devlete baĢkaldırıda bulundu. Ruslar ve Ġngilizler tarafından desteklenen ayaklanmalar, Osmanlı‟yı Edirne AntlaĢması‟nı imzalamak

zorunda bıraktı. Her ne kadar Osmanlı, 19. yüzyılın ortasına kadar Yunanistan‟ın bağımsızlığını tanımasa da, uluslararası düzeyde tanınmanın süratle gerçekleĢmesi Osmanlı‟nın da tavır değiĢikliğine gitmesine neden oldu. Elbette Yunanistan‟ın batılılar baĢta olmak üzere, uluslararası güçler tarafından kısa sürede tanınmasının arka planında antik Helen kültürü ve mirasının etkileri yadsınamaz (Karpat, 2011: 37-39).

Osmanlı, sahip olduğu yüzlerce yıllık askeri ve siyasi deneyimi kullanarak, Balkanlar‟da yaĢadığı hayal kırıklığını bir daha yaĢamamak için çeĢitli önlemler almakta kararlıydı. Batılı güçlerin her geçen gün siyasi ve ekonomik alanda tehdit ettiği Osmanlı‟yı yeniden ayağa kaldıracak reformların batılı tarzda olması fikri yönetimi harekete geçirdi. Cemil Meriç‟in ifade ettiği; “batı sömürgesi olmamak için batılılaĢma” çeliĢkisini göze alan Osmanlı yöneticileri, siyasi ve askeri alanda reformlara yöneldi. Sultan II. Mahmud, ordu ve bürokrasideki hantallığı ortadan kaldıracak, aynı zamanda ülke bütünlüğünü sağlayacak biçimde tedbirler almaya yöneldi. Yönetim alanında tehditleri fark eden padiĢah, emirleri ve derebeyleri ortadan kaldırmak amacıyla harekete geçti. Bu doğrultuda yalnızca doğuda değil, Anadolu‟nun çeĢitli bölgelerindeki derebeylerinin güçlerini kıracak tedbirler alındı. Ġmparatorluğun birçok bölgesinde yürütülen çalıĢmalara paralel olarak doğuda da benzeri önlemlerin alındığı bilinmektedir. ReĢit Mehmet PaĢa tarafından devlet için tehdit olarak görülen beylerin bastırılması ile önemli ölçüde ülke içinde sükûnet sağlandı. ReĢit PaĢa, Rewanduz Beyi Kör Muhammed PaĢa‟yı (Mehmet PaĢa) yakalayarak Ġstanbul‟a gönderdi. Aynı zamanda bu dönem içerisinde Mardin‟de meydana gelen isyan bastırıldı. Yukarı Mezopotamya‟daki Millî aĢiretinin konfederasyon çabaları ortadan kaldırılırken, ġammar aĢireti reisi Sufuk yakalandı. Bunların dıĢında Sincarlı Yezidiler ve Telaferli Türkmenler cezalandırılarak Sason- Mafkan bölgesi kontrol altına alındı (Jwaideh, 1999: 104-105).

Izady, milliyetçilik akımlarının tüm dünyayı etkisi altına almasını ve Rusların 93 Harbi sonrası Osmanlı iç iĢlerine daha fazla müdahil olma çabalarını, Kürtlerin Osmanlı‟dan koparılma gayretlerine uygun düĢtüğüne iĢaret etmektedir. Rusların, 93 Harbi ile Kars ve Ardahan‟ı ele geçirmeleri, Kürtlerle daha yakın iliĢkiye geçmelerine sebep oldu. Böylece Rusların Avrupa üzerinden getirdiği ideoloji,

Kürtlerin bağımsızlık fikrini canlandırmalarına imkân sağlamak amacıyla kullanılabilecekti. Bu dönemde Kürt devleti fikri baĢta olmak üzere, Kürtleri Osmanlı‟dan koparacak değiĢik düĢünceler ortaya atıldı. Ancak Izady‟nin de açıkça belirttiği gibi birkaç münferit çaba dıĢında, Osmanlı‟dan kopuĢa yol açacak düĢünceler, Kürtler tarafından itibar görmedi. Hacı Kadir Koyi gibi ayrılıkçı fikirleri olan Kürt aydınlar Avrupa‟ya giderek, Anadolu halkları üzerine kafa yormak yerine batı tarihi ve kültürüne yöneldi. Ayrılıkçı fikirler üzerine düĢünen kimi Kürt aydınlar, kendi kültürel değerlerini doğduğu topraklarda bırakarak, Avrupa‟da yaĢamaya devam etti (2011: 122). Bu durum aslında Anadolu halklarının kadim birlikteliğini göstermesi açısından ayrıca önem taĢımaktadır.

Osmanlı‟da dinsel kimliğin Müslüman topluluklar tarafından ne denli önemsendiğini göz ardı eden Izady, Kör Muhammed PaĢa‟nın Rewanduz‟daki giriĢimlerinin baĢarısızlıkla sonuçlanmasını Ģu Ģekilde yorumlamaktadır:

… Prens Muhammed‟in (Kör Muhammed PaĢa) baĢarılı olma potansiyeli oldukça yüksek olan bağımsız Kürdistan doğrultusundaki bu giriĢimleri, beklenmedik bir Ģekilde baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢ ve Soran‟daki ünlü Rewandi (Rewanduz) Hanedanlığının ortadan kalkmasına neden olmuĢtu. Kurnazca davranan Osmanlılar dinsel Ģahsiyetlerin Kürdistan‟da yükselmekte olan gücünü keĢfetmiĢlerdi. 1836 yılında, önde gelen yerel bir Melle ayartılarak, Müslüman Kürtlerin Prens Muhammed komutası altında, Halifenin mukabili olan Osmanlı Sultanı‟na karĢı savaĢmalarını yasaklayan bir fetva çıkarması sağlanmıĢtı. Yüzüstü bırakılan Prens Muhammed teslim olmuĢ ve bir yıl sonra tutuklu olduğu Trabzon‟da katledilmiĢti (2011: 124).

Osmanlı – Rus savaĢı sonrası ortaya çıkan yeni politik ortam, Avrupalı egemen devletlerin Osmanlı iç iĢlerine daha fazla karıĢma yolunu açtı. Berlin AntlaĢması, Ayastefanos‟un ağır Ģartlarını görece daha makul noktaya çekse de, azınlıkların durumu konusunda batının taleplerini yeniden gündeme getirdi. Ancak bu dönemi asıl dikkat çekici kılan, Osmanlı tebaası konumunda bulunan Kürt ve Ermeniler arasında baĢ gösteren gerilimdir. Ermenilerin Osmanlı‟dan ayrılma yönünde Rusya ve diğer önde gelen Avrupa ülkeleri ile geliĢtirdiği iliĢkiler, Kürtler tarafından olumsuz karĢılandı (Minorsky, 2004: 101). Ġdareciler, Kürtlerin halifeye bağlılığı konusunda rahat olmasına rağmen Ermenilerin durumu yönetim açısından endiĢe

vericiydi. Balkanlar‟da yaĢananlar nedeniyle cesaretlenen Ermenilerin ayrılıkçı düĢünceleri, batı kaynaklı ideolojilerle beslenmekteydi. Öte yandan Kürtlerin devlet yönetiminde ve ordudaki rolü her geçen gün artmaktaydı. Bu durum, 19. yüzyılın belli dönemlerinde yaĢanan isyanlara rağmen, Kürtlerin genel olarak devlete bağlılığının hangi noktada olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

1891, Kürtlerin devletle iliĢkisi bakımından dikkat çekici bir tarihtir. Sultan II. Abdülhamid tarafından Doğu Anadolu‟da büyük ölçüde Kürtlerden oluĢan Hamidiye Alayları adında birlik kurulmuĢtur. Hamidiye Alaylarının kuruluĢ amaçları hakkında farklı görüĢler ortaya atılmaktadır. Örneğin Nikitine, Hamidiye Alayları ile Kürtlerin devlete bağlılığının pekiĢtirilmesinin amaçlandığını ifade etmektedir. Devletin bir amacı da Ruslara ve Ermenilere karĢı Kürtleri kullanmaktır (2010: 351-352). Kürtlerin devlete olan bağlılığının hedeflendiği ve bunun da karĢılığının Birinci Dünya SavaĢı ve KurtuluĢ SavaĢı yıllarında alındığını belirten Gunter‟e göre ise (2009) Hamidiye Süvari Birliği dıĢ tehditlere karĢı kullanılmakla birlikte sayıları 50 bine ulaĢan birlik zaman zaman aĢiret kavgalarına karıĢmıĢ ve hukuksuz uygulamalarda bulunmuĢtur. Gunter‟e göre ayrıca Hamidiye Alaylarının modern Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkmasında etkisi büyüktür. Öyle ya da böyle Doğu Anadolu‟da Kürt yoğunluğuyla oluĢturulan birliğin, Kürtlerin ordu yapılanması içerisinde ağırlığını arttırdığını ve bölgede Osmanlı‟nın adeta eli-kolu haline dönüĢtüğünü söylemek yanlıĢ olmayacaktır.