• Sonuç bulunamadı

2.1. KÜRT KĠMLĠĞĠNE ĠLĠġKĠN TARĠH TEZLERĠ

2.1.2. ġerefname ve Mem-ü Zin‟de Kürtler

Şerefname

ġerefname, coğrafi, antropolojik ve tarihi kayıtlar açısından Ġrani kavimlerin ve Kürtlerin incelendiği en eski kaynaklardan biridir. Erzurum Eyaleti‟nde Bitlis Beyi ġerafeddin Bin ġemsettin tarafından Fars dilinde 1596-97 yıllarında yazıldığı tahmin edilen kitabı önemli kılan, dört bölümden oluĢmasının yanı sıra bölgeyi siyasi, kültürel ve coğrafi açılardan ele almasıdır.

Kürtler ġerefname‟de dört sınıfa ayrılmaktadır; Germanic, Lur ya da Lor, Gelhor ve Goran adıyla ifade edilen bu etniler, dil ve gelenekler bakımından farklılık göstermektedir (2009: 45). Bu haliyle ġerefname‟de varlığından söz edilen grupların dil birliği içerisinde olmadıkları anlaĢılmaktadır. Ġfade edilen gruplar, yaĢayıĢ ve (kültürel) değerler açısından da farklı özelliktedir. ġerefname‟de Kürtlerden söz edilen ilk Pers-Kürt kabilesi Erdelan‟dır. Buna göre Ġran Kürtleri üçe ayrılmaktadır: Siyah-mansur, Çekini-Çegeni, Zen(m)geneh. Bu üç grup bir efsaneye göre Loristan‟dan gelen üç kardeĢin ardıllarıydı ve onların adlarını almıĢtı. Bir diğer hikâyeye göre ise Pers hükümdarlarının hizmetine girmek için Goran ve Erdelan‟dan gelmiĢlerdi (2009: 46).

ġerefname‟de belirtilen kavimlerin birçoğunun kökeni bugün hâlâ bilinmemektedir. Örneğin bugün Kürtlerin ataları olduğu iddia edilen Lorlardan ġerefname‟de Büyük ve Küçük Lorlar olarak söz edilmekte ancak etnik kökenlerine iliĢkin herhangi bir bilgi verilmemektedir. ġerefname‟ye göre Lorlar 140 bin kiĢilik ve göçebe karakterli bir kavmi teĢkil etmektedir. Pers ülkesinin merkez eyaletlerinde yaĢayan Lor kabileleri, Loristan, Farsistan, Pers Irak‟ı ve Ġran Kürdistan‟ı olarak adlandırılırlar. Ancak konuĢtukları dilin farklı olduğu düĢünülse de ġerefname‟de kavmin dilsel ve etnik özelliklerine iliĢkin muğlaklığın altı özellikle çizilir (2009: 53).

Osmanlı‟daki Kürt kabileleri bahsi tartıĢmaların odak noktasını teĢkil etmektedir. ġerefname‟de Osmanlı topraklarında yaĢayan göçer kabilelerin bir milyon civarında bulunduğunu ve büyük oranda Osmanlı-Pers sınırındaki dağlarda yaĢadığını belirtir. Bunun dıĢında Mezopotamya ve Anadolu toprakları içerisinde de yaĢadıkları ve çok çeĢitli dilleri konuĢtukları ifade edilir. TartıĢmaların odağında iki önemli nokta vardır: Birincisi, kavram olarak Kürt kelimesinin kullanımı ile ilgilidir. Ġkinci tartıĢma ise, ifade edilen kavimlerin dilleri ve çeĢitlilikleri üzerinedir. Kürt tarih yazımında ġerefname‟yi mihenk taĢı olarak gören kimi tarih yazıcılarına göre, kitapta geçen Ekrad kullanımı Kürt kelimesinin çoğuludur. Bu nedenle Ekrad çevirilerde genellikle “Kürtler” olarak aktarılmıĢtır. Ancak Farsça yazıldığı bilinen ġerefname‟de Kürt ifadesinin kullanılmadığı görüĢü bugün de iddiasını sürdürmektedir. Ekrad sözcüğünün Abbasiler tarafından bölgede yaĢayan göçebeler için kullanıldığı iddia edilir. Bu nedenle Ekrad sözcüğünün etnik bir gönderme yapmadığına inanılır. Hatta kimi kaynaklarda ġerefhan ailesinin Kanuni Sultan Sülayman‟dan III. Murat‟a kadar çeĢitli vesilelerle bağlılıklarını belirttikleri ve Ġran Safevi‟ye karĢı Osmanlı‟nın yanında yer aldıkları belirtilir. PadiĢahlar Doğu Anadolu‟ya verdikleri önem doğrultusunda, ġerefhan ile özel olarak ilgilendikleri ve Osmanlı‟ya bağlılığına güven duyduklarının altı çizilir (Sevgen, 1982: 50).

Mem’ü Zin

Kürt milliyetçilerinin üzerinde Ģiddetle durduğu bir diğer tarihi kaynak Ahmed- i Hani‟nin3

1690‟larda yazdığı tahmin edilen (ġakeli, 1996: 23) Mem‟ü Zin adlı eseridir. Mem‟ü Zin, Mem ile Zin arasındaki aĢk öyküsünün anlatıldığı bir destandır. Nazım karakterde ve Kürtçe kaleme alınan öykü Cizre‟de geçmekte, trajik bir aĢkı konu edinmektedir. Mem‟ü Zin‟in bugün farklı biçimlerde ele alınmasının temelinde, Kürt milliyetçiliğine iĢaret edip etmediği sorusu vardır.

Mem-ü Zin‟de Kürt milliyetçiliğinin izlerini arayan araĢtırmalarda, yazarın kullandığı dil ve ifadelerden yola çıkarak, Ahmed-i Hani‟nin bir Kürt devleti hayal ettiği iddia edilmektedir. Esasen Mem‟ü Zin‟in günümüzde Kürt milliyetçileri tarafından kaynak eser olarak algılandığına ve etnik Kürt hareketi tarafından kullanıldığına Ģüphe yoktur. Ancak Hani‟nin eserlerinde bağımsız bir Kürt devleti hayali kurduğu iddiasına dayanak olarak gösterilen satırların nesnel biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir.

ġakeli, (1996) Mem‟ü Zin‟de Kürt milliyetçiliğinin temelinin atıldığını savunmaktadır. Eserde Hani‟nin Kürtlüğe büyük paye biçtiğini ve Kürtlükle gurur duyduğunu ifade eden ġakeli, Kürtlerin diğer komĢu halklar gibi “millet” özelliği taĢıdığını ve Hani‟nin bir Kürt krallığı kurulması arzusunda olduğunu iddia etmektedir. ġakeli‟ye göre yazar, Kürtlerin yoğun yaĢadığı bölgelerin iĢgal altında olduğuna inanmaktadır. ġakeli‟nin değerlendirmelerinde Kürt milliyetçiliğinin temellerini atan iki ana düĢünce Ģu Ģekilde sıralanmaktadır: (a) Kürtlerin topraklarının iĢgal edilmiĢ olması ve bölünmesi ve bu nedenle içine düĢtükleri kötü koĢullar. (b) Kürt yöneticilerinin ve beylerinin, ülkeleri ve halklarının geleceğine yönelik bir beklenti içinde olmamaları ve birleĢik güçlü bir devlet kurmak için kendi aralarında birleĢme çabasını göstermemeleri (1996: 62).

3

Kürt Ģair ve filozof Ahmed-i Hani, 1651 yılında, Hakkâri yakınlarında bulunduğu tahmin edilen Han köyünde doğdu. Doğu Anadolu‟nun birçok bölgesini dolaĢarak Arapça, belagat ve dini ilimleri okudu. 1707 yılında vefat ettiği düĢünülen Hani‟nin, Mem‟ü Zin‟in dıĢında Nubahar, Ġman Akidesi ve Çar KuĢe isimli eserleri bulunmaktadır (Altıntop, 2011: 91).

Bruinessen, Mem‟ü Zin‟de anlatılanlardan yola çıkarak Hani‟nin bir Kürt milliyetçisi olduğu düĢüncesine ve Kürt devleti hayal ettiği iddialarına kesin olarak karĢı çıkmaktadır (2005: 64). Hani aslında Kürt olduğunun bilincinde, kimliğiyle barıĢık biçimde dilini kullanabilen, kendinden yüzyıllar önceki yazar ve düĢünürlerden farklı özelliklere sahiptir. Ancak Hani, Kürtçe yazan ne ilk ne de son Ģairdir. Daha önce de Kürt dilinde klasik Ģiirler yazmıĢ Ģairler bulunmaktadır. Bruinessen‟in dikkat çektiği bir baĢka ilginç nokta, Hani‟nin neden Kürt dilini tercih ettiğiyle ilgilidir. Bruinessen‟e göre Ġstanbul‟da 16. yüzyıldan itibaren Türkçe‟nin hâkimiyetinin artması, Arapça ve Farsça yazan Ģairlerde tepkiye yol açmıĢtır. Bu nedenle Hani‟nin Kürtçeye yönelmiĢ olabileceği düĢünülmektedir.

Bruinessen‟in, Hani‟nin Kürt milliyetçiliği iddialarına dönük bir diğer kuĢkusu, Mem‟ü Zin‟in orijinalliği sorunsalıdır. Metne günümüz Kürt milliyetçileri tarafından eklemelerin yapıldığı Ģüphesini dile getiren Bruinessen, kaygılarını Ģu Ģekilde dile getirmektedir:

Türkler, Araplar ve Ġranlılar gibi diğer halklarınki varken, neden halkının bir devleti yok diye üzülen bir Kürdün Ģikâyeti olarak okumak akla yatkındır. Bu yorumun yine de iki sorunu var. Bu devrin diğer kaynaklarından genel olarak halkın kendini günümüzdeki halkın ifadesiyle etnik grup veya millet olarak tanımlamadığını anlıyoruz. Ahmed-i Hani‟nin “Rom, Arap ve Acem‟i” devletler kadar çok etnik gruba sahip değil. Rom asıl olarak Roma Ġmparatorluğu ve daha sonra onun doğu bölümü, Bizans idi; sonra isim onun halefleri, Selçuklular ve Osmanlı Devleti için kullanılırdı ve Ģimdi bazen Türkiye Cumhuriyeti için kullanılır -ama hiç sıradan Türkler için kullanılmaz. “Acem” terimi Araplar tarafından tüm Arapça konuĢmayan halklar için kullanılırdı ve Osmanlı Türkçesinde özellikle, Türkçe konuĢanlar dâhil, her tür Ġranlı için kullanılırdı. Arap ve Kürt devlet değil, insan topluluklarıdır ama onların tamamen bugün bizim Arap veya Kürt milleti diye bahsettiğimizde kastettiğimiz aynı halka iĢaret ettiğinden Ģüpheliyim. Daha önce baĢka bir yerde yazdığım gibi, o devirde Kürt terimi yalnız Kürt aĢiretlere ve Ģehirli aristokrat seçkin sınıfın bir bölümüne iĢaret ediyor, aĢiret olmayan köylü sınıfına iĢaret etmiyor gözükmektedir (2005: 68).

Bruinessen‟in yukarıda ifade ettiği ikinci kaygısı Hani‟ye atfedilen “millî devlet” hayalidir. Bu araĢtırmada da defalarca dile getirildiği üzere, Fransız Ġhtilali

öncesinde ne Avrupa‟da ne de Asya‟ya millî devlet düĢüncesi henüz ortaya çıkmamıĢtı. Osmanlı‟da sarayda konuĢulan ve resmi dil olarak benimsenen Türkçe olmakla beraber, etnik Türk kimliği ön planda tutulmamıĢ, Ġslam kimliği birleĢtirici rol oynamıĢtır. Dolayısıyla Bruinessen, Hani‟nin Kürt milliyetçisi olduğu iddialarına Ģu Ģekilde cevap vermektedir: “Milliyetçilik ile biz Ernest Gellner‟in ifadesiyle, „politik ve millî birikimin ahenkli olması gerektiği politik ilke‟yi anlıyorsak, o zaman Hani bir milliyetçi değildi” (2005: 69).