• Sonuç bulunamadı

2.2. TARĠHSEL SÜREÇ

2.2.2. Birinci Dünya SavaĢı

Birinci Dünya SavaĢı hiç Ģüphesiz Osmanlı için ölüm kalım savaĢı niteliğindedir. 1914-1918 yıllarını kapsayan savaĢ yılları, Ġttihat ve Terakki iktidarı ile çöküĢün önüne geçme çabası veren Osmanlı‟nın doğuda ve batıda birden fazla düĢmanla çarpıĢması ve yaĢanan ağır yenilgiler nedeniyle son derece zor ve trajik bir döneme iĢaret etmektedir. SavaĢın, Osmanlı topraklarının her köĢesine yayılması, tüm Osmanlı varlığı için maliyeti korkunç boyutlara taĢımıĢtır. Özellikle doğuda Ruslara karĢı verilen mücadelede Kürtler de doğal olarak etkilenmiĢtir. Kuzeyde Kafkasya hattından güneyde Ġran‟a uzanan bölge, iki ülke arasındaki savaĢın yol açtığı tahribata sahne olmuĢtur. Kürtler, Halife‟nin çağrısına kulak veren diğer

Osmanlı halkları gibi Cihad için harekete geçti. Jwaideh‟in aktardığına göre Elazığ‟da bulunan 11. Tümen ile Musul‟da bulunan 12. Tümen Kürtlerden oluĢmaktaydı. Bunların dıĢında doğuda bulunan birliklerin bir kısmı da yine Kürt‟tü (1999: 242). ÇarpıĢmalar sonucu ortaya çıkan tabloya bakıldığında, Osmanlı‟nın adeta varoluĢu için son kez ve tüm gücüyle girdiği savaĢta Kürtlerin devleti yalnız bırakmadığı anlaĢılmaktadır.

Doğuda Ruslar ve güdümündeki Ermenilerin çok sayıda insanı katlettiği bilinmektedir. Ardahan ve Kars baĢta olmak üzere, güney yönünde çok sayıda yerleĢim yerini hedef alan Ermeni gruplar sivil insanları katlederek, Osmanlı varlığını ortadan kaldırmak için her yolu denemiĢtir. Jwaideh, 1917 yılında gerçekleĢen Rus BolĢevik Devrimi sonrasında bile dağılan Çarlık Rusyası ordusuna bağlı Ermeni subayların, Erzurum – Erzincan bölgesinde çok sayıda Kürt‟ü katlettiğini belirtmektedir. Ayrıca Rus Devrimi‟ne kadar geçen üç yıllık sürede, Osmanlı saflarında yer alan bölge halkına Ruslar tarafından ağır iĢkenceler yapıldığı, mallarının yağmalandığı ve hatta tecavüz olaylarının yaĢandığı ifade edilmektedir. Öte yandan savaĢta tarafsız olduğunu bildiren Ġran‟da bile halkın çetin Ģartlar altında yaĢam mücadelesi verdiği anlaĢılmaktadır. Çarlık Rusya ve diğer batılı güçlerin baskısı altında kalan Ġran, tüm halk tabanı gibi Kürtlerin de acıları karĢısında çaresiz kalmıĢtır.

Osmanlı‟nın büyük savaĢtan mağlup ayrılmasıyla batılı devletlerin çekirdeği Anadolu‟nun oluĢturduğu Osmanlı bakiyesi coğrafyaya adeta hücum ettiği görülmektedir. 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren farklı dönemlerde görülen Kürt ayaklanmaları ile oluĢturulmak istenen etnik Kürt kimliği, savaĢın bitimiyle birlikte batılılar tarafından yine kullanılmak istenmiĢtir. Ġmparatorluğun dağılması ile harekete geçen batılı devletler, Kürtleri ayrı bir devlete yöneltecek adımlar atmakta kararlıdır. Ne var ki aĢiret reisleri ve mele gibi bölgede önde gelen Kürtler devlete, ayrılıkçıların pan-Kürt hayallerini boĢa çıkartacak ölçüde bağlılığını göstermiĢtir. Izady, bu bağlılığı Kürtleri aĢağılar biçimde dile getirirken, Kürtlerin devlete duydukları sadakati “dar kafalılık” olarak yorumlamaktadır. Kürt siyasi ve dini liderlerini çıkarcı olmakla suçlayan Izady, daha da ileri giderek, bu isimlerin dünyadaki geliĢmeleri anlayacak kapasitede olmadığını iddia etmektedir (2011: 129).

SavaĢ döneminin Kürtler açısından ilginç geliĢmelerinden birisi Muhammed ġerif PaĢa‟nın pan-Kürt hayallere paralel olarak kurulmak istenen bir Kürt devleti için güvence oluĢturmak üzere Ġngilizlerin hizmetine girmek istemesidir. Ġngilizler, kastedilen bölgeyi hareket planı dâhilinde görmediği için öneriyi reddetmiĢtir. ġerif PaĢa düĢüncesinden vazgeçmemiĢ ve Ġngiliz himayesinde özerk bir bölge oluĢturulması için çabalarına devam etmiĢtir. Ancak Londra‟da toplanması ve Kürtlerin, Türklerden ayrı bir geleceğinin planlanması amaçlanan toplantı hiçbir zaman gerçekleĢmemiĢtir (Jwaideh, 1999: 253). Buna rağmen ġerif PaĢa‟nın bağımsız Kürt devleti hayali bunlarla sınırlı kalmamıĢtır. Ermeniler ile iyi iliĢkiler içerisindeki PaĢa, ortak bildiriler sunarak bir yandan yakınlığı muhafaza etmiĢ, diğer yandan ise Ermeni devleti kurulması yönündeki giriĢimleri yakından izlemiĢtir. Bu süreçte Wilson Ġlkeleri de ayrılıkçıların fikirlerini körüklemiĢ, ortaya çıkan siyasi boĢluk fırsat olarak algılanmıĢtır. 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı ile galip devletler arasında imzalanan Sevr AntlaĢması‟nın Kürtlerle ilgili maddesi, ġerif PaĢa gibi düĢünenler arasında heyecan uyandırmıĢtır. Bu maddeye göre “Ġngiliz, Fransız ve temsilcilerinden oluĢan bir komisyon, antlaĢmanın imza tarihinden itibaren altı ay içinde Kürtlere verilecek olan yerel özerkliği saptayacaktır. Bu yerel özerkliğin sınırları Ermenistan‟a ayrılan bölgenin güneyi, Suriye ve Mezopotamya‟nın kuzeyi, Fırat Nehri‟nin doğusu olacaktır” deniyordu (Kayra, 2011: 139). Böylece, Birinci Dünya SavaĢı‟nın galip devletleri, doğrudan kendi temsilcilerinden oluĢturdukları komisyon ile açıkça ayrılıkçı gruplara bağımsızlık vaat etmiĢtir. Kürtleri bağımsızlığa götürecek sürecin en önemli iki bileĢeni; Kürtlerin bağımsızlık taleplerinin oluĢturulması ve Türk devletinin geliĢmeleri onaylamak zorunda bırakılmasıdır. Yenilginin ortaya çıkardığı hayal kırıklığına rağmen Anadolu‟da baĢlayan bağımsızlık mücadelesi, KurtuluĢ SavaĢı‟na dönüĢtü. Anadolu‟nun düĢman iĢgalinden kurtarılmasıyla birlikte Sevr AntlaĢması uygulanabilir olmaktan çıkmıĢtır. Batılı güçlerin güdümünde kurulması planlanan Kürt devleti, yalnızca kurtuluĢ mücadelesinin aktörleri tarafından değil, bölge halkının yaklaĢımı sayesinde önlenmiĢtir.

Birinci Dünya SavaĢı öncesinde Ġstanbul, Tahran ve Kahire bölgenin en önemli Ģehirleriydi. Ne var ki Mütareke sonrası yeni bir bölgesel devlet sistemi ortaya

çıkmıĢtır. Osmanlı Devleti Birinci Dünya SavaĢı yenilgisinin ardından parçalanmıĢtır. Osmanlı‟nın ardıl devletleri tarihçilerin tartıĢma konularından biri haline gelse de, Türkiye baĢta olmak üzere; Suriye, Lübnan, Filistin, Irak ve Ürdün yeni devletler olarak tarih sahnesindeki yerini almıĢtır. Diğer taraftan Suudi Arabistan ve Yemen ise ayrı siyasi birimler olarak ortaya çıkmıĢtır. Osmanlı bakiyesi olarak tarihteki yerini alan devletlerden Suudi Arabistan ve Yemen emperyalist güçler tarafından uzak ve önemsiz görülmeleri nedeniyle bağımsızlıkları tanınmıĢtır. Ġran, Sovyet ve Ġngiliz müdahaleleri nedeniyle tam anlamıyla bağımsız olamamıĢtır. Türkiye ise iki dünya savaĢı boyunca emperyalist güçlere karĢı koyarak kendi kaderini tayin edebilmiĢtir (Cleveland, 2008: 193-194). Yeni Türk devleti, yeni dünya düzeni içerisinde yer alabilmek ve Kürtlerle geçmiĢte olduğu gibi ortak bir geleceğe doğru hareket etmek amacındadır. Ancak Osmanlı‟nın parçalanmasıyla birlikte sınırların yeniden çizilmesi, Kürtler için farklı bir anlam taĢımaktadır. Çünkü büyük savaĢa kadar Osmanlı ve Ġran sınırları içerisinde varlığını sürdüren Kürtler, artık 4 farklı devletin sınırlarına dağılmıĢtır.