• Sonuç bulunamadı

2.3. KÜRT KĠMLĠĞĠNĠN ĠNġASI

2.4.1. Kürt Kimliği ve Kitle ĠletiĢim Araçları

Kürt basınının geliĢiminde birinci etken Kürt milliyetçileridir. Türkçe olarak da yayın yapan ilk Kürtçe gazete, Kürt milliyetçisi Mithat Bedirhan tarafından 1898 yılında Kahire‟de çıkarılmıĢtır (Nikitine, 2010: 361). Osmanlı siyasetindeki tarihi kavĢak noktaları, bu gazetenin kaderini de etkilemiĢ, Kürdistan adıyla yayın hayatına baĢlayan gazete, 16 yıllık zaman diliminde zaman zaman Avrupa‟da çıkarılmıĢtır. Gazetenin önde gelen isimleri büyük ölçüde Bedirhan ailesine mensuptur. Bedirhanlar ve Bedirhan Bey, Kürt hareketinde önemli bir konumdadır. Bedirhan Bey Ġsyanı ile bölgede etkinliğini arttıran ve Kürt hareketini yönlendiren ailenin diğer mensupları yayıncılık faaliyetlerine baĢlamıĢtır. Ancak Nehri Seyyidleri ile rekabete giriĢen ailenin yayıncılık faaliyetleri kısa sürede dağılmıĢtır. Her iki ailenin de kendilerini Kürt hareketinin öncüleri olarak görmeleri, parçalı görünümdeki Kürt milliyetçiliğinin yayıncılık alanında çalıĢmalarını engellemiĢtir.

Kürdistan isimli ilk gazetenin ardından Kürt milliyetçileri, basın alanındaki faaliyetlerine hız vermiĢtir. Hassanpour, Kürt milliyetçilerinin bağımsız Kürt devleti kurma hayalinin gerçekleĢtirilebilmesi için kimlik inĢasında etkili olabilecek gazeteciliğe yöneldiklerini ifade etmektedir (2008: 91). Gerçekten de Kürt hareketinin ayrılıkçı karakterinde, siyasal kimlik inĢasının basın boyutunun etkilerinden söz etmek yanlıĢ olmaz. Öyle ki Türkiye, Irak, Ġran, Suriye ve Rusya‟da ilk Kürt gazetesinin yayınlanmasının üzerinden geçen yüz yıla yakın sürede çıkan süreli yayınların sayısı 145‟e ulaĢmıĢtır. Türkiye dıĢındaki yayıncıların baĢında özerk bölge hükümetleri ve siyasi partiler bulunmaktadır. Ancak hükümetlerin ayrılıkçı

olduğu gerekçesiyle geliĢtirdiği refleks nedeniyle Kürt basın hareketlerinin kimi zaman gizli ve yasa dıĢı biçimde yürütüldüğü bilinmektedir.

Bedirhan ailesi, ilk yıllarda basın alanında etkinliğini sürdürmüĢ, ġam‟da Hawar (1932) ve Rohani (1942), Beyrut‟ta Roja Nü (1943) gazetelerini çıkarmıĢtır. Osmanlı‟da II. MeĢrutiyet‟le birlikte yayın hayatına giren Kürt gazeteleri ise Ģunlardır: Kürt Teavun ve Terakki (1908), ġark ve Kürdistan (1908), Kürdistan (1908), Amid-i Sevda (1909), Peyman (1909), Roji Kürd (1913), Hetawi Kürd (1913), Yekbun (1913), Jin (1918), Jin (1919), Kürdistan (1919), Gazi (1919).Cumhuriyetin ilk yıllarında yayın yapan gazetelerden dikkat çekenler; Ġrfan (1923), Ağrı (1929), Dicle Kaynağı (1948), ġark Mecmuası (1950), ġarkın Sesi (1950), Ġleri Yurd (1959) olmuĢtur (Akyol, 2010: 101-105).

Türkiye‟de Kürt basınında DP hükümeti döneminde belli ölçüde canlanma yaĢanmıĢtır. Bu zaman zarfında gazeteciliğin dıĢında, kitap yayıncılığı da geliĢmeye baĢlamıĢtır. Ancak darbe rejimi, sıkıyönetim kurallarını beraberinde getirmiĢ, Kürtçe yayıncılık “bağımsız Kürt devleti kurma çabaları”nın bir aracı olarak yorumlanarak çok sayıda akademisyen, doktor ve öğrenci, “ülke bütünlüğüne kastetmek”le yargılanmıĢtır (Mıhoyan, 2010: ). 1963 yılında Ġstanbul‟da bir grup Kürt, Kürtçe ve Türkçe Deng (Ses) adında aylık bir dergi ve Roja Nü (Yeni Gün) adında bir gazete çıkarmıĢtır. Bu yayınlar kısa süre sonra “Kürtçülük propagandası yapmak”la suçlanmıĢ, darbe rejiminin uygulamaları doğrultusunda kapatılmıĢtır.

1960‟lar aynı zamanda Kürt öğrenci hareketlerinin Avrupa‟da hızlanmaya baĢladığı dönemdir. Avrupa‟nın çeĢitli ülkelerinde yayıncılığa baĢlayan sendikalar kitapçık ve dergi çıkararak, Kürt milliyetçiliğini geliĢtirmeyi amaçlamıĢtır. Kürtlerin politizasyonunda önemli bir yeri olan Türkiye ĠĢçi Partisi‟nde (TĠP) 1965 genel seçimleri ile birlikte Kürt ağırlığı artmaya baĢlamıĢtır. TĠP‟ten Meclis‟e girmeyi baĢaran 15 milletvekilinden 4‟ü Kürt‟tür. 1966 yılında TĠP tarafından Ankara‟da Yeni AkıĢ adıyla Türkçe-Kürtçe bir dergi yayınlanmıĢtır. Kürtlerin haklarından söz eden ilk resmi dergi niteliğindeki yayın 4. sayının ardından yasaklanmıĢtır Aynı dönemde Musa Anter bir Türkçe-Kürtçe sözlük, Mehmed Emin Bozarslan ise Mem- ü Zin‟i Türkçe ve Kürtçe olarak yayınlamıĢtır. (Kutschera, 2001: 395).

Kürtler arasında okur-yazarlık oranının düĢük olması nedeniyle ilk dönem yayınlar fazla ilgi görmese de 1980 askeri darbesinin ardından Avrupa‟daki atmosfer değiĢmiĢtir. 1980‟in ikinci yarısında Kürtçe yayınlarda gözle görülür bir artıĢ yaĢanmıĢtır. Türkiye‟deki olağanüstü durumun etkisiyle ülkeyi terk eden sanatçı ve aydınların etkisiyle Avrupa‟da Kürtler arasındaki yayıncılık büyük artıĢ göstermiĢtir. Ġsveç gibi Avrupa ülkeleri Kürtlerin yayıncılık faaliyetlerini doğrudan desteklemiĢtir (Bruinessen, 2000). Bu tavır, aslında Türkiye hükümetine karĢı olarak algılanmıĢ, PKK terörünün desteklenmesi süreçleri beraberinde gelmiĢ, PKK‟nın AB tarafından terör örgütü olarak tanınması siyasi çekiĢmeler neticesinde gerçekleĢebilmiĢtir.

1990‟lardan sonra Kürtçe yayıncılıkta devlet sansürünün yumuĢadığı görülür. Türkiye, Ġran ve Suriye‟de süreli özel sektör yayıncılığı geliĢmeye baĢlamıĢtır. Kuzey Irak‟taki özerk yapının da etkisiyle, yüzlercesi periyodik aralıklarla olmak üzere iki yayın organı faaliyet göstermiĢtir. Bu yayınlardan bir kısmı Sorani lehçesinde yayınlanırken, Türkiye ve Irak‟ta Kurmançi lehçesinde yayınlar gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu süreçte Kurmançi lehçesinde çok sayıda süreli yayın ve basılı eser, Almanya ve Ġsveç‟te basılmıĢtır. 1997 yılına gelindiğinde, süreli yayın sayısı dünya genelinde 150‟ye ulaĢmıĢtır (Sheyholislami, 2011: 81).

Hassanpour‟un bildirdiğine göre ilk Kürtçe radyo yayıncılığı Sovyet Rusya‟da 1923-1929 yılları arasında özerk biçimde varlığını sürdüren bölgede baĢlamıĢtır (2008: 114). 1946 yılına gelindiğinde Kürtçe radyo yayınları Ermenistan‟da yeniden canlanmıĢtır. Türkiye‟de ise Kürtçe radyo yayıncılığı 1991‟deki Körfez SavaĢı sonrası gündeme gelmiĢ, 2002 yılında yasal hale gelmiĢtir (Sheyholislami, 2011: 84). Televizyon yayıncılığında ise Ġran ve Irak‟ta 1970‟lerden itibaren çeĢitli adımlar atılmıĢtır. 1990‟lara gelindiğinde Ġran‟da Kürtçenin yanı sıra Arapça ve Türkmence yayınların yapıldığı televizyonculuk geliĢmeye baĢlamıĢtır. Öte yandan ilk Kürt uydu televizyonu MED-TV 1995 yılında güney ve Orta Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa'yı kapsayan alanda yayın hayatına baĢlamıĢtır. Bu kanalın Ġngiltere'de lisansı bulunmakla birlikte Belçika, Ġngiltere ve Ġsveç'te stüdyoları kurulmuĢtur (Sheyholislami, 2011: 85). Türkiye vatandaĢı bir Kürt olan Hikmet Tabak tarafından kurulan MED TV, Kürtler arasında etnik bilinci teĢvik eden en önemli kitle iletiĢim aracı haline dönüĢmüĢtür (Romano, 2002: 140).

Romano‟nun (2006: 153) “Kürt diasporası” olarak adlandırdığı yurt dıĢı (özellikle Avrupa‟da faaliyet gösteren) Kürt gruplar ve destekçileri, kendi aralarındaki iletiĢimi sağlamak ve Kürt sorunu hakkında söylem geliĢtirmek amacıyla interneti kullanmaya baĢlamıĢtır. 2000‟lerle birlikte sanal ortamlara taĢınan Kürt sorunu ile ilgili tartıĢmalar, Kürt çevrelerce popüler hale gelmiĢtir. Büyük çoğunluğu hala Türkiye‟de ve Orta Doğu‟nun geri kalanında yaĢayan Kürtlerle irtibatın sağlanması internet kaynakları üzerinden gerçekleĢtirilmiĢtir.

Yeni iletiĢim teknolojileri açısından bakıldığında, Kürt seçkinlerin kimlik özelliklerini sürdürmek ve siyasi söylemler üretmek amacıyla yeni kitle iletiĢim araçlarını etkin biçimde kullandığı anlaĢılmaktadır. Masaüstü ve elektronik yayıncılık, Kürt dernekleri aracılığıyla Avrupa ülkelerinde yaygınlaĢtırılmıĢtır. Kürt yazarlar, Kürt makro-etnisitesinin egemen lehçesi olan Kurmançi ile literatüre önemli katkılar sağlamıĢ, Özgür Politika gibi Türkiye‟de yasaklanan 35 farklı gazete, baĢta Ġsveç ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde yayınlanmıĢtır (Romano, 2002: 138).

E-posta, 1990‟larla birlikte etkin biçimde fikir ve bilgi alıĢveriĢi ile etnik milliyetçi projelerin düzenlendiği bir mecra olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Ġnternet ve e-posta aracılığıyla oluĢturulan forumlar, yasak konuların konuĢulduğu bir ortam haline dönüĢmüĢtür. Dünyanın farklı ülkelerinde “emperyalizm” karĢıtı gruplar, forumlar ve benzeri hareketler ile eĢgüdümlü hareket etmeye baĢlayan Kürt gruplar, internetin ucuz ve kolay eriĢilebilir olmasından kaynaklanan avantajlarını sonuna kadar kullanmıĢtır (Romano, 2002: 139).

Türkiye‟de Kürtçe televizyona dönük ilk adım, kültürel hakların geniĢletilmesi çerçevesinde devlet eliyle atılmıĢtır. TRT 6 ya da TRT ġeĢ olarak adlandırılan ilk Kürtçe televizyon kanalı, 25 Aralık 2008 tarihinde test yayınına baĢlamıĢtır. 1 Ocak 2009‟da Türkiye Radyo Televizyon Kurumu‟na (TRT) bağlı olarak normal yayına geçen kanalın hedefi, “Türkiye‟nin zenginliğini ve renklerini ekrana taĢıma” olarak belirlenmiĢtir. Çok dilli kanal ağırlıklı olarak Kürtçenin Kurmançi lehçesiyle yayın yapmaktadır. Kısmen Zazaca haber bültenine yer verilen kanalda, ilerleyen dönemde Kürtçenin Sorani lehçesinde de yayınlara yer verileceği belirtilmiĢtir (www.turkcebilgi.com).

Yeni iletiĢim teknolojileri, medyanın devlet aygıtı olduğu algısında köklü değiĢimlere yol açmaktadır. Geleneksel basının internetle birlikte yeni medyaya dönüĢmesi, kitle hareketlerinin kontrolünü zorlaĢtırmaktadır. Benzer durum Türkiye‟nin Kürt sorunu için de geçerlidir. Dünyanın hemen her yerindeki Kürt topluluklar ve etnik Kürt milliyetçileri için kaçınılmaz bir araç haline gelen yeni medya karĢısında sansür ve baskı uygulamaları sonuç verecek gibi görünmemektedir. Romano, (2002: 147) yeni medyanın ortaya çıkardığı serbestliği, Türkiye‟nin demokratikleĢmesine katkı yapacağı Ģeklinde yorumlamaktadır. Daha fazla özgürlüğün, ülke demokrasisinin iĢleyiĢine katkı yapacağı görüĢünü savunan yazara göre, ifade özgürlüğü ile kiĢinin kimliğini ifade etme hakkına imkân tanınması, ayrılıkçı faaliyetlerin son bulmasını sağlayacaktır.