• Sonuç bulunamadı

2.1. KÜRT KĠMLĠĞĠNE ĠLĠġKĠN TARĠH TEZLERĠ

2.1.1. Kürtlerin Kökenine Yönelik Ġddialar

Kürtlerin kökenine iliĢkin iddialar yığınıyla karĢı karĢıya olunduğu gerçektir. Gerek ilk dönem kaynakların yetersizliği, gerekse tarihin aydınlık dönemlerine iliĢkin belgelerin okunmasında takınılan ideolojik tavır nedeniyle, tarih yazımında sıkça düĢülen etnosantrik yanlıĢlarla Kürt tarih yazımında da karĢılaĢılmaktadır. ABD‟li Kürdolog Izady, Kürt tarih yazımındaki zorluğun Kürtlerin kendilerine ait bir devleti olmamasına bağlamaktadır (2011: 56). Kürtlerin “etnik” tarihinin bu nedenle yazılamadığını savunan Izady, Kürtlerin tarih sahnesine çıkıĢlarının hangi döneme denk geldiği ile ilgili kuĢkular bulunduğu düĢüncesindedir. AraĢtırmacı Kürtlerin kökenini 50 bin yıl öncesine kadar, yani evrimciler tarafından insanoğlunun yakın akrabası olarak gösterilen Neandertal insana kadar götürmektedir (2011: 62). Evrim tartıĢmaları bir yana, Izady‟nin bu tutumunun Kürt tarih tezlerine iliĢkin okumalarda düĢülen yanlıĢlardan yalnızca birisidir. 50 bin yıl öncesine iĢaret eden bulgular elbette bugünün insanının atalarının kim olduğuna dönük iĢaretler taĢır. Ancak özellikle buzul çağın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan toplulukların etnik özelliklerinin (kültür öğeleri, dil vs.) belirlenmesinin mümkün olamayacağı gerçeğinden hareketle, tarihin karanlık dönemlerini referans gösteren iddialara Ģüpheyle yaklaĢmak, her Ģeyden önce bilimsel araĢtırma yapma iddiasında bulunan bir araĢtırmacı için zorunludur.

Kürtlerin atalarının kim olduğu sorusunun yanıtını arayan Izady, coğrafi olarak Kürtlerin yerleĢik bulunduğu topraklardaki halkların tamamına iĢaret eder. Yani Hurri, Guti, Kurti, Kaldi, Mard, Zela, Karduçi ya da Ari Medleri, Sagartyanlar, Mitanniler ve Kassitler gibi bölgenin ilk yerleĢimcileri, Kürtlerin kültürel ve genetik ataları olarak kabul edilmektedir (2011: 62). Bu iddiaların geçersiz olduğu düĢüncesindeki kimi araĢtırmacılara göre, Milattan Önce (M.Ö.) iki binli yıllarda Mezopotamya‟nın kuzeyinde yaĢayan toplulukların dilleri bilinmemektedir. Özellikle konuĢulan dil ve lehçeler açısından haklarında çok az Ģey bilinen bu toplulukların,

belirli bir etnik gruba ait olarak gösterilmeleri tartıĢmalıdır (ÜĢümezsoy, 2006: 39). Izady‟nin tezinde ayrıca Kürtlerin yerleĢik düzene geçen ilk topluluk olduğu, hayvanların ilk Zağros dağları bölgesinde evcilleĢtirildiği ayrıca tarım ve toprakla ilgili iĢlerle uğraĢtıkları gibi tüm toplumları ilgilendiren kritik bilgilere yer verilmektedir. Bununla birlikte Kürtlerin dokumacılıkta, çömlekçilikte, madencilikte ileri bir topluluk olduğu belirtilmektedir. Bu konuda elde edilen bulguların niteliği üzerine özenli ve nesnel çalıĢma yapılması gerekmektedir.

Thomas Bois, Viladimir Minorsky ve D. N. Mac Kenzei tarafından The Encyclopaedia of Islam için hazırlanan Kurds, Kurdistan (2004) isimli bölüm, bilim çevrelerinde yankı bulmuĢtur. ÇalıĢma bugün bile Kürt tarih yazımının en önemli kaynakları arasında gösterilmektedir. Kürtlerin kökenlerini mercek altına alan Minorsky, Kürtleri Ġrani bir millet olarak tanımlar. M.Ö. iki bin yılını gösteren Sümer tabletlerinde Kardaka isimli bir ülkeden bahsedilmektedir. Karduların, Ġran‟da yaĢamıĢ bir topluluk olarak Kürtlerin ataları olma ihtimali vardır. Ancak Kardu ya da Kurtie isimlerinin okunuĢları halen belirsizliğini korumaktadır. Kardaka, Kardu ya da Kardai adlandırmaları Arapça ve Ermenice olmak üzere farklı Ģekillerde kullanılsa da, yerleĢimin bugünkü Cizre topraklarında kaldığı, hatta MuĢ ve Diyarbakır‟ı kapsadığı da savunulmaktadır. Kardu adı farklı dillerde “güçlü, kuvvetli” anlamına gelmektedir. Ancak Minorsky‟nin dikkat çektiği önemli bir nokta Karduların M.Ö. 9. yüzyılda ortaya çıkan Khaldi halkının adıyla olan ses benzerliğidir. Ermenistan‟da ortaya çıkan bu halk, üç yüz yıl süren güçlü bir krallığın ardından bölgeye Ermenilerin gelmesiyle dağıldılar. Khaldilerin Anadolu‟ya doğru hareketleri sonucunda Van ve Trabzon gibi yörelerde Khaldi ismine benzer yerleĢim yerleri kuruldu (Minosky, 2004: 41-44). Bu veriler Kürtlerin atasının Kardular olduğunu ispatlamaya yetmez. Çünkü etimolojik tartıĢmalar ıĢığında Nöldeke, Hartmann ve Weissbach gibi dilbilimcilerin bu konudaki iddiaları farklıdır. Kurd ya da Kardu biçimlerinin eĢanlamlı olmadıklarını belirten araĢtırmacılar, iddialarını dilbilimsel gerekçelere dayandırmaktadır. Bu düĢünürlere göre Kürtlerin kökenleri Küçük Medya ve Persis ülkesinde -yani bugünkü Ġran- aranması gerektiğini belirtmektedir (Nikitine, 2010: 29).

Kürt tarih yazıcılığında en büyük zorluğu oluĢturan antik dönemlere ait bulguların yorumlanmasıdır. Bu süreçte takınılan tavır, nesnelliği ortadan kaldırmaktadır. Dil, kavim bütünlüğünü ve sınırlarını çizen, toplumsal anlamların üretildiği bir yapıdır. Dil yalnızca bir iletiĢim aracı değil, aynı zamanda insanın kendiliğinin ve anlamın kurulduğu kültürel bir inĢa aracıdır. Bu nedenle kültürün ve kimliğin inĢasında dil önemli bir araçtır. Kürt tarih yazıcılığında dil unsurunun görmezden gelinerek, antik dönem topluluklarının birçoğunu aynı kategoride değerlendirmek kolaycı bir tavır olarak yorumlanmaktadır. ÜĢümezsoy, bu tavrı Ģu sözlerle eleĢtirir:

III. KuĢak yazarlar (Tori ve Izady gibi batılı Kürdologlar) Medlerden de geri gider, kökeni ve dilini bilmedikleri Hurrilerin, Guttilerin Kürt olduğunu, Avrupalıların, Avrupa‟ya göçen bu ilk Kürtlerin torunları olduğunu, geride kalanların ise günümüz Kürtlerini oluĢturduğunu yazarlar. Tarih atlasını önüne alıp Kürdistan olduğunu varsaydıkları coğrafyada tarih boyunca yer almıĢ devletlerin Kürt devleti olduğunu yazarlar. Ama bu devletlerin dilini de, etnik bileĢimlerini de bilmeksizin Kürt sayarlar. Oysa günümüze kalmıĢ ne bir Kürt parası, ne bir Kürt yazılı anıtı, ne de Kürtçe bir alfabenin olmayıĢını sorgulamazlar (2006: 68).

Nikitine, Marr tarafından ortaya atılan Karduk ve Kart kökensel birlikteliğine karĢı çıkarken, Kürtlerin Ġrani özellikler taĢıdığının altını çizer ve daha da ileri giderek doğu Kürtlerinin tamamının bölgedeki Ġran halkıyla tam bir benzerlik içerisinde olduğunu ifade eder. Diğer taraftan batı Kürtlerinin mavi gözlü ve dolikosefal (düz ve uzun kafa Ģekli) tipte olduğu ve zamanla doğu Türk, Ermeni ya da Ġranlılarla kaynaĢmaları sonucunda brakisefal (yuvarlak) -esmer öğelerin ortaya çıktığı düĢüncesini aktaran Nikitine, eski Kürtlerin Avrupa‟nın kuzeyinden geldikleri görüĢüne yer vermektedir (2010: 58). Batılı araĢtırmacılar Kürtlerin fiziksel özelliklerine iliĢkin tespitlerini bir adım daha ileriye götürerek, doğrudan ırksal tanımlara baĢvurur. Arjens Kappers, Kürtlerin kendi iç antropolojik farklılıklarına karĢın tamamen ayrı bir ırk olduğunu kabul ederken, tepeden tırnağa tüm özellikleri betimlemeye çalıĢmıĢtır (Minorsky, 2004: 38).

Kürtlerin Med soyundan geldiği düĢüncesi, özellikle popüler kültür çevrelerince kabul edilmektedir. Ne var ki Izady‟nin de itiraf edercesine vurguladığı gibi Medlerin kökenine ve tarihine iliĢkin bilgiler yetersizdir (2011: 78). Tarihte ilk kez M.Ö. 836‟da adı geçen Medler, Perslerin güneye doğru yönelmeleri sonrası bölgeye egemen olmuĢlardır. Minorsky ve Nikitine, Kürtlerin çoğunlukla yaĢadığı bölgede uzun yıllar egemen olan Medlerle olan soy birlikteliği fikrini çeĢitli kanıtlara dayandırır. Kurmanc adının kökenini yorumlayan Minorsky, köken soneki olan –c‟yi atarak, kalan bileĢikteki birinci öğeyi Kur olarak, ikinci ögeyi de Medya ya da Mannalılar ile ilgili görmektedir (2010: 46). Izady‟ye göre de diğer “Aryen” gruplarla birlikte ve daha önceden kalma Kürt topluluklarının birbiriyle bütünleĢmiĢ ve Kürt toplumu ile kültürünü Hurri bir toplum olmaktan çıkarıp, bugüne kadar varlığını sürdüren Hint-Avrupa kökenli Ġrani bir topluma dönüĢmüĢtür (2011: 81). Ancak bu savları bütünüyle kabul etmek mümkün değildir. Zira etimolojik ve antropolojik kayıtlar, akrabalığın kesinliğini ortaya koyacak bulgulardan çok, yorumsayıcı bakıĢ açılarına imkân veren kanıtlar sunmaktadır. Nikitine, tarihsel kayıtları iki farklı biçimde okuyan Minorsky ve Marr‟ın ortaya attığı görüĢleri eleĢtirel biçimde ele alır. Marr‟ın, Kürtlerin Hint-Avrupa kökenli olduğu ve Medlerle aynı kökten geldiği düĢüncesine karĢı Minorsky‟nin daha temkinli olduğu ancak Marr‟ın tezini tümden reddetmediği görülür. Ancak fiziksel özellikler, dil ve yerleĢim açısından Kürtlerin kökenine iliĢkin belirsizlik yine de giderilememektedir. Örneğin Avrupa‟dan Ön Asya‟ya geçtiği varsayılan bu tipin dilinin Kürtçe olmaması ve Kürtçenin sonradan kabul ettirilmiĢ bir dil olması ihtimali vardır. Çünkü ırksal özellikler üzerinden karĢılaĢtırma yapıldığında, Kürtlerin Sami olma ihtimali diğer ihtimallerden daha az değildir. Bu nedenle Kürt tipinin tek, homojen değil, karıĢık bir karakterde olduğu söylenebilir (Nikitine, 2010: 59-62).

Bois (2004: 11), Kürt etnik teriminin belirsiz bir geçmiĢe dayandığına ve yaygın kullanımın Arap yayılmasıyla birlikte gerçekleĢtiğine dikkat çeker. Kürdistan ya da Kürtlerin ülkesi adı, Hemedan‟ın kuzeydoğusunda baĢkenti Bahar olan bir eyalet kuran son Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Sencer zamanına kadar uzandığı düĢünülmektedir. Izady de Bois ile benzer biçimde, Kürdistan teriminin KirmanĢah, Dinawar ve Hemedan etrafında çerçevelenen güney Kürdistan‟ı kastetmek amacıyla

ilk olarak 12. yüzyılın ortalarına doğru çıktığını belirtir (2011: 109). Ancak kavramın ortaya çıkıĢında Kürtlerin kavim özellikleri bakımından Ġranlı ya da ĠranlılaĢtırılmıĢ aĢiretlerin birçoğunu tanımlamak için kullanıldığı görülür (Minorsky, 2004: 46). Kürt kelimesinin çoğulu olan Ekrad Ġrani özellikteki toplulukları tanımlamak amacıyla kullanılmaktaydı. ġu halde Kürt teriminin ilk ortaya çıkıĢında, diğer coğrafi ve antropolojik sebepler gibi Ġran etkisinin etimolojik alanda da kendini gösterdiği söylenebilir. Minorsky 20. yüzyılda yapılan araĢtırmalar sonucunda, Kürtler arasında Ġranlı bir unsurun varlığının ortaya çıkarıldığına dikkat çekmektedir. Örneğin, Goran ve Zaza topluluklarını Ġrani unsurlar olarak değerlendiren Minorsky, yapılan araĢtırmalar sonucunda farklı kökenden olmasına rağmen Kürt öğesiyle örtüĢmüĢ ve bütünlük görüntüsü veren, eski halkların izlerine rastlandığını belirtmektedir (2004: 47).