• Sonuç bulunamadı

2.1. KÜRT KĠMLĠĞĠNE ĠLĠġKĠN TARĠH TEZLERĠ

2.1.3. CemĢid Bender‟in Ġddiaları

Kürt tarih yazıcılığının en radikal isimlerinden CemĢid Bender‟in Kürtlerin yerleĢimi ve ilk dönem bulgulara iliĢkin çözümlemeleri tartıĢmalıdır. Kürt Tarihi ve Uygarlığı (2000) isimli çalıĢmasıyla Kürt tarihini derinlemesine ele alan Bender, Kürtlerin kökenine iliĢkin radikal görüĢlere yer verir. Kürtlerin ilk ortaya çıktığı bölgenin Zağros olduğunu ileri süren Bender, Izady ile neredeyse birbirinin kopyası olacak biçimde örtüĢen iddialarını sıralar. Uygarlığın baĢlangıcına iliĢkin bulguların Kuzey Mezopotamya‟da Mezro-Botan denilen bölgeyi iĢaret ettiğini iddia eden Bender, Kürdistan olarak adlandırılan bölgenin uygarlığın beĢiği olduğunu söyler (2000: 21). Yani bu düĢünceye göre, insanlığın uygarlık dönüĢümünün merkezi Kuzey Mezopotamya bölgesidir.

Tarımsal faaliyetler ile hayvanların evcilleĢtirilmesinin ilk olarak Yukarı Mezopotamya‟da gerçekleĢtirildiğini ileri süren Bender, yazının bulunuĢunu da AĢağı Mezopotamya‟da kullanıldığı varsayılan çivi yazısına bağlar (2000: 30). Bu iddialar yalnızca Kürt tarih yazıcılığı açısından değil, tüm insanlık tarihi açısından da önemlidir. Kürtleri odak noktaya yerleĢtiren bu anlayıĢ, her yönüyle Kürtleri insanlık tarihinin merkezine çekmektedir.

Bender‟in tarih okumasında Kürtlerin kökeninin M.Ö. 11 binli yıllara kadar götürüldüğü görülür. Yani kronolojik olarak ilk dönem Kürtlerin ataları Guti, Hurri, Kassit, Mitanni, Urartu ve Medlerdir. Bender, uygarlık vurgusunu bir adım daha ileriye götürerek, bu halkların insanlığı mağara yaĢamından kurtardığı ve ilk mesken tipine kavuĢturduğunu söyler. Kürtler ilk çağ halklarının bir yönüyle harmanıdır.

Bölgede yaĢamıĢ toplulukların Kürtlerin kimlik oluĢumunda katkı yaptıkları görülür. Ancak Bender, Kürtlerin diğer topluluklarla harman olduğu, kimlik öğelerinin 11 bin yıllık süreçte geliĢtiğini söylerken, “sentez” kavramını reddeder. Bender‟e göre bu topluluk, binlerce yıldır temel kimlik değerlerini korumaktadır. Bender, Diyarbakır ve ġanlıurfa‟da yapılan kazılarda elde edilen bulguları yorumlarken, bilerek ya da bilmeyerek kritik bir hataya düĢer. Bender, Çayönü‟nde (Diyarbakır) yapılan kazılar sonucunda bölgedeki yerleĢimin, insanlığın en eski yerleĢim yerlerinden biri olarak kabul edilen bugünkü Konya‟nın Çumra ilçesi yakınlarındaki Çatalhöyük‟ten bile eski olduğunun ortaya çıktığını savunur. Hâlbuki Çayönü halklarının Kürt olduğu iddiası, Çatalhöyük halklarının Türk olduğunu iddia etmekten farksızdır. Bugün medeniyete katkıları dıĢında, bölge halklarının kimlik özelliklerine iliĢkin bilgiler son derece sınırlıdır.

Mezopotamya tarihi Büyük Larousse‟ta 8 bin yıl öncesine kadar götürülür. Fırat vadisinin iskân edilmesi, bir takım tarımsal faaliyetlerin geliĢtirilmesi, ilk yerleĢim yerlerinin kurulması ve bazı doğal kaynakların iĢlenmesi bu dönemlerde baĢlamıĢtır. Ne var ki Büyük Larousse‟ta Hurri, Med ve diğer Zağros topluluklarından bahsedilmesine karĢın, bu toplulukların dil, kültür özellikleri ve Kürtlerle bağlantıları konusunda bilgi verilmez (1990, cilt 16: 8108). Ayrıca antik çağda Kürt sözcüğünü anımsatan sözcüklerden birçoğunun kökeninin baĢka tarihi etnoslara ait olduğu iddia edilmektedir. Minorsky‟nin de belirttiği gibi Gürcülere Kartveli ve Kartu-i adı verilmektedir (2004: 44). Gordiani ve Kürti-i gibi toplulukların ise Zağroslardaki tarihi halklar ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı, tam tersine Batı Anadolu‟daki halkın ismi olduğu öne sürülmektedir (ÜĢümezsoy, 2006: 96). Ekrad sözcüğünün kökenine iliĢkin görüĢler de farklılık göstermekte, kelimenin Kürt etnik kimliğini değil, dağlık bölgelerdeki göçebe halkların tamamını tanımladığı düĢünülmektedir.

Bender‟in, çeĢitli kaynaklarda M.Ö. 1000‟li yıllarda baĢladığı belirtilen demir çağına iliĢkin görüĢleri dikkat çekicidir. Aristokrasi ve efendi-köle iliĢkisinin en belirgin özelliklerinden tunç çağı, demirin kullanılmaya baĢlanmasıyla birlikte kapanır. Böylece tuncu elinde bulunduran aristokratlara karĢı demir, küçük mülkiyet sahibi yurttaĢlar için özgürlüğün sembolü haline gelir (2000: 37). ġu halde Hurriler

dönemi, tunç çağından demir çağına geçiĢin merkezi olarak gösterilmektedir. Verilen örnekte “özgürlük” vurgusunun bilinçli biçimde seçildiği açıktır. Ancak özgürlüğün sembolü olarak algılanan demirin, Bender‟in alıntıladığı Ģekilde Hurriler tarafından bulunduğuna dair açık bir kanıt bulunmamaktadır. Büyük Larousse‟ta Akkadlılardan (M.Ö. 2300-2160) söz edilmesine rağmen, o dönemde ortaya çıkan toplulukların etnik özelliklerinin iddia edilenden daha farklı olduğu vurgulanır. Akkadlı Sagron tarafından kurulan imparatorluk, Mezopotamya ve Susiane‟yi kapsamaktaydı. Ġmparatorluk kuzeye doğru yayıldıkça Yukarı Mezopotamya halklarının varlığı ortaya çıktı. Bölgede yaĢayan toplulukların Asurlular gibi Akkadca konuĢan Samiler olan Hurriler‟di. Ayaklanmalar nedeniyle sarsılan Akkadlar M.Ö. 2160 yılına doğru zayıflayarak tarih sahnesinden silindi (1990, cilt 16: 8107). Yani bölgede 4 bin yıl önce varlık gösteren Hurrilerin tunç çağından demir çağına geçiĢi sağladığı bir yana, Hurrilerin etnik açıdan kim oldukları konusu bile muğlaktır.

Bender‟in Kürt tarih okumasının tepkisel olduğu açıktır. Tarihin belirsiz dönemleri üzerinden inĢa edilmeye çalıĢılan millet tasavvurlarının bilimsellikten uzak ve taraflı olduğu bilim insanları ve araĢtırmacılarca tekrarlanmaktadır. Kürt Dilinin Tarihçesi adlı eserin yazarı Faik Bulut, “fikir serüvencisi” olarak nitelediği Bender‟in Kürt tarih anlayıĢını Ģu sözlerle eleĢtirmektedir:

Kürt tarihi konusunda yazılarıyla tanınan CemĢid Bender‟in Kemalist Tarih Tezleri‟nin neredeyse tersinden bir yansıması veya “Kürt versiyonu” sayılan, tarihteki ayrıntıların hemen tümünü “Kürt sayan, Kürtlerle özdeĢleĢtiren”; aslında tarihin “üçüncü alanı”ndaki boĢlukları, “Kürtlük”le dolduran tepkici anlayıĢı ve fikir serüvenciliği konusunda Yalçın Küçük‟ün eleĢtirileri, önemli oranda haklıdır. Bender, “ilk”lerin hepsini Kürt yapmakla kalmıyor, nerede ne varsa hepsini Kürtlere mal edebilen bir mantık hatasına düĢebiliyor. Tüm bunları, alt kimlik olarak acı çekmesine, ezilmiĢliğine bağlıyor ve anlayıĢla karĢılıyoruz. Ayrıca, kendi tarihlerinin üzerindeki kalın esrar perdesini kaldırmaya çalıĢan Kürt kökenli aydınların keĢifleri sırasında yaptıkları yanlıĢlara üzülmeleri değil sevinmeleri gerektiğini; zira bu tür iyi niyetli hatalardan doğruların da çıkabileceğini belirtelim (2006: 79).

Orhan Türkdoğan, ġerafettin Elçi‟nin, Bender‟le paralellik gösteren tezlerini ağır biçimde eleĢtirirken, Ģu sözleri sarfetmektedir:

“Son yıllarda ileri sürülen aydın tezi, etnik bölücülük doğrultusunda hız kazanmaya baĢlamıĢtır. Çoğu, yetersiz bilgi ve gerçeği görmezlikten kaynaklanan bu görüĢler, giderek Kürt Ģovenizmine kapılarını açmıĢ bulunmaktadır. Nitekim, bir zamanların bayındırlık bakanlığını da yürütmüĢ bulunan bir zat, yapmıĢ olduğu bir konuĢmada aynen Ģöyle diyecektir: “Ġsa‟dan önce Anadolu‟daki birçok uygarlık Kürtler tarafından kurulmuĢtur.” ġimdi biz “Türk Tezi” ile uğraĢırken alternatif olarak bir “Kürt” tarih teziyle karĢı karĢıya bulunmaktayız (Türkdoğan, 1995: 31).”

2.1.4. “Kürt Türkleri”

“Kürt Türkleri” kavramını ortaya atan ve Kürtler üzerine yaptığı araĢtırmalarla tanınan Nazmi Sevgen Kürtlerin kökenine iliĢkin tezleri dört baĢlıkta inceler. Ġlki Kürtlerin Kardu, Haldi ve Gürcülerle iliĢkili yerli bir halk olduğu yönündeki iddialardır. Ġkinci olarak, Minorsky ve Nikitine gibi araĢtırmacıların da dikkat çektiği Kürtlerin Ġrani bir kavim olabileceği düĢüncesidir. Üçüncü görüĢ Kürtlerin Arap kökünden geldikleri yönündedir. Son görüĢ ise Kürtlerin Orta Asya‟dan göçmüĢ Turani bir ırk oldukları Ģeklindedir (1982: 10). Sevgen, Kürtlerin tarihsel kayıtlar incelendiğinde, ilk olarak Arapların Ġran ve Türkistan‟ı iĢgalinde görüldüklerini ifade eder. Kürdistan ifadesinin Selçuklulara kadar kullanılmadığına dikkat çeken Sevgen, Kürtlerin doğu ve güneyden gelen toplulukların devamı olduğu düĢüncesini çeĢitli kaynaklara dayandırır. Suriye‟nin fethi ve Ġran‟ın yenilgiye uğratılmasından sonra bugün Kürtlerin yoğun olarak yaĢadığı bölgeye akınlar düzenleyen Araplar, Ġran‟ı fiili olarak egemenlikleri altına alırken, Kürtlerle olan iliĢkiler de farklı bir boyut kazanır. Bu noktada Kürtlerin ĠslamlaĢması süreci baĢlar.

Sevgen‟e göre Kürtlerin, Karduklarla hiçbir ırk bağlantısı yoktur. Aynı zamanda Kürtlerin Ġrani bir kavim olduğu düĢüncesine de karĢı çıkan Sevgen, batılı ve Rus araĢtırmacıların aksine Hint-Avrupa kavimleri arasında Kürt ismini taĢıyan bir boy ya da kabilenin bulunmadığını iddia eder. Hatta Yenisey, Belh ve Orta Tuna boylarında, ana dilleri Türkçe olan Kürt isimli boylar ve oymaklar yaĢamıĢ, kullandıkları isimleri de yerleĢim yerlerine vermiĢlerdir. (1982: 11). Yani Sevgen‟in iddiasına göre Kürtler Orta Asya‟dan göçmüĢ, uzun yıllar Ġran‟da yerleĢik olarak

yaĢamıĢtır. Dolayısıyla Kürtler bu süreç içerisinde yerli halkla olan iliĢkileri sebebiyle dillerini karıĢtırmıĢ ve millî kimliklerini değiĢtirmiĢtir.

Kürt kimliğinin kökenini yukarıda örnekleri verilen batılı yazarlar gibi 12 bin hatta 50 bin yıl öncesinde arayanlar kadar, Sevgen‟le benzer biçimde düĢünenler de mevcuttur. Örneğin bir görüĢe göre Kürtler dağ ya da taĢra Türkleridir. Kürt ve Kurt kelimeleri birden fazla anlama gelir. Eski Türklerde Ģehirde, kent merkezinde yaĢayanlar Türk olarak adlandırılırken, aynı “ırkın” merkezden uzak, dağ yamaçlarında oturanlarına Kürt adı verilir. Bu görüĢ Kürt kavramını ise Ģu Ģekilde tanımlamaktadır: “Kürt, karlı dağ, güçlü kuvvetli, iri yapılı anlamları ile Türklerin simgesi olan Kurt anlamına gelir. Bugün bile mahalli Ģivelerde birçok yerde Kürt demezler, Kurt derler; Kürtler yerine Kurtlar sözünü kullanırlar. Zira Orta Asya Türkçesinde ince sesli harfler “ü” ve “ö” harfleriyle “f” harfi Türkçede yoktur. “Ü” yerine “u” ve “ö” yerine “o” harfi, “l” yerine “p” harfi telaffuz edilir (Erer, 1994: 9). Bugün bu iddialar hararetle tartıĢılsa da, Kürtleri Turani bir kavim olarak yansıtan araĢtırmacıların görüĢleri fazla itibar görmemektedir.