• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Adlî Yapılanmasında Değişim ve Bitlis Adliyesi

1.5. Adliye Teşkilatı

1.5.1. Osmanlı Adlî Yapılanmasında Değişim ve Bitlis Adliyesi

Osmanlı Devleti, kuruluşundan 19. yüzyıla kadar adlî yapılanmasında -kazaskerlerin denetimi altındaki- kadıların yetkili ve etkili olduğu şer’i (şeriat)

mahkemeler417 ile adalet hizmetini icra etmiştir. 19. yüzyıldaki ıslahat hareketleri

kapsamında adlî yapıda da bazı düzenlemelere gidilerek 1837’de Meclis-i Ahkâm-ı

Adliye ve Şûrâ-yı Bâbıâli adında iki encümen kurulmuştur418. 1868’de kurulan Divan-ı

Ahkâm-ı Adliye ile Osmanlı Devleti’nde mahkemeler biri şer’i, diğeri de nizami olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bundan dolayı 1869-1926 yılları arasında yürürlükte olan

“Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye” adında bir medeni kanun neşredilmiştir419. 1879 yılında Divan-ı Ahkâm-ı Adliye, Adliye Nezareti’ne çevrilerek bütün nizamiye mahkemeleri bu

nezarete bağlanmıştır420 . Adliye Nezaretinin kurulmasında, dağınık olan hukuk

sistemine bir düzen verme kaygısının etkili olduğu ifade edilebilir421. Yapılan bütün bu

değişiklikler için genellikle Avrupa kaynaklı kanunlar örnek alınarak düzenlemeler

414 Kendine ait binası yapılmadan önce Hacı Ağa Vakfına bağışlanmış kiralık bir binada faaliyetine

devam etmektedir. Yapılması düşünülen bina için önceki yıllarda belediye sandığından verilen borçların süratle toplanmaya çalışıldığı görülmektedir. Hatta Bitlis’teki Nakşibendî Tarikatı şeyhlerinden Şeyh Mehmed Efendi’ye daha önce ev yapımı için belediye sandığından verilen borç para belediye binasının yapımı beyan edilerek geri istenmiştir. Detaylar için bkz. BOA. İ.DH. 1350/22, 21 Ca 1315 (18 Ekim 1897); BOA. EV.d.. (Evkâf Nezâreti Defterleri) 28769, 1314 (1897-1898).

415 M. Törehan Serdar, Dünden Bugüne Bitlis (İnsan, Zaman ve Mekânın Sayfalarda Buluşması), Bitlis

Valiliği Kültür Yayınları, Ankara, s. 67.

416 Binanın yapısal özellikleri için bkz. Şahabettin Öztürk-Kıyas Tökmeci, “Bitlis Eski Belediye Binası”,

IIV. Uluslararası Van Gölü Havzası Sempozyumu, (4-7 Ekim 2011), Rota Ofset, Bursa 2013, ,s.146-156.

417 Bu mahkemeler, 8 Nisan 1924 tarihinde kaldırılmıştır.

418 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, “Kanunlaştırma Hareketleri ve Tanzimat”, Tanzimat I, İstanbul 1940, ,

s.215.

419 Bu kanun, Ahmet Cevdet Paşa tarafından Hanefi mezhebi fıkhı esas alınarak 16 cilt olarak

hazırlanmıştır. Son cildi 1876 yılında tamamlanmıştır. Ortaylı, İmparatorluğun…, s.206.

420 Aynı yıl Teşkilat-ı Mehakim Kanunu ile yargıçların sayısı arttırılarak, savcılık ve noterlik kurumları

ihdas edilmiştir. 1875 yılında da avukatlık Osmanlı hukuk sistemine girmiştir.Ortaylı, İmparatorluğun…, s.207.

421 Ekrem Buğra Ekinci, Tanzimat ve Sonrası Osmanlı Mahkemeleri, Arı Sanat Yayıncılık, İstanbul 2004,

yapılmıştır422. Yani Tanzimat devrinin “her icraat için kanunî bir dayanak” prensibi burada da kullanılmıştır.

Nizamiye Mahkemeleri kurulduktan sonra yetki alanları Şer’i Mahkemelerin aleyhine günden güne genişlemiştir. Böylece Şer’i Mahkemeler Osmanlı gündelik hayatında eski önemini yitirmeye ve daha az görünür olmaya başlamıştır. II.

Abdülhamid devrine gelindiğinde, sosyal hayatta Nizamiye Mahkemeleri423 ve Şeriat

Mahkemelerinin yanında, Konsolosluk Mahkemeleri424, Cemaat Mahkemeleri425 ve

Karma Ticaret Mahkemelerinin de görev yaptığı görülmektedir. Hatta bazı zamanlarda bu mahkemelerin -yetki alanlarının belirsizliğinden dolayı- yetki karmaşası yaşadığı

da olmuştur426. Nizamiye Mahkemelerinde görevlendirilmek üzere batılı tarzda açılan

okullardan mezun olmuş kişiler tayin edilmiştir. Tanzimat Dönemi’ne kadar bu görev medreseler eliyle yürütülmekteydi.

II. Abdülhamid devri Ermeni isyanları ile çalkalanan bir coğrafyada –Bitlis de bu kapsamdadır- adalet mekanizmasının çalışma performansı elbette ki büyük öneme sahip olmuştur. Suçluların hak ettiği cezayı hızlı ve adil bir yargılama süreci ile almaları –yabancı ülkelerin konsolosları aracılığıyla bu konuyu titizlikle takip etmelerinden dolayı- büyük önem arz etmiştir. Bu kapsamda yapılan yargılamanın şeffaflığı ve mahkeme heyetindeki gayrimüslim üyelerin varlığı Osmanlı Devleti’nin bu konudaki elini güçlendirmiştir. Zira Osmanlı Devleti’nin bu konularda yapacağı hatalar uluslararası arenada aleyhinde yoğun bir propaganda malzemesine dönüşebilme riskini taşımaktadır. Bundan dolayı İstanbul’dan da yargılama safhaları

ve sorgulama aşamaları düzenli raporlarla talep edilmiştir427. Hatta öyle ki Bitlis

422 1850’de Fransız Ticaret Kanunu’ndan esinlenerek Kanunname-i Ticaret, 1858’de Fransız Ceza

Kanunu örnek alınarak Ceza Kanunnamesi yeniden düzenlendi. Avrupa’nın denizci ülkelerinden yararlanılarak 1863’de Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi kabul edilmiştir. Coşkun Üçok, Ahmet Mumcu,

Türk Hukuk Tarihi, A.Ü. Huk. Fak. Yay., Ankara 1976, s. 329-330.

423 Osmanlı Devleti’nin reayasının medeni işleri dışındaki anlaşmazlık ve şikâyetlerine bakardı.

424 Konsolosların temsil ettiği devletin vatandaşı ile Osmanlı vatandaşları arasındaki anlaşmazlıklara

bakardı.

425 Müslüman olmayan halkın kendi arasındaki anlaşmazlıklarının çözümü noktasında sorumluluk

üstlenmiştir.

426 Ticaret Mahkemeleri, Ticaret Nezareti’ne; Şer’i Mahkemeler, Bab-ı Vala-yı Fetva’ya (Meşihat) ve

Nizamiye Mahkemeleri bir üst mahkeme görevi gören Divan-ı Ahkâm-ı Adliye’ye bağlıydı. Erkan Tural, “II. Meşrutiyet Dönemi’nde Adliye ve Mezahib Nezareti’nde Bürokratik Reform”, Ankara Üniversitesi

Hukuk Fakültesi Dergisi, C.57, S.2, Ankara 2008, s.226.

427 Bu taleplere karşılık örneğin 1896 yılının 2-7-8 ve 11 Kasım tarihlerinde Bitlis’teki mahkemelerde ne

valileri, vilayetteki olaylar hakkında günlük olarak İstanbul’a telgraflarla rapor

sunmuşlardır428.

Yargılama sürecinin hızlı sürdürülebilmesi adına davalar olabildiğince şeffaf ve delil eksenli yürütülmeye gayret edilmiştir. Zira yargılama süresinin uzaması, sanıkların kalabilecekleri hapishanelerin yetersizliğinden dolayı büyük sıkıntılar oluşturmuştur. Hapishane olarak çoğunlukla kiralık evlerin ve hükümet konaklarının alt kısımlarının kullanıldığı dikkate alındığında buraların güvenliği ve iaşesi ayrı bir sorun alanını oluşturmuştur. Mümkün olduğu kadar davalar ait olduğu mahkemelerde görülmüştür. Adliye mensuplarının yer değiştirme, göreve tayin ve azilleri yine kanunlar çerçevesinde uygulanmıştır.

Bitlis Adliyesinde dönem içinde bazı sorunlar da ortaya çıkmıştır. Adliye memurları hakkında yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma konularında birçok şikâyet

olmuştur429. Bu şikâyetlerin tahkik edilmesi neticesinde suçlu bulunan kişilerin

görevden el çektirilmesi veya sürgün edilmesi zaten yetersiz olan personel ihtiyacını had safhaya taşımıştır. Bu durum da dolaylı olarak mahkemelerdeki davaların neticelenmesini geciktirmiştir. Yalancı şahitler, rüşvet almaya alışan personel ve zenginlerin kayırılması gibi diğer bazı hususlar da sıkıntıya sebebiyet vermiştir. Suçluların barınabilecekleri hapishanelerin yetersizliği ve iaşe sorunları ile bunların güvenliğinin sağlama konusundaki sorunlar da sıkıntılar yaratmıştır. Mahkeme binalarındaki yapısal yetersizlikler de bir başka sorun alanını oluşturmuştur. Adliye

verileceği gibi vilayetin genel durumu ile ilgili mevzular hakkındaki telgraflar düzenli olarak Dâhiliye Nezareti’ne gönderilmiştir. BOA. DH. TMIK.S.. 4/6, 2 B 1314 (7 Aralık 1896).

428 Umûmiyetle Bitlis Valisi Mecid ve Ferid isimleriyle raporlar gönderilmiştir. Raporlar 20 Mayıs 1899

ile 25 Nisan 1905 tarihleri arasında tanzim edilmiştir. Daha geniş malumat için bkz. BOA. Y.EE..d..

(Yıldız Esas Evrakı Defterleri) 1191, BOA.Y.EE..d.. 1192.

429 1888 yılında suçluların cezalandırılmasında suistimali görüldüğü iddiasıyla şikâyete konu edilen

Merkez Ceza Reisi Ömer Lütfi Efendi görevinden azledilmiştir. BOA. DH. ŞFR. 135/37, 21 Ma 1304 (2 Nisan 1888);Yine 1903 yılında Bitlis İstinaf Mahkemesi Azası olan Ermeni Haçik’in kötü davranışlarından dolayı azledildiği beyan edilmiştir. Öyle ki bahse konu kişi her ne kadar mahkemedeki görevinden el çektirilmiş ise de vilayet idare meclisindeki görevine devam etmiştir. Buna gerekçe olarak ise mahkemesinin henüz neticelenmediği ve yerine konulacak daha iyi bir kimsenin bulunamayacağı endişesi ileri sürülmüştür. Haçik ile ilgili Bitlisli İbrahim isimli muhbirin gönderdiği istihbaratların bu azilde etkili olduğu ifade edilmiştir. Detaylar için bkz. BOA. DH. TMIK.S.. 46/40, 26 Ra 1321 (22 Haziran 1903); Burada şunu da ifade etmek gerekir: devlet memurları herhangi bir soruşturma neticesinde hapis cezası alırlarsa görevden alınırlardı. Bu cezanın süresinin 20 gün dahi olması bu durumu değiştirmemektedir. 1901 yılında Bitlis Vilayeti Üçüncü Sınıf Komiseri olan Nikoli Efendi bir ay müddetle, efraddan Abdullah Efendi ise yirmi gün hapis cezası aldıklarından dolayı görevden el çektirilmişlerdir. Detaylar için bkz. BOA. ZB (Zabtiye Nezâreti Belgeleri). 465/25, 17 Te 1317 (30 Ekim 1901).

görevlilerinin Bitlis’teki vali veya yardımcısıyla yaşadığı sorunlar neticesinde çok kolay bir şekilde görevden alınabilmesi, mahkemelerin bağımsızlığı konusunda bazı soru işaretlerine sebep olmuştur. Son olarak yereldeki beylerin/şeyhlerin mahkemelerde yargılandıkları halde bürokratik bağlantıları neticesinde kısa bir süre sonra serbest

bırakılmak zorunda kalınmaları adalete olan güveni zedelemiştir430.

Adlî teşkilatın iş ve işleyişinin teftişi için ihdas edilen adliye müfettişliği, Osmanlı Devleti’nin diğer vilayetlerinde olduğu gibi Bitlis’te de oluşturulmuştur. 1908 yılı itibariyle 3’ü merkezde, 10’u Rumeli’de, 15’i Anadolu’da ve 3’ü Arabistan’da

olmak üzere toplam 31 müfettişlik kadrosu bulunmaktaydı431. Bitlis’e görevlendirilen

bütün müfettişler Van ve Bitlis vilayetlerinin ikisi için tayin edilmiştir. Bitlis Adliyesi 1897 yılında kapsamlı bir teftiş geçirmiş ve akabinde hazırlanan rapor genel

müfettişliğe gönderilmiştir432. 1896 yılında bu makamda Ahmed Zühdü Bey varken bir

yıl sonrasında İsmail Hakkı Efendi tayin edilmiş o da göreve başlamayınca yerine Van

İstinaf Mahkemesi Ceza Dairesi Reisi Halil Hulusi Efendi tayin edilmiştir433. Bu

makamda görev yapan diğer isimler ise şunlardır: Toros Efendi (1897-1899)434, Halil

Hulusi Efendi –ikinci kez- (1899-1901)435, Anastas Efendi (1901-1905)436, Silvestros

Efendi (1905-1907)437, İsmail Hakkı Efendi (1907-1908)438. Müfettişlerin büyük bir

kısmının gayrimüslim olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. Hakeza Bitlis ve Van için yapılan müfettişlik tayinlerinin bir kısmının –tayin edilenlerin gelip göreve başlamamasından dolayı- boşa çıktığı görülmektedir. Bundan dolayı aksamaların

430 Bitlis ve Hizan’da önemli bir şahsiyet olan Şeyh Seyyid Ali bir suçtan dolayı yargılanmış ve

tutuklanmıştır. Bir ay gibi kısa bir süreden sonra serbest bırakılmak zorunda kalınmıştır. Bu örnek yereldeki göç odaklarının hala etkinliğini sürdürdüğünü göstermektedir. Mehmet Mert Sunar, Tribes and

State: Ottoman Centralization in Eastern Anatolia 1876-1914, Bilkent Üniversitesi (Basılmamış Yüksek

Lisans Tezi), Ankara 1999, s.64.

431 Tural, “a.g.m.”, s.230.

432 Teftiş Raporu için bkz. BOA. Y.PRK.AZN.(Adliye ve Mezahib Nezâreti Marûzâtı.)17/10, 08 Ş 1314 (12

Ocak 1897).

433 Halil Hulusi Efendi’nin bu göreve getirilirken 43 yaşında olduğu, Arapça, Farsça ve Fransızca bildiği,

Hukuk Mektebinden çok iyi bir derece ile mezun olduğu ifade edilmiştir. BOA. İ.AZN. (İrâde Azınlık). 27/9, 09 Ra 1315 (8 Ağustos 1897)

434 Aslında bu göreve Rıfkı Efendi tayin edilmiş o göreve başlamayınca da Midilli Sancağı Bidayet

Mahkemesi Ceza dairesi Reisi Toros Efendi tayin edilmiştir. Toros Efendi bu göreve geldiğinde, 59 yaşındaydı ve Fransızca ile Ermenice bilmekteydi. BOA. İ.AZN. 27/22, 12 R 1315 (10 Eylül 1897); BOA.

Y.MVT. 174/31, 19 L 1315 (13 Mart 1898).

435SVB, H. 1318 (1900), s.114.

436BOA. BEO. 2694/201996, 27 Ş 1323 (27 Ekim 1905). 437BOA. BEO. 2694/201996, 27 Ş 1323 (27 Ekim 1905). 438BOA. BEO. 3119/ 233852, 27 C 1325 (7 Ağustos 1907).

yaşandığı muhakkaktır. Müfettişlerin genel itibariyle ciddi bir mesleki tecrübeden sonra bu makama getirildikleri anlaşılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin genelinde yapılmaya çalışılan adalet reformu kapsamında Adliye Müfettişliği 1908 yılında ilga edilerek, bu kurumun yetkileri müdde-i umûmilere

devredilmiştir439. Bir süre sonra ihtiyaca binaen bu kurum tekrar oluşturulmuştur.