• Sonuç bulunamadı

3.3. Operasyonel Risk ve Yönetimi

3.3.5. Operasyonel Riskin Ölçülmesi

Diğer risk türlerinde olduğu gibi operasyonel riskin de etkin bir şekilde yönetilebilmesi için sayısallaştırılması gerekmektedir. Banka içindeki operasyonel risk unsurlarının belirlenip, bankaya muhtemel zararlarının saptanması ve ölçülmesi, bu risklere karşı alınabilecek önlemler için ilk adımdır.

Operasyonel risk ölçümünde temel amaç, geçmişte gerçekleşen olaylardan edinilen tecrübelerin ve geleceğe ilişkin tahminlerin bir araya getirilerek, riskin yol açabileceği zarar ve kayıpları mümkün olduğunca azaltabilmektir. Ancak, operasyonel risklerin bazı özellikleri bunların ölçümünü diğer risklerin ölçümüne nazaran zorlaştırmakta ve net sonuçlara ulaşılmasını engelleyebilmektedir. Bunlar özetle şöyle sıralanabilir (Can, 2003: 8-9):

i. Operasyonel risklerin genellikle her bankanın kendine özgü şartlarına bağlı olması,

ii. İş stratejileri, süreçler, piyasa şartları, rekabet ve teknoloji gibi faktörlerde meydana gelen değişiklikler nedeniyle bu risklerin sürekli değişim içinde olması,

iii. Riske neden olan unsurların çeşitliliği,

iv. Ortaya çıkma olasılığı düşük ancak potansiyel etkisi yüksek bazı operasyonel risklerin kayıt altına alınamaması nedeniyle, bunlara ilişkin yeterli veri elde edilememesi,

v. Nedensel faktörlerin belirlenmesindeki zorluklar.

Basel II düzenlemelerinde operasyonel riskin ölçülebilmesi ve buna bağlı olarak ihtiyaç duyulacak sermaye tutarının belirlenebilmesi için üç yöntem önerilmektedir:

 Temel Gösterge Yaklaşımı

 Standart / Alternatif Standart Yaklaşım

 Gelişmiş Ölçüm Yaklaşımları 3.3.5.1. Temel Gösterge Yaklaşımı

Operasyonel risk ölçümü kapsamında, ihtiyaç duyulan sermaye tutarının hesaplanması için kullanılabilecek en basit yöntemdir. “Temel gösterge yaklaşımında bankaların son üç yıllık muhasebe döneminde elde ettiği brüt gelir (GI) tutarlarının ortalamasının sabit bir oranı(α) alınarak operasyonel risk kayıpları için gerekli sermaye tutarı belirlenmektedir. Bankaların brüt gelirin belirli bir oranında veya daha fazlası kadar fonu ellerinde bulundurması ve operasyonel risk kayıplarının hiçbir zaman bu tutarı aşmayacağı ve risklerin her zaman tamamıyla karşılanacağı kabul edilmektedir” (Atay, 2010: 46). Burada brüt gelir, net faiz geliri ile net faiz-dışı gelirin toplamı olarak hesaplanmalıdır (Basel, 2004: 190).

3.3.5.2. Standart / Alternatif Standart Yaklaşım

Standart yaklaşıma göre sermaye hesaplaması temel gösterge yöntemine benzemekle birlikte temel farklılık, standart yaklaşımda brüt gelir hesaplanırken bankanın gelirleri sekiz iş koluna ayrılmakta ve her iş kolu için bu kez sabit bir katsayı yerine ayrı ayrı katsayılar uygulanmaktadır (Akkuş, 2017: 119). Bu iş kolları; “Kurumsal Finansman, Alım-Satım ve Satış, Perakende Bankacılık, Ticari

Bankacılık, Takas ve Ödemeler, Acentelik Hizmetleri, Varlık Yönetimi ve Perakende Aracılık’tır (Basel, 2004: 194).

“Bu yaklaşımda toplam sermaye yükümlülüğü, her iş koluna ait son üç yıllık gelirlerin toplanarak aritmetik ortalamasının alınması, çıkan sonucun iş koluna göre belirlenen beta katsayıları ile çarpılması ve her iş kolundaki çarpım sonuçlarının toplanması ile hesaplanır. Ayrıca herhangi bir iş kolunda, negatif brüt gelir dolayısıyla oluşan negatif sermaye yükümlülüğü diğer iş kollarındaki pozitif sermaye yükümlülükleriyle toplanarak netleştirilebilmektedir”(Akkuş, 2017: 119).

Alternatif standart yaklaşım, perakende bankacılık ve ticari bankacılık olmak üzere iki faaliyet kolu dışında, standart yaklaşımın aynısıdır. Bahse konu iki faaliyet kolunda, maruz kalınan risk göstergesi olarak brüt gelirin yerine, krediler ve avanslar bir ‘m’ sabit faktörüyle çarpılarak kullanılır. Perakende ve ticari bankacılık faaliyet kolları için beta değerleri, standart yaklaşımdakiyle aynıdır (Basel, 2004: 192).

3.3.5.3. Gelişmiş Ölçüm Yaklaşımları

Gelişmiş ölçüm yaklaşımları, bankaların risk ölçümünde kendi içsel modellerini oluşturarak daha gerçekçi bir risk ölçümü sağlamalarını teşvik etmektedir. Bu şekilde amaç, standart yöntemlerin ortaya koyduğu tekdüze ölçüm yöntemlerinin tüm bankalarda aynı şekilde başarılı sonuç verememe durumunun önüne geçmektir. Bankalar, kendilerine özgü koşulları yansıtan modeller aracılığıyla operasyonel risklerini daha sağlıklı şekilde ölçebileceklerdir (Altay, 2015: 434-435).

Önceki üç model, operasyonel risk için ayrılması gereken sermayeyi bankanın brüt gelirine göre hesaplamaya dayanmaktadır. Gelişmiş ölçüm yaklaşımı ise bankanın faaliyetleri üzerinden maruz kaldığı operasyonel riski, hem faaliyet kolu hem de risk grubu olarak ayırır. Gelişmiş ölçüm yaklaşımlarından birini kullanabilen bankalar, hangi faaliyetlerinin operasyonel riske neden olabileceğini ve maruz kaldıkları operasyonel kayıplarının etkilerini ne şekilde en aza indirebileceklerini daha rahat ortaya koyabilmekte ve gerekli sermaye miktarını daha doğru olarak hesaplayabilmektedir (Leblebici Teker ve Ülengin, 2005: 11).

Gelişmiş ölçüm yaklaşımlarından en çok kullanılan üç yöntem şunlardır (Atay, 2010: 52-59):

“İçsel Ölçüm Yaklaşımı: İçsel ölçüm yaklaşımında bankalar beklenen operasyonel risk kayıplarını ölçerek operasyonel risk sermayesini oluşturmaktadır. Bu yaklaşımda beklenen kayıplar (kayıp dağılımının ortalaması) ile beklenmeyen kayıplar (kayıp dağılımının sonu) arasında sabit bir ilişki kurulduğu varsayılmaktadır. İçsel ölçüm yaklaşımı hesaplamalarında genellikle bankanın operasyonel risk olaylarının bir dizi faaliyet koluna ve operasyonel risk türüne bölünmesi temel alınmaktadır. Her bir faaliyet alanı/risk türü bileşimi için farklı bir beklenen kayıp yapısı hesaplanmaktadır.

Kayıp/Zarar Dağılım Yaklaşımı: Kayıp dağılımı yaklaşımlarında, bankalar doğrudan risk verilerini kullanarak her bir faaliyet alanı/risk türü hücresi için gelecek zaman diliminde (1yıl gibi) oluşacak operasyonel risk kayıplarının miktarını hesaplamaktadır. Bu hesaplamalar sonucu tespit edilen sermaye yükümlülüğü kayıp dağılımın yüksek bir yüzdesini içermektedir. İçsel ölçüm yaklaşımlarında olduğu gibi kayıp dağılımı yaklaşımında da operasyonel risk kayıp olaylarının muhtemel sıklık ve şiddet/etki varsayımları temel alınmaktadır.

Puan/Skor Kart Yaklaşımı: Bu yaklaşımda bankalar iş kolu düzeyinde operasyonel risk sermayesi için bir başlangıç seviyesi belirleyip daha sonra bu tutarı çeşitli işkollarının risk kontrol çevresini ve risk profilini belirlemeye çalışan skor kart temeline dayandırarak zaman içerisinde geliştirmektedirler. Bu skor kartlar, sermaye hesaplamaları için ileriye dönük bir bakış elde etmeyi amaçlayarak gelecekteki operasyonel risk kayıplarının sıklığını ve şiddetini azaltmak için risk kontrol çevresindeki gelişmeleri yansıtmaktadır.”

Basel komitesince bankaların, daha karmaşık ve ileri operasyonel risk ölçüm sistemleri ve uygulamaları geliştirdikçe, bu mevcut yaklaşımlar yelpazesi içerisinde yeni yaklaşımlara geçmeleri teşvik edilmektedir (Basel, 2004: 189).

3.3.6. Operasyonel Risk Yönetimi ve Bu Riski Azaltma Yöntemleri