• Sonuç bulunamadı

2.3. Katılım Bankacılığında Fon Toplama ve Kullandırma Yöntemleri

2.3.1. Fon Toplama Yöntemleri

Katılım bankalarında fon toplama yöntemleri; özel cari hesaplar ve katılım hesapları olarak iki başlık altında ele alınmaktadır:

2.3.1.1. Özel Cari Hesaplar

Özel cari hesap, “katılım bankalarında açılabilen ve istenildiğinde kısmen veya tamamen her an geri çekilebilme özelliği taşıyan ve karşılığında hesap sahibine herhangi bir getiri ödenmeyen fonların oluşturduğu hesap” olarak tanımlanmaktadır (5411 Bankacılık Kanunu, madde 3). Özel cari hesaplar vadesiz olarak açılmakta ve bu hesaplardan istenildiği zaman para çekilebilmektedir. Geleneksel bankacılıktaki vadesiz mevduata benzeyen özel cari hesap karşılığında kâr veya zarar payı verilmemekte ve bu katılım bankalarının sıfır maliyetli fon kaynağı olarak görülmektedir (Özulucan ve Özdemir, 2010: 25).

Bir müşterinin özel cari hesap açtırarak bu hesapta para bulundurmasının amacı; çek, havale işlemleri, ithalat ve ihracat işlemleri, transfer, akreditif ve talimatla döviz alım satım işlemleri, referans ve teminat mektubu işlemleri, sigorta, kiralık kasa hizmetleri ve otomatik ödeme talimatı gibi çeşitli bankacılık işlemlerinden yararlanmaktır. Ayrıca, müşteriler kısa vadeli likidite ihtiyaçlarını gidermek amacıyla bu hesaptan kısa vadeli kredi avansları çekerek yararlanabilmektedirler (Akın, 1986: 146’dan Aktaran: Özulucan ve Özdemir, 2010: 26). Müşterilerin bu hesap türünü tercih etmelerinin bir diğer sebebi de paralarını güvendikleri ve inandıkları prensipler çerçevesinde bankacılık faaliyetlerinde bulunan bir bankada korumak isteğidir. Bu bakımdan, özel cari hesap fonunun katılım bankacılığına duyulan güven faktörünü öne çıkardığı söylenebilecektir. Zira toplanan fon bankada kaldığı sürece katılım bankası bu fondan yararlanacaktır. Fon kullanımından elde edilen kâr ise tamamen bankaya kalacaktır. Öte yandan banka, karşılıksız kullandığı bu fon için, genellikle hesapta belirli bir meblağ üzerinden parası olan müşterilerine yukarıda sayılan bankacılık hizmetlerini ücretsiz sunmaktadır (Özulucan ve Özdemir, 2010: 26).

Özel cari hesaplar, katılım bankaları için maliyetsiz kaynaklar olduğundan, bunların katılım bankalarının tüm kaynakları içerisindeki payının arttırılması, bankaların kaynak maliyetini düşürecektir (Çoban, 2016: 62).

2.3.1.2. Katılım Hesapları

Katılım hesabı, “katılım bankalarına yatırılan fonların bu kurumlarca kullandırılmasından doğacak kâr veya zarara katılma sonucunu veren, karşılığında hesap sahibine önceden belirlenmiş herhangi bir getiri ödenmeyen ve anaparanın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu hesaplar” olarak tanımlanmaktadır (5411 Bankacılık Kanunu, madde 3). Esasında katılma hesapları, adı üzerinde katılım bankacılığı fikrinin temelini oluşturmaktadır ve katılım bankalarının en fazla tuttuğu fon kalemidir. İslam hukukuna göre katılma hesapları emanet hükmü taşımaktadır. Katılım bankaları, bu hesaplar vasıtayla kendisine emanet edilen tasarrufu dinen meşru alanlarda kullanmakta ve elde ettikleri kârı tasarruf sahipleriyle paylaşmaktadırlar (Tanaydı, 2016: 24-25).

Katılma hesaplarının geleneksel bankacılık sistemindeki mevduat hesaplarından farklılaştığı yönler şu şekilde özetlenebilir (Yahşi, 2014: 17-18):

i. Geleneksel sistemde anaparanın geri ödenmesi garantiyken, katılım hesaplarında anapara geri ödenmesi garanti edilmemektedir.

ii. Geleneksel sistemde müşteriler, önceden belirlenen vade ve faiz oranına göre, vade sonunda alacakları para miktarını bilirken, katılım hesabı sahipleri için böyle bir belirlilik söz konusu olamaz.

iii. Katılım hesaplarının getirisi, bu fonların katılım bankaları tarafından işletilmesi sonucunda ortaya çıkan kâr ve zarara göre ortaya çıkmaktadır. Müşterilerin elde edeceği getiri, katılım bankası ile müşteri arasında önceden belirlenmiş paylaşım oranına göre belirlenecektir. Toplanan fonların çeşitli yöntemlerle kullandırılması neticesinde ortaya çıkan sonucun pozitif olması halinde, katılım fonu sahiplerine kâr dağıtılacak; negatif olması halinde ise zarar paylaştırılacaktır. Bankanın faaliyetleri sonucunda zarar etmesi durumunda, bu zararın katılım fonu sahiplerinin bankaya yatırmış olduğu anaparaya sirayet edebilecek bir büyüklüğe

ulaşması halinde, hesap sahiplerine bankaya yatırdıklarından daha az bir tutarın geri ödenmesi dahi mümkündür. Bu durum iki farklı bankacılık tarzı arasındaki en temel farklılığı göstermektedir.

Katılım fonu hesapları üzerinde hesap sahibinin talep hakkı ve katılım bankasının ödeme yükümlülüğü; özel cari hesaplarda yatırılan tutar kadarken, katılma hesaplarında vade sonunda geçerli Birim Hesap Değeri kadardır. Katılma hesaplarının işletilmesinden doğan kâr veya zarar, para cinsi bazında her vade grubunun toplam katılma hesapları içindeki ağırlığı oranında, Günlük Birim Değeri Hesaplama Tablosuna uygun olarak bu hesaplara dağıtılır (Yahşi, 2014: 19-24). BDDK’nın hazırladığı; “Mevduat Ve Katılım Fonunun Kabulüne, Çekilmesine ve Zamanaşımına Uğrayan Mevduat, Katılım Fonu, Emanet Ve Alacaklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”te, Birim Hesap Değeri’ne ilişkin kavramlar şu şekilde açıklanmıştır (BDDK, 2006):

“Birim değeri: Katılım bankasının katılma hesaplarına fon kabul ettiği ilk gün için 100 olarak kabul edilen ancak kâr veya zarar edildiğinde değişen, kâr veya zarar kayıtlarının yapıldığı günlerde, vadelerine göre ayrılmış her bir fonun toplam değerinin fonun bir önceki günkü toplam hesap değerine bölünmesi suretiyle hesaplanan, kâr veya zarar kaydı yapılmayan günlerde ise bir önceki günün birim değerine eşit olan katsayıyı,

Birim hesap değeri: Katılma hesabının cari değerini belirleyen ve birim değeri ile hesap değerinin çarpılması suretiyle hesaplanan, katılma hesabı sahibinin, üzerinde hak iddia edebileceği tutarı,

Hesap Değeri: Katılım bankasının katılma hesaplarına fon kabul ettiği ilk gün, hesap sahibince yatırılan tutarın 100 olarak kabul edilen birim değere bölünmesi suretiyle, müteakip günlerde ise, para yatıran veya çeken kişiye ait hesap değerine, hesap sahibince yatırılan veya çekilen miktarın birim değere bölünmesi ile bulunacak tutarın, para yatırılmışsa eklenmesi, para çekilmişse çıkarılması suretiyle hesaplanan ve katılma hesabı sahiplerinin fon mevcuduna katılma oranını gösteren katsayıyı” ifade eder.

Katılım bankaları, katılım hesaplarının işletilmesi neticesinde ortaya çıkan kâr ve zarar için farklı paylaşım oranları belirleyebilmektedir. Ancak, zarara katılma oranının kâra katılma oranının %50’sinden az olmaması gerekmektedir. Örneğin eğer paylaşım oranı olarak hesap sahipleri ile %80-%20 oranı belirlenmişse, kâr edilmesi durumunda katılım bankası kârdan %20 pay alacak, zarar göstermesi durumunda ise zarardan alacağı pay %10 ile %20 arasında katılım bankasının uygun göreceği bir oran olabilecektir. Ayrıca katılım bankaları; “para cinsi bazında, yani Türk parası katılma hesapları için ayrı, yabancı para üzerinden açılmış katılma hesapları için ayrı; tutara bağlı olarak, yani büyük tutarlı katılma hesapları için daha yüksek/düşük, küçük tutarlı katılma hesapları için daha yüksek/düşük; vadeye bağlı olarak, yani daha kısa vadeli katılma hesapları için daha yüksek/düşük uzun vadeli katılma hesapları için daha yüksek/düşük” kâr zarar paylaşım oranları belirleyebilirler (Yahşi, 2014: 24-25).

Katılım bankalarında kâr payı dağıtımı konusu stratejik öneme sahiptir. Kendi türünden bankalarla rekabetin yanında geleneksel bankalarla da rekabet etmek durumunda olan katılım bankaları, müşteri memnuniyetini sağlayabilmek için makul oranlarda kâr payı dağıtabilmelidir. Bu doğrultuda, bir yandan piyasadaki kâr payı oranlarını takip etmek durumunda olan katılım bankaları, bir yandan da piyasa faiz oranları takip etmek zorunda kalmaktadır. Zira düşük kâr payı karşısında müşteriler geleneksel bankalara yönelecektir. Dolayısıyla katılım bankaları, bazı işlemler düşük kâr, hatta zararla sonuçlanmış olsa da diğer faaliyetlerinden elde ettiği kârı bu kalemlere kaydırıp, müşterilerini memnun edecek seviyelerde kâr payı dağıtmaya gayret etmektedirler.

Kâr payı konusunda değinilmesi gereken bir diğer önemli husus, bunun geleneksel yöntemde tasarruf sahiplerine verilen faize benziyor oluşudur. Faizden kaçınma konusunda hassasiyetleri olan kesimi katılım bankalarına yönlendirebilmek için, bu bankaların kâr payı dağıtımının tamamen İslami prensiplere uygun şekilde yapıldığı konusunda potansiyel müşterilerini bilgilendirmesi şarttır. Faiz ve kâr payı arasındaki temel farklılıklar aşağıdaki Tablo 2.6’da özetlenmiştir:

Tablo 2.6. Faiz ve Kâr Payı Arasındaki Farklar

KÂR PAYI FAİZ

“Vade sonunda belli olur. Vadeden bir önceki gün bile kesinleşmemektedir.

Vade başında belirlenir.

Müşteriye ödenecek kâr payı, havuzda toplanan fonların kullandırılması sonucunda doğan kârdan ödenir. Dolayısıyla, müşteriye ödenen kâr payı ile fon kullanan müşteriden alınan kâr arasında bire bir ilişki vardır.

Müşteriye ödenecek faiz, bankanın çeşitli kaynaklarından elde ettiği gelirlerden ödenir. Bunların başında kredi faizleri gelir. Ancak, kredilerden alınan faiz ile mevduata ödenen faiz arasında bire bir ilişki yoktur.

Finansmandan alınan kâr payı ile tasarruf sahiplerine ödenen kâr payı arasında tam bir paralellik vardır. Makas sabittir, açılıp kapanmaz.

Krediden alınan faiz ile mevduata ödenen faiz arasındaki paralellik güçlü değildir. Makas şartlara göre açılıp kapanır.

Müşteriye ödenecek kâr payı, bankanın kullandırdığı fonlardan elde ettiği kâra bağlıdır. Eğer banka zarar ederse, müşteri bu zarara ortak olmak durumundadır.

Müşteriye ödenecek faiz oranı, bankanın diğer işlemlerindeki kârına bağlı değildir. Faiz oranı baştan hesaplanır ve bankanın az/çok kâr etmesi ya da zarar etmesi durumuna göre değişmez.

Kâr payı nakdi bir kredinin karşılığı olmayıp mutlaka bir mal veya hizmet alım satımı veya ortaklık neticesinde ortaya çıkar.

Faiz, bankacılıkta mutlaka bir borç ilişkisinin karşılığı olan fazlalıktır.”

Kaynak: http://www.tkbb.org.tr’den yararlanılarak oluşturulmuştur.