• Sonuç bulunamadı

Getiri Oranı Riskini Azaltma Yöntemleri

3.2. Piyasa Riski ve Yönetimi

3.2.2. Getiri Oranı Riski ve Yönetimi

3.2.2.2. Getiri Oranı Riskini Azaltma Yöntemleri

Getiri oranı riskini doğuran en önemli faktör vadelerin uyumsuzluğudur. Bu riski kontrol etmek ve azaltmak, vade uyumsuzluğunu kontrol etmeyi gerektirir. Bu kontrol mekanizmasının literatürdeki en genel ismi aktif pasif yönetimidir. Ancak, bankalar aktif ve pasiflerindeki vade farkları üzerinden kâr marjı elde ederler. Yani getiri oranındaki değişimler bankalar için hem önemli bir kazanç kaynağı hem de kayıp tehlikesidir. Bu bakımdan bu riskin sıfıra indirilmesi gibi bir strateji söz konusu değildir. Bankalar, sağlıklı bilgi sistem ağlarıyla bu riski sürekli gözetim altında tutmalı, riskin ne kadar üstlenileceğine ilişkin bankanın risk iştahı ve büyüme hedefleri ile paralel sınırlar belirlemelidir. Getiri oranı riskinin zararlarını en düşük seviyede tutabilmek için ekonomik şartlar iyi analiz edilmeli ve piyasa değişkenlerinin gidişatı en doğru şekilde ön görülebilmelidir.

Geleneksel bankalar faiz oranı riskini azaltmak için türev ürünlerden de yararlanırken, İslami bankalar açısından bu riski azaltmak için uluslararası kabul görmüş iki standart uygulama bulunmaktadır. Bunlar; “Kâr Eşitleme Rezervi” (Profit Equalization Reserve - PER) ve “Yatırım Riski Rezervi” (Investment Risk Reserve- IRR)’dir.

Kâr Eşitleme Rezervi: Burada banka; kâr-zarar ortaklığı temelinde kredi sağladığı mudarebe işlemi sonucu, kazanılan gelirden mudaribin payını vermeden önce brüt gelirin bir miktarını rezerv olarak ayırır ve kalan miktar banka ve mudarib

arasında paylaştırılır. Bu rezerv, İslami bankaların sunduğu getiri oranını geleneksel bankaların sunduğu piyasa getiri oranındaki (faiz) değişimlere ayarlamak için bir araç olarak kullanılmaktadır. Böylelikle, bankaya yatırılan mevduatların getirilerindeki keskin dalgalanmaları azaltmak veya ortadan kaldırmak ve gelecekteki şokları önlemek amaçlanmaktadır. Ne kadar rezerv ayrılması gerektiğine ilişkin hesaplamalar, yatırımcılar ve mevduat sahipleri ile bir sözleşme yapılmadan önce belirlenmeli, buna ilişkin politika yönetim kurulu tarafından önceden tanımlanmalı, gözden geçirilmeli ve onaylanmalıdır (Tıby, 2011: 39).

Yatırım Riski Rezervi: Bu uygulamada banka, mudarebeden doğan geliri anlaşma şartları gereği mudarib ile paylaşır. Banka elde ettiği bu geliri ise, yatırım hesabı sahiplerine kâr payı olarak dağıtacaktır ancak, ileride yaşanabilecek zarar etme ihtimallerini telafi edebilmek için dağıtacağı bu gelirin bir kısmını rezerv olarak elinde tutar. Yatırım riski rezervi olarak bilinen bu tutarın ne kadar olacağına ilişkin hesaplamalar da yine yönetim kurulu tarafından önceden tanımlanmalı, gözden geçirilmeli ve onaylanmalıdır (a.g.e.: 39).

Tablo 3.2’de bu iki rezerv tutma uygulamasının karşılaştırılması yer almaktadır:

Tablo 3.2. PER ve IRR Karşılaştırması

PER IRR

Kaynak Mudarebe gelirleri Yatırım hesabı

sahiplerinin gelirleri Rezerv Ayırma Zamanı Mudaribin payı

verilmeden önce

Mudaribin payı verildikten sonra Amaç / Kullanım Getiri oranının

dengelenmesi

Gelecekteki kayıplar için bir tampon

Nihai Faydalanan Mudarib ve Yatırım hesabı sahipleri

Yatırım hesabı sahipleri

Kaynak: (http://www.investment-and-finance.net)

Tablo 3.2’den de anlaşılacağı üzere; PER, mudaribin payı verilmeden önce brüt kârdan ayrılırken; IRR mudaribin payı verildikten sonra mevduat sahiplerinin

kâr payından ayrılır. Dolayısıyla PER mudarebe gelirlerinden IRR ise mevduat sahiplerinin gelirlerinden ayrılmış olur. PER’in asıl amacı getiri oranlarının belirli bir seviyede tutulması, özellikle piyasa faiz oranlarını takip etmesidir; IRR’ın amacı ise gelecekte meydana gelebilecek zararları telafi ederek mevduat sahiplerine her zaman kâr payı verebilmektir.

Bu şekilde rezerv ayırma uygulaması ülkemizdeki katılım bankalarında yaygın olarak kullanılmamaktadır. Bunun en büyük sebebi, mudarebe ortaklık sisteminin ülkemiz katılım bankalarında çok az kullanılıyor olmasıdır.

Bu iki rezerv tutma mekanizması, her ne kadar risk yönetiminin tedbirli olma ilkesine hizmet ediyor olsa da bazı açılardan yoğun eleştiri almaktadır. Birincisi, bu uygulamaları kullanan bankalar rezervlere ilişkin paydaşlarına yeterince bilgi açıklaması yapmamaktadır. Bu durum bankanın şeffaflık düzeyini düşürmekte ve dolayısıyla güvenilirliği zedelemektedir. İkincisi, yatırım hesabı sahiplerinin bu rezervlerin kullanımı konusunda söz haklarının olmamasıdır. Üçüncü eleştiri, bu rezervlerin kısa vadeli yatırımcı için dezavantaj, uzun vadeli yatırımcılar içinse avantaj sağlıyor olması ve bu avantajın kısa vadeli yatırımcıların kaybı üzerinden sağlanıyor olmasıdır. Diğer bir eleştiri ise, bazen yatırım hesabı sahiplerinin bu rezerv üzerindeki haklarının hiç kullandırılmamasıdır. PER ve IRR uygulamasını kullanan bankalar, bu eleştirileri dikkate almalı ve bu doğrultuda, ayırdığı rezervlere ilişkin politikasını açık ve net şekilde yatırımcılara ve mevduat sahiplerine açıklamaladırlar (Tıby, 2011: 39-40).

PER ve IRR şeklinde rezerv tutmaya İslami prensiplere uygunluk açısından da eleştiri getirilmiştir. Rezerv tutma politikasının bir amacı İslami bankaların sunduğu getiri oranını geleneksel bankaların sunduğu piyasa getiri oranındaki (faiz) değişimlere göre ayarlamak ve getiri oranındaki ani değişimleri dengede tutmaktır. Dolayısıyla bu şekilde, geleneksel bankacılıktaki sabit faiz geliri sistemine çok benzer bir duruma yol açacağı öne sürülmektedir (Wahyudi vd., 2015: 299).

IFSB, şartları ve prosedürleri açıkça tanımlanmış ve yönetim kurulu onayından geçmiş olması kaydıyla, PER ve IRR yöntemlerinin tercih edilebileceğini belirtmektedir. Getiri oranı riskinin azaltılabilmesi için ayrıca, farklı bilanço yönetim

tekniklerine başvurulabileceğini, İslam prensiplere uygun yeni enstrümanların geliştirilebileceğini ve yine İslami prensiplere uygun varlık menkul kıymetleştirme yapılabileceğini bildirmektedir (Akkizidis ve Khandelwal, 2008: 104).