• Sonuç bulunamadı

Nikolaos Kanabos (1204) ve V. Aleksios Dukas Murtzuflos Dönemleri (1204) Artan şikayetleri göz önünde bulunduran devletin ileri gelenleri taht için uygun bir aday Artan şikayetleri göz önünde bulunduran devletin ileri gelenleri taht için uygun bir aday

BÖLÜM 1: DÖRDÜNCÜ HAÇLI SEFERİ SÜRECİNDE BİZANS İMPARATORLUĞU VE ANADOLU İMPARATORLUĞU VE ANADOLU

1.1. Bizans İmparatorluğu’nun Siyasi Vaziyetine Genel Bir Bakış

1.1.4. Nikolaos Kanabos (1204) ve V. Aleksios Dukas Murtzuflos Dönemleri (1204) Artan şikayetleri göz önünde bulunduran devletin ileri gelenleri taht için uygun bir aday Artan şikayetleri göz önünde bulunduran devletin ileri gelenleri taht için uygun bir aday

aramışlar ve kendisi istememesine rağmen Nikolaos Kanabos’u 27 Ocak 1204’te imparator seçmişlerdir. Bunu öğrenen IV. Aleksios tahtını korumak için Latinlerle

51 Konu hakkında detaylı bilgiye bu tez çalışmasının “Dördüncü Haçlı Seferi” başlıklı kısmında yer verilmiştir.

52 Niketas Khoniates eserinde bu yangının eşi benzeri görülmemiş büyüklükte olduğunu ve şehri neredeyse yok ettiğini yazmaktadır. Choniates, s. 302-303; Khoniates, s. 123-125.

20

birlikte hareket etme planları yaparken Aleksios Dukas Murtzuflos isimli biri asıl isyanı başlatmış, IV. Aleksios’u bizzat yakalayıp hapsetmiş, daha sonra da öldürtmüştür. Destekçileri tarafından imparator ilan edilen Murtzuflos, Kanabos’u da hapse atarak ortadan kaldırmıştır.53

Aleksios Dukas Murtzuflos iktidara geldiğinde, uzun bir süredir devam eden ekonomik sıkıntılar nedeniyle devlet hazinesi boştu. İmparator bu durumu telafi etmek için Angeloslar zamanında çeşitli üst düzey görevlere getirilen şahısların mal varlıklarına el koymuştur. Elde ettiği gelirleri Latinlere harcamaktan kaçınmış ve onlara karşı savaşmaya başlamıştır. V. Aleksios, Venedik doçu 54 Enriko Dandolo ile barış görüşmeleri yapmışsa da ağır şartlar sunan Dandolo’nun taleplerini karşılayamamıştır. Bu görüşmeler sırasında Latinler Bizans İmparatoruna saldırmış fakat onu ele geçirememişlerdir.55 2 ay 16 gün gibi kısa bir süre tahtta kalan V. Aleksios, Haçlıların 13 Nisan 1204’te başkent İstanbul’u ele geçirmeleri üzerine şehirden kaçarak hayatını kurtarmayı seçmiştir. Onun yerine Laskaris56 imparator ilan edilmek istenmişse de kendisi bunu kabul etmemiştir. Karşılarında kimse kalmadığını gören Haçlılar şehri tamamen yağmalamaya başlamışlardır.

Bundan sonra İznik merkezli Bizans İmparatorluğu tarih sahnesinde yer almaya başlamış, 1261 yılına kadar İstanbul Latinlerin hakimiyetinde kalmıştır.

1.2. XIII. Yüzyılın Başlarında Bizans İmparatorluğu’nun Sosyal, İktisadi ve Kültürel Vaziyeti

1185 yılında İmparator I. Andronikos Komnenos’un tahttan indirilmesi ve öldürülmesi ile sonuçlanan bir ayaklanmanın akabinde tahta çıkan II. Isaakios ile Angeloslar dönemi

53 Choniates, s. 308-309; Khoniates, s. 133-136.

54 Doge: İtalyan şehir devletlerinin yöneticisi.

55 Choniates, s. 311-312; Khoniates, s. 140-141.

56 Burada bahsi geçen Laskaris’in kim olduğuna dair farklı görüşler bulunmaktadır. Robert de Clari, Runciman ve Vasiliev’in eserlerinde bu kişinin Theodoros olduğu belirtilirken, Niketas Khoniates, Ostrogorsky ve Foss’un eserlerinde bu kişinin Theodoros değil, onun kardeşi Konstantinos olduğunu ifade edilmektedir. David Nicolle ise bu kişinin Konstantinos da Theodoros da olabileceğini söyleyerek ‘Laskaris’ demeyi daha uygun bulmuştur. Bknz. Robert De Clari, İstanbul’un Zaptı (1204), çev. Beynun Akyavaş, Ankara: TTK Basımevi, 1994, s. 39; Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, c. III, çev. Fikret Işıltan, Ankara: TTK Yayınları, 2008, s. 108; Vasiliev, s. 507; Choniates, s. 314; Khoniates, s. 146; Ostrogorsky, s. 395; Clive Foss, Nicaea: A Byzantine Capital and its Praises, Hellenic College Press, Massachusetts: Brookline, 1996, s. 57; David Nicolle, Dördüncü Haçlı Seferi (1202-1204), çev. Gürkan Ergin, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2013, s. 76.

21

(1185-1204) başlamıştır. Bu hanedana mensup imparatorlar yetenekli devlet adamları olmadıkları için hakimiyet dönemleri boyunca imparatorlukta zorlu bir süreç yaşanmıştır. Türkler, Peçenekler ve Normanlar ile yapılan savaşlar ve Haçlı seferleri büyük miktarda para harcanmasına neden olmuştur. Askeri ve siyasi başarısızlıklar imparatorluğu ekonomik çöküşün eşiğine getirmiştir. Buna rağmen imparatorlar kendilerini tahta çıkaran destekçilerini ödüllendirmeye ve aile üyelerine zengin hediyeler vermeye devam etmiştir. İmparatorların lüks saray yaşantıları ve başkentin asillerinin harcama ve lüks konusunda adeta birbirleri ile yarışmaları yoksul halkı zaman zaman ayaklanmalara sevk etmiştir.57

Bizans İmparatorluğu’nun siyasi, sosyal ve iktisadi durumu ile Anadolu coğrafyasının doğrudan bir bağlantısı vardır. Anadolu’da hakim konumda olduğunda refah içinde yaşayan İmparatorluk, XII. yüzyılın sonlarında bu bölgede kaybettiği topraklara paralel olarak ekonomik açından çöküşe geçmiştir. Çünkü kalabalık bir nüfusa sahip olan Anadolu önemli ticaret yollarının, tarımın ve maden yataklarının merkeziydi.58 Bu nedenle Anadolu’nun Türklerin eline geçmesiyle Bizans’ın kaynakları azalmıştır. İmparatorluğun çeşitli gelir kaynakları olsa da vergiden elde edilen gelir önemli bir yer tutmaktaydı. Vergi kaynaklarının başında ise tarımsal alan ve bunları işleyen köylüden alınanlar vergiler gelmekteydi. Arazi vergisi, otlaklar ve koşum hayvanı dışında kalan hayvanlardan alınan vergi, gümrük vergisi, köprü ve yollardan geçiş vergisi gibi çeşitli kalemde vergi toplanmıştır.59 Angelos dönemi imparatorları devlet memuriyetlerini para ile satma yoluna gittiklerinden vergi toplama görevi ve hatta maliyenin kontrolü dahi satın alınabilir hale gelmiştir. Vergi toplamakla görevli kimseler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek halktan fazla vergi toplamaya başlamıştır. Ancak elde edilen gelirin tamamı devlet hazinesine gitmemiş, bir kısmı görevli şahıslara kalmıştır.60 Nüfus hareketleri bir devletin sosyal ve iktisadi yapısını etkileyen unsurlardandır. 1185-1204 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nun doğuda ve batıda giriştiği askeri

57 Vasiliev, s. 439.

58 M. Murat Baskıcı, Bizans Döneminde Anadolu, İktisadi ve Sosyal Yapı (900-1261), Ankara: Phoenix Yayınevi, 2009, s. 16.

59 Baskıcı, s. 265-266.

22

mücadeleler, aldığı mağlubiyetler, izlenen vergi politikaları gibi nedenlerle demografik yapısında ciddi değişimler görülmüştür. Eldeki bilgiler ile nüfusa dair net bir sayı vermek mümkün olmadığından bu konuda ilim adamları tarafından farklı tahminlerde bulunulmuştur. Angeliki E. Laiou ve Cecile Morrisson Bizans Ekonomisi isimli eserlerinde, XII. yüzyılın sonlarında toprakların azalmasına rağmen İmparatorluğun toplam nüfusunun 19 milyon olduğunu ifade etmiştir.61 Geoffroi de Villehardouin ise Dördüncü Haçlı Seferini anlatırken 20.000 kişilik Haçlı ordusunun 400.000 kişilik bir şehri ele geçirdiğini söyleyerek İstanbul’un nüfusuna dair bir yorumda bulunmuş62, benzer şekilde A. A. Vasiliev çok genel bir tahminle başkentin nüfusunun 800.000 ila 1.000.000 kişi olabileceğini belirtmiştir.63

Bizans İmparatorluğu’nun en kalabalık şehir merkezi başkent İstanbul olmuş ve Bizans başkent merkezli bir devlet yapısı arz ettiğinden burada görülen hadiseler devletin genel siyasetinde önemli bir yer tutmuştur. Bu nedenle herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması için İstanbul halkının refah seviyeleri korunmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu kimseler zaman zaman imparator seçiminde etkili oldukları için de onlarla ilişkilere özen gösterilmeye çalışılmıştır.64

Yüzyılın son çeyreği hakkında kaynaklar pek iç açıcı bir tablo çizmezken, o dönemde İstanbul’da bulunan İspanyol seyyah Tudelalı Benjamin kişisel gözlemleri ve sözlü anlatımlardan elde ettikleriyle parlak bir durumdan bahsetmiştir:

“İmparatorluğun her yerinden vergiler buraya (İstanbul’a) getirilir ve kaleler ipekliler, erguvani kumaşlar ve altın ile doldurulur. Bu servet kadarı dünyanın hiçbir yerinde bulunamaz. Söylenene göre şehrin yıllık geliri hem pazar ve tezgah sahiplerinden toplanan kiralar hem de kara ya da denizden gelen tüccarlardan alınan vergiden elde edilen 20.000 altındır. Yunan halk altın ve değerli taşlar bakımından çok zengindir, altın işlemeli ipek giysiler giyerler, atlara binerler ve prenslere benzerler. Üstelik burası giyim eşyası, ekmek, et ve şarap bakımından da zengindir. İstanbul’daki servetin tüm dünyada eşi bulunamaz. Ayrıca burada

61 Angeliki E. Laiou and Cecile Morrisson, The Byzantine Economy, New York: Cambridge University Press, 2007, s. 93.

62 Paul Magdalino, Ortaçağda İstanbul, Altıncı ve On Üçüncü Yüzyıllar Arasında Konstantinopolis’in Kentsel

Gelişimi, çev. Barış Cezar, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2010, s. 89.

63 Vasiliev, s. 483.

23

insanlar Yunanların tüm kitaplarını öğrenirler ve herkes kendi üzüm asması ve incir ağacının altında yiyip içer.”65

1.2.1. Tarım

Tarım Bizans için her zaman önemli bir faaliyet alanı olmuştur. Gerek yerel ihtiyacı karışlamak gerekse dış talepleri gidermek için tarımsal üretim XII. yüzyılda da devam ettirilmiştir. İmparatorluğun, Bulgaristan, Makedonya ve Bithynia bölgelerinde elinde kalan topraklarda büyük miktarda tahıl yetiştirilmiştir. Bunun yanı sıra sebze ve meyve yetiştiriciliği, bağcılık, arıcılık, balıkçılık, kümes hayvancılığı, küçük ve büyük baş hayvan yetiştiriciliği de köylülerin yaygın uğraşlarından olmuş, özellikle Ege, Akdeniz kıyılarında ve adalarda zeytin yağı ve şarap üretimi yapılmıştır. Elbette bu yüzyılda Bizans’ın özellikle Anadolu’da kaybettiği topraklar iktisadi açıdan belirleyici olmuştur. Anadolu platolarında büyük baş hayvan sürüleri yetiştirildiği için bu bölgelerin kaybı Trakya, Bulgaristan ve Makedonya’dan beklentiyi artırmıştır.66 Başkentin ihtiyaçları her dönemde olduğu gibi büyük oranda diğer eyaletlerden karşılanmıştır.

Dış meseleler ve ülkenin finansal çöküşü hükümeti vergileri daha katı bir şekilde toplamaya yöneltmiştir. Kiliseye ait olsun olmasın büyük araziler vergiden muaf oldukları için tüm vergi yükü sürekli taleplerin baskısı altında bitkin düşen alt sınıflara yüklenmiştir. Özgür, arazi sahibi ve devlete vergisini ödeyen köylü sınıfı bu yüzyılda varlığını korumuştur fakat imparatorluk için baskın unsur olmaktan çıkmıştır.67

Tarıma dayalı ekonomilerde iş gücü üretim açısından son derece önemlidir. Toprağın ürün vermesi için öncelikle etkin çalışanlara ihtiyaç vardır. İşleyen olmazsa toprak faydasız bir hale gelir. Bizans İmparatorluğu’nda bu durumu etkileyen olaylar yaşanmıştır. Örneğin Müslümanların akınları nedeniyle Anadolu’daki bazı bölgeler terk edilmiş, bazı insanlar esir alınmış, bazıları kıyı kesimlere göç etmiştir. Sırplar, Macarlar ve Tuna’nın ötesindeki kavimlerin saldırıları nedeniyle Balkanlar için de benzer bir

65 Benjamin of Tudela, The Itinerary of Benjamin of Tudela: Travels in the Middle Ages, Introductions by Michael A. Signer, 1983, Marcus Nathan Adler, 1907, A. Asher, 1840, Joseph Simon Publisher, Malibu, CA, 1983, s. 70-71; Vasiliev, s. 481-482.

66 Laiou and Morrisson, s. 96-97.

24

durum söz konusudur.68 Nüfus azaldıkça hem tarımsal üretim hem de vergi gelirleri azalmıştır.

Büyük arazilerin artışına bakılırsa İmparatorluğun yaşadığı buhranın aksine arazi sahipleri gittikçe güçlenmiştir ve bunların merkezi hükümete bağlılıkları azalmıştır. İtalyan tarihçi Cognasso, Komnenos hanedanın son iki imparatoru ve II. Isaakios Angelos dönemi için imparatorun, savaşlar için asker göndermeye razı olmayan büyük arazi sahipleri ile sık sık mücadele etmek zorunda kaldığını yazmıştır.69 Tarımsal araziler iktisadi varlık unsuru olarak önemli bir yer tuttuklarından şahıslar gibi kiliseler de arazilerini arttırmaya çalışmıştır. Böylece büyük arazi sahipleri ve kiliseler, ağır vergi yükleri yüzünden zor zamanlar geçirip paraya ihtiyacı olan küçük köylülerin ve askerlerin topraklarını satın alarak zenginleşmişlerdir.70 Bu zenginlerin hizmetine giren kimseler yüzünden imparatorluk köylüsüz ve askersiz kalma tehlikesi ile karşılaşmıştır. 1.2.2. Ticaret

Bizans İmparatorluğu hakim olduğu coğrafya nedeniyle önemli ticaret yollarının merkezi olmuştur. İmparatorluğun özellikle doğu eyaletleri dünya ticaretinde belirleyici olan bir güzergahı içermekteydi. Güney Arabistan’dan gelen mallar Arabistan ve Filistin üzerinden ya da Ürdün, Şam, Antakya yoluyla Akdeniz’e ulaşırken; Çin ve Hindistan gibi uzak doğu ülkelerinin malları Hint Okyanusu, Kızıldeniz, İskenderiye ya da Basra Körfezi, Irak, Suriye yolunu takip etmiştir. Ayrıca Orta Asya ve Çin mallarını Anadolu ve Suriye’ye getiren İpek yolu İran’dan geçerek Irak ve Antakya üzerinden Akdeniz’e ya da Tebriz ve Trabzon üzerinden Karadeniz’e ulaşmıştır. Bahsi geçen bölgelerin zamanla kaybedilmesi ticarete darbe vurmuştur. Doğu eyaletleri ve buradan geçen ticaret yolları Müslümanların eline geçmiş, Bizans’ın takip etmek zorunda olduğu ticaretin rotası değişmiş ve Karadeniz yolu kullanılmıştır.71

68 Vasiliev, s. 480.

69 Francesco Cognasso, “Un imperatore bizantino della decadenza: Isacco II Angelo”, Bessarione, XXXI, 1915, ss. 29-60 Aktaran: Vasiliev, s. 483.

70 Baskıcı, s. 131.

25

Doğudan daha çok fildişi, kıymetli taşlar, baharatlar, ipekliler getirilirken batıdan kereste, silah ve yünlü kumaşlar temin edilmiştir. Bizans boyalar, baharatlar, halılar, keten ve pamuklu dokumaları sıklıkla ihraç ederken, bazı malların özel izinler dışında ülke dışına çıkarılmasını yasaklamıştır. Bunlar; kıymetli kumaşlardan yapılan tören giysileri ve ham ipek; yurt içi üretim için gerekli çeşitli ham maddeler; tuzlanmış balık ve altındır. Ayrıca eflatun/mor renkli kumaşların başkentten dahi çıkarılması yasaktı.72 İspanyol seyyah Tudelalı Benjamin İmparatorluğun başkenti ve ticaretin en önemli merkezi olan İstanbul hakkında “Buraya Babil’den, Mezopotamya’dan, Pers

ülkesinden, Medya’dan, Mısır bölgesindeki tüm hükümdarlıklardan, Kenan diyarından, Rus İmparatorluğundan, Macarlardan, Peçeneklerden, Hazar’dan, Lombardiya ve İspanya’dan her çeşit tüccarın geldiğini; buranın çok işlek bir şehir olduğunu, İslam merkezi Bağdat dışından dünyada böyle bir yer olmadığını” söylemiştir.73

XII. yüzyılın sonlarında Anadolu’nun büyük bir kısmının Türklerinin eline geçmesiyle başlayan süreçte Türkiye Selçuklu Devleti ile Bizans arasında barış ortamı sağlanıncaya kadar Anadolu’daki Türk akınları ve denizlerdeki korsanlık faaliyetleri iç kesimlerdeki ve sahillerdeki ticareti aksatmıştır. Aynı zamanda batıda özellikle Güney İtalya’da kaybedilen topraklar, Haçlı seferleri sonunda kurulan Latin krallıklarının ticaret yollarında değişiklik yapmaları ve bu uygulamaların Bizans’ı gümrük gelirlerinden mahrum bırakması imparatorluğun ekonomisine büyük zarar vermiştir.74

Yabancı tüccarlara özellikle İtalyan şehir devletlerine tanınan ayrıcalıklar yerli tüccarları zor durumda bırakmıştır. Başkentte Venedikliler önceden beri yer edinmişken daha sonra Pisalılara da ayrıcalıklar tanınmıştır. Onların ardından Cenevizliler ticari meseleleri görüşmek için imparatorluk ile temaslarda bulunmuş ve sonuçta olağanüstü imtiyazlar elde etmiştir.75 Sadece başkentte değil pek çok eyalette Venedikliler, Pisalılar ve Cenevizliler ticari üstünlük ve kendilerine ait yerleşim bölgeleri elde etmişlerdir.

72 Baskıcı, s. 263.

73 Vasiliev, s. 482.

74 Baskıcı, s. 208-209.

26

İstanbul’dan sonra imparatorluğun en önemli ekonomi merkezi Selanik’tir. Her sene Ekim ayının sonunda şehrin sahibi Aziz Demetrius yortusunda meşhur bir fuar düzenlenmiş ve Yunanlar, Slavlar, İtalyanlar, İberyalılar, Alplerin ötesinden Keltler ve Atlantik’in uzak kıyılarından gelenler Selanik’i doldurarak alış veriş yapmışlardı.76 Thebai, Korint ve Patras, Edirne ve Filibe de diğer önemli şehirlerdir. Dönemin ticaret ve endüstrisinde adalar da etkin rol oynamıştır.77

Ticaretin en önemli işlevlerinden biri, Bizans para sistemini ayakta tutabilmek için gerekli kıymetli metalleri sağlaması olmuştur. Çünkü ticaret fazlası ile altın, gümüş gibi metaller elde edilmiş ve solidus, nomisma ya da hyperpyrus denen tam ayarındaki altın para yüzyıllar boyu değerini muhafaza etmeyi başarmıştır.78 Uluslararası ticarette en güvenilir ve aranan para birimi olan Bizans parası XIII. yüzyılda İtalyan şehir devletlerinin paralarının ortaya çıkışına kadar bir prestij unsuru olmaya devam etmiştir. 1.2.3. Eğitim ve Edebiyat

XII. yüzyılın sonları ve XIII. yüzyılın başlarında Bizans İmparatorluğu’nda antik edebiyata dair duyulan yoğun istek dönemin en belirgin özelliğidir. Homeros, Plato, Thukydides, İsokrates, Aristophanes gibi edebiyat, sanat ve felsefenin saygın temsilcileri üzerine çalışmalar yapılmış ve yazarlar onları dil ve üslup bakımından taklit etmiştir. Antik Attike lehçeye yönelik eğilimin olduğu dil çok belirgin olmuştur. Konuşma dilinden tamamen farklı; yapay, ağdalı, zaman zaman okuması ve anlaması zor olan antik Attike lehçe yaygın olarak kullanılmıştır. Fakat yine de bazı yazarlar klasik dilde ustalaşmış ve konuşulan dili ihmal etmemişlerdir. Böylelikle o yüzyılın diline dair ilginç örnekler bırakmışlardır. Bizans kültürünün batı insanları üzerindeki etkisini fark eden yazarlar hem dini hem de dünyevi çerçevede önemli eserler kaleme almışlardır.79 76 Gregory, s. 267. 77 Vasiliev, s. 487. 78 Baskıcı, s. 203. 79 Vasiliev, s. 488.

27

Mikhail ve Niketas Khoniates80 isimli iki kardeş dönemin edebiyat alanında öne çıkan kişilerdir. Büyük kardeş Mikhail İstanbul’da Selanik piskoposu Eustathius ile çok iyi bir dini eğitim almış, kendisine bu yönde bir kariyer çizmiş ve 30 yıldan fazla bir süre Atina başpiskoposluğu görevini yürütmüştür. Antik Helen kültürüne olan hayranlığı nedeniyle antik Parthenon tapınağının yer aldığı Akropolis’te piskoposlara ait binada yaşamıştır. Göreve başlarken yaptığı konuşmada dinleyicilere şehrin geçmiş ihtişamından, etkili ve güzel söz söyleme sanatından bahsetmiş, bugünkü Atinalıları eleştirerek onları asil gelenekleri ve atalarının adetlerini devam ettirmeye çağırmıştır. Aristides, Diogenes, Perikles gibi isimlerden ve İncil’den alıntılar yaptığı, metaforlar ve mecazlarla süslediği bu konuşma dinleyiciler için anlaşılmaz kalmıştır. XII. yüzyıl Atinalılarının anlayabileceğinin üzerinde bir konuşma olmuştur.81 Mikhail 1204’te şehir Latinlerin eline geçince görevini Latin bir piskoposa devretmeye zorlanmış, hayatının geri kalanını Kea adasında geçirmiş ve orada ölüp toprağa verilmiştir. Mikhail Khoniates ardında çok çeşitli konulara dair vaazlar, mektuplar, şiirlerden oluşan zengin bir miras bırakmıştır. Eserlerinden dönemin siyasi, sosyal ve edebi durumu hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür.

Diğer kardeş Niketas Khoniates, XII. yüzyıl ile XIII. yüzyılın başları için en önemli tarihçiler arasında yer almıştır. O da ağabeyi Mikhail gibi İstanbul’da eğitim görmüştür. Memur olma yolunda ilerlemiş ve İmparator I. Manuel’in son zamanlarında başlayan yükselişi Angeloslar döneminde devam etmiş ve sarayda üst düzey mevkiler elde etmiştir. 1204’te Haçlılar şehri işgal edince kaçmak zorunda kalmış ve Silivri’ye82 gitmiştir. Ancak bir süre sonra Bulgar tehdidinden dolayı oradan da ayrılmış başkente geri dönmüştür. 1206 yılının sonlarına gelindiğinde İstanbul’da Latin hakimiyetinde yaşamını devam ettiremeyeceğini görerek İznik’e gelmiştir ve hayatının sonuna kadar burada kalmıştır.83 İznik İmparatoru I. Theodoros Laskaris onu dikkate almış, kaybettiği payeleri geri vererek onurlandırmış ve böylece hayatının son yıllarını önemli tarih eserini tamamlamak için adamasına imkan vermiştir. 1118-1204 arası Bizans

80 Asıl soy isimleri Akominatos olan bu kardeşler doğdukları şehirden dolayı daha ziyade Khoniates olarak anılmışlardır. Khonae, Anadolu’da Denizli yakınlarında bir şehirdir.

81 Vasiliev, s. 492.

82 Selemvria

28

İmparatorluğu olaylarını anlattığı eserinde dini duyguları ön plana çıkarmaktadır. Hristiyanlığa içtenlikle bağlı olarak hadiseleri dine göre yorumlamıştır.84 Ağabeyi Mikhail’den önce 1210’da İznik’te ölümü üzerine cenaze töreninde Mikhail’in yaptığı konuşma Niketas’ın biyografisini öğrenmek açısından oldukça önemlidir.85

Niketas’ın bahsi geçen tarih eseri 20 kitaptan oluşmaktadır. Bu eserde 1118-1206 yılları arasındaki olaylar anlatılmıştır ve o dönem için eşsiz bir kaynaktır. Olayları yalnızca kişisel gözlemlerine ve bizzat şahit olan kişilerin anlatılarına dayanarak yazmıştır. Tarih çalışmasının yanı sıra muhtemelen Niketas’a ait, 1204’te İstanbul’da Latinler tarafından yok edilen heykeller üzerine bir çalışma, retorik yazıları, çeşitli imparatorlar için methiyeler ve teolojik bir inceleme de bulunmaktadır.86

Bu tanınan simaların yanı sıra dönemin genel kültür hayatında önemli bir yeri olan yetenekli bir öğretmen, Mikhail Khoniates’in arkadaşı, Selanik Başpiskoposu Eustathius’u da belirtmek gerekir. Eğitimini İstanbul’da almış, Aya Sofya’da diyakoz87 olarak görev yapmış ve retorik dersleri vermiştir. İstanbul’daki evi genç öğrenciler için bir nevi okul olmuş, başkentin en akıllı ve öğrenmeye hevesli gençlerinin toplandığı bir merkez haline gelmiştir. Selanik’in dini lideri olarak Eutathius enerjisini manastır hayatının ruhani ve ahlaki yükselişi için sarf etmiştir. Keşişlere sürekli olarak kütüphanelerin hazine olduğunu, onlar sayesinde insanların eğitilebileceğini ve bilgilerinin artacağını vurgulayan konuşmalar yapmıştır.88

Eğitim ve kültür alanında önemli katkıları olan bir başka isim Konstantinos Stilbes’tir. İyi bir eğitim almış ve İstanbul’da öğretmenlik yapmıştır. Edebiyat ustası olarak anılmıştır. Şiirlerinden en bilineni 25 Temmuz 1197 tarihinde İstanbul’da çıkan büyük yangın hakkında olandır. 938 dizeden oluşan bu şiir topografi, yapılar ve başkentin adetleri hakkında bilgiler sunmuştur.89

84 Adem Tülüce, Bizans Tarih Yazımında Öteki Selçuklu Kimliği, İstanbul: Selenge Yayınları, 2011, s. 127.

85 Vasiliev, s. 494; Foss, Niketas’ın ölüm tarihi olarak 1215 yılını belirtmiştir. Ayrıca İznik’te ona herhangi bir siyasi payenin verilmediği ve burada yaşayanlar tarafından soğuk karşılandığı için rahatsızlık duyduğunu, hatta aralarında tutsak gibi yaşadığını söylemiştir. Yazar, Niketas’a siyasi bir mevki verilmemesinin sebebinin Laskarisler ile birlikte