• Sonuç bulunamadı

3 SAVAŞ EDEBİYATI

3.1 Dünya Edebiyatında Savaş

3.1.2 Modern Arap Edebiyatında Savaş

Doğu'da canlanma Çağı (XIX. ve XX. Yüzyılın ilk üçte biri) savaşlar ve devrimler dönemiydi. Orduları ve savaşları tanımlamada şiir sanatı büyük bir rol oynuyordu. Şeyh Nâsîf el-Yâzicî (1800 -1871), Mahmut Sami Paşa el-Barûdî (1839-1904) ve Ahmet Şevkî (1868-1932) gibi neoklasik şairler şiirleri ile eski yolu izlediler.22 Mızraklar, kalkanlar ve kılıçlar da dâhil olmak üzere Arapların dilinde savaş konusunda bulunan araçlardan ve silahlardan bahsettiler. Yirminci yüzyılın ikinci yarısındaki savaşlara gelinceye kadar top, mermi ve benzeri yeni harp aletlerinden vurguladılar.

Lübnanlı Tevfîk Yûsuf Avvâd, bir romancı olarak, Rönesans ve Mehcer şairlerinin ilgisini çeken Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) yılları olaylarının anımsanmasında öncü rol oynadı. Bu durum, 1939'da yayınlanan er-Rağîf (Somun ekmek) romanında açıkça görülmektedir. Romanın içeriği genel olarak; açlık, sefalet, zulüm ve Arap özgürlüğünden oluşan üç önemli sorunu sorgulamaktadır.23 Benzer şekilde, Lübnanlı yazar Widâd Makdisî’nin Dunyâ Ahbebtuha (O sevdiğim Dünya, 1960) adlı romanı sadece yazarın kendi yaşamını değil, Arap dünyasının yakın tarihini de kapsamaktadır. Yazar, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından nihayet Osmanlı egemenliğinden kurtulup bağımsızlıklarına kavuşmayı uman Arap ülkelerinin Batı'nın sömürgeci zihniyeti ve eylemleri karşısında uğradığı hayal kırıklığı, İkinci Dünya Savaşı'nın Ortadoğu üzerindeki etkileri, İsrail'in bir devlet olarak ortaya çıkması sırasında ve sonrasında dökülen kan, evlerinden edilen Filistinlilerin çektiği acılar ve

22Ayrıntılı bilgi için: Prof. Rahmi Er Modern Mısır Romanı-I Kitabı’na s. 60-75 bakılabilir.

23 https://www.sauress.com/alhayat/1223774

buna duyarsız kalan dünya kamuoyu, aynı topraklarda yaşayan insanların süreğen çatışmasının getirdiği maddî ve manevî yıkımdan bahsetmektedir.

Arap ülkelerinin topraklarında, bir trajedi sahnesi gibi birçok savaş yaşanmıştır.

Bu savaşlar modern Arap kültürüne yansımış, bu durum birçok edebiyatçının ilgisini çekmiştir, bu da edebî eserlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu eserler halkların savaş psikolojisini, kötümser hallerini günümüze aktarmıştır. Ancak, modern çağda roman; yasak ve gizli olanı ortaya çıkarma ve ifşa etme konusundaki yaratıcı yeteneği sayesinde Arapların divanı olmuştur.

“Modern çağda roman, dünyayı estetik olarak tanımanın bir biçimidir ve onu sanatsal bağlamında incelemek, genel sanatın estetiği ile ilişkilerini ele almak için bir davettir” (Abu-Hêyf, 2006: 252). Roman savaşın çirkinliğini heyecan verici bir estetikle aktarabilir. Romanın savaşla olan ilişkisi, geçici veya yüzeysel değildir, derin ve kalıcıdır. Savaş, romana heyecan verici dönüşümler, hayati konular ve sıcak olaylarla dolu büyülü bir dünya sunmaktadır. Savaşın roman sanatına katkısı, herkesin çeşitli anlatım biçimleri ile meselesiz bir savaş olmadığını ve hikâyesiz bir vaka olmadığını belirten formülleri içeren, analitik seviyeye ulaşan anlamsal seviyenin ötesine geçer (Suveydan, 2006:11-12).

Haziran 1967 yenilgisinden sonra Arap - İsrail savaşları üzerine bazı anlatı metinlerinin gözden geçirilmesi, yaratıcıların, düşünürlerin ve eleştirmenlerin ulusal milliyetçi sanrıların ne kadar hayali olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle, demokratik çatışma, ifade ve inanç özgürlüğünün temellerine sıkışan Arap toplumlarının dengesizliklerini incelemeye ve eleştirmeye başlarlar (Yaği, 1999: 17). Romancılar, eserlerinde yenilginin nedenlerini çeşitli açılardan analiz ederler ve Avdetu’t-Tâ’ir ile’l-Bahr (Kuşun Denize Geri Dönüşü, 1961)24 gibi çeşitli romanlar ortaya çıkar. Bu, 1967'de yaşanan kanlı olaylara üzücü ve dokunaklı romantik bir tepkiden başka bir şey

24Halim Berekât, (1969) Beyrut’ta yayıldı.

değildir (Abdulğani, 1994: 183-187). 1967 yenilgisinin nedenini bulmak ve Arap ülkelerinin toprak kaybetmesi, parçalanmasını etkileyen faktörlerini araştırmak isteyen bir araştırmacı aradığı yanıtların izini; siyasi, askerî, sosyal ve psikolojik yaşamı işleyen, dönem romanlarında bulabiliriz.

Görünüşe göre, ulusal kayıplara ek olarak, 1967 Edebiyatı Arap bireyinin yenilgisini, milliyetçilik duygularının çöküşünü yansıtıyordu. Genellikle o dönemin romanlarında, pozitif olayları izlemek, federal bir sistem için çalışmak ve Arap kimliğinin sarsılmasını önlemek için yaratıcı enerji kullanmak yerine, yenilgiye dalındığı ve bu yenilgi duygusunda takılıp kalındığı görülür.

Savaşa yatırım yapan sanatsal yaratıcılık, Nebîl Suleyman’nın Heza’im Mubekkira (Erken Yenilgiler, 1967) adlı romanında, aşağıdaki cümlelerde gösterildiği gibi aynı trajik ve karanlık görüşle devam eder:

“Mısır ve Suriye ayrılığı konusunda, 1967'deki yenilginin ilk olmadığını keşfettiğimde ne kadar geç kaldığımı fark ettim. Sana ayrılık hakkında ne söylediğimi hatırlıyor musun? Evet, ayrılık ilk yenilgimizdi... Yenilmediğimize dair inancımı biliyorsun. Mağlup olanlar yöneticilerdir ve biz bedelini ödüyoruz. Sabırlı ve dirençli kalmamız fena olmaz” (Suleyman, 1994: 11,15).

Bu bağlamda 1967 Savaşının genel olarak Suriye Edebiyatı üzerindeki etkisini belirtmek gerekir. Örneğin, tiyatrodaki yenilgi olgusu çoğu yazarı siyasete yönelten önemli bir faktördü. Yenilginin neden olduğu şok, Sadallah Vennûs’ü da içeren bu yazarlar arasında entelektüel bir uyanışın ortaya çıkması üzerinde olumlu bir etki yaptı.

1967'den sonra koşullar değişti ve İsrail topraklarının Filistin Ardu’l-Mî’âd (Filistin vaadedilmiş topraklar) sloganının gerçekleşmesini söyleyen Ishak Shalev'ın25 şiirleri gibi bu savaşta İsrail zaferinin tepkilerini yansıtan bir edebî üretim akışı oluştu. Paralel

25 İsrailli Şair.

olarak, savaşta askerlerin yedikleri dayakları ve maruz kaldıkları işkenceleri yansıtan bazı eserler ortaya çıktı. 26

Belki de en önemlisi, Ekim 1967'deki altı gün savaşlarından sonra İngilizceye The Seventh Day (Yedinci Gün) olarak tercüme edilen Siach Lochamim romanında, Avraham Shapira27 tarafından Kibbutz hareketindeki askerlerin konuşmasıydı. Kibbutz hareketinde savaşta savaşan askerlerle, kendini Amos Oz28 olarak adlandıran genç bir romancı dâhil olmak üzere çeşitli yazarlar tarafından yapılan bir dizi röportaj örnek verilebilir. Yaklaşık yüz kırk askerin katıldığı otuz konuşma içeriyor. Bir savaşçı tarafından şöyle ifade edildi: “Kendimin farkına vardığımdan beri savaş konuşuyoruz ve şimdi askerler olarak gerçek bir savaşta ilk defa savaşıyoruz” (eş-Şami, 2006: 83).

1967 savaş edebiyatına paralel olarak, Doğu ve Batı, söz konusu savaş çabaları da dâhil olmak üzere bu savaşa dikkat çeken birçok çalışmada 1973 savaşının özel bir edebiyatı ve özellikleri ortaya çıktı. Bundan Mübarek Rabi’in29 romanı Refkatu’s-Silâh ve’l-Kamer (Silahın ve Ayın Arkadaşlığı, 1976) adlı romanında konuyla ilgili tarihî özetlemeyi aştığı ve İsrail düşmanları ile yaptıkları savaşta Suriyeli ve Filistinli meslektaşlarıyla Fas ekiplerinin çabaları sayesinde sahada neler olduğunu hayal etmeye başladığı görülür. 1973 Savaşı, İsrail gerçekliğinde her düzeyde bir şoka neden olur ve edebiyatçılar, İsraillilerin yaşadığı şok ve bu şokun derecesi hakkında yazmaya başlarlar. Bu da önceki tüm kavramların kapsamlı bir incelemesine yol açtı. Bu savaştan sonra İsrail toplumunun ayrışmasını yansıtan açık eylemler ortaya çıktı, İsrail toplumunun (ruhsal bozukluğundan) nevroza yakalandığını romanlarda ve dizilerde işledi. O yüzden, savaş dizileri tamamen reddedildi. Siyonist ideolojiyi, özellikle de vaat edilen Filistin toprakları Yahudilerinin “tarihî yurtlarına dönüşü” konusundaki Yahudi

26 Ayrıntılı bilgi için: Reşad eş-Şami’nin Tefkik es-Sehyuniye fi el-Edeb el-İsra’ili (2003) kitabına bakılabilir.

27 Profesör Avraham Shapira, Tel Aviv Üniversitesi'nde Yahudi Felsefesi ve Yahudi Tarihî profesörüdür. 1967'de yazar Amos Oz ile Si-ach Lochamim (Fighters Discourse) adlı kitabını yazdı ve o kitabın editörüydü.

28 Amos Oz veya asıl adı Amos Klausner (1939-2018) İsrailli bir romancı, gazeteci, yazar ve barış yanlısı aktivisttir.

29 (d. 1935) Fas, edebiyatçı ve yazar.

mitlerini reddetmeye cesaret eden Meir Shalev30, on bir kez basılan romanı Îsû 31 ile şiddetle eleştirildi (eş-Şami, 2000: 35-38).

Birçok Arap Romanının, özellikle de Yassin Rifâya'nın32 el-Memer (Koridor, 1978) adlı romanı ve Re’su Beyrut (Beyrut’un Başı, 1992) gibi Suriye romanlarının söz konusu edildiği 1982 Lübnan Savaşına dikkat çekmek gerekir. Re’su Beyrut genel olarak savaş romanına ve özelde Lübnan savaş romanına önemli bir katkı sağlamıştır.

Aynı şekilde, Gâde es- Semmân’ın33 1982 yazında Arap-İsrail çatışmasından alınan Leyletu’l-Milyâr (Bir Milyar Gece, 1986) adlı romanı çok önemli bir dönüm noktasıdır.

Abdul Rahman Yaği, Hanna Mine 34 hakkında açık bir itirafta bulunmuştur:

“Saygı duyduğumuz yazarlar arasında, kitleleri adaletsizlik, baskı ve sömürü karşısında durmak için birleştiren siyasal, sosyal bir Arap kültür yaratmayı amaçlayan, Arap Romanı çizgisinde parlak bir yaratıcı ve romancı olan Hanna Mine’dir” (Yaği, 1999:

159).

Hanna Mine’nin en önemli romanları arasında, belki de en önemlisi yenilmez İsrail ordusu efsanesinin inkâr edilmesi olan Cebel-i Şeyh’in yüceltilmiş Ekim savaşında görkemli hikâyesini ve beraberindeki zorlukları ve gerçekleri sunan el-Marsıd (Gözlem yeri, 1997) adlı romandır.

Bu roman, savaş sözlüğünün güçlü, etkili ve dinamik varlığıyla pekiştirilen Hanna Mine romanları arasında belki de tek savaş romanıdır. Bu romanında savaşı Arap bireyde görünür hale getiren Hanna Mine, barış zamanında yazarların misyonu insan ruhunu şekillendirmek ise, savaş zamanında; anavatanı için, vatanı uğruna kurban edilmiş bir kişi yaratmada tam potansiyeliyle özgür çalışmak olduğuna inanmaktadır.

30 (d. 1948) İsrailli yazar, Şair Ishak Şlahev’in oğludur.

31 11’inci versiyonu 1991 Tel Aviv’de yayınladı.

32 (1934- 2016) Suriyeli edebiyatçı, gazeteci ve editördü.

33 (d. 1942), Suriyeli edebiyatçı ve yazar.

34 (1924-2018) Suriyeli romancı.

Böylece edebiyat rolünü kelime yolu ile oynamış olur, insan benliğini eğitmek ve motive etmek ve düşmanla yüzleşmek için içindeki gücü patlatmak amacı ile çalışmış olur (Mine & el-Âtar, 1976: 36-37).

Edebiyat, romanın savaşla anlaşma yaptığı anı yakalamayı ve ondan yararlanmayı başarmıştır. Romanın savaşla ilişkisi, parçanın bütünle olan ilişkisidir.

Savaş, kurgusal sürecin olgularından biridir, ancak daha çok edebiyatın yapısında temel bir bağlantıdır, çünkü savaş, edebiyat alanında olağandışı anlatı kalıplarını güvence altına alan kinetik doğası sayesinde normu aşar. Ayrıca edebiyat, savaşın tüm beklentileri aşan güzel bir sanatsal resme dönüştürme yeteneğini keşfeder. Fakat sanatsal resmi çizmek işini nasıl, neyle ve ne şekilde yapmalıdır? İşte böyle bir soru romanın kalitesini ortaya koyar.

3.2 2011’den Sonra Suriye Savaş Edebiyatı

Suriye’de Mart 2011'de patlak veren devrimden sonra meydana gelen olaylar, yeni Suriye edebiyatındaki tezahürlerini göstermek için geç kalmadı. Belki de devrim, tüm ülkelerin tarihinde olduğu gibi Suriye Edebiyatında da tarihsel bir dönüşüm yaptı, Özellikle rejim tarafından savaşa dönüştürülen devrim, edebiyat da dâhil olmak üzere ülkedeki yaşamın çeşitli yönlerini etkiledi.

Bu değişikliklerin, insan zihninin insanlığa mutluluk getireceğini umduğu anlayış üzerinde derin bir etkisi oldu ve insanlar endişelenmeye başladı. Elbette, bu gelişmeler edebî alandan, özellikle de insanın karşı karşıya olduğu kadersel krizlerin ciddi ve sanatsal bir ifadesi olan romandan, uzak kalmadı. Bu değişikliklerin etkisiyle yaratıcı benlik gerçekliği sorgulamış ve aynı zamanda insan benliği erime, solma ile yok sayılma tehdidi altında olduğunu hissetmiştir.

Tüm bunların etkisiyle, yeni yaşamın getirilerine uygun modern bir yaratıcı eyleme geçmek gerekli oldu, edebiyat sahnesinde bu yaşananlardan etkilenen yazarlar

ortaya çıktı. Bu yaşananlar aynı zamanda tanıdık estetiğe isyan etmek için bir fırsattı.

Roman, Arapların yeni divanı haline geldiği için, romanın atması gereken büyük bir adım olduğu anlaşılıyordu. Beklenen bu büyük adım; görünen davranışsal tanımla ilgilenen sosyal bir anlatımdan, bireysel yani kişisel deneyimle ilgilenen psikolojik bir anlatıya geçiştir çünkü eski roman anlayışı bireyle değil büyük sosyal değişimlerle ilgilenmişti; hikâye anlatımı her zaman insanın kardeşi veya yaşadığı doğasıyla ilişkisine konu olmuştur ve bu ilişkiden sadece davranış değil, aynı zamanda insanın içine sızan birden fazla motivasyon ve denge ortaya çıkmıştır (el- Vurki, 1998: 14-16).

Bununla birlikte, hikâye anlatımı, görünen davranışsal açıklamaya ve sorunun derinliğine gitmeden konunun sosyal boyutuna odaklanmıştır, böylece insan, anlatı bağlamından bağımsız bir varlık olarak kalmıştır. Gruptan bağımsız, bireysel bir varlık olarak insan ruhuyla ilgili bir anlatı stilinin ortaya çıkmasıyla romanın misyonu bu kapalı kapıları açmak ve karakterin bilincinde neyin gerekli olduğunu izlemek olmuştur.

Böylece karakteri dışarıdan tanımlamak yerine görüntü ve anıların sürekli akış halinde olduğu romanla o anıları ve görüntüleri kaydederek geçmişle bugün arasında bağlantı kuran bir köprü vazifesi görmüştür.

Suriye Devrimi sadece rejime karşı bir devrim değildi, bu rejimin edebiyat da dâhil olmak üzere yaşamın tüm alanlarına getirdiği kısıtlamalara karşı bir devrimdi.

“Roman, gerçekliği ve geçmişten yankılanan gerçekliği ifade etmek için dikey ve yatay olarak genişletilmiş anlatıya dayanan ayrı bir edebî türdür. Bu sanatın tanımları, gerçeklikle ilişkisinin kapsamına ve yaşam ifadesinin boyutuna odaklanmıştır” (ed-Dêkkâk ve diğerleri, 1997: 337). Devrim başladıktan sonra, yazarların, karakterlerin derinliklerini ve rejimin hayatlarında bıraktığı ve anılarında kaydedilen çarpıklığın derecesini tasvir etmek için yazılarında daha da derinleştiler. Yazarlar acı gerçekliklerini kaydetmek için şiire ve romana başvurdular. Bu çalışmanın kapsamı

romana odaklanmak olduğundan, yıllar süren bir savaşa dönüşen devrim şartları altında gelişen Suriye Romanı üzerindeki değişiklikle vurgulanmıştır.

Şiddetli savaş, şu anki çağdaş Suriye romancısının gelişmesine katkıda bulundu ve onu, rejim ve müttefikleri tarafından ülkenin uğradığı yıkımın altında, ülkedeki ve yurtdışındaki yaşam üzerindeki etkileri incelemeye itti. Sanki romancı; harabeyi eski haline getirmek, hafızayı ve tarihî korumak için anıları karıştırmak ve trajedileriyle bugünkü sahneleri kaydetmek, savaş suçlularını ortaya çıkarma, ifşa etme ve geleceğe belgelemekle görevlendirilmiş gibiydi.

“Roman, yaşamın ruhuyla eşleşen organik bir yapıda bir yaşam oluşumudur. Bu oluşum, olaylarla etkileşen kişilikler ve bu olayların sonuçta etkileşimli bir iç yaşamla dramatik bir mücadeleyi somutlaştıracak şekilde gerçekleştiği ortam aracılığıyla, gelişmekte olan olay ve romancının bakış açısı çerçevesinde oluşturulmaktadır” (el- Vurki, 1998: 05). Bu nedenle, romancılar yaşananları kaydetmeye ve analize etmeye yöneldiler, edebî anlatım gerçekliği kaydetmek için belgesel roman ve bu gerçekliğin karakterler üzerindeki etkisini analiz etmek için psikolojik roman ortaya çıktı.

Devrimden sonra Suriye’de yayınlanan romanların bir dizi ortak teması olduğu görülmektedir. Romanlar, savaşın yansımalarına ve bunun Suriyeliler üzerindeki etkilerine odaklanmaya çalışan düzinelerce esere ulaşmıştır.

Ülkede, devrimin başlangıcından yayılma zamanına kadar farklı yönlerde panoramik algıları sunmaya çalışan ve savaş durumunu bildiren romanlar da vardı. Bu eserler arasında Suriyeli kadın romancı Rosa Yasin Hasan tarafından kaleme alınan Ellezîne Messehum es-sihru (Kendilerine sihir dokunanlar, 2016) ve 2017’de yayılan Fevâz Haddâd’ın eş-Şair ve Câmmi l-Hevamış (Şair ve istihbaratçı) romanını sayabiliriz. Suriye’de Ceble doğumlu Semer Yazbek de savaşta hem çocukların durumu ile ilgili hem de kadın hakları ile ilgili rejimin yaptıklarını eleştiren birçok roman

yayınladı. Bunlardan bazıları; Tıflatu es-Samâ’ (Göğün kız çocuğu, 2011) Teḳâtu’ en-Niran (Ateş kesintileri, 2012) Tis‘â’te Aşara İmra’a (On dokuz kadın, 2019) dır.

Bazı Suriyeli romancıların ülkede olup bitenlere yaklaşımının, sanki Suriye'de olup bitenlerle ilgisi olmayan, adeta başka bir ülkenin vatandaşıymış gibi yaşananları kınamakla sınırlı kalması da dikkat çekicidir. Bunlar arasında, şimdiye kadar sessiz kalan kalan Haydar Haydar’ın Velîme li-Â’şabi’l-Bahr (Deniz Yosunları için Bir Ziyafet)35 adlı romanıdır. Diğer romancılar ise ucu açık bu savaşta rejimle birlikte olmayı seçtiler ve rejimin halka yaptıklarına karşı sessiz kaldılar, hatta rejimin tarafını tutup onu savundular.

Okuyucu, Suriye Savaşına dair romanların çoğunun neredeyse açık uç sorunu ile kesiştiğini fark edecektir. Çünkü bu romanlardaki olaylar okuyucuya hâlâ ayrıntıları tanımlanamayan ve belirsizliğini koruyan bilinmeyen bir sona doğru ilerleyen bitmemiş bir sahne duygusu vermektedir. Bazı eserler de romancıların rüyaları ve konu edindiği olayların varsayımlarıyla doludur ve bu romanlar genelde rüya ve varsayımlarla belli bir neticeye ulaşmadan sonlanır.