• Sonuç bulunamadı

5. EL-HÂ’İFÛN ROMANINDA YAPI, TEMA VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ

5.3. Romanın İçsel Unsurları

5.3.2. El-Hâ’ifûn Romanında Toplumsal ve Bireysel Temalar

5.3.2.4. Korku Teması

el-Hâ’ifûn isimli roman, Suriyelilerin geçmişteki korkularıyla yüzleşmeye çalışan ve hâlâ hayatını etkileyen bir gencin karşılaştığı acı gerçekleri anlatıyor. Esed rejiminin yıllardır sistematik olarak uyguladığı politikalar arasında Suriye toplumunun bilinçaltında mezhepçilik, bölgesel milliyetçilik, yolsuzluk, sömürü, sosyal parçalanma, kişi bölünmesi, ruh bozukluğu, bencillik, şikâyet kültürü vb. yer alıyor. Bazı aşırı rahatsızlıklara da neden olduğu el-Hâ’ifûn romanında açıkça bir ana tema olarak görülmektedir.

Dima Vennûs bu romanda, korkuyla yoğrulmuş bir kadının biyografisine benzeyen bitmemiş romanı olan Suleyma ve Nesim'in hikâyesindeki Selma’yı anlatıyor.

İki kahraman çeşitli gerçekleri birleştiriyor: antidepresan xzanx ilacı, psikiyatr Kemîl ve kliniği, kâbus durumu, okuldaki Ba’as eğitimi ve şiddeti ve sonra Nesim’in söylediği

“korku korkusu”56, bu söz de Selma ve yazar Dima Vennûs ile aynı olduğunu belirtiyor.

“Korku korkusu” yalnızca Ba’as diktatörlüğü, istihbarat sistemi ve yazarın yorumladığı özel lehçeye sahip olan Şebbiha (Aleviler) tarafından yönetilen ülkelerde bulunabilir.

Suleyma, psikiyatri kliniğinde dinledikten sonra Nesim’e romanlarını neden bir takma adla yayınlıyorsun, istihbaratın takibinden mi korkuyorsun?” Sorusunu sorduğunda hemen ona: “Korku korkusundan” korkuyorum diye cevap verdi. O an Suleyma, bu cümlenin etkisi altında yaşadığını keşfediyor, ancak Nesim bunu söyleyen kişidir. Nesim “korkudan korkuyor”. Romanlarını kendi adına yayınlarsa, korkmaktan korkardı. Bu sadece bir tutuklama, takip etme, hesap verebilirlik ya da seyahat yasağı korkusu değil, aynı zamanda bu korkunun önüne geçen bir korkudur.

Nesim’in yaşadığı bu korku, Suleyma ve Selma ve ezilen Suriye Halkı tarafından bile barışçıl ve sessizce yaşandı. Suleyma diyor ki: “Korku bizimle büyür, korku bize yaşam boyunca eşlik eder” (el-Hâ’ifûn, 2017: 22). Babası, doktor, rejimin

56 Korkularla yüzleşmek, daha önce yaşanmış korkunç bir durum ile tekrar yüzleşmek demektir.

işlediği ünlü Hama Katliamından önce, sırasında ve sonrasında Hama'daki korkuyu bildirdi. Aynı şekilde, protesto gösterilerine katılan oğlu Fuat’ın kaçırılmasından ve ortadan kaybolmasından sonra “kanepeye atılan küçük bir yığın” (el-Hâ’ifûn, 2017: 54) haline gelen annesi de elleri ile sayfa 24'te okumayı bıraktığı bir kitap arasında o sayfada o günden beri durup kaldı.

Suleyma, erkek kardeşinin işkence ve kötü muamele altında değil, korkudan öldüğüne inanıyor. Selma'ya gelince, sık sık korku, endişe ve panik ataklarla boğulduğunu ve mücadele ettiğini hissettiğini itiraf etmeye devam ediyor, ancak psikolog Kemîl buna korku diyor. Kendini kontrolsüz ve güvensiz hisseden, bir kez intihar etmeye çalışan ve kendisini balkondan atmaya çalışan Selma, hayat anlamını yitirdikten sonra korkusuz kaldı gibi görünüyor. Belki de hayatındaki sevdiği ve düşündüğü tek adam olan babasının ölümü bu korkunun üstesinden gelmesine neden oldu: “Korkuya gerek yok, sadece intihar etmek ve rahatlamak zorundayım” (el-Hâ’ifûn, 2017: 97).

Savaş kişilerin sadece sosyolojik yönleri değil psikolojilerini ve dolayısıyla onların fizyolojilerini de etkilemiştir. Romanda hemen hemen bütün kişilerde bu etkiler bulunmaktadır. İlk olarak Leylanın kardeşi rejim tarafından suçsuz ve habersiz işkenceye maruz kalan bir gençtir, gördüğü fiziki şiddet ve acı onun psikolojisini etkiledi ve onu deli, çevreye duyarsız bir adama çevirdi (el-Hâ’ifûn, 2017: 6).

Romanda, Nesim’den çıkan narsistik hareketler, aslında Nesim bir narsist, sadist, empatisiz ve saygısız olduğundan değildi. Nesim rejimden korktuğu için ve kendine hep rejim tarafından takipte sandığı için çevreye duyarsızlaşmıştı. Nesim etrafındaki kişilere kulak vermeden hep bir boşluğa bakıyordu. Ancak o boşluk rejimden ve ölümden koruyordu. Nesim bir ay boyunca şiddete maruz kalınca artık kendine eziyetten keyif alıyordu. Belki de acı hissettiğinde kendi varlığını hissediyordu. Korkuyu hissedince

Nesim şu cümleye hep derdi: “vur, kendini döv” çünkü onun için “Lezzet acının hafiflediği anda ortaya çıkar” (el-Hâ’ifûn, 2017: 18).

Suleyma’nın babası öldükten sonra annesi kanserden değil, korkudan öldüğünü söyledi;

Suleyma’nın babası Hama’daki katliamı görünce ölümden kaçmayı tercih etti ve Şam’daki kliniğine Esed’in fotoğrafını astı. Bir baba olarak ailesini korumaya çalıştı ancak o korku ve endişenin bedelini çok ağır ödedi ve eşinin gözünde hep hain bir adam olarak yaşadı.

Suleyma babasının ölümünü bir kurtuluş olarak algıladı, yaşadığı korku, maruz kaldığı ihanetten ve korku korkusundan kurtarma yolunun ancak ölüm ile gerçekleşeceğini belirtti. Aynı şekilde kardeşi Fuat tutuklandığı an Suleyma onun ölümünü temenni etti çünkü ölüm her ne kader acı olsa da onun için ihanetten, rejimdeki komutanların ayaklarını öpmekten ve kötü muamele ve işkenceden daha kolaydır.

Korku romanda en büyük rolü aldı, hatta romanın kahramanı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü o kişilerin hayatı ile yetinmeyip Suriye toplumunun sosyal hayatını da kapsadı. Suriye’de korku bulaşıcı hatta kronik bir hastalık olmuştu. Selma kanser hastası olan babasından boğulma korkusunu ödünç almıştı. Bu yüzden dar ve ıssız yerlerden korkardı. Babası ise lise birdeyken arkadaşına bir mektup yazmıştı.

Mektupta “bitkin olduğunu, uyuyamadığını ve boğaz kanserinden korktuğunu”

yazmıştı. Ancak o hastalık korkusu evham da olsa seneler sonra acı bir gerçek oldu.

Adam onca seneler o korku ile beraber yaşadı. Başına ne geleceğini tahmin eder gibi korku ve endişe içinde yaşadı.

Korku sadece toplumun hayatı ile yetinmeyip rejimin kişilerine bile bulaştı.

Suleyma romanın ilk sayfalarında rejimin adamlarını psikiyatr Kemîl’de görünce şaşırdı. Onlar da mı korkuyorlar diye kendi kendine sormaya başladı. Asıl her iki taraf da birbirinden korkmakta o yüzden dengesiz bir hayat yaşamaktadırlar. İki tarafın psikiyatr kliniğinde buluşması bize şu mesajı veriyor; Suriye’de toplumun yıllar boyu yaşadığı korku ve güvensizlik psikolojik sistemin çürümesine neden oldu, dahası savaşa neden oldu.